Seçme Hikayeler/100 Temel Eser

 

İÇİNDEKİLER

BÖĞÜRTLEN

KILIFLI ADAM

KÖYLÜLER

BÖĞÜRTLEN

Sabahın erken saatlerinden beri gökyüzü bulutlarla kaplıydı; gri bulutların tarlaların üzerinde yoğunlaştığı, yağdı yağacak diye yağmurun beklendiği kapalı günlerden biriydi. Veteriner cerrah İvan İvanuviç ve okul müdürü Burkin yürümekten yorulmuştu, tarlalar güzlerine uçsuz bucaksız görünüyordu. Ufukla gördükleri tek şey, Miroski köyünün yel değirmenleriydi. Köyün sağ arkasında sıra tepeler uzanmaktaydı. Hemen nehrin kenarında otlaklar, yeşil söğütler, çiftlikler vardı; tepelerin birinde uçsuz bucaksız bir tarla, telgraf direkleri, belirli bir uzaklıktan bakılınca da sürünen bir tırtıla benzeyen tren görünürdü. Güzel havalarda kenti bile görebilirdiniz.

Ilık havalarda hoş ve melankolik görünen doğa. İvan İvanoviç ve Burkin’de tarlalara karşı hayranlık uyandırmıştı. Köyün ne kadar muhteşem olduğunu düşündüler.

Geçen sefer Prokufy’in barakasında mola verdiğimizde bana hikaye anlatacaksın dedi. Burkin.

“Evet. Sana kardeşim hakkında bir şeyler anlatacaktım.”

Ivan Ivanoviç hikâyesine başlamadan ünce derin bir nefes aldı. piposunu yaktı. Tam hikayecini anlatmaya başlayacaktı ki yağmur atıştırdı. Beş dakika geçmeden bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı, kesileceğe benzemiyordu. Islanmış köpekler, kuyruklarım bacaklarının arasına kıstırmış, hüzünle onlara bakıyorlar

“Bir sundurmanın altına girelim.” dedi Burkin, “Hadi Alyohin’ e gidelim. Evi çok yakın.”

“Olur. Çok iyi olur.”

Biçilmiş bir tarladan geçerek kestirmeden yola çıktılar. Biraz daha yürüyünce, kavaklar, bahçe ve ambarların kırmızı çatıları göründü, nehir parıldadı. Üzerinde bir değirmen ve hamam olan geniş bir alana çıktılar. Burası Alyohin’ in yaşadığı Sofino’ydu.

Değirmenin dönerken çıkardığı ses yağmurun sesini bastırıyordu. Arabaların yanında atlar duruyor, başlarına çuval geçirmiş adamlar etrafta dolaşıyordu.

Her yer ıslak, çamurlu ve sevimsizdi. Nehir bile suskun ve kasvetli görünüyordu. Ivan İvanoviç ve Burkin çamurda bala çıka yürümekten, ıslaklığın verdiği rahatsızlıktan yorulmuş sanki birbirlerine kızmış iki insan gibi sessizce samanlığa doğru yürüdüler.

Ambarların birinde harman savurma makinesi çalışıyor, tozu dumana kalıyordu. Eşikte, kırk yaslarında, uzun boylu, tıknaz. uzun saçlı, çiftçiden çok bir profesöre ya da ressama benzeyen bir adam dikiliyordu. Bu Alyohin’di. Kirli beyaz bir gömlek giymişti. Bacağında pantolon yerine don, belinde kemer yerine ip vardı. Çizmeleri çamur ve samanla kaplıydı. Yüzü tozdan topraklan kapkara olmuştu. Ivan İvanoviç’ i görünce memnuniyetini gizlemedi:

“Beyler, lütfen eve geçin; ben de iki dakikaya kadar geliyorum.” dedi.

İki katlı büyükçe bir evdi. Alyohin alt kana işçiler için yapılmış küçük ve kemerli pencereleri olan iki odada kalıyordu. Çiftlik evi sade döşenmişti, içeriye çavdar ekmeği, votka ve meşin kokusu sinmişti. Kabul odalarını yalnızca misafirler geldiğinde kullanırdı. Ivan İvanoviç ve Burkin’i bir hizmetçi kız karşıladı; o kadar güzel bir kızdı ki her ikisi de bir müddet gözlerini alamadılar. Arkalarından İçeri giren Alyohin:

“Sizi görmekten ne kadar memnun oldum bilemezsiniz beyler.” dedi, “Sizi görmeyi beklemiyordum.” Hizmetçi kıza seslendi:

“Paleguya. Arkadaşları  giyebilecekleri bir şeyler getir. Ben de kıyafetlerimi deştireceğim fakat önce banyo yapmalıyım. Bahardan beri yıkanmadım. Si/, de hamama gelmek ister misiniz? Bu süre zarfında kıyafetleriniz hazırlanmış olur.”

Güzel Paleguya. zarifçe havlu ve sabun getirdi. Alyohin hamamın yolunu gösterirken, “Evet.” dedi. “yıkanmayalı bayağı uzun zaman oldu, sürdüğünüz gibi hamamım çok güzel, hahamla birlikte inşa ettik Ama bir türlü yıkanmaya fırsat bulamıyorum.”

Basamağa olurdu, saçını ve boynunu sabunlamaya başladı. Etrafındaki sular kahverengiye dönüştü. “Evet. belli oluyor.” dedi İvan İvanoviç.

Alyohin vücudunu tekrar sabunlarken utanarak, “Yıkanmayalı bayağı oluyor.” dedi.

Etrafındaki su bu sefer koyu maviye, mürekkep rengine dönüştü. İvan İvanoviç hamamdan çıkıp kendini havuza attı, yağmurun altında kollarını çırpıp, suları arkaya göndererek yüzdü. Havuzun ortasına kadar gitti ve daldı, bir dakika sonra başka bir yerden çıktı ve yüzmeye devam etti.

Coşkuyla “Ah! Ne kadar güzel.’” diye bağırdı…

Benzer İçerikler

Mau Krallığı ve Kedi Felsefesi

yakutlu

Çizgili Pijamalı Çocuk -John Boyne

yakutlu

Garip

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy