48 Saniye; 48 Saniyede Proplemleri Çözme ve Kendinle Yüzleşme Sanatı | Şahika


“Sanki gemisini başıboş bırakmış bir kaptan gibiydim. Öylesine sürükleniyor, kontrolü elimde tutmak bir yana hep durumu kurtarmaya çalışıyordum. Ve hayat bir dümenin başında, gemiyi kullanmayı öğrenemeden geçip gidiyordu.

Ama bir gün bildiğim her şeyin başkalarının doğrusu olduğunu ve çektiğim her acının bildiklerimle ilişkisini anladım. O an, beni memnun etmeyen hallerden yavaş yavaş sıyrılmaya başladım.
Ve fark ettikçe değiştirdim:

Hayır dersem insanlar beni sevmez zannederdim, değiştirdim.
Sınırlar koymadan yaşardım, değiştirdim.
Temel önceliğim karşımdakinin memnuniyetiydi, değiştirdim.
Kendimi tanımaz, kendimle zaman geçiremezdim, değiştirdim.
Alışkanlıklarım bağımlılığa dönüşürdü, değiştirdim.
Kafamın içinde sürekli konuşan başka bir ben vardı, değiştirdim.
Anda olmanın keyfini her zaman çıkaramazdım, değiştirdim.
Eski eşyaları, anılarıyla saklardım, değiştirdim…
Bir de baktım ki artık kaptan benim!
Siz de bu kitaptaki Altı Mesajı takip ederek, kendinizle yüzleşerek, problemlerinizi çözmeyi deneyebilir ve böylece 48 Saniye’nin Sırrına erişebilirsiniz.
Deneyin, seveceksiniz…

***

İÇİNDEKİLER

Şahika 7

TEŞEKKÜRLER    13

KİTAP HAKKINDA 15

YAZAR HAKKINDA           17

1.            BÖLÜM                MESAJINIZ VAR! 37

2.            BÖLÜM MESAJINIZ VAR!             77

3.            BÖLÜM                MESAJINIZ VAR!3

4.            BÖLÜM                MESAJINIZ VAR! 113

5.            BÖLÜM MESAJINIZ VAR!             143

6.            BÖLÜM MESAJINIZ VAR!             169

Şahika…

Galiba hayata her zaman merakla ve samimiyetle bakan bir felsefe ile doğdu. Çocukluk resimlerinde bile aynı heyecanlı ve meraklı ifade var. Hani dilini bilmediğiniz yeni bir ülkeye gidersiniz ve o ülkedeki her şey size ilginç gelir, bilmediğiniz dildeki şarkıları anlamaya başlar, onların yemeklerini denemekten hoşlanırsınız ya, Şahika da hayatla işte böyle bir ilişki içinde.

Hayata mı yoksa insanlara mı böyle meraklıydı? Yoksa hayata sırf kendini bulmak için mi gelmişti, bilmiyorum. Zaten Şahika bu, bilinmez…

İstanbul’da doğup büyümüş, önce hepinizin sevip onaylayacağı işler yapmış, üniversite dâhil hep iyi bir öğrenci olmuş. İstanbul Üniversitesi’nde eczacılık okuyup, üstüne de İşletme yüksek lisansı yaparak ilk kademe eğitimleri başarı ile tamamlamış. Ooooooh bir sürü takdir, teşekkür! Tabii bunlar ona burslar kazandırmış. Novartis İlaç Sanayi’nde – kendine hiç uymasa da- üst düzey yöneticilik yapmış. Bu sırada şirket içi bir dolu eğitim almayı ihmal etmemiş.

Bir gün toplumdaki en ideal insan modeli olmaktan sıkılmış, fark etmiş ki mutlu değil, bulaşmış kişisel gelişim işine. Ama Şahika’yı yukarda anlattım size, suyunu çıkarır her işin ya, başlamış yeniden okumaya.

Dünyadaki en büyük NLP Topluluğu olan Society of NLP ve Phillip Holt ile tanışmış, okumuş, okumuş, okumuş. Society NLP’den sırasıyla NLP ile Coaching, NLP Practitioner, NLP Master Practitioner, NLP Trainer, Buzan Merkezlerinden Mind Map, Learning Strategies’den Memory Skills ve Photo Reading eğitimlerini almış ve bu eğitimlerin eğitmeni olmuş mu bir de üstüne!

Arkasından Bahçeşehir Üniversitesinde Yaratıcı Drama Eğitimi ve Londra’da Kinesiyoloji Eğitimlerini de alarak kendi gibi eğlenceli, çocuk ve gençlerin gelişimini de katmış hayatına.

Bir yandan okumak, öğrenmek ve bilmek devam ederken, “olmak” için düşmüş Doğu felsefesinin peşine. Başta yoga olmak üzere, her türlü şifa tekniğini deneyimlemiş. Batının eksiğini Doğu ile kapamak ve gerçek duygulara ulaşmak ona çok iyi gelmiş.

Bu kadar öğretiden sonra paylaşma zamanı gelmiş tabii. Başlamış kurumsal eğitimlere, bireysel koçluklara. Bugüne kadar dörtyüzün üstünde bireysel çalışma ve kurumsal eğitim ile geldiği bu noktada yine yüzünde meraklı bir ifade. Tek farkı gülümserken gerçekten gülümsüyor.

Müziği, sinemayı sever, perküsyon çalar, orientiring ve kayak yapar, seyahat etmeye bayılır. Yelken yeni hobilerinden şimdilerde, şimdi hakkını vermek lazım çok iyi bir yogidir.

En önemlisi son günlerde yazmaya olan aşkı.

Yazmaya başlamış, gülümsemesi artmış. Seviyor galiba, kendi gibi oluyor yazarken. Kendini her kelimede yeniliyor.

Sizi oyun arkadaşı yapmış, seviyor ya insanları, kendine yoldaş arıyor kelimeler yardımıyla.

Katılmak isterseniz işte burada!

Sevgiyle,

Hikâye şu ya…

Bir zamanlar yazılarını yazmak istediğinde, okyanus kenarındaki kulübesine giden bilge bir yazar varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir yürüyüş yapar, zihnini boşaltır ve sonra kulübesine gider, otururmuş masasının başına.

Günlerden bir gün sahilde yürürken kumsala doğru baktığında, dans eder gibi hareketler yapan bir insan silueti görmüş. Başlayan güne dans eden biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş ve ona yetişebilmek için adımlarını hızlandırmış. Yaklaştıkça bunun genç bir adam olduğunu ve aslında dans etmediğini fark etmiş. Genç adam birkaç adım koşuyor, yerden bir şey alıyor ve yumuşak bir hareketle okyanusa fırlatıyormuş.

Biraz daha yaklaşınca seslenmiş:

“Günaydın. Ne yapıyorsun böyle?”

Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve cevap vermiş: “Okyanusa denizyıldızı atıyorum.”

Sanırım şöyle sormalıydım, demiş bilge adam:

“Neden okyanusa denizyıldızı atıyorsun?”

“Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam ölecekler.”

“Ama delikanlı, görmüyor musun ki kilometrelerce sahil var ve baştan aşağı denizyıldızıyla dolu. Hiçbir şey fark etmez.”

Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış, dalgalanan denize doğru fırlatmış ve demiş ki: “BUNUN İÇİN FARK ETTİ”

Bu cevap bilgeyi şaşırtmış. Ne söyleyeceğini bilememiş. Geriye dönmüş, yazısının başına geçmek üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden hiç gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış, bir türlü olmamış. Nihayet akşama doğru fark etmiş ki, o koca bilimadamı, o büyük yazar, bu gencin davranışının özünü kavrayamamış. Çünkü bu gencin aslında yaptığının evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni izlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve bir fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış. Utanmış. O gece sıkıntı içinde yatmış. Sabah olduğunda bir şey yapması gerektiğini bilerek uyan-mış. Yataktan kalkmış, giyinmiş, sahile inmiş ve o genci bulmuş.

Ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş.

-Anonim

Ben de on bir yaşındaki oğlum beni aydınlatana kadar yaptığımın farkında değildim.

Sevgili oğlum Mert’e…

Bir akşamüstü oğlum ofise geldi. Çalışmam yeni bitmişti ve beni ziyarete gelen danışanımı yolcu ediyordum. Kapıdan çıkarken ziyaretçim, Mert’le karşılaşınca onun başını okşadı ve gülen gözlerle beraber yaptığımız çalışmadan sonraki duygularından bahsetti. Mert henüz on bir yaşında bir çocuktu ve bu durumdan etkilenmişti. Bana dönerek sordu:

“Anne neden sadece insanlara birer birer anlatıyorsun öğrendiklerini? Herkese birden anlatsana, böylece daha çok insan duyar ve daha çok insan mutlu olur.”

Gülümseyerek ve onun heyecanını hissederek sözlerini dikkate aldım. Doğru söylüyordu oğlum. Benim dokunduğum insanlara verebildiğim ne ise, bu yazılarak herkese ulaştırılabilirdi belki. Tek tek denizyıldızlarını kurtarmak yerine, daha çok denizyıldızını parlak ve canlı tutabilirdim.

Teşekkür ederim oğlum tüm içtenliğinle ve o gülen gözlerinle bana yazma fikrini verdiğin için.

Fark ettim ve yıldızları okyanusa atmaya başladım.

TEŞEKKÜRLER

Teşekkürler sevgili oğlum Mert.

Teşekkürler sevgili ailem…

Annem, babam, kız kardeşim Saadet, İsmail, Zeynep Naz.

Teşekkürler beraber çalıştığım yol arkadaşlarım Filiz Sınıksaran ve Güven Sarayoğlu.

Teşekkürler bana bu işi öğreten değerli insanlar Richard Bandler, Phillip Holt, Tony Buzan, Kathleen La Valle.

Teşekkürler kitabın ortaya çıkış aşamasındaki her süreçte bana fikirleri ve yaratıcılığı ile yardım eden ve sonsuz sabır gösteren sevgili Taner Ergül.

Teşekkürler yazdıklarımı kitap haline getirmemde ön ayak olan ve kitabın ilk editörlüğünü yapan sevgili arkadaşım Ogün Yılmaz.

Teşekkürler beni Destek Yayınları ile tanıştıran, bilgisi ve o güzel yüreğiyle bana yol gösteren sevgili Tüzün Bülbül.

Teşekkürler ilk tanışmamızdan itibaren doğru yerde olduğumu hissettiren ve hayatta güzellikler paylaşmak için yola çıktığımız sevgili yayın yönetmenim Ertürk Akşun.

Teşekkürler yaratıcı ve yenilikçi bir bakışla bana özellikle isim konusunda yardımcı olan sevgili Yelda Cumalıoğlu.

Teşekkürler kitap fotoğraflarını çeken ve çekim sırasında çocuklar gibi eğlendiğimiz can kardeşim Üstün Uçtum ve düzenlemeleri yapan sevgili eniştem İsmail Öktem.

Teşekkürler kitabın size ulaşmasını sağlayan Destek Yayınları’nın tüm çalışma ekibine ve özellikle kapak tasarımı için İlknur Muştu’ya, sayfa düzeni için Cansu Poroy’a.

Ve ayrıca teşekkürler,

Hayatımda emeği geçen eski eşim Halil Alkan,

Can dostlarım,

Çiğdem Kurtuluş Eser, Aysun Türker, Jülide Uçtum, Cenk Eser, Semin Ayral, Behiye Karayaka, Uğur Karayaka, Ece Gündoğdu.

Ve hayatıma anlam katan,

Ayhan Özaradı, Mustafa Elveren,

Ümit, Yasemin, Kübra, Ali, Çiğdem, Zeynep, Hakan, Muhittin, ipek, Eser, Mustafa, Ayhan 6., Davut, Osman, Hulusi, Larissa, Eylem , Senem, Funda, Haydar özbağ, Bekir Özbağ, Elif, Nur, Onur, Zeynep, Aylin, Meltem, Pelin, Nilay, Rengin, Nuray, Emine, Nilgün, Arzu, Deniz, Gül, Ece, Nihal, Mahmut, Ege, Altuğ, Mertcan, Ahu, Barış, Ahmet, Berk, Zemn, Hidayet, Murat, Cemal, Alara, Güliz, Esau, Mehmet, Hande, Efran, Arman, Özge, Tutku, İsmail, Sinem, Tuğçe, Şebnem, Şenay, Şerife, Serpil, Seval, Sevda, Sinan, Gökçen, Gönül, Burcu, Duygu, Cansu, Sevgi, Betti), Yeşim, Filiz, Sema, GUlbin, Oğuzhan, Hacer, Doğan, Ayşegül, Sitare, Meryem, Özlem, Metehan, Mihriban, Mine, Emircan,Cem, Bilge, Oya, Müge, Buket, Bülent, Burak, Mehpare, Natalie, Nazan, Nazlı, Esin, Esra, Ömer, Özlem, Neslihan, Yetiş, Meziyet, Azra, Pelin, Güliz, Yavuz, Çağatay, Canan, Barış, Berk, Bertuğ, Ayhan, Mert, Aslı Pınar, Güven, Derya, Cemile, Selma, Şenol, Mustafa, Bilge, Haşan, Sedat, Muhammed, Uğur, Simla, Ceyhan, Ülkü, Yiğit, Pınar, Tülin, Ceyhan, Simla, Şule, Alev, Altan, Aynur, Reşide, Gaye, Okan, Oktay, Leyla, Güler, Berat, Berkay, Berna, GUlnaz, Demet, Devrim, Nilüfer, Eray, Elif, Emel, Yurdahal, Engin, Havva, Hatice, Hülya, Jale, Murat, özgür Can, Zühre, Zümrüt, Nazmi, Sevil, Ayşe, Lale, Gizem, Ayda, Günnaz, Kaan, Özgü, Efe, Kumsal, Deniz, Kuzey, Derya, Deniz, kedimiz Duman,

Hepinize sonsuz teşekkürler.

Ve en son

Teşekkürler sevgili ŞAHİKA ve ilham perileri…

Benzer İçerikler

Ferrari’sini Satan Bilge | Robin Sharma

yakutlu

martı – Jonathan Livingston

yakutlu

İnsan İsterse / Azmin Zaferi Öyküleri 2. Kitap

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy