Kalpaklılar Özeti
Roman, Yunanlıların İzmir’i işgali ila başlar. Yusuf’un arkadaşı olan gazeteci Hasan Tahsin, İzmir’in işgal edilmesini hazmedemez ve gizlice milli mücadelenin ilk kıvılcımını oluşturacak saldırının planını yapar. Arkadaşı Yusuf’a “Hiç üzülmeyin, dövüşün sonunu başkaları getirir. Büyük kavgalar, başladıkları yerde bitivermezler. Çırayı bir kibritle tutuşturmak gerek. Odunlar önce ısınır, sonra alevlenir.” der. Ardından, vakti gelince, Yunan askerlerine el bombası ile saldırır. Kendisi şehit olur, ama beraberinde birkaç Yunan askerinin ölümüne de sebep olur. Bu ilk direnişten sonra, İzmir’in kenar mahallelerinde küçük çaplı direniş olayları meydana gelir. Bu direniş çabalarına şahit olan Yusuf, ilk olarak, nişanlısı Nemide’yi düşünür ve Nemide’nin babasının -yani amcasının- çalıştığı daireye doğru yol alır.
Yunan kuvvetleri, İzmir’i yavaş yavaş ele geçirmekte iken, İzmir’de yaşayan Rumlar da işgal güçlerine yardım ederler. Rahip Hristostomos, sözkonusu hain Rumların öncülüğünü yapmaktadır. Yusuf’un amcasının çalıştığı devlet dairesi, işgal kuvvetlerince ele geçirilmiştir. Yusuf daireye varınca, Yunanlılar tarafından ele geçirilir ve esir olarak alınır. Pek çok İzmirli esirle birlikte bilinmez bir sona doğru giden Yusuf, bir yolunu bulup esir grubundan kaçar ve Nemide’nin evine gider. Birkaç gün bu evde saklanır. Sonra, dayısının tavsiyesiyle, ailesinin yaşadığı Manisa’ya doğru yol alır.
Yusuf, birkaç arkadaşı ile birlikte Manisa’ya vardığında şehri oldukça sessiz ve kimsesiz bir halde bulur. Daha sonra, Yunanlıların buraya geldiğini ve halka işkence ettiğini anlar. Kendi evine vardığında annesi ve babasını göremez; ancak, kızkardeşinin, tavana asılmış ve işkence görmüş yarı çıplak bedeniyle karşılaşır. Bu sahne, Yusuf’u öfkeden deliye çevirir. Yusuf’un arkadaşı Niyazi, ona teselli vermeye çalışır. Yusuf ve Niyazi, Kuvayı Milliye birliklerine katılmak üzere, Manisa’yı terk eder.
Yolda, Parsalı Rasim, Salih Efe ve karısı ile annesinin Yunanlılar tarafından vahşice öldürülmesine şahitlik yaptığından dolayı kısmen delirmiş olan İlyas, Yusuf ve Niyazi’ye katılır. Vatansever halk, Salihli’de toplanmaktadır. Yusuf ve arkadaşlarının hedefi de, Salihli’ye varmaktır. Yusuf; bir yandan nişanlısı Nemide ile olan geleceğini düşünmekte, bir yandan da kayıp anne ve babasına ne olduğunu merak etmektedir. Kızkardeşinin ölümünden dolayı duyduğu acı ise tarif edilemez bir derecededir.
Romanda, Yusuf’un hikayesine paralel bir şekilde, İstanbul’da yaşayan ve Milli Mücadele hareketinin İstanbul’daki istihbarat birimlerinde çalışan Talip’in hikayesi anlatılmaktadır. Talip, Damat Ferit Paşa’nın başkatibi Süleyman Bey’den, Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında örgütlenen Milli Mücadele hareketi aleyhine yapılacak olan faaliyetler hakkında bilgi almak için çalışmaktadır. Bundan dolayı, Süleyman Bey’in konağı civarında epey vakit geçirir. Bir gün, bu evden genç ve güzel bir kız çıkar. Talip, konaktan bilgi sızdırmak için bu kızı kullanmayı düşünür. Yapacağı şey, sahte bir gönül ilişkisi başlatmak ve bu şekilde bu kızdan gerekli bilgileri elde etmektir. Talip, kızla tanışır. Kızın adı Müjgan’dır ve Süleyman Bey’in kızıdır. Müjgan, Talip’in düşündüğünün aksine, oldukça zeki bir kızdır. Bununla beraber, Milli Mücadele’ye içten içe destek vermektedir. Bu durum, Talip’in işine gelir. Müjgan, babasından sızdırdığı bilgileri Talip’e iletir. Talip ise, bu bilgileri üstlerine ulaştırır. Milli Mücadele karşıtı Anzavur isyanı ve Anadolu’daki hareketi bastırmak için oluşturulan Hilafet ordusu gibi önemli meseleler hakkındaki bilgiler, bu yolla Ankara’ya ulaştırılır ve İstanbul hükümetinin Ankara aleyhine yaptığı planlar bir bir çökertilir. Müjgan ile Talip’in ilişkisi, sahte bir gönül macerasından gerçek bir aşka dönüşür. Bu aşkta, aynı davaya omuz vermenin getirdiği bir idealist yön de bulunmaktadır. İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal etmesiyle, burada bulunan Milli Mücadele yanlısı üst düzey bürokratlar teker teker gözaltına alınmaya başlanır. İlk hedeftekiler, mebuslardır. Milli Mücadele yanlıları için, artık güvenli olmayan İstanbul’dan vatan mücadelesinin beşiği olan Ankara’ya geçişler hız kazanır. Talip de, Anadolu’ya geçenler arasındadır. Müjgan da, tıpkı Talip gibi, tehlikede olanlar listesindedir. Üstelik Talip, Anadolu’ya geçeceği zaman Müjgan’ı da yanına alacağı konusunda söz vermiştir. Bu nedenle, Talip’in bulunduğu mühimmat teknesinde Müjgan da vardır.
Müjgan ile Talip, coşkulu bir şekilde İnebolu’ya gitmeye çalışırken, bir İngiliz gemisi onların teknesini takip eder. Teknedekiler için İngilizlerle mücadele etmekten başka çare yoktur. Talip ve arkadaşları, el bombalarıyla İngiliz gemisine saldırır. İngilizler de, silahlarla karşılık verirler. Talip ve arkadaşları, İngiliz gemisini batırmayı başarırlar; fakat mücadelede Müjgan, alnından vurularak şehit düşer. Bu durum, Talip için büyük bir acıya neden olur. Kaptan, Talip’i, Müjgan’ın kahramanca savaştığını ve sonunda şehitlik mertebesine kavuşarak cenneti hak ettiğini söyleyerek teselli etmeye çalışır. Talip, İnebolu’ya ulaşır ve ulusal kurtuluş için canla başla çalışır. Onun görevi, İnebolu’da kalıp İstanbul’dan gönderilen casusları tespit etmek ve Anadolu’nun içlerine silah ve mühimmat nakliyesine yardımcı olmaktır. Romanda, Yusuf ile Talip’in yolları hiç kesişmez. İkisinin hikayesi, birbirine paralel olarak ilerler.
Yusuf, bir süre sonra, Ankara’nın düzenli ordusuna katılmış ve yüzbaşı rütbesine sahip bir subay olarak karşımıza çıkar. Türk ordusu, Birinci ve İkinci İnönü Savaşı’nda zafer kazanır; ancak Kütahya-Eskişehir Savaşı’ndan sonra gücünü toparlamak ve Yunan ordusunu yıpratmak için Sakarya ırmağının doğusuna çekilir. Ardından, Yunanlılara karşı taarruza geçilir ve Sakarya ırmağına kadar Yunanlılar kovalanır. Yusuf, Sakarya ırmağını geçmeye çalışırken elinden vurulur. Hastaneye kaldırılır ve Yusuf’un eli doktorlarca bileğinden kesilmek zorunda kalır. Zaten I. Dünya Savaşı’nda aldığı yara sebebiyle hafif topallayan Yusuf, artık çolak da kalmıştır. Buna rağmen, rütbesi binbaşılığa yükseltilir ve Milli Mücadeleye destek vermesi için imkan tanınır.
Türk ordusu, Mustafa Kemal’in başkumandanlığında, Yunanlıları İzmir’e kadar kovalar. Yusuf ve onun askerleri, kaçan Yunanlıların sebep olduğu cinayetlere, yıkıma ve yangınlara şahit olarak daha da kinlenirler ve nerede Yunan askeri görürlerse, esir almaksızın saldırırlar. Nihayet ordu, İzmir’e kavuşur. Böylece, İzmir’in işgali ile başlayan roman, İzmir’in kurtuluşu ile son bulur. Salih Efe karısına, Yusuf ise nişanlısı Nemide’ye kavuşur.
Roman, Yunanlılara karşı verilen mücadele kadar, İstanbul hükümetinin Milli Mücadele aleyhindeki faaliyetlerine karşı verilen mücadeleye de dikkat çekmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı yakından bilen Samim Kocagöz, romanındaki kişilerin çoğunun gerçek hayattan alınma olduğu bilgisini vermektedir. Bu nedenle, o dönemin ruhunu anlamak için, Kalpaklılar adlı romanın iyi bir kaynak olduğu söylenebilir. Romanın bir yerinde (s. 86) köylüler, cahilliklerinden ve padişah yanlısı olmalarından dolayı eleştirilir ki bu eleştiri bize Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban romanını hatırlatır. Bunun dışında, romanda en dikkat çekici özellik, Kurtuluş Savaşı’nın ana hatlarının ve sonucunun okuyucular tarafından önceden bilinmesine rağmen, Kalpaklılar’da anlatılan hikayenin merak unsurunu daima peşinde sürüklemesi ve hikayenin tamamının coşkulu hislerle kaleme alınmış olmasıdır.