Bir birinden güzel ve çocukların dünyasında yer alan olaylar içine alan öyküler.
Kitapta yer alan öyküler:
Ben Çırak, Dayım Usta
Hititin Hayalet Kralı
Minnoş Kedi
Korkusuz Pilot
Derste Fis Kos
Dişimin Kovuğuna Saklan
Dağdaki Ev
Kıskançlık Tutkusu
Kim Söyledi?
Evyah! Kaybolduk
***
BEN ÇIRAK, DAYIM USTA
Bu yaz tatilini heyecanla bekledim.
Yeni bilgisayarıma kavuşacaktım.
Ama bu hayalime ulaşmak hiç de kolay olmadı.
Okul günlerinin bitmesini sabırsızlıkla bekliyordum.
Okulun ilk günleri oldukça eğlenceliydi. Teneffüslerde, arkadaşlarla yeni bilgisayar oyunlarından konuşuyor; heyecanla yaptığımız skorları, oyunlarda hangi düzeye geldiğimizi, hileleri anlatıyorduk birbirimize. Aramızda oyun değiş tokuşu yapıyorduk.
Zaman geçtikçe dersler ağırlaşmaya başladı. Okul, dershane koşturmacısı canıma tak etmişti. Her gün yeni bir konu, yeni bir bilgi. Sınavlar çekilmez olmuştu. Bir de iyi bir liseye adım atabilmek için, yıl sonunda yapılacak sınav stresi canıma okuyacaktı.
Her zorluğa, yalnızca kendime ait bir bilgisayarım olsun diye katlanıyordum. Annem söz vermişti. Bu yıl derslerime çalışır, sınavlarda başarılı olur, bir Anadolu lisesi sınavını kazanır isem bana bir bilgisayar alacaktı.
Tek hayalimdi yeni bilgisayarımın olması.
Hayalime kavuşmak için azimle ders çalışmaya başladım. İlk aylar hevesle çalıştım. Sonra her gün ders, ödev, sınav derken yavaş yavaş sıkılmaya başladım. Birçok arkadaşım da benim gibiydi. Zorlu günler azalacağına git gide artıyordu.
Aslında dersler zor değildi; ben, düzenli olarak çalışmıyordum. Okuldan eve döndüğümde önce dinleniyor, sonra televizyon izliyor, akşam yemeğinden sonra hızla ödevlerimi yapıyor, yine dinleniyordum. Bir süre sonra da uykum geliyor, uyuyordum. Bazı akşamları o kadar çok uykum geliyordu ki ödevlerimi bitiremeden yatıyordum. Derslerimi düzenli olarak tekrar etmeye bir türlü vakit bulamıyordum.
Annem ödevlerimi yapmadığımı anlarsa canıma okurdu.
Hafta sonları dershane. Yine ödevler, testler, tekrarlar. Canım çok sıkılıyordu.
Hep ders, ders…
Günler hızla geçip gidiyordu. Sabah uyandığımda verimli ders çalışabilmem için kendime ders programı yapıyor ama akşam olduğunda üşengeçliğimden yaptığım programı uygulayamıyordum.
Annem:
“Can! Derslerini tekrar ettin mi?”
Diye sorduğunda, başımı sallayıp “evet” diyerek cevap veriyordum. Dolayısıyla yalan söylemiş oluyordum. Ne yapayım, okuldan eve geldiğimde hep yorgun oluyordum.
Okulda arkadaşlarla eğlenerek zaman geçiriyorduk. Bazen sıkıldığımızda dersi kaynatıyorduk. Öğretmenimize anlamsız sorular soruyorduk. Öğretmenimiz bize cevabı açıklayana dek ders geçmiş oluyordu ve teneffüs zili çalıyordu. Güle eğlene çıkıyorduk teneffüse…
*
Sonunda sınavlarımız bitti ve okulumuz yarı yıl tatiline girdi.
Artık doya doya dinlenip televizyon seyredecek zamanım olacaktı.
Sabah erken kalkıp okula gitmeyecektim.
Akşam istediğim saatte uyuyabilecektim.
Babamın bilgisayarında dilediğim kadar oyun oynayabilecektim.
Kendi bilgisayarıma kavuşmaya çok az zaman kalmıştı.
Birinci yarıyıl sonunda karnemi aldım. Eve gittiğimde içimde bir titreme vardı. Çünkü karnem çok iyi değildi. Derslerim orta idi. Annem çok kızacaktı. Büyük ihtimalle bilgisayarımı almayacaktı.
Çekinerek karnemi anneme uzattım. Annem gülümseyerek alıp baktı. Sonra durgun ve sessizce yüzüme baktı. Ödüm patlıyordu kızacak diye. Keşke ders çalışsaydım diye düşündüm o an. Eve geldiğimde derslerimi tekrar etseydim, sınavlarıma daha sıkı çalışsaydım, karnem daha iyi olacaktı. İçimden kendime kızıp duruyordum neden ders çalışmadım diye.
Arkadaşlarımla da okulda söylenip durmuştuk. Niçin doğru dürüst ders çalışmadık, birbirimizi uyarmadık, teşvik etmedik diye.
Annem sakin bir şekilde bana baktı:
“Canım benim, karnenden memnun musun? Açık söyleyeyim ben memnun kalmadım. Çünkü hiç ders çalışmadın. Sen ders çalıştığını düşünüyorsun ama o yaptığın ders çalışmak değildi, kendini kandırmaktı. Bak ben bütün gün nasıl ev temizliyorum, her gün sana ve babana yemek hazırlıyorum, kıyafetlerinizi yıkıyorum, ütü yapıyorum. Bunlar da benim ödevlerim. Hiç öf diyor muyum? Hayır, her gün görevlerimi yerine getiriyorum. Sorumluluklarımı biliyorum ve aksatmadan yapıyorum. Senin görevin de derslerine çalışmak. Yalnızca derslerine çalışmak, başka bir şey yok. Önünde bir dönem daha var. Sıkı çalışır isen derslerini toparlarsın. Yoksa bilgisayarı unut. Bu karneye bilgisayar alacak değiliz, değil mi? Tembelliğini ödüllendirmeyi hiç düşünmüyoruz baban ve ben. Haberin olsun. Biraz daha sıkı çalışmalısın,” dedi.
Annem haklıydı. Bence de bilgisayarı hak etmiyordum. Karnem çok iyi değildi. Annemin açıklaması, öğüt verici olduğu kadar can sıkıcıydı da. Yarıyıl tatili hiç eğlenceli geçmedi. Karnem iyi olmadığı için kendimi ders çalışmak zorunda hissediyordum. İstediğim gibi oyun oynayamadım, dinlenemedim, yatamadım.
Yarıyıl tatili bitti, okul açıldı. Bu defa kararlıyım. Çok sıkı ders çalışacağım ve engelleri aşacağım… Eve gittiğimde dersleri tekrar edecek, ödevlerimi zamanında hazırlayacak, haftalık tekrarlar yapacak ve sınavlara hazırlanacaktım.
Birçok öğretmenimiz bizleri cesaretlendirmek için “Kararlı olun. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz…” diyor.
Bu defa azimli ve kararlıydım.
Hazırladığım haftalık ders çalışma programımdan taviz vermeyecek ve derslerime sıkı çalışacaktım.
Her geçen gün ders konuları bir birini kovalıyordu. Performans, proje ödevleri, sınavlar, testler, dershane hepsi dağ gibi üzerime doğru geliyordu.
Kendi kendime “pes etmek yok” diyerek azimle çalışmamı sürdürdüm. Bir süre sonra yine ödevler ertelendi, dersler birikti, içinden çıkılamaz bir hal aldı. Sınav sonuçları kötü geçmeye başladı.
Arkadaşlarımla hemen her ortamda derslerin sıkıcılığından konuşup duruyorduk.
Sıkıntılı günlerden biriydi. Teneffüse çıktık. Sıra arkadaşım Hakan, beden eğitimi öğretmenimizin odasına gizlice girerek futbol topunu izinsiz almış. Elinde top koşarak yanımıza geldiğini görünce sevinçten havalara zıpladık. Ben panikle:
“Topu çaldın mı?”
Diye sorunca, Hakan gülerek cevap verdi:
“Tabii ki çalmadım, yalnızca topu almak için izin istemedim. Biraz oynar, sonra yerine koyarım gizlice.”
“Ya yakalanırsak ne yapacağız?”
“Öfff! Fazla konuşma. Hadi başlayalım.” deyince daldık oynamaya.
Beden eğitimi dersleri dışında bahçede topla oynamak yasaktı. “Kim takar yasağı” deyip koşmaya başladık topun ardından. Birkaç dakika sonra Anıl’ın topa vurmasıyla birlikte bir şangırtı koptu. Top müdür yardımcımız Mete Bey’in odasının camından içeri girdi. Hepimiz donup kaldık öylece.
Mete Bey hışımla dışarı çıkıp beni, Anıl’ı ve Hakan’ı yakaladı. Ege ise kayıplara karıştı. Her zaman böyle yapıyordu. Yaptığımız tüm yaramazlıklarda beraber olmamıza rağmen yakalanacağımız zaman hemen kaçıp bir deliğe saklanıyordu. Aramızda ona korkak fare demeye başlamıştık. Yine korkaklığı yüzünden kesin, bir deliğe saklanmıştı.
Mete Bey:
“Üçünüz derhal odama gelin!”
Diye haykırınca ben kendimi tutamayıp:
“Ege arkadaşımız da bizimle birlikte oynuyordu.” dedim.
Dördümüz birlikte oynuyorduk. Öyle kaçıp saklanamazdı. O gün, Mete Bey’den iyi azar işittik. Hepimizin velilerini çağırınca korkudan ne yapacağımızı şaşırdık.
Annem okula gelmişti. Utancımdan başımı kaldırıp yüzüne bakamadım.
Eve döndüğümüzde on beş gün boyunca televizyon izlemem ve bilgisayarda oyun oynamam yasaklandı. Kırılan camın parası da harçlıklarımdan kesildi.
Çok utanmış ve üzülmüştüm. O an, tek isteğimiz oyun oynamaktı ama okulun kurallarını hiçe saymıştık.
Bilgisayar ile televizyonun yasak olması sonucu, ders çalışmak zorunda kaldım günlerce. Birikmiş testlerimi çözdüm, ödevlerimi yaptım, haftalık tekrarlar yaptım. Derslere, ödevlere ve dinlenmeye bol bol vaktim oldu.
Sanırım annem haklıydı, bilgisayar ve televizyonun vaktimizi boşa harcadığını söyleyip dururdu.
Sürekli ders çalıştığım için sınavlarım çok iyi geçti. Mutlu olmuştum, derslerimin iyi olması belki yaptığımız yaramazlığı unutturdu.
Sınav notlarım çok iyi değildi ama ilk döneme göre daha iyi idi. Annem de bu durumdan memnundu.
*
Sonunda okul bitti. Çok mutluydum. Artık ders, test, ödev, sınav yoktu. Birkaç ay boyunca rahat edecektim. Karnemi aldığımda içim kıpır kıpırdı. Ders notlarımı yükseltmiştim. Bilgisayarıma kavuşacaktım.
Heyecanla eve gidip karnemi anneme uzattım.
Annem karnemi görünce uzun bir süre bir şey söylemedi. Neden konuşmadığını merak etmeye başladım. Heyecanla annemin konuşmasını bekledim. Bir süre sonra bana bakıp:
….