Çevrelerindeki her şeye dikkatle bakıyorlar. Her bahar açan rengârenk çiçeklerden her sabah doğan güneşe, gökyüzünde kayan yıldızlardan şırıl şırıl akan nehirlere kadar her şeyi keşfetmeye çalışıyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki, her şey Allah’ın bir sanat eseri ve bir yaratılış harikası…
Evlerinde, mahallelerinde, okullarında ilginç şeyler yaşıyorlar. Ama her yaşadıklarından doğru sonuçlar çıkarıyorlar. Rablerlnl tanıyor ve tanıdıkça mutlu oluyorlar. Biliyorlar ki O’nu tanımak dünyanın en güzel duygusu.
Hepsi birer nur çocuk onların…
Sen de “Rabbinı tanıyıp mutlu olmak” ister misin?
***
Okullar yaz tatiline girmeden önceki son din dersinde öğretmen, “Çocuklar.” demişti. “Allah her yerdedir, bunu kırlarda, göl ve deniz kıyılarında daha iyi hissedebilirsiniz.”
Bu sözler Fatih’in kafasında yer etmişti. Eve döndüğünde babasına sormuştu ama ikna olmamıştı. O sırada babası televizyon seyrediyordu.
“Öğretmen öyle demişse öyledir elbet,” diye karşılık vermişti. “Koskoca öğretmenin bir bildiği olmalı.”
Akşam yemeğinden sonra Fatih anne ve babasına yaz tatilini köyde geçirmek istediğini söyledi. Bu isteğini kabul ettiler ve yol hazırlıkları başladı. Birkaç gün sonra Fatih otobüsle köye gitmişti bile.
Amcasının oğlu Abdullah’la iyi arkadaşlardı. Aynı yaştaydılar. İkisi de beşinci sınıfı o yıl bitirmişti. Fatih sınıfını takdir belgesiyle geçmiş, Abdullah ise matematiği karnesine 2 geldiği için ne takdir ne de teşekkür belgesi alabilmişti. Bu yüzden okulun bittiğine fazla sevinemiyordu. Hatırladıkça yüzünü ekşitiyor, “Keşke zamanında çalışsaydım, tatilim zehir oldu” diye pişmanlığını dile getiriyordu.
Fatih üzütmemesini söyledi. Matematiği çok iyiydi ve Abdullah’ı çalıştıracaktı.
Gün boyu oyunlar oynuyor, ormanda piknik yapıyor, yorulunca da gölde yüzüyorlardı. Akşamları ise bir saat ders çalışıyorlardı. Daha doğrusu Fatih, Abdullah’ı çalıştırıyordu.
Köy çok güzeldi. Kıyısından geçen dere, biraz aşağılarda birikip kocaman bir göl oluyordu. Küçük sandallarla bu gölde balıkçılık yapan amcalar vardı. Gölün etrafında tarlalar vardı. Tarlalardan sonra başlayan orman yemyeşildi. Günün her saatinde kuşlar cıvıldaşıyor, rengârenk kelebekler uçuşuyordu.
Fatih’in kafasında ise hâlâ öğretmeninin sözleri vardı.
Ormanda piknik yaptıkları güneşli bir yaz gününde Abdullah, sarıkanatlı, mor benekli bir kelebek yakaladı. Kelebekleri ipe bağlayıp uçurmak gibi kötü bir huyu vardı. Bu yüzden cebinde her zaman ip taşırdı, yine aynı şeyi yapmak üzereyken Fatih atıldı:
“Ne yapıyorsun? Zavallı hayvancığa bu eziyet yapılır mı?”
Abdullah şaşkın şaşkın bakakaldı.
“Ama o sadece bir kelebek” diye mırıldandı.
“Biliyorum. Sen kelebeklerin de can taşıdığını, acı duyduğunu biliyor musun?”
“Güldürme.” diye karşılık verdi Abdullah. “Kelebeği insan mı sanıyorsun sen? Acıyı, mutluluğu nereden bilsin? Korkarım okuyup yazdığını bile iddia edeceksin.”
“Hayır,” dedi Fatih ciddi ciddi. “Ama insanlardan daha yetenekli hayvanlar olduğunu biliyorum.”
“Hadi canım!” dedi Abdullah.
Fatih, bir kitaptan okuduklarını hatırlamaya çalışarak ağır ağır konuşmaya başladı:
“Dinle öyleyse! Termit denilen böcekleri duydun değil mi? Bir santimetre boyunda, üstelik de genelde kör, minicik hayvanlardır. Fakat işbirliği yaparak altı metreye ulaşan gökdelenler inşa ediyorlar. Çimento yerine toprak kullanıyorlar. Toprağı tükürükleri ve diğer salgılarıyla karıştırıp sertleştiriyorlar. Termit gökdelenlerinde her türlü konfor var. Çocuk bakım odaları, erzak depoları, nöbetçi odaları ve kalorifer tesisatı.”
“Oldu canım! Bir de klimaları var de, tam olsun” diye şaşkınlığını bir kez daha dile getirdi Abdullah.
“Haklısın. Klimaları bile var. Termitlerin gökdelen gibi evlerinin içinde sıcak ve soğuk hava bölmeleri ve gözenekler bulunur. Bu gözenekler ile hava bölmeleri arasında ise ince borucuklar şeklinde tüneller vardır. Tepede sıcak hava bulunurken aşağıda ise daha serin bir hava olur ve tüneller aracılığı ile bu iki hava arasında akım sağlanarak termitlerin yuvasının hem bol oksijenli kalması hem de çok ısınması veya çok soğuması engellenir. İşte havalandırma ve soğutma sistemi sana. Bizim evlerdeki klimalardan bile müthiş!”
Abdullah daha fazla alay edemedi. Hayran hayran amcasının oğlunu süzerken:
“Sizin okullarda çok şey ogretiyorlar,” dedi. “İyi ama kör termitlere bu gökdelen yuvaları yapabilmeyi kim öğretmiş?”
Fatih birden yerinden fırlayarak: