Kasırga – Kod Adı C.e.y.d.a – 2

Gözleri buğuluydu… Gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. İkisinin de gözleri birbirine kilitlendi. Onu ne çok özlemişti. Kendine bunu itiraf etmeye korkuyordu ama bu gerçekti. Göz kapakları ağırlaştı ve kulaklarında derin bir uğultu oluştu. Gözlerinden iki damla yaş daha süzüldü şakaklarına doğru inerken. Dudakları titredi “Sen ve ben… Dedi. “Bir arada baş komiserim.” Sesi taa uzaklardan geliyordu sanki. Sonra, göz kapaklarını taşıyamadı. Her şey gibi onlar da çok ağır gelmişti. Karşı koymak için kendinde o gücü bulamadı. Usulca, kapandı. O an, denizin derinliklerine doğru yol almaya başladığını hissetti. Buz gibi suların içinde, ateş gibi yanıyordu. Çırpınmak istedi ama bedeni onunla alay ediyordu sanki. Onu terk etmişti, iradesine karşı geliyordu. Denizin, karanlık derinliklerine doğru sürüklenmeye devam etti. Şu anda yapayalnızdı ve yanında Kemal yoktu. Her geçen an soluk almakta zorlanıyordu. Çığlık atsa, belki sesini duyurabilirdi ama bu gücü kendinde bulamadı. Tatlı tatlı tebessüm etti. Sonra birden kolları gibi, başı da arkaya düştü. Kemal, şoke oldu. Korkuyla irkildi, şeytan azabına ruhu feryat etti.

“Ceyda…!”

Kısık sesleniş, gerçekte yürekten kopan sessiz bir haykırıştı. Lime lime oldu benliği, kızın külçe olmuş bedeni karşısında… Solukları bu kez, korkunun yarattığı adrenalinin tavana vurmasıyla azmıştı. Başını, kızın göğsüne yasladı. Kızın kalbi hala atıyordu ama nabzı giderek zayıflıyordu. Onu, kucağında bastırarak tüm benliğinde hissettiği büyük acıyla haykırdı.

“Ceyda hayır! Bana bunu yapma! Yalvarırım bunu bana yapma!”

Sesi, kendi kulaklarında çınlamıştı.

***

KOD ADI C.E.Y.D.A KASIRGA

II

SESSİZ ÇIĞLIK

Sabahın iİk saatlerinde Ceyda biriminden içeri girdi. Yoğun geçen haftanın ardından eve dönmenin hazmı yaşar­ken ailesiyle yaladığı veda ritöeiintn de etkisinden kurtula­mamıştı* Behiye hanım* gözyaşlarını dindirememiş onu ku­caklarken her nedense bir türlü ondan kopamamıştı. Duygusal taşkınlık; neredeyse kızda, travmatik etkilere neden ola­caktı. Fahrettin beyin araya girmesiyle ritüel çağlayana dö­nüşmeden nihayete ermişti.

Onu tik gören Salih oldu. Acınası bir aşıktı Salih ve sahip olmasının mümkünü olmayan bir Ödülün peşindeydi Birimdeki arkadaşlarının manidar bakışlarına aldırmadan içsel mutluluğunu gözlerine taşımaktan kaçınmadı.

“Ceyda!” diye haykırdı. “Seni, yeniden görmek şahane”

Komiser, çevresine bakınırken haklı nedenlere dayalı bir hazzın içinde olduğunu bir kez daha anladı. İşine tutkundu, bîr Haftalık ayrılık bunu daha bariz bir hisle ortaya koymuştu. Nasıl da yoğun geçmişti o hafta; sözde ailesiyle diz dize geçi­receği bir planı içerirken, şeytan devreye girmiş, ortamı ce­henneme çevirmişti. Her şey iyi de, profesyonel bir polis ol­duğunu iddia ederken; neden hâlâ kriminal olaylar karşısında kendini kaybederek, duygusal travma yaşadığını kendine açıklayamıyordu. Serdar’ın gidişinin ardından, duygularını analiz etmiş ve yaşadıklarını sorgulamıştı. Sonrasında bu sorgulamaya, Kemal’e karşı hissettiği ancak tanımlayamadığı duygular karışmıştı. Onsuz olmanın yarattığı rahatlığı yaşar­ken, neden hâla onu düşündüğünü kavramakta zorlanmıştı. Kuvvetle muhtemel içsel bir kaos yaşıyordu ve bu kaos, yaşa­dığı çelişkili duygularla ilintisi yoktu. Geçmişte yaşadıkları her ne hikmetse sıkça kendini yenileyerek, aykırı bir kılıkla karşısına çıkıyordu. Farklı imgesel olaylara karışarak, kendini defalarca yargılamasına ve duygusal travma geçirmesine ne­den oluyordu.

Derin bir soluk alarak masasına yürüdüğü sırada, yeni güllerin gelmiş olduğunu gördü, yüzünü buruşturdu. İstenç dışı başını çevirince gözleri, Salih’in gözlerini bulmuştu.

Salih; “Bana bakma, benim bir ilgim yok!” diyerek hızla işine döndü. Her ne kadar bu duruma öfke duyuyor olsa da güllerin kimden geldiğini merak etmekten kendini alamıyor­du kız. Kartı alıp okumaya yeltendiği sırada Sedat beyin ses­lenmesi üzerine buketi yerine bıraktı. Montunu çıkarıp ma­sanın üzerine bıraktı.

Cam kapıyı tıkırdattıktan sonra yanıt gelmesini bekle­meden içeri daldı.

“Günaydın amirim.”

“Günaydın komiser, umarım bir haftalık tatil seni dinlendirmiştir.” diye yanıt verirken kızı tepeden tırnağa tetkik etmişti.

Komiser, ruhsal yorgunluğunu dikkate alarak olayları yeniden yaşadı. Bir hayli zorlu geçen iki günün ardından ru­hunun tahrip olduğunu ona açıklaması, mümkün değildi. Bunun ötesinde; yüzlerce insanın kanını, marjinal bir inanç uğruna akıtan tarikatı deşifre edilmesine katkıda bulunmak­tan dolayı duyduğu maneviyat, bu tahribatı aşıyordu.

“Kesinlikle amirim!” diye yanıt verdi. Henüz oturmuştu ki Sedat bey, “Şuna bir göz atmam istiyorum, komiser.” diye­rek kalın bir dosya uzattı. Dosyada, altı farklı cinayet davası vardı. Davaların ortak özellikleri, suç mahallinin aynı olma­sıydı. Geçmişten bu zamana dek vuku bulan ve ne yazık ki dava çözülmeden rafa kaldırılan, faili meçhul cinayet vakala­rını kapsıyordu.

“Gördüğün gibi komiser, sekiz yıl önce zincirleme baş­layan cinayetin failleri ne yazık ki kapsamlı araştırmalara rağmen bulunamayınca vakalar da ister istemez sonuçsuz kaldı. Dolayısıyla; dosyalar, faili meçhul olarak tozlanmış diğer faili meçhul dosyaların yanında yerini aldı. Ne var ki vaka burada son bulmadı. Geçtiğimiz gün işlenen cinayetle, yeniden gündeme geldi.”

“Bu davayı duymuştum amirim.”

“Güzel, duruma vakıfsın demek ki.”

“Sayılır, amirim.”

Sedat bey yerinden kalkarak pencereye doğru yürüdü. Camı ardına kadar açtı, oksijeni uzun uzun soludu. Kısa sü­ren ancak Ceyda için geçmek bilmeyen suskunluğun ardın­dan “Dosyada, geçmişte meydana gelen vakaların ve son maktulün otopsi raporuna bağlı özel bilgilerini bulabilirsin. ” dedi ve kıza döndü. “Bu vakayı, senin üstlenmeni istiyorum!” “Baş üstüne amirim.”

Gitmeye hazırlandığı sırada Sedat bey “Komiser!” diye seslendi. “Bu vakayı, Kemal’le birlikte yürütmeniz gerektiğini söylememe gerek yok sanırım!” Ve farkında olmadan kızın soluğunu kesti. Kemal’in burada kalmasının altında mutlak bir neden olduğunu hissetmiş olmasına karşın içsel olarak bunu reddederek kendini rahatlama yoluna gitmişti. “Bu şart mı?” diye sordu saygınlığını ses tonunda korumaya çalışarak. Sedat bey ellerini arkada kavuştururken kendince güç toplu­yordu sanki. “Şart!” diye yanıt verdi kısaca, sonra aceleyle yerine geçti. Dosyaların ardına sığınarak, bir anlamda kendini korumaya aldı. Bombanın fitilini çekmişti ve patlama anını bekliyordu. Ne var ki aksi yönde oluşan sessizliğin ardında kız; karşı çıkmanın kendine yarar sağlamayacağına kanaat getirmişti. Bu bir gerçek ki amiri, nihai kararı vermişti. Kaos yaratarak bunu değiştirmek olanaksız görünüyordu. Öfkesini içine gömerken ”Amirim.” diyerek sadece başıyla onay ver­mekle yetindi.

Masanın üzerinde duran gül buketine aldırmadı. İçinde bulunduğu olumsuz ruh hali içinde, hışımla montunu kaptığı gibi birimden çıktı. Önce atış poligonuna gitti, bedenini saran öfkeyi kusarcasına hırsını, silahtan aldı. Her attığı kurşun, açtığı deliği biraz daha büyütüyordu. Şarjörü yenileyerek, silahı dur duraksız tetikledi. Öğleden sonra, iki saatini uzak doğu sporu dersine verdi. Bu kez hırslı görünüyordu ve bu tavrı öğrencileri tarafından farklı algılanarak kendilerince yorum yaptı.

“Komiserim, tatil size pek yaramamış görünüyor.”

Ceyda, bu yorumu dikkate almadan derse son verdiğinde bedeninde oluşan gerginliğin, yorgunluktan kaynaklanmadı­ğına kanaat getirdi. Kafede oturup bir kahve içmeye karar vermişti ancak içerinin tıka basa olması bu fikrin tez zamanda çürüttü. Kahvesini alıp birimine geri döndü. Ne var ki, bir türlü dosyaya entegre olamıyordu. Beynini zorlayan düşünce­ler, çalışmasına, konsantre olmasını engelliyordu.

Mesai bitiminin sonunda kendini dışarı attığında tek dü­şüncesi eve bir an önce gitmek, duş almak ve koyu bir kahve eşliğinde dosyayı incelemekti. Yolda Salih onu arayınca kız yüzünü buruşturdu. Planlarına engel teşkil edecek kimseyle görüşmek istemiyordu. Oysa mesai arkadaşının derdi, onu merak edip sormaktan ibaretti.

“İyiyim Salih, bu merak nereden icap etti hayret!”

Bu kez çark dönmüş, ısrarlar onu görmek arzusuna yö­nelmişti. Kız, onu incitmeden bu buluşmanın ilk fırsatta ger­çekleşeceği sözüyle ikna edene dek, neredeyse iç sıkıntı infi­lak ediyordu.

Arabayı, binanın önüne park ettiği sırada, az ileride ken­dine hiç de yabancı olmayan bir araç gördü. Farları yanıyor­du, sürücüsü içindeydi. Ceyda, ciddi bir can sıkıntısı içinde arabasından indiği sırada karşı tarafın sürücüsü de arabasının farlarını söndürüp arabadan inmişti.

“Seni gördüğüme, neden hiç şaşırmadım acaba!

Müzeyyen Yılmaz “Ben de seni gördüğüme sevindim, komiserim.”

Kızı tepeden tırnağa süzerken tebessümü, alaylı bir tavra dönüştü.

“Tatil, sana yaramış.”
“Son iki gün için.”
“Beni, çok özledin mi?”
“Bunu, asla tahmin edemezsin.”

Genç adam, gözlerindeki muzip ifadeyi ve dudaklarında beliren alaylı tebessümü gizlemeye gerek görmeden “Ne der­sin, bunu telafi edelim mi?” diye sordu. Kızın öfke sınırını zorlamaktan büyük bir zevk aldığı her halinden belliydi. An­cak bu tutumu karşı tarafm ona karşı, içsel düşüncelerinde haince fikirler üretmekten öteye gitmemişti. Ne var ki bunu gerçekleştirmek yerine son derece dingin bir tavırla binadan içeri girdi.

Kemal’in gelişiyle planları hepten alt-üst oldu. Dosyaları sehpanın üzerine bıraktı, direkt olarak mutfağa yöneldi. Ke­mal, kıza, kısa bir bakış attıktan sonra müzik setinin start düğmesine dokundu. Sonra bir duvarı boydan boya kaplayan kütüphane yöneldi. Kitaplar; düzenli bir şekilde kategorilere ayrılarak dizilmişti. Çoğunluğu psikoloji ve strateji konularını içermesine pek de şaşırmamıştı. Neden sonra Matematik, genel fizik, kimya, kuantum fiziği, nükleer fizik, atom ve mo­lekül fiziği, elektromanyetik gibi kuramsal bilgileri içeren kitaplar, dikkatini çekti. Ceyda’nın polis akademisinden me­zun olduğunu düşünerek şaşkınlığı bir kat daha arttı. Bütün bu kitapları hobi amaçlı bulundurmuş olamazdı. O bu düşün­celer içindeyken Ceyda içeri girmişti. Elindeki buharı tüten, mis gibi kokan kahve dolu kupaları sehpanın üzerine bırakır­ken aynı anda başını kaldırıp Kemal’e bakmıştı. Kemal, kah­vesini alıp koltuklardan birine ilişti. Kütüphanede gördüğü kitaplardan sonra kıza karşı duyduğu merak boyut değiştir­mişti. İşteki başarılarının dışında ne yazık ki hakkında fazla bir bilgiye sahip değildi.

“Raporlara göz atma şansın oldu mu ?” diye sordu. Cey- da, başını ‘Hayır’ anlamında salladı. Kemal, beklenmedik bir şekilde yerinden kalkıp kızın yanma oturdu. Dosyayı sehpa­nın üzerine yatırdı.

“Sekiz yıl önce; yirmi bir yaşında genç bir kız, aldığı yük­sek doz morfinle kampüsteki odasında ölü bulunmuş. Nar­kotik ve Cinayet masası; araştırmalarının finalinde bu vaka­nın bir intihar olayı olduğuna karar kılmış ve elbette dosya böylece kapanmış. Daha sonraki yıllarda iki genç, aynı du­rumdan ve ne büyük tesadüftür ki, aynı kampüste ölü olarak bulunmuş. Her iki vakanın ortak yönü, ailevi sorunlar ve burjuvazi bir yaşam. Elbette, aynı yıl içinde kısa süreli zaman dilimli içinde cereyan etmesi de akıllara bir çok yanıtsız soru getiriyor. Henüz ortalık yatışmadan yeni bir vakanın vuku bulması, üniversitenin içinde kaos yaratmış. Ne yazık ki; tozlu raflarda intihar olayı olarak yerini alan dosyalar, üç gün önce bulunan cesetle birlikte yeniden gündeme geldi.”

“ Aynı üniversitede cereyan etmesi, şaşırtıcı gerçekten!” Kemal, yerinden kalkarak salonun içinde dolanmaya başlayınca kız, bilgilere yeniden göz attı.

“Adli tıp raporuna bakılırsa, her vakanın uyuşturucu ti­pi farklıymış. Bulgular onu gösteriyor.” dedi. “Morfin, Kode­in, Meta don, Eroin ve bu son vaka da LSD bulunmuş.”

“Üniversitenin kantininden temin etmediklerini var sa­yarak, üniversitede sağlayıcı olduğu tezini ortaya koyuyor.” “Doğru.”

“O halde bunları öğrencilere altın siniyle sunan, ya bura­daki uyuşturucu tacirleriyle yakın bir ilişkisi, ya da yurt dışın­da güçlü bir kartelle bağlantısı olmalı.”

“Ya da akademik kariyeri ön planda olan biridir. Güm­rüklerde ve sınırlarda güven telkin eden biri.”

“Bürokrat ya da öğretim görevlisi.”

“Öğretim görevlisi demişken, kütüphanendeki kitaplar… Hemen hemen çoğu, fizik ağırlıklı ve..!”

Konunun hızla ona yönelmesinden hoşlanmamıştı. Ken­di hakkında konuşmaktan hoşlanmıyordu. Kemal’in ısrarcı bakışları karşısında “Ben, fizik mühendisliği okudum.” dedi. Bunu açıklarken yüzü kızarmıştı sanki, kibirlenmek, böbür­lenmek hiç tarzı değildi.

“Ya polis akademisi?”

“Polis olmaya karar verdim ve akademiye girdim.”

“Fizik mühendisliği ve polis akademisi, uçlarda gezinen iki meslek. ODTÜ’de Strateji konusunda doktora yaptığını biliyorum, ama Fizik.”

“Fizik, bilim yoluyla elde edilmiş tüm bilgilerden; akıl ve deneyim yoluyla somut sentezlere vararak, insan ya da daha genel kapsamıyla canlıya yararlı oluşumları yaratma gücü analiz, sentez ve tasarlama becerisi sağlıyor. Göründüğünün aksine, iki meslek son derece birbiriyle özdeş komiser.”

“Ama asıl temel bu değil ha?”

Evrenin oluşumunu ve işleyişini düzenleyen yasaları araştırmak, bu yasaların uygulanmasını sağlayan temel bilimi anlamak istiyordum. Fizik; evrensel geçerliliği olan, herkes tarafından kabul edilen, doğanın gerçek kavram ve kuramla­rını temel alan bir daldır.”

Konu burada son bulmuştu. Az da olsa kızı tanımanın tatminkarlığım yaşadı adam ve yeniden dosyaya döndü. Bu kez; olayların birbiriyle bağlantılarını, oluşumlarını, zamanı­nı, yerini, en ince detayına kadar derinlere inerek doküman­ları incelediler. Zaman hızla akmıştı ve ikisi de zamanın öte­sinde yer almıştı. Saat sabaha karşı 02.45’i gösteriyordu. Uzun süredir kahveden başka midelerine bir şey girmemişti. Ceyda, uyuşan bedenini esnetirken “Biraz mola vermeye ne dersin?” diye sordu. “Ben çok acıktım da…” Kemal, az önce içine gö­müldüğü etkileşimden kendini hızla soyutlayarak ayaklandı.

“Sana yardım edeyim.” Demesi üzerine karşı tarafa koz verdi.

“Vay! Maço erkeğimiz mutfağa mı girecek?”

“İnanmayacaksın ama maço erkekler de iyi yemek yapabilir.”

“Ne yazık ki kendim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.” Kız, buzluktan çıkardığı hazır tavuğu mikro dalgaya koyarken adamın kaşları çatıldı.

“Beslenme alışkanlığın bununla mı sınırlı?”

Kız, saati ayarlarken omzunu silkti “Ben zamanla yarışıyorum komiser, zeytinyağlı sarma bekleme benden!”

Adamın eline şarap şişesini tutuşturdu.

“Bu zevki sana bağışlıyorum.”

“Aha, anladım!” dedi. “Niyetin beni sarhoş etmek.”

“Tarih yazarsa ancak!” diye yanıt verdi ve genç adamın muzip tebessümüne aldırmadan çekmeceden tirbuşonu ala­rak eline tutuşturdu.

Kemal’in alışılmış bir tavırla yer minderine bağdaş ku­rup oturdu. Ceyda, şarap kadehini ona uzatırken istemeden de olsa gözleri birbirini bulmuştu. Bundan kaçınmak için hızla kendini soyutlayarak kadehinden kocaman bir yudum aldı.

“Üniversiteye girmenin bir yolunu bulmak gerekiyor.” “Kesinlikle.” Sanki sesli düşünmüştü. Sesi kısık ve dü­şünceli çıkmıştı. Nedense aklını veremiyordu. Profesyonel bir polisti ve bir amatör gibi davranıyordu. Ama bir gerçek var ki o bir erkekti ve karşısında duran kadın ise fazlasıyla tahrik edici ve çekici duruyordu. Kadehini hızla kafasına dikerek yeniden doldurdu. Amacı beynini uyuşturmak ve kendini olumsuz düşüncelerden soyutlamaktı.

“Oraya öğrenci olarak gireceğim.” dedi Ceyda aniden ve bu genç adamın dikkatinin ona yönelmesine neden oldu. Yüzüne dikkatle bakıyordu. Sözlerindeki ciddiyetin yüzdesini ölçmek ister gibiydi. Ceyda, önündeki tabağı iterek sehpanın üzerinde duran kağıtları aldı ve incelemeye başladı.

“Anımsadığım kadarıyla maktullerden biri, Alman­ya’dan transfer olmuştu.”

“Eee.?”

Kızın gözlerinde kararlı ancak derin düşünceler vardı.

“Neden olmasın?” dedi. “Şu sıra ikinci dönemdeler ve ben de Fransa’dan transfer edilirim. Bu pek de yadsınacak bir durum değil.”

Pek de akılcı bir yaklaşım değildi kızın ileri sürdüğü yol. Her durumda yanında olacağından emindi ancak her anında olamadığını daha Balina Operasyonu sırasında birebir yaşa­mıştı ve inkar etse de hala onun etkilerini taşıyordu. Ya, Mar­jinal Operasyonu’na ne demeli. Neredeyse kendi yüzünden kızı yitiriyordu.

“Hayır!” diye itiraz etti kısaca. Ceyda, kaşlarını çatıp bak­tı.

“Farkında mısın komiser, sürekli olayları kişiselleştiriyorsun!”

“Diyelim ki bu işe onay verdik, neden Fransa? Almanya, Amerika, ya da İngiltere değil?”

“Muhtemelen beni fazla züppe bulacaksın ama ben Fran­sız kolejinden mezunum, Fransızcayı ana dilim gibi kullanı­yorum. İngilizcem de iyi ama Fransızcam kadar değil.Işte neden bu!”

Kemal, karşılık vermeye yeltenmişti ki kızın telefonunun sesiyle duraksadı. Ceyda, uzanıp sehpanın üzerinden aparatı akıp ekrana baktığı anda benzi attı. Hızla kapama tuşuna basıp, telefonu kanepenin üzerine fırlattıktan sonra dosyaları yeniden eline aldı. Kemal’in de masadan kalkması üzerine olay üzerindeki araştırmaları devam etti. Şaraplarını yudum­larken belirledikleri stratejiyi teferruatlı bir şekilde planladı. Saat sabahın 5’ini gösterirken Kemal, bu saatten sonra uyuyamayacağını, duş almak istediğini söyleyerek banyoya girdi.

Yarım saat sonra kız, kanepenin ucunda kıvrılarak uyu­yakalmıştı. Dosyalar hâlâ kucağında duruyordu. Kemal, bir…

Benzer İçerikler

Kırmızı Kitap – C. G. Jung Online Kitap Oku

yakutlu

Hikayem Paramparça oku

yakutlu

Vatanı Sattık Bir Pula

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy