Fantastik edebiyatın efsanesi dünyaca ünlü İngiliz yazar Sör Terry Pratchett’tan, 10 yaşın üstündeki okurlar için olağanüstü komik bir öykü derlemesi: Cadının Elektrikli Süpürgesi
Okurlarını bambaşka dünyalara uçuran, sihirle buluşturan, tuhaf yaratıklarla tanıştıran kitap, fantastik edebiyatın demirbaş temaları üzerine kaleme alınmış on dört resimli öyküden oluşuyor.
41 kitaplık DiskDünya serisi ile tüm dünyada sıkı bir hayran kitlesine sahip olan Terry Pratchett, bu sefer Cadının Elektrikli Süpürgesi’yle küçük okurlarını kahkahalara boğacak.
Sihirbazlar arasında yaşanan amansız bir savaş, tercihe göre zeplinle ya da suyun dibindeki bir denizaltıyla çıkılan heyecan verici bir yolculuk, elektrikli süpürgesine binip uçan bir cadı, Vahşi Batı’nın en hızlı cop kullanıcısı, yürüyen ve konuşan heykeller, asi bir karınca ve hatta, devasa bir pasta. Hepsi ve çok daha fazlası Terry Pratchett’ın kaleme aldığı, Mark Beech’in göz alıcı resimlerle donattığı bu harika kitapta buluşuyor!
Terry Pratchett’ın, henüz genç bir gazeteciyken yazdığı öykülerden derlenen Cadının Elektrikli Süpürgesi, yarattığı sihirli evren ile genç-yetişkin tüm okurları can evinden vuruyor!
Böylece yolculuk başlıyor, genç Terry.
Acaba seni nereye götürecek?
Keyfini çıkar!
Terry Pratchett
Salisbury, İngiltere
GİRİŞ
Büyüye inanır mısın? Sihirbazlar arasında bir savaş hayal edebiliyor musun? Zeplinle heyecanlı bir yolculuğu mu tercih edersin; yoksa suyun dibindeki bir denizaltıyı mı? Peki, Vahşi Batı’daki en hızlı cop kullanıcısıyla tanışmak ister misin? Tüm bunlara yanıtın evetse bu öyküler, tam sana göre. Çünkü yukarıda saydıklarımın hepsi bu kitapta var.
Üstelik bunlar dışında, elektrikli süpürgesine binip uçan bir cadı, yürüyen ve konuşan heykeller, asi bir karınca ve hatta devasa bir pasta bile var! Ayrıca bu öykülerden biri, Kamyoncular adlı romanıma ilham verdi. Bu öyküleri, acemi bir gazeteci olarak çalıştığım dönemde yazmıştım. Yaşadığım kasabanın yerel gazetesinde, haftada bir yayımlanıyorlardı. O zamanki genç okurlar pek çok açıdan senden farklıydı: Bilgisayar ve tabletleri yoktu, oyun konsolu nedir bilmiyorlardı ve dışarıda yiyebildikleri tek hazır yemek, balık ve kızarmış patatesti. Yine de sana bir açıdan tıpatıp benziyorlardı: Başka dünyalar, tuhaf yaratıklar ve karakterler, olağanüstü yolculuklar ve sihir savaşları hakkında öyküleri onlar da okumak istiyordu. Sağda solda birkaç ayrıntıyı değiştirdim, bir iki cümle veya not ekledim (çünkü elime böyle bir fırsat geçti) ve tabii yaşlandığım için hayal gücüm daha da büyüdü; bu yüzden kendimi tutamayıp bir şeyler ekledim. Bunlara rağmen bu derlemedeki öykülerin büyük kısmı, ilk basıldığı günkü gibi. Hayal gücü kuvvetli herkes tarafından ilk kez okunup keyif alındığı gibi…
Terry Pratchett
Wiltshire, 2015
CADININ ELEKTRİKLİ
SÜPÜRGESİ
Herkesin “Ron Amca” dediği Bay Ronald Swimble, doğum günlerini severdi. Çünkü doğum günü demek, doğum günü partisi demekti ve boş zamanlarında hokkabazlık yaptığından, bu da onun için iş demekti. Ron Amca hiç yoktan yumurtalar yaratabilir, insanların kulaklarından bütün ülkelerin bayraklarını çıkarabilir ve en az elli değişik iskambil kâğıdı numarası yapabilirdi. Ayrıca, bir aynanın önünde uzun uzun çalışılarak öğrenilebilecek türden sihirler konusunda genel olarak çok başarılıydı.* Blackbury Sihir Dikdörtgeni’nin de başkanıydı. Ron Amca’nın, Mimms isminde bir papağanı ve Lucy isminde bir kızı vardı. Papağan Mimms, şapkadan kart çekebilirdi ve ciyaklamayı çok severdi. Kızı Lucy ise genellikle pek bir şey söylemeden sahnede dikilirdi; sadece bazen babasının pelerinini tutar ya da Mimms’in kafesini ona uzatırdı, vesaire. Üçü çok mutlu bir hayat sürüyordu. Ta ki Jimmy Waddle’ın belediye salonunda düzenlenen doğum günü partisine kadar… O gün Ron Amca yine sahneye çıktı ve bütün çocuklar bağırdı:
“Merhaba Ron Amca!”
Ron Amca’nın şapkası düştü ve içinden üç tavşan yuvarlandı. Onları almak için eğilince bu kez de ceketinden bir güvercin sürüsü fırladı, kulağından bir nergis çiçeği çıktı, papyonu fırıl fırıl dönmeye başladı. Bütün bunlar çok eğlenceliydi, küçük Jimmy Waddle’ın gözleri de şaşkınlıkla iri iri açılmıştı. Fakat salondaki en şaşkın kişi aslında Ron Amca’nın ta kendisiydi. Çünkü bütün bunlar onun planladığı numaralar değildi ve zaten onun tavşanlara alerjisi vardı! Gösterisine devam etmeye çalıştı ama hiçbir şey yolunda gitmedi. Bir sürü hokkabazlık numarası yaptı, örneğin silindir şapkasını çiçek dolu bir vazoya dönüştürdü ve hatta bir masayı yok etti. Fakat bunları da bilerek yapmamıştı. Ne zaman ellerini oynatsa, bir şeyler beliriyor ya da yok oluyordu. İskambil kâğıtlarına uzandığında artık ağlamak üzereydi. Onlar da bir kadehe dönüşünce koşarak sahneden indi. “Bunlar yeni numa…” diye başladı kızı Lucy. “Bunlar benim numaralarım değil! Neler oluyor, bilmiyorum! Benim tek bir güvercinim bile yok!”
“Pasta!” diye ciyakladı Mimms. Seyirciler hâlâ alkışlıyordu; bu yüzden Ron Amca, başka bir şey söylemeden önce gidip birkaç kez daha selam verdi. Herkes onun elini sıkıyor, numaralarını nasıl yaptığını soruyordu. Sonunda soyunma odasına gitti telaşla ve kapıyı kilitledi. “Nasıl oluyor bilmiyorum,” dedi. “Ama sanki tek yapmam gereken, parmağımı bir şeye… örneğin şuradaki dolaba uzatmak ve ‘Şapkalığa dönüş!’ demek. Sonra dolap…” Şapkalığa dönüştü.
“Reçel!” diye ciyakladı Mimms. Ron Amca parmağını şapkasına uzattı. “Yok ol,” dedi boğuk bir sesle. Şapka da yok oldu.
Taksiye binip eve gittiler. Ron Amca, sihrinin hâlâ yerli yerinde olup olmadığını görmek için arada bir parmağını kaldırımda gördüğü bir şeye uzatıyordu. Bu denemeler sırasında üç lamba direğini sırasıyla bir leyleğe, tekerlekleri olan küçük sarı bir file ve bir bebek arabasına dönüştürdü. Taksiciye parayı öderken sorun çıktı, çünkü Ron Amca nesneleri başka şeylere dönüştürebiliyor olsa da nelerin değişeceğini kontrol edemiyordu; o şeylerin neye dönüşeceğini de. Bu yüzden cüzdanını cebinden çıkardığında cüzdan aniden peynirli sandviçe dönüştü. Taksi ücretini Lucy kendi harçlığından ödedi ve taksici de arabasını telaşla çalıştırıp uzaklaştı. “Kapı anahtarı yeleğimin cebinde,” dedi Ron Amca dişlerini sıkarak. “Artık hiçbir şeye dokunamam sanırım. Saçma sapan bir şeye dönüşebilir. En iyisi kapıyı sen aç.”
…