O sabah hiçbir şey normalde olduğu gibi değildi. Faruk annesini televizyon karşısında, babasını da telefon başında buldu. Kimse kahvaltıyı hazırlamamıştı. Aynı tuhaflıklar dışarıda da devam ediyordu. Faruk’un hiçbir arkadaşı onunla bahçede oynamak istemiyordu. Anne babalar, çocuklar, gençler, yaşlılar ve hatta kedi köpekler… Şehirdeki herkes kendini teknolojik aletlere kaptırmıştı. Hepsi teknoloji bağımlısı olmuşken Faruk neden olmamıştı? Peki, bu sorunu tek başına nasıl çözecekti?
İşte Faruk’un süper kahraman olma hikâyesi böyle başlıyordu…
Eyvah! Bizimkilere Bir Sey Oldu
Merhaba, ben Faruk. Kahraman, hatta Süper Kahraman Faruk. Süper kahraman deyince şaşırdınız, değil mi? Bence yaşadığı dünyaya bir şeyler katan herkes bir süper kahramandır. Evet, evet! Adım henüz duyulmamış olsa da ben de bir süper kahramanım. Şaka yapmıyorum, birazdan anlatacaklarımı dinlediğinizde bana hak vereceksiniz. Gelin size her şeyi en başından anlatayım. Tam altı gün önceydi. O akşam, yemekten sonra odama geçtim. Yatağıma yatıp tabletimi elime aldım.
Uyku saatime daha çok vardı ama bütün gün arkadaşlarımla oyun oynadığım için yorulmuştum. Tabletimin tuş kilidini açacak kadar bile uyanık kalamadan uykuya dalmışım. Sabah uyandığımda hiçbir şey normalde olduğu gibi değildi. Peki normalde nasıldı?
Faruk’un Normal Bir Sabahı
- Annem beni uyandırır.
- Yataktan fırlar, elimi yüzümü güzelce yıkarım.
- Pijamalarımı çıkartıp üzerimi giyinirim.
- Annem ve babam birlikte kahvaltıyı hazırlar.
- Kahvaltı için ekmek almaya fırına giderim.
- Sokakta karşılaştığım herkese selam veririm.
Hatta kuşlara, kedilere, karıncalara bile. - Eve döndüğümde kahvaltı sofrasının mis gibi
kokusu karşılar beni.
Ama o sabah ne annem beni uyandırmıştı ne de kahvaltı masası hazırdı. Babam da gazetesini okumuyordu. Kendisini telefona kaptırmıştı. Kesin annem evde yoktu. Gözlerim annemi aradı. Sağa sola biraz bakındıktan sonra televizyonun karşısında, gözlerini bile kırpmadan bir şeyler izlerken buldum annemi.
Annem mi?
Televizyon mu?
Hem de kahvaltı saatinde!
Anneme göre kahvaltı zamanı ailece bir arada olduğumuz çok değerli bir zamandır. Bu değerli zaman dilimi, televizyon izlenerek harcanamaz. Ama… Şimdi… Bu işte bir gariplik vardı. Annem ve babamın bu hâllerine anlam veremedim. – Günaydın anneciğim. Kahvaltıyı beraber hazırlayalım mı? Annem yüzüme bile bakmadı. Eliyle izlediği programı işaret etmekle yetindi. Acaba ben uyurken kahvaltı etmişler miydi? “En iyisi babama sormak!” diye düşündüm. – Baba, sen de acıkmadın mı, dedim gayet ciddi bir şekilde. Bir terslik olduğunu anlamıştım.
Babam telefondan kafasını kaldırmadan
konuştu: Bırak oğlum şimdi kahvaltıyı. Şuradan şarj aletimi uzat! Yoksa oyunun en heyecanlı yerinde telefonum kapanacak.
Babam ve kahvaltı etmemek? Benim babam? Kahvaltı etmeyecek? Olacak iş değil! İşte, artık iyice emin oldum. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Annem ve babamın nesi vardı böyle? Biri televizyondan gözünü ayırmıyordu, diğeri telefondan… “En iyisi kendime bir şeyler hazırlayayım.” deyip mutfağa yöneldim. Buzdolabını açmak üzere yürüyordum ki halıya takılıp düştüm. Normalde olsa o an annem ve babam ışık hızıyla yanıma koşar, “Bir şeyin var mı oğlum?” diyerek sağımı solumu yoklarlardı. Şimdiyse umursamamışlardı bile. Neler oluyordu? Görünmez olmamıştım, babam şarj aletini isterken konuşmuştu benimle. Annem de gözüyle televizyonu işaret ettiğine göre beni duymuş, hatta görmüş olmalı. Ne oldu da birdenbire ekranlara böyle bağımlı oldular? Evde bir şeyler atıştırıp dışarı çıktım. Bu durumu arkadaşlarıma anlatmalıydım.
…