Robin Hood Ortaçağ’ın yozlaşmış yöneticilerine başkaldıran ve bu yüzden kanun kaçağı ilan edilen efsanevi İngiliz halk kahramanı. Gerçekten yaşadı mı yoksa halkın umut sembolü müydü, kimse bilmiyor.
Çocuklar için uyarlanan bu özel baskıda kahramanımız dolambaçlı yollarda, Sherwood Ormanı’nın gizli köşelerinde çetesiyle düşmanlarına türlü tuzaklar kuruyor, okçuluk yarışlarına katılıyor, Nottingham şerifine haddini bildiriyor ve cesur
Kral Richard’la tanışıyor…
Hayal ya da gerçek, Robin Hood’un maceraları bize ilham vermeye devam ediyor.
HOWARD PYLE, 1853’te Amerika’da doğdu. Çocukluk yıllarında Philadelphia’ da küçük bir sanat okulunda okudu. 1876’da illüstratörlük kariyerine başlayan Pyle’ın öyküleri ve resimleri dönemin ünlü dergilerinde yayımlandı. İlk romanı Gümüş El 13. yüzyılda Almanya’da geçmektedir. İllüstrasyonları kendisine ait olan pek çok öykü ve roman yazan Pyle’ın ayrıca, Kral Arthur ve şövalyeleriyle ilgili efsanelerden yola çıkarak kaleme aldığı kitapları da bulunmaktadır. Robin Hood hakkındaki efsaneleri derlediği Robin Hood’un Neşeli Maceraları en ünlü eseridir.
YAZARDAN OKURA
Bir hayal ülkesinde mutluluğa ve neşeye kısacık da olsa vakit ayırmaya bile utanan, kimseciklere zarar vermeyecek saf bir kahkaha ile hayatın hiçbir ortak noktası olmadığını düşünen insanlardansanız, bundan sonraki sayfaların size göre olmadığını bilin. Kitabı hemen kapatın ve okumaya devam etmeyin çünkü daha fazla okursanız geçmiş zamanlarda yaşamış iyi ve adil insanları böyle büyük bir renk cümbüşü ve şaşaa içinde görmek gözünüzü korkutabilir. Anlatacağım ülke bir peri ülkesi değil. Peki ya ne? Yorulup pat diye kapağını kapadığınızda yok olan ve hiçbir şey olmamış gibi gündelik işlerinize dönebileceğiniz hoş bir hayal ülkesi. Ben de izninizle bu ülkenin perdesini aralıyorum. Benimle gelmeye ne dersiniz sevgili okur? Teşekkür ederim. Elinizi verin bana.
Robin Hood Nasıl Haydut Oldu?
Eski günlerden birinde, mutlu İngiltere’de, Kral II. Henry ülkeyi yönetirken Nottingham Şehri’nin yakınlarındaki Sherwood Ormanı’nda, ismi Robin Hood olan ünlü mü ünlü bir haydut yaşardı. Onun kadar hünerli ve isabetli ok atabilen başka bir okçu ne görülmüş ne duyulmuştu. Yeşil ormanın ağaçları altında onunla birlikte yaşayan yüz kırk kaygısız adam da eşsizdi. Sherwood Ormanı’nın derinliklerinde dertsiz tasasız yaşayıp gidiyor, zamanlarını ok atarak, sopalarla oyunlar oynayarak ve kralın geyiklerini avlayıp afiyetle yiyerek geçiriyorlardı. Sadece Robin değil, hepsi birer hayduttu ama yöre insanları tarafından seviliyorlardı çünkü bizim Robin’den yardım isteyen kimse eli boş dönmüyordu.
Şimdi size Robin Hood’un yasalara nasıl ters düştüğünü de anlatayım.
Robin cesur bir gençken Nottingham valisi bir okçuluk yarışması düzenlediğini ve en iyi okçuya ödül verileceğini duyurdu. Elmaların çiçeğe durduğu, kuşların şakıdığı bir mayıs günü başlıyordu. Robin bir yandan sevdiği gencecik Marian’ın ışıltılı gözlerini düşünüyordu. Hızlı adımlarla ve ıslık çala çala yürürken büyük bir meşenin altında oturan on beş kadar ormancıya rastladı. Aralarından biri Robin’e seslendi: “Selam ufaklık, üç kuruşluk yayın ve beş para etmez oklarınla nereye böyle?” Bunu duyan Robin öfkelendi çünkü kimse kendisiyle böyle dalga geçilmesini istemez. “Yayım ve oklarıma laf ettirmem. Okçuluk yarışmasına gidiyorum.” “Şu ufaklığa da bakın hele! Daha minik yayının kirişini germeyi beceremezken, Nottingham’daki güçlü kuvvetli adamlarla nasıl boy ölçüşeceksin sen?” “Üç yüz metre ötedeki hedefi vururum ben,” dedi Robin. Bu cevaba hepsi kahkahalarla güldüler. Bunun üstüne Robin yayını eline aldı, oku kirişe yerleştirdi ve okun tüylü ucunu kulağına kadar çekti. Oku tıpkı bir atmacanın avına doğru atılması gibi hedefine yöneldi. Ormandaki geyik sürüsünün içindeki en görkemli geyik birden irkildi ve yere devrildi.
“Bu atışa ne dersiniz bakalım?” diye bağırdı Robin. “Kralın geyiğini öldürdün. Yasalara göre bu yaptığının cezası ölümdür,” dedi ormancılardan biri. “Yakalayalım şunu!” diye bağırdı öteki. Robin Hood ormancılardan kaçmaya başladı ama içi içini yiyordu. “Ne yaptım ben?” diyordu. “Ah bu adamlar karşıma çıkmaz olaydı! Aceleyle verdiğim bir kararın acısını yıllarca çekeceğim!” Bu olaydan sonra ise yıllar boyunca evi olacak ormanda yaşamaya başladı çünkü kralın geyiğini avladığı için haydut ilan edilmişti. Kendisini kralın önüne çıkarabilecek olana para ödülü vaat ediliyordu. Nottingham valisi de düzenbaz Robin Hood’u yakalamaya yemin etmişti.
Robin Hood, Sherwood Ormanı’nda gizlenirken, çevre köylerden kovulanlar da çevresinde toplanmaya başladı. Bazısı zorlu geçen kış aylarında başka yiyecek bulamadığından geyik vurmuş, ormancılara yakalanınca tabana kuvvet kaçmıştı. Bazısı güçlü bir keşişin veya baronun gazabına uğradığı için oradaydı. Hepsi haksızlığa uğramıştı ve hepsi köylülerden haraç alan, fakirlerden insafsızca kazanç elde eden ister baron ister rahip ister şövalye ister toprak ağası olsun tüm zalimleri soymaya ant içtiler. Hiçbir çocuğa zarar vermemeye, hiçbir kadına el kaldırmamaya da yemin ettiler. Zaman içinde kendilerine hiçbir zarar gelmediğini, üstelik fakir ailelere ihtiyaçları olduğunda para veya yiyecek verdiklerini gören insanlar Robin ve adamlarını yüceltmeye, onlarla ilgili pek çok hikâye anlatmaya başladılar.
Robin Hood kuşların keyifle cıvıldadığı bir sabah uyandı, adamları da kalktılar ve buz gibi derenin suyunda yıkandılar. Sonra Robin konuşmaya başladı: “On dört gündür hiçbir hareketlilik olmadı, gidip kendime bir macera bulmalıyım. Şen dostlarım, siz burada kalın ama borumu üç kez öttürürsem çabucak gelin çünkü size ihtiyacım var demektir.” Sonra yola koyuldu ve Sherwood’un sınırına gelinceye kadar yürümeye devam etti. Köprüye yaklaşırken uzun boylu bir yabancının geldiğini gördü. “Geride dur bakalım,” dedi Robin, “iyi olan önce geçsin köprüden.” “Öyleyse,” diye karşılık verdi yabancı, “sen geride dur, çünkü iyi olan benim.” “İlerlemeye devam edersen göğsünün tam ortasına ucu kuyruklu bir ok gönderiveririm.”
“Bak sen,” dedi yabancı, “yayın kirişine dokunmaya cüret edersen, ilk önce ben senin derini delik deşik ederim.” Bunun üstüne Robin yolun kenarında duran meşeden yaklaşık iki metre uzunluğunda dümdüz ve kalın bir dal kesti. Bu sırada değneğine dayanan yabancı ıslık çalarak onu bekliyordu. “Değneğim hazır. Aramızdan biri dereye düşene kadar kapışmaya devam edeceğiz,” dedi Robin. “Tam da istediğim gibi!” diye bağırdı yabancı. Neredeyse bir saat boyunca, biraz canları yanmasına rağmen “yeter” demeyi düşünmeden, dereye düşecek hiçbir yanlış hareket yapmadan çarpışmaya devam ettiler. En sonunda yabancı, Robin’i suya düşürdü. Robin gülmeye başladı, yabancı da elini uzatıp onu sudan çekip çıkardı. Ardından Robin borusunu çaldı ve bir anda yemyeşil giysileriyle yirmi-otuz kişi ağaçların arasından çıktı, başlarında Will Stutely duruyordu. “Sana ne oldu böyle? Baştan aşağı ıslanmışsın, su iliklerine işlemiş,” diye bağırdı Will. “Niye şaşırıyorsun?” diye sordu bizim Robin. “Şuradaki güçlü adam beni suya düşürdü, çok fena yenilgiye uğradım.”