Ünlü Çocuk Romanları
Bu seri dünya klasiği kitaplardan oluşmaktadır. Bu serinin ilk beş kitaplarında;
mecara, kahramanlık, sevgi, dayanışma gibi insan onuruna yakışan olaylar dizgesini anlatılmaktadır.
Bu seride yer alan kitaplar:
* Don Kişot,
* Balina Avcıları,
* Esrarlı Ada,
* Kip Kardeşler
* Pollyanna
***
KİP KARDEŞLER
Altın sevdasına kapılan Avustralyalı, Çinli, Amerikalı, akın akın Yeni Zelânda’ya gelmekteydi. 1885 yıllarında Yeni Zelânda limanlarına varan gemiciler, gemilerini limanda bırakıp, altın peşinde koşuyorlardı.
James adındaki gemi de tayfasızlık yüzünden limanda bekleyen gemilerden biriydi. Tayfalar birden ortadan kaybolduğundan, gemi öylece limanda beklemekteydi. Geminin kaptanı, kaçanların yerini dolduracak yeni tayfalar bulamıyordu. Çaresiz kalan kaptan, gemici meyhanelerini dolaşıp durdu.
Bir akşam masanın başında sessizce konuşan iki gemici dikkatini çekti. Yakına oturunca bunların James Gemisi’nde tayfabaşı Balt ile tayfa Mod olduklarını anladı. İkisinin yüzünden yasa dışı işler plânladıkları anlaşılıyordu.
Balt, kırk yaşlarında orta boylu, sağlam yapılı bir adamdı. Yanağında kocaman bir ben vardı. Gemiye gireli birkaç ay olmuştu. Yirmi yıldır denizlerde dolaştığı biliniyordu. Tayfabaşılık görevinden başka, bazen ikinci kaptanlık da yapmaktaydı.
Tayfa Mod ise, otuz beş yaşlarında, kısa boylu ama çevik biriydi. Kurnaz olduğu ilk görenler tarafından anlaşılıyordu.
Bu meyhanelerde dürüst bir kişiye rastlanamayacağını herkes bilmekteydi. Kaptan Gibson da burada eleman bulmayı pek düşünmüyordu ama uğramadan da edememişti. İçerdekilerin çoğu sarhoştu. Kendisine eleman bulacaklarını söyleyen Balt ve Mod’a görünmeden meyhaneden çıktı. Buradan sağlanacak elemanlardan bir hayır gelmeyeceği ortadaydı.
Kaptan Gibson, meyhaneden çıktıktan sonra iki adamın neler plânladıklarından elbetteki haberi olmayacaktı. Kaptana tayfa bulacaklarını söyleyen Balt ve Mod sarhoş gemicileri süzerken, onların güçlü kuvvetli olmasına değil yasa dışı her işi yapacak karakterde olmasına dikkat ediyorlardı. Mod, tayfabaşı Balt’a biraz daha sokularak:
– Aradıklarımızı burada bulacağız gibime geliyor, dedi. Bunların hepsi de çalıştıkları gemiyi ellerine geçirip okyanuslarda cirit atmaktan çekinmeyecek niteliktedir.
Balt, tayfayı dikkatlice dinledikten sonra:
– Kafamı kurcalayan şeyler var, dedi.
– Düşünecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Bu radakilerden seçeceğimiz dört kişi ile sen ve ben, bir de ahçı, gemidekilerin hakkından rahatça geliriz. Bir gece de Kaptan Gibson’un kamarasını basar işini bitiririz sonra da James Gemisi’ni tut tutabilirsen.
– İyi de Wellington’a uğrayıp kaptanın oğlu ile armatör Havkins’i gemiye alacağımızı da unutma.
– Bu da düşünülecek konu mu? Gemiyi ele geçirdikten sonra limana yanaşır onları alırız. Neye uğradıklarını anlayamadan güverteden denize atarız.
– Öyleyse dört adamı buradan seçelim.
Çok geçmeden birbirinden beter yapıda dört gemiciyle anlaştılar.
James, iki yüz elli tonluk bir tekneydi. Hem sağlam, hem de saatte on bir deniz mili yapabilecek hıza sahipti. On yıldan bu yana Avustralya, Yeni Zelânda ve Filipinler arasında yük taşıyordu. Kaptanı usta bir denizci ve aynı zamanda açıkgöz bir tüccardı. Kaptan Gibson, elli yaşlarındaydı. Geminin dörtte biri onundu. Dörtte üçü ise armatör Havkins’indi.
Kaptan ile armatör aynı mahallede oturduklarından eşleri de çok iyi dosttular. Havkins’in çocuğu yoktu. Kaptan Gibson’un ise yirmi yaşında bir oğlu vardı. O da ticarete atılmak için hazırlıklar içindeydi. Kaptanın oğlu Nat ile ortakları Havkins, o sıralar Wellington’daydılar. Orada taşımacılıkla ilgili bir şube açmak için çalışıyorlardı. James Gemisi, ikisini oradan alıp yükünü boşaltmak için Yeni Gine’ye gidecekti.
Tayfabaşı Balt, kaptanı çok kıskanıyor ama ona saygılı olmakta kusur etmiyordu. İkiyüzlü davranması nedeniyle kaptan ona inanmıştı. Hatta sahte belgeyle Mod’u gemiye tayfa olarak almasına da göz yummuştu. Denizlerde dolaştıkları uzun süre içinde, zaman zaman tayfalar arasında tatsızlık çıkarması, bazılarının kaçmasına yol açmış, kaptanı daha dikkatli olmaya yöneltmişti. Bu nedenle kaptan, onların bulduğu dört serseri tayfaya karşılık, gemi deki güvenilir adamlarını göz önüne getirerek denge kurmayı tasarlıyordu çünkü gemiyi terk etmeyen Hob, Vik ve Burnes çok güçlü kuvvetli, güvenilir kişilerdi. Miço Jim ise küçük yaşına karşın, cesur ve zeki biriydi. Ailesi onu kaptana emanet etmişti. Kaptan onu baba gibi koruyor ama şımartmıyordu. Bunlardan başka ahçı Koa’nın kimden yana olacağı belli olmazdı. Yeni Zelânda yerlilerinden olan Koa, orta boylu, esmer ve kıvırcık saçlıydı. Kaptan, yerine adam bulur bulmaz bu sinsi, pis ahçıyı sepetleyecekti ancak eleman yokluğu bunu engellemişti. Özetle üç tayfa ve Miço Jim’e karşı, güvenemediği kişiler, son alınan dört serseri ile birlikte yedi kişi oluyorlardı. Gerçi, Wellington’da armatör Havkins ile oğlu Nat da gemiye alınacaklardı ama oraya gidene kadar geminin karşı tarafça ele geçirilme olasılığı da vardı.
James Gemisi, yerlilere satılacak süs eşyalarını alarak Yeni Gine’ye gidecekti. Oradan da sedef ve Hindistan cevizi yükleyip Town Limanı’na dönecekti. Kaptan Gibson gemiye gelince, Balt istenilen dört tayfayı bulduğunu söyledi. Kaptan, kendileriyle ertesi gün görüşebileceğini bildirdi.
Ertesi gün, sabah erkenden güvertede toplanıldı. Kaptan, toplananların karşısına geçti. Gemiye alınan dört kişiyi hiç gözünün tutmadığını belli etmedi. Bu yeni tayfaların ikisi İngiliz, biri İrlandalı, biri de Amerikalıydı. Yasal konutlarına gelince, dördü de bir adres veremedi çünkü meyhanelerde ya da oralara yakın yerlerde kalıyorlardı. Tayfalar işlerinin başına dönünce kaptan, Balt’a:
– Bunları hiç gözüm tutmadı, dedi.
Balt, işe başladıktan sonra ne olduklarını anlayabileceklerini söyledi. Araştırmasına göre iyi gemiciler olduklarını öğrendiğini anlattı. Elbette, Balt yalan söylüyordu. Kaptan, dördünün bir araya getirilmemesini, nöbetlerin bir eski bir yeni personelle birlikte tutulmasını bildirmekle yetindi.
Gemi harekete hazırlandı. Peş peşe yelkenler açıldı. Demir aldıklarında saat sabahın sekizi bile olmamıştı. Yelkenli, rüzgârın önünde, yeşil kıyılardan süzülmeye başladı.