Hayatı boyunca “Çulhaların kızı” olarak tanınan Şeyda Çulha, kendisinin asla bir birey olarak yaşamını sürdüremeyeceğini düşünmektedir. İçinde beslediğibüyük öfkeyi sadece buz pateni yaparak ve Yağız’ı izleyerek atar. Bir gün Yağız karşısına dikilip onunla uzun bir seyahate çıkmasını istediğinde bir kez olsun kendi hayatını yaşayabileceğini düşünerek bu teklifi kabul eder.
O, uzaktan izlemelere doyamadığı tablosunu keşfederken ressamın son eserini hazırlamakta olduğunun farkında değildir. Gerçeklerle yüz yüze geldiğinde ise kendini sondan yeni bir başlangıç yaratmaya çalışırken bulacaktır.Fakat unutmaması gereken bir şey vardır;
günün sonunda kalp ne isterse o olacaktır.
Meryem Nart’tan #Varmısın okurlarını heyecanlandıracak ve onları unutamayacakları bir serüvene çıkaracak bir kitap:Kalp Ne İsterse O Olur.
“Karanlığın arasından aydınlanan güzel bir ışık.Kalbini ısıtan güzel bir gülümseme. Ruhuna değen ela bakışlar. Ona doğru çekildiğin güzel bir ten. Gözlerimi yakan ama
yine de kendine baktıran bir adam. Yağız Kahraman.”
*
Karanlığın ortasına düştüğünü ve kurtarılmak istediğini hisseden herkese.
Herkes kurtarılmayı hak eder.
BAŞLANGIÇ
1.BÖLÜM
Uzun bir nefes aldım ve yavaşça geri verdim. Soğuk, vücudumun en gizli yerlerine kadar tesir ederken ben, hiçbir şey duymadan buzda kaymaya devam ediyordum. Birkaç öğrenci kayarak yanımdan geçerken çok kısa bir an onlarabakma gafletinde bulundum ve dikkatim dağıldı.
Hayır!
Başımı hızla sallayıp dikkatimi tekrar kaymaya verdim. Kollarımı iki yana açıp hızımı yükselttim. Dehşet verici derecede yüksek bir müzik çalıyordu ki taktığım kulak tıkaçları bile görevlerini yerine getiremiyorlardı.
Pes ettim.
Zaten konsantremi de kaybetmiştim. Yavaşça durdum ve kaymayı bıraktım. Kulak tıkaçlarını sinirle çıkardım. Tüm sesler bir anda üstüme akın etti. Fonda çalan elektronik müzik sesine karşın hocaların bağırması ve keskin bıçağın buza vurma sesi… Ben bu kadar ses içinde çalışamazdım. Üstüne üstlük yanımdan geçen iki öğrenci tüm dikkatimi dağıtırken her şey yıkıldı.
“Şeyda, neden durdun?” Hocamın bana seslenmesi ile başımı kaldırıp ona baktım. Bir yandan Ecem’e talimatlar verirken diğer yandan bana bakıyordu.
“Devam ediyorum, hocam!” diye sesimi yükselterek duyurmaya çalıştım. Zira müzik oldukça yüksek bir desibeldeydi. Hocam başını sallayınca tıkaçları tekrar taktım ve seslerin boğuklaşmasını sağladım. Üç defa derin nefes alıp kendimi ileriye ittim. Ellerimi iki yana açarken hafiften paralel bir şekilde kaymaya başladım. Yavaşlayan hızımı biraz daha artırırken önümdeki atlayışı düşündüm. Hızımı biraz daha artırdım. Saçlarımın etrafımda savrulmasını mutlulukla izledim. Kendimi hazır hissettiğim an, sol bacağımdan destek alarak kısa bir atlayışla tekrar buza indim. Dengemi korumanın sevinci ile geriye doğru kayarken yine paralel bir biçimde kayıyordum. Yaptığım işe iyice odaklanarak boğuk olan sesleri de duymazlıktan gelebiliyordum. Gözlerimi kapattım ve hızımı birazcık daha artırdım. Umarım önüme çaylak biri çıkmazdı.
Ayağımın altındaki keskin bıçağın sürtünmesine odaklanarak hızla kaydım. Ellerimi önümde oval bir şekle getirip duruşumu düzleştirdim. Sol bacağımı hafif kırarak pozisyonumu sabitledim ve sağ bacağımdan destek alıpolduğum yerde dönmeye başladım. Hızımı artırmak için kısa bir an sol bacağım ile buzdan güç aldım ve daha da hızlandım.
İşte, bunu seviyordum.
Böyle dönmeye bayılıyordum. Kahkahamı serbest bırakırken çok fazla sesli gülmemiş olmayı diledim. Düz şekilde uzanan siyah saçlarım, etrafımda bir koruyucu melek edasıyla benimle dönüyordu. Uzun bir süre döndüm ve sonra yavaşça durdum. Evet, hafiften başım dönmüştü. Yavaşça kenara gidip tutundum. Yüzümde gülümsemem varken kulak tıkaçlarımı çıkardım. Şimdi buz pisti etrafımda dönüyordu. Herkesten iki tane vardı. Hocamızdan, Ecem’den, Irmak’tan ve ondan.
Ah, iki tane Yağız.
Ne kadar mükemmel bir tablo. Yüzümden silemediğim hayranlık dolu bakışla onu izledim. Her zamanki mükemmelliği ve kendinden emin duruşu ile buzda kayıyordu. Yanından geçen kızlara o göz alıcı gülümsemesi ile bakarken kızlardan biri az daha düşüyordu. Yağız, onun bu hâline kıkırdayarak kaymaya devam etti. Uzun boyu ve atletik vücudu ile erkeklerin nefretini üzerine çekiyordu. Herkes Yağız gibi olmak isterdi. Kumral saçları her zaman temiz ve parlaktı. Alnına gelen birkaç tutamı eliyle iterken köşeye tutunmuş, onu izliyordum. Ela gözleri kocamandı ve bakışları insana kendini çıplak hissettirecek kadar yoğundu. Yağız herkese böyle bakardı; etkileyici ve özel hissetmesine sebep olacak kadar yoğun bir şekilde. Dudaklarının kenarları her an gülümsemeye hazır hâlde hafif kıvrımlıydı. Pürüzsüz teni ve kıvrımlı bir yüzü vardı. Spor ile haşır neşir olduğu için vücudu her erkeğin sahip olmak isteyeceği türdendi.
“Ooo, saat üç yönünde bir Yağız Kahraman vakası var sanırım.” Irmak’ın alaycı çıkan sesiyle kendime gelip ona döndüm. Kıvırcık, sarı saçlarını topuz yaparak esir almıştı. Kocaman badem gözleri bana bakarken gözlerinden muzırlık akıyordu. Hafiften gözlerimi devirip yarım ağız güldüm.
“Eh, en azından herkes bu hastalığa yakalanıyor. Gerçi seninki bayağı uzun sürdü ama,” dedi imalı bir şekilde.
Gülerek, “Azim işte,” dedim. Yüzündeki gülümseme ile yanıma geldi.Beraber Yağız Kahraman’ı izledik. Onu izleyen sadece biz değildik. Kadınhocalarımız bile onu izlerdi. Hatta bir keresinde bir kadın hoca ile çalışmıştı ama hoca, ona bakmaktan bir şey öğretemeyince değiştirilmişti. Yağız, bir kızı tek bir bakışı ile etkileyebileceğinin farkında olan erkeklerdendi. Bu çocuğun,zamanında bunlar için kursa gittiğine yemin edebilirdim.
“Bir gün benim eşim olur mu acaba?” diye sordu Irmak dalgınca. Evet, herkesin hayali buydu. Herkes onunla eş olmak ve buzda sevişme deyiminin nasıl bir şey olduğunu tatmak isterdi.
Ah!
Herkes Yağız’a Buzda Sevişen Adam gibi lakaplar takarlardı.
“Belki bu sene ikimizden biriyle olur,” derken sesimin umutsuz çıkmasına engel olamadım. Irmak bana tabii, tabii der gibi bir bakış atıp önüne döndü veBuzda Sevişen Adamımızı izlemeye koyuldu.
“Haftaya eşler ayarlanacak. Eminim bu sene ikimizden biri olur,” diye mırıldandım. “Üç yıldır olmuyor ama bu sene olabilir. Belli olmaz.” Omuzlarımı silkerek rahat görünmeye çalışsam da bu imkânsızdı. Onunla eş olmak sadece hayaldi. Ve hayallerin hep içimizde kaldığını artık öğrenmiştim.
▀▀▀ ▀▀▀ ▀▀▀
“Kızlar, çıkışta bir lokantaya gidiyoruz. Gelmek isteyen var mı? Yemekleri oldukça hafif oluyor.” Seda, soyunma odasında bağırırken birkaç kişi onu onaylayıp birkaç kişi bu teklifi kabul etmeden çıktı. O konuşurken elimde tuttuğum tişörtü hızla kafama geçirdim ve saçlarımı tişörtten kurtardım.
“Gidelim mi?” Irmak bana seslenirken sadece omuz silktim. Her şeye ayak uydurabilen bir kızdım. “Gerçi bu hafta yemeği fazla kaçırdım ama…”
“Fazla spor yaparsın, Irmak,” dedim elimi boş ver dercesine sallarken.Bakışlarımı soyunma odasındaki kızlarla konuşan Seda’ya tekrar çevirdim.
“Seda, biz de geliyoruz!” Seda bana bakıp başını salladı ve montunu giyip çıktı. Irmak tedirgin olsa da sonunda dayanamayıp yerinden kalktı. Paten yaptığımızdan dolayı vücudumuza dikkat etmemiz gerekiyordu ama biz henüz gençtik. Bazı şeylerde istisnalar olabilirdi. Irmak çantasını aldığında beraber soyunma odasından çıktık.
Bebek tarafında bir yere giderken mekân evime yakın olduğu için sevindim. Bir daha uzun yol çekmeme gerek kalmayacaktı.
“Bu gece bizde kalırsın sen,” dedim Irmak’a. Onun evi buraya çok tersti. Saatler süren bir yolculuk çekmesine içim el vermedi. Lokantadan içeri girerken başını salladı. Hep beraber içeri girdiğimizde her zamanki gibi dikkat çekiyorduk. Hepimizin fiziği oldukça düzgündü ve ergenlik çağını atlattığımız için oturmuştu. Bakışlar eşliğinde masaya oturduk ve siparişlerimizi verdik.
Seda’nın dediği gibi yemekler gerçekten de hafifti. Ağzımdaki et yok denecek kadar yumuşaktı. O kadar et yememe rağmen bir şişkinlik filan hissetmemiştim. Yemek boyunca masada şen kahkahalar atılırken konu yine bir şekilde Yağız’a gelmişti.
“Seda, biraz bahsetsene ondan,” dedi Ecem hayranlıkla. Sonuçta en son Seda ile eş olmuşlardı. Yemeğimi yerken onların muhabbetlerine de kulak kesildim. Seda belki bunları yüz kere anlatmıştı ama yine de dinlemekten zevk alıyordum.
“O nasıl anlatılır, bilmem ki! Sana öyle bir dokunuyor ki tişörtüne değil de çıplak tenine dokunuyor gibi hissediyorsun. Gözlerini hep gözlerine odaklıyor ve sen bakışlarını çekmek zorunda kalıyorsun. Sanki en büyük günahlarını bile görür gibi bakıyor. Hele o dudakları… Resmen her an seni öpecek gibi davetkâr duruyor.” İç çekmeden edemedim. Gerçi masadaki her kız iç çekmişti. Paten yapan erkeklerin sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdı. Fakat Yağız, resmen milleti paten yapmaya teşvik edecek bir insandı. Kaç kız, sırf onu izlemek için derslerimize katılıyordu. Bazen dersler halka açık olurken tribünler onun kız hayranları ile dolu oluyordu.
“Buzda Sevişen Adam’ı istiyorum!” Sinem inleyerek masaya yapışırken hepimiz kıkırdadık.
Sinem başını havaya kaldırıp, “Allah’ım, bir geceliğine onu verebilirsin. Cidden sevgilim olmasın ama bir geceliğine benim olsun,” dediğinde gözlerimi devirerek yemeğime döndüm. Ancak masadaki kızlar ikiye ayrılmışlardı: Sinem gibi hissedenler ve onun bu görüşünü yanlış bulanlar. Olayların uzayacağını hisseden Seda söze atıldı:
“Ama en büyük olay ne, biliyor musunuz?” diye sesini hafiften yükselterek konuşurken dikkatleri üzerine çekti. Yeşil gözleri cam gibi parlıyordu. Benim gözlerim onun aksine siyah kadar karaydı. Belki siyah göz yoktu ama gözlerim, o derece koyu bir kahverengiydi.
“Onunla pistte dans ederken aldığım hazzı sevişirken almıyorum.” Ve masada yine inlemeler ile haykırışlar koparken herkes elini açıp bir Yağız Kahraman duası yaptı. Ona olan sevgimi diğer kızlar gibi dışa vuramıyordum. Sanırım bundan çekiniyordum. O, o kadar mükemmel ve özeldi ki kendisi de bunun farkındaydı. Üç yıldır onunla aynı pisti paylaşıyorduk ama onu henüz hiçbir kızla yan yana görmemiştim.
Yalnızlıkların Prensi, Buzda Sevişen Adam’dı Yağız.
…