Masallar kişi ve toplumlara mal olmuş; gerçek ile hayal, doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi değerleri; kimi zaman akıl yürütmeyle, kimi zaman kurnazlıkla, kimi zaman kaba kuvvetle, kimi zaman hoşgörü ve sevgiyle, kimi zaman gülmeceyle yansıtır.
Kitapta; yer alan masallar; kavga, çatışma, şiddet, baskıdan arındırılarak; barış, dostluk, işbirliği, sevgi, saygı, hoşgörü, arkadaşlık, yardımlaşma konularını ön plana çıkararak, heyecan veren; serüven, sevgi, komedi gibi olayları yansıtmaktadır.
Anadolu Masalları tüm dünya masalları içinde önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Diğer şark (Doğu) ülkelerinde (İran, Azerbaycan, Hindistan, Pakistan, Afganistan…) anlatılanlarla benzeştiği gibi Anadolu’ya özgü temaları ve farklılıkları da içinde barındırmaktadır.
Anadolu Masallarını beğeniyle okuyacağınızı ve seveceğinizi umuyoruz.
***
İÇİNDEKİLER
Sunuş 4
Keloğlan ile Tepegöz 6
Tembel Oğlan 19
Prenses ile Atı 31
Aşkını Arayan Kız 48
Şahmeran ile Lokman Hekim 55
Tilkiden Korkan Mıstık 61
Oduncu Dileği 72
Balıkçının Oğlu 87
Sunuş
Masallar kişi ve toplumlara mal olmuş; gerçek ile hayal, doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi değerleri; kimi zaman akıl yürütmeyle, kimi zaman kurnazlıkla, kimi zaman kaba kuvvetle, kimi zaman hoşgörü ve sevgiyle, kimi zaman gülmeceyle… yansıtır.
Masallar kişi veya toplumların sosyal, kültürel ve ruhsal durumunu yansıtmakla birlikte geçmişle gelecek arasında köprü görevini de üstlenmektedir.
Masallar çocuğun dil ve iletişim becerilerinin gelişimini sağladığı gibi sorgulama, soyut kavramları yorumlama gibi düşünsel açıdan hayal dünyalarının gelişmelerini de sağlar.
Şiir, roman, öykü, çizgi film gibi yazılı ve görsel öğeler masalın yerini tutamaz. Masal, çocuğun kalbini doyurur, sevgi ve güven gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasına olanak sağlar. Gecikmiş konuşma, anlatma bozukluğu ve kekemelik gibi konuşma bozukluklarının düzeltilmesine de yardımcı olur.
Kitapta yer alan masallar; kavga, çatışma, şiddet, baskıdan arındırılarak; barış, dostluk, işbirliği, sevgi, saygı, hoşgörü, arkadaşlık, yardımlaşma konularını ön plana çıkararak, heyecan veren; serüven, sevgi, komedi gibi olayları yansıtmaktadır.
Anadolu Masalları tüm dünya masalları içinde önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Diğer şark (Doğu) ülkelerinde (İran, Azerbaycan, Hindistan, Pakistan, Afganistan…) anlatılanlarla benzeştiği gibi Anadolu’ya özgü temaları ve farklılıkları da içinde barındırmaktadır.
Anadolu Masallarını beğeniyle okuyacağınızı ve seveceğinizi umuyorum.
KELOĞLAN ile TEPEGÖZ
Bir varmış, bir yokmuş, geçmiş zaman içinde, Keloğlan adında zeki ve becerikli bir genç varmış. Keloğlan eğlenmeyi ve gezmeyi çok severmiş.
Keloğlan eşeğinin sırtına binip; o şehir senin, bu şehir benim gezer, bir taraftan da yanık yanık kaval çalarmış. O, kavalını çalınca koyun ve kuzular melemeyi, kuşlar ötmeyi keser, kavalın sesini dinlermiş.
Günlerden bir gün, Keloğlan’ın yolu bir ülkenin başkentine düşmüş. Şehrin meydanına geldiğinde, büyük bir kalabalık görmüş. Eşeğini sağlam bir kazığa bağladıktan sonra kalabalığın arasına karışmış. Herkes havada uçan talih kuşuna bakıyormuş.
Saatlerce ayakta bekleyen kalabalığın sabrı taşmış. Kendi aralarında yüksek sesle konuşmaya başlamışlar:
“Bu kuş kimseyi beğenmiyor.”
“İçimizde temiz ve dürüst insan yok mu?”
“Bu kuşun bir bildiği var.”
“Beklediği biri mi var?”
“Padişahı arıyor ….”
Keloğlan konuşmalardan fazla bir şey anlamamış. Yaşlı bir adamın yanına yaklaşmış:
“Amca bu insanlar ne yapıyor?”
“Padişahımızın oğlu olmadı. Bir kızı var. Ölmeden önce yerine padişah olacak kişiyi belirlemek için talih kuşu uçuruyorlar. Kuş kimin omzuna konar ise, padişahın kızıyla evlenecek ve padişah ölünce yerine geçecek.”
“Kim bilir hangi talihlinin başına konacak?”
“Evet, sabahtan beri uçup duruyor. Kimsenin omzuna konmadı. Kimin omzuna konacak diye bekliyoruz…”
Yaşlı adamlar konuşurken talih kuşu havada bir iki tur attıktan sonra, alçalarak gelip Keloğlan’ın omzuna konmuş.
Kalabalık talih kuşunun kimin üzerine konduğunu çok merak etmiş. Bir anda etrafına toplanmışlar. Çok geçmeden Keloğlan’ı alıp padişahın huzuruna çıkarmışlar.
Padişah:
“Sen kimsin, ne iş yapar ve nerede oturursun?”
Keloğlan:
“Padişahım, hünkârım; ben bir garip Keloğlan’ım. Kâh kaval çalar, kâh türkü söylerim. Yerim yurdum yok. O şehir senin, bu şehir benim durmadan gezerim.”
Padişah, Keloğlan’ın yabancı olduğunu duyunca vezirlerine bakmış. Vezirler de padişaha bakmış. Yabancı birinin padişah olmasına gönülleri pek razı olmamış. Fakat talih kuşu onun omzuna konduğu için fazla ısrar edememişler. Keloğlan, padişahın konuğu olmuş. Güzeller güzeli kızı, kocası olacak talihliyi sarayın bahçesindeki kamelyaya davet etmiş. İnce belli, uzun boylu, kara kaşlı, ela gözlü, beyaz tenli güzeller güzeli kızı görünce Keloğlan’ın aklı başından gitmiş. Diyar diyar gezmekten vazgeçip padişahın kızıyla evlenmeye karar vermiş.
Keloğlan’la padişahın kızı tanışadursun, ben size padişah, vezirler ve ileri gelen devlet adamlarından haber vereyim.
Padişah, vezirleri ve komutanlarıyla bir araya gelmiş. Kendi aralarında konuşmaya başlamışlar.
Birinci Vezir:
“Padişahım, talih kuşu yabancı birinin omzuna kondu. Onu padişah seçmemiz ne kadar uygun olur?”
Padişah:
“Talih kuşu onu seçti.”
İkinci Vezir:
“Yabancı biri ülkemize ne kadar faydalı olabilir?”
Komutan:
“Arlı mı, arsız mı? Hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.”
Birinci Vezir:
“Gelecekte ülkemizi yöneteceğine göre, onu tanımaya çalışalım.”
İkinci Vezir:
“Onu bir sınavdan geçirelim.”
Komutan:
“Başarırsa kalır, başaramazsa gider….”
Padişah:
“İyi fikir,” demiş.
Keloğlan’ın becerikli olup olmadığını öğrenmek için, planlar yapmaya başlamışlar.
Birinci Vezir, Keloğlan’ın güreşçi olmadığını ve güreşince yenileceğini, o giderse kendisinin padişah olacağını düşünerek:
“Bir pehlivanla güreş tutsun, yenerse kabul edelim.”
Padişah:
“Ülkeyi yöneten gücüyle değil aklıyla yönetecek. Güreşle olmaz.”
İkinci Vezir:
“Becerikli olup olmadığını öğrenmek için, iğnenin deliğinden ipliği bir atışta geçirsin.”
Padişah:
“Ülkeyi yönetmek için hem becerikli hem de akıllı olması gerekir.”
Komutan:
“Onun ne kadar zeki ve becerikli olduğunu öğrenmek için, ormanda yaşayan Tepegöz’ün evindeki halıyı getirmesini isteyelim.”
O güne kadar ormana gidip, sağ salim geri dönen olmadığından, Birinci Vezir:
“Böylece yabancıdan kurtulur ve padişahın kızıyla ben evlenir, padişah olurum,” diye düşündükten sonra:
“Padişahım, komutanın önerisi bence yerinde, bunun için hem becerisini hem de aklını kullanması gerekir.”
Padişah, öneriler karşısında fazla ısrar edememiş. Keloğlan’ı çağırmışlar. Padişah:
“Keloğlan, talih kuşu senin başına kondu. Benden sonra bu ülkenin padişahı sen olacaksın. Yalnız hünerlerini göstermen gerekiyor.”
Keloğlan, padişahın kızına âşık olduğundan:
“Tamam padişahım, emredin, emrinizi yerine getireyim.”
“Bak Keloğlan, şehrin kuzeyindeki ormanda gözü alnının ortasında olan vahşi bir canavar yaşamaktadır. Bu canavarın kulübesinde çok güzel bir halı var. O halıyı sarayıma getirmeni istiyorum.”
Keloğlan boynunu bükerek:
“Olur, padişahım,” demiş.
Keloğlan padişahın önerisini kabul edince yanındaki vezirler ve komutanlar çok memnun olmuş.
Ertesi gün Keloğlan yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda Tepegöz’ün bulunduğu yere varmış. Etrafa bakınmış, kimseler yok. Hemen Tepegöz’ün kulübesinden içeri girmiş. Halı yerde seriliymiş.
Hemen halıyı ters çevirmiş, yanında getirdiği iğnelerin sivri ucu üste gelecek şekilde halıya batırmış. Halıyı tekrar çevirip dışarı çıkmış. Bir ağacın dalları arasına saklanarak Tepegöz’ü beklemeye başlamış. Akşam olup karanlık çökünce gövdesi oldukça iri, yumurta başlı ve kocaman ayaklı Tepegöz yorgun bir halde kulübesine geri dönmüş. Kapıyı açıp içeri girmiş. Halının üzerinde yürüyünce iğneler ayağına batmış. Canı yanan Tepegöz birden yere yuvarlanmış. Bu sefer de iğneler vücuduna batmış. Öfkelenerek:
“Bu halıda ne kadar çok pire var. Beni yedi bitirdi,” diyerek bağırmış.
Halıyı havalandırmak üzere dışarı çıkarıp kulübesinin önündeki kayanın üzerine sermiş. Daha sonra kulübesine dönüp derin bir uykuya dalmış.