Gülücük Çocuk Kitapları Dizisi içinde kültürümüzün temel klasik eserlerini sadeleştirerek yayınlamayı amaçlıyoruz. Mantuku`t Tayr, Feridüddin Attar`ın en bilinen eseridir. Kuşların bir yolculuğa çıkmaları ve yaşadıkları ilginç olayları anlatıyor bu kitap. Şiirimizin ve çocuk edebiyatımızın önde gelen yazarlarından Cahit Zarifoğlu`nun “Kuşların Dili” adıyla yeniden yazdığı bu kitabı çocuklarımızın severek okuyacağına inanıyoruz.
İçindekiler
Giriş, 7
Kuşların Dili, 11
Suya Düşen Çocuk, 15
Kuşların Toplantısı, 21
İstek Vadisi, 71
Aşk Vadisi, 73
Bilgi ve Marifet Vadisi, 77
İstiğna Vadisi, 79
Tevhid Vadisi, 81
Giriş
Feridüddin Attar bundan tam 864 sene önce doğdu.
Mantık At’Tayr isimli eseri asırlardan beri okunmaktadır.
“Kuşların Mantığı” anlamına gelen Mantık At’Tayr’ın kısa bir özetini okuyalım:
Kuşlar derler ki:
-Bir padişahımız yok. Hiç, bir topluluk olur da padişahsız olur mu? Hiç, bir ülke olur da padişahı olmaz olur mu? O halde biz de kendimize bir padişah seçelim.
Kuşlardan Hüthüt de ordaymış. Ortaya atılmış:
-Var demiş bir padişahımız. Ama sizler onu tanımıyorsunuz.
Hepsi birden,
-Kim diye sormuşlar.
-Onun adı Simurg’dur demiş Hüthüt.
Hepsi hayret etmiş. Birbirlerinin yüzüne bakmışlar. Başka bir bilen var mı bunu diye araştırmışlar ama kimse bilmiyor. Bir tek Hüthüt biliyor. O zaman Hüthüt’e dönüp,
-Peki demişler sen nerden, nasıl biliyorsun?
-Ben demiş Hüthüt, Süleyman Peygamber’in postacısıydım. Onun nice sırlarını bilirim. Dilerseniz hepinizi Padişahımız Simurg’a götürürüm.
İlkin hepsi kabul etmiş.
-Haydi gidelim demişler.
İçlerinden biri,
-Nerede bu padişah diye sormuş
Hüthüt anlatmış:
Meğer padişah Simurg öyle kolay varılır bir yerde değil. Bu padişah binlerce nur ve zorluk perdelerinin arkasında. Ona erişmek için bunların tümünü tek tek aşmak gerek.
Bunu duyunca her bir kuş bir mazeret ortaya atıp geri kalmak istemiş. Ama Hüthüt her birine çok güzel, çok mantıklı cevaplar vermiş. Hepsini razı etmiş.
Ve yola koyulmuşlar.
Yola koyulmuşlar ama yolculuk zor mu zor.. Kimsede takat kalmamış.
Kimi ayılmış kimi bayılmış. Kimi yıkılmış, kimi kaçmış.
İşler böyle zorlaşınca her biri yine bir özür sıralayıp geri dönmek istemiş.
Ama Hüthüt onları yine razı etmiş. Padişaha eriştikleri zaman elde edecekleri zenginlikleri bir bir sıralamış.
-Şunun şurasında demiş yedi vadi kaldı. Bunları da aştık mı padişahımızın yanına vardık demektir.
Bu yedi vadinin yedi de adı varmış.
Bu isimleri duyunca anlarsın ki bunlar sadece yürüyerek, uçarak geçilen vadiler değil.
Düşünceyle, duygularla, yürekle geçilmesi gerek.
Biri istek vadisiymiş, biri aşk vadisi.
Birisi marifet vadisiymiş, bir diğeri ise hayret vadisi..
Hüthüt bunların bir bir güzelliklerini ve zorIuklarını anlatmış.
Hepsi aşka gelmişler. Yola koyulmuşlar.
Fakat her bir vadide bir kısmı takılmış kalmış. Açlık susuzluk, karlar, fırtınalar, çöller yırtıcı hayvanlar derken kimi kaçmış kimi açlıktan ölmüş.
Sonunda yüz binlerce kuştan sadece otuz tanesi yedi vadiyi de aşıp padişaha kavuşmuş.
İşte birazdan okuyacağınız “Kuşların Dili” kitapçığı bu yolculuğu anlatıyor.
Cahit Zarifoğlu
Kuşların Dili
Ey alemlerin Rabbi, ben acizim, elimi tut, feryadıma yetiş.
Sen suçları bağışlarsın.
Bense senin kulun olmaya yakışmayan çok işler işledim.
Benim özürlerimi ört.
Kötülüklerimi yüzüme vurma. Onlar geldi geçti, şimdi benim senin karşındaki aczime bak. Bak nasıl sana yalvarıyor, bağışlanmamı diliyorum.
Ben bilgisizlikle hatalar ettim. Yanıldım.
Dertli canıma acı. Beni bağışla.
Ey beni yaratan, her daim senin sofrandayım. Senin ekmeğini yiyip duruyorum.
Hırsızın biri ava çıktı. Biçare bir adamı yakaladı. Kaldırıp evine götürdü. Ellerini bağlayıp öldürmeye karar verdi.
Başını kesmek için dışarı çıktı. Gidip kılıcını getirecek.
O dışarı çıkınca bu defa hırsızın karısı içeri girdi. Adama acıdı.
-Acıktın mı diye sordu. Acıkmıştı.
Kadın zavallıya bir parça ekmek verdi. Adam ekmeği yerken hırsız döndü. Elinde yalın kılıç.
Onun ekmek yediğini görünce,
-Bu ekmeği kim verdi sana? diye sordu.
-Karın verdi cevabını alınca,
-Şimdi seni öldürmek bana haram oldu dedi hırsız.
Çünkü ekmeğimi yiyen birine kılıç vuramam. Onun kanını akıtamam. Ekmeğimizi her kim yerse biz onun için her fedakarlığı yaparız. Onun için canımızı bile veririz.
Hırsız adama bunları dedikten sonra, ellerini çözdü ve salıverdi.
Yüce Allah’ım, bu yola girdim gireli senin sofrandayım.
Sen de bana kıyma, beni affet.
Allah’ım senin ihsanından kimse ümit kesmez.
Yarabbi, benim sana yalvarışlarımı bilirsin, duyarsın. Geceleri çektiğim üzüntüleri artık taşıyamaz oldum.
Elemin sınırları aştı. Bana neşe ver. Sevinç ver. Bana Müslümanlık nurundan lezzet ver.
Suya Düşen Çocuk
Bir çocuk, güzel güzel oynayıp dururken oradaki derin suya düşüverdi.
Annesi de ordaydı. Bunu görünce yüreği yandı. Çırpınmaya, feryat etmeye başladı.
Çocuksa suda çırpmıyor, batmamaya, boğulmamaya gayret ediyordu.
Derken derin ve akıntılı su, çocuğu sürükleyerek götürdü. Ana da arkasından koştu.
Orada bir su değirmeni vardı.
Çocuk suyla beraber değirmen çarklarının arasına girerse, lime lime doğranıp ölecekti.
İşte çocuk tam arka gireceği sırada anne kendini suya attı ve çocuğu sudan çıkardı.
Bağrına bastı. Süt vermeye başladı.
Sevgili Peygamberimiz, Muhammed Mustafa…