Gökten Not Yağıyor! – Rosie ve Musa’nın Maceraları | Burak Sengir, Michael de Cock


Rosie, annesiyle birlikte kentin öteki yakasındaki yüksek apartmanlardan birine taşınır. Yeni odası yaşıtı Musa’nınkinin tam üstündedir. Rosie ile Musa çok geçmeden arkadaş olurlar ve aralarında bir anlaşma yaparlar: Kimselere söylemeden gizlice apartmanın çatısına çıkacaklardır. Fakat işler planladıkları gibi gitmez. Bay Tak’ı hesaba katmamışlardır. Olaylar sarpa sarar ve gökten imdat notları yağmaya başlar!

Hollandalı ve Belçikalı çocukların çok sevdiği Rosie ile Musa’nın maceraları şimdi Türkçede!

***

ROSİE kaldırımda durup yukarıya bakıyor.

Başını kaldırıp boynunu iyice geriye attıysa da apartmanın çatısını bir türlü göremiyor. Bina işte o kadar yüksek. Öyle ki, Rosie’nin ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalıyor.

Rosie sonra etrafına bakıyor. Apartmanın cam kapısına ve girişindeki posta kutularına çeviriyor bakışlarını.

Biraz ötesinde taksinin kapısının kapandığını duyuyor. Annesi gelip Rosie’nin tam yanında duruyor.

“İşte bak, her şey yolunda,” diyor ve dudağını ısırıyor. Söylediklerinde içten değilse hep bu hareketi yapar zaten.

Derken o da, tıpkı biraz önce Rosie’nin yaptığı gibi, başını kaldırabildiğı kadar yukarıya kaldırıyor.

Apartmanın çatısını görebiliyor mu acaba?

“İşte burası…”

Rosie hiçbir şey söylemiyor.

Taksi sokağın köşesinde gözden kayboluyor. Taşınırken nakliye aracına gerek duymamışlardı. Her şey öylesine baş döndürücü bir hızla olup bitivermişti ki. Zaten Rosie’yle annesinin o kadar çok eşyası da yok.

“Nereye taşınacağız peki?” diye sormuştu annesine Rosie.

“Fazla uzağa değil canım,” diye cevap vermişti annesi. “Kentin öteki yakasına taşınıyoruz, hepsi bu.”

Oysa annesinin kentin öteki yakası dediği yer dünyanın öbür ucu gibi geliyor Rosie’ye. Hava bile bir tuhaf burada, diye geçiriyor içinden. Kentin öteki yakasında güneş parıl parıl parlıyordu. Oysa burada şakır şakır yağmur yağıyor. Bunaltıcı bir hava var. Bu da yetmezmiş gibi, bunaltıcı bir gün bugün.

Kent öylesine büyük ki, Rosie belki de içinde yüzlerce kez kaybolup gidebilir. Yüksek binalarla çevrili bazı sokaklar alabildiğine geniş ve dümdüz uzanıp gidiyor. Bazı sokaklar da var ki, daracık; sayısız kıvrımlar çizerek bir meydandan diğerine açılıyorlar. Hatta demin taksi şoförü bile yolunu şaşırıp yanlış bir sokağa sapıvermişti. Oysa bir keresinde babası Rosie’ye, taksi şoförleri kenti avucunun içi gibi bilir, demişti.

“Eh hadi o zaman,” diyor annesi.

“Eh hadi o zaman, ne?” diye soruyor Rosie somurtarak.

“Hadi içeri girelim diyorum… tatlım,” diyor annesi. Yüzünü kaplayan geniş bir gülümsemeyle Rosie’ye bakıyor. Sonra da onu şakacıktan hafifçe dürtüveriyor. “Yeni evimiz burası artık.”

Eh madem öyle, diyor Rosie içinden, sonra da annesinin elini tutuyor. Demin kaldırıma bıraktığı küçük valizini de öbür eline alıyor. İç çekiyor.

Burada arkadaş bulana kadar asırlar geçer kesin, diye düşünüyor.

Ama bunu yüksek sesle söylemiyor. Annesiyle el ele büyük binadan içeriye giriyorlar.

*

“MERHABA,” diyor Musa. “Ben Musa… Ya sen? Senin adın ne?”

Kocaman açılmış iki göz merakla Rosie’ye bakıyor.

“Sen yenisin,” diye devam ediyor Musa, Rosie’nin bir şey söylemesine fırsat vermeden.

“Hiç de bile,” diyor Rosie. “Adım Yeni değil, Rosie.”

“Peki o zaman,” diyor Musa.

Musa parmak uçlarında yükselip Rosie’nin omzunun üzerinden içeriye bakıyor.

“Bak bunu hiç düşünmemiştim,” diyor. “Orada mı uyuyorsun?”

Parmağıyla Rosie’nin odasını işaret ediyor. Odanın kapısı ardına kadar açık.

“Ee, ne olmuş yani?” diye soruyor Rosie.

“Benim odam seninkinin tam üstünde. Odamda döşemeye bir delik açsam, o delikten doğruca senin odana inerim.”

“Sadece zili çalsan da olur,” diyor Rosie.

Musa başını sallıyor ve utanarak bakışlarını yere eğiyor.

“Doğru ya, zili çalsam da olur,” diye mırıldanıyor.

“Burada annemle ikimiz oturuyoruz,” diyor Rosie az sonra.

“Ya baban?” diye soruyor Musa. “O nerede?”

“Bunu başka zaman anlatsam olmaz mı?”

“Ben bu apartmanı avucumun içi gibi bilirim,” diyor Musa kısa bir sessizlikten sonra. “Sen ta en yukarıya çıktın mı hiç?”

“Hayır,” diye karşılık veriyor Rosie. “Biz daha yeni taşındık.”

“Ben bir kapı biliyorum, o kapıdan geçince karşına küçük bir merdiven çıkıyor, o merdivenden ta en yukarıya, doğruca çatıya çıkabiliyorsun.”

“Hı, demek öyle,” diyor Rosie.

“Köpeğimden korkma sakın,” diyor Musa.

Rosie, Musa’nın tasmasından tuttuğu, rengi kırmızıya çalan erkek kediye dikiyor bakışlarını. Köpek filan değil, düpedüz yaşlı bir kedi bu.

“Tehlikeliymiş gibi görünüyor ama aslında öyle ısırma huyu filan yoktur.”

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” diye soruyor bunun üzerine Rosie. Doğrusu yanında gezdirdiği kedisine köpekmiş gibi davranan kimseye rastlamamıştı daha önce.

“O köpek filan değil bir kere.”

Musa iç çekiyor.

“Bir köpeğim olmasını çok isterdim. Ama Bay Tak apartmanda köpek istemiyor.”

“Bay Tak kim?” diye soruyor Rosie merakla.

“Bay Tak’la tanışmadın mı daha? En alt katta oturuyor. Sürekli bağırıp çağırır. Merdivenlerden daha sessiz insen olmaz mı küçük bey! Ya da: Küçük bey, açık kapı günü yapıyoruz öyle mi, benim neden haberim yok peki?

“Korkunç bir adammış,” diyor Rosie.

“Lütfen sen de kedime köpekmiş gibi davranır mısın?” diye soruyor Musa Rosie’ye.

Benzer İçerikler

Çınar Ağacının Gizemi | Mehmet Önder Karacaoğlu

yakutlu

Çocuklardan Harry Potter’e Mektuplar

yakutlu

Besleyici ve Lezzetli Çocuk Yemekleri

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy