Ağustosböceği ile Karınca | Ezop


Ağustosböceği ile Karınca, masal denince hemen akla gelen birkaç isimden biri olan Ezop’un eşsiz masallarından oluşan bir derleme. Bütün bir yaz boyunca yan gelip yattığı için kışın aç kalan ağustosböceği, tavşanla girdiği yarışta yavaş yavaş ama durmaksızın koşup tavşanı geçen kaplumbağa, kurnazlığıyla diğer hayvanları hep kandırabileceğini zanneden tilki… Kendinden sonra gelen masalcıların ilham kaynağı ve en büyük ustası Ezop, hayvanlar aracılığıyla insanın türlü hallerini ortaya seriyor. Kurnazlık, yalancılık, talihsizlik, açgözlülük ve sahtekârlık gibi kötülüklerin karşısında iyi niyeti, akıllıca davranmayı ve alçakgönüllü olmayı öğütleyen masallar.

ÖNSÖZ

Büyük masalcı Ezop’un hayatı ve kişiliği hakkındaki bilgiler çok sınırlıdır. Hatta gerçekten yaşayıp yaşamadığı dahi kesin değildir. Çeşitli kaynaklara göre o asla var olmamış, bütünüyle efsanevi, tabir caizse kurmaca bir kişiliktir ve tarih boyunca fablların anlatılması için bir aracı işlevi görmesi amacıyla anılmıştır. Ne var ki başka kaynaklar, örneğin M.Ö. 1’inci yüzyıla ait olduğu düşünülen Ezop’un Yaşamı adlı kitap onun Frigya’da doğduğunu söyler, ne kadar çirkin olduğunu ayrıntılarıyla tarif eder, maceralı hayat hikâyesini uzun uzadıya, mizahi bir dille anlatır. Tarihçi Herodot, Ezop’un Ege Denizi’nde bulunan Samos Adası’nda yaşadığını, aslen de Trakyalı olduğunu yazar. Buna göre, Trakya’da doğan Ezop M.Ö. 6’ncı yüzyılın başlarında yaşamış, bir savaşta esir düşüp köle olarak satılmış, kıvrak zekâsı ve masal anlatma yeteneği sayesinde sahibi tarafından azat edilerek özgürlüğe kavuşmuş ve Delphi’de ölmüştür. Herodot, Tarih’inde Ezop’u çok meşhur bir fablcı olarak resmeder. Bu bilgiyi, komedya yazarı Aristophanes’in Ezop’a yaptığı atıflar da destekler. Aristophanes’in oyunlarından, neredeyse herkesin Ezop’un hikâyelerinden haberdar olduğunu varsaydığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Ksenophon, Aristoteles, Platon ve onun aktarımı aracılığıyla Sokrates gibi Atinalı filozof ve yazarlar da Ezop’tan bahseder. Hatta Aristoteles, Ezop’a özel ilgi göstermiş, fabllarını bir araya getirmeye çalışmıştır.

Aslında sözlü geleneğin parçası olan fabllar, yazı kültürünün eski Yunan ve ardından Roma dünyasında yaygınlaşmasıyla yazılı geleneğe de dahil olmuştur. Ezop masallarını ilk kez Atinalı filozof Demetrius Phalereus bir araya getirerek kitaplaştırmış, ancak bu eserden geriye hiçbir iz kalmamıştır. Günümüze ulaşan ilk derleme girişimi ise masalları M.S. 1’inci yüzyılda Yunancadan Latinceye şiirleştirerek aktaran Romalı şair Phaedrus’a aittir. Onu masalları Yunanca nazma döken şair Babrius takip etmiştir. Sonraki yüzyıllarda pek çok şair ve masalcı Ezop masallarını derlemiştir. Bunların en bilineni Fransız masalcı Jean de La Fontaine’dir. La Fontaine, yazdığı 239 fablın yarısından fazlasında büyük ölçüde Ezop’tan esinlenmiştir. Günümüze yaklaşıldıkça, Yunanca ve Latince kaynaklar üzerinden tarihsel olarak Ezop’a atfedilen masalların belirlenmesi giderek akademinin araştırma alanı olmaya başlamıştır. Modern dönemdeki kayda değer çalışmalar arasında Leopold Hervieux (1893-99), Émile Chambry (1927), Ben Perry (1952) ve Gert-Jan van Dijk’ın (1997) derlemeleri sayılabilir. Bu çevirinin de temel aldığı, Chambry’nin Yunanca fabllardan oluşan derlemesi, Ezop masallarının bütün yönleriyle kavranmasını sağlaması bakımından son derece derli toplu bir eserdir.

Ezop masalları yakın zamana kadar “çocuk edebiyatı” olarak görülmüyordu. Antik dönemde bu masallar yetişkinlere hitap eden, dini, toplumsal ve siyasi meseleleri ele alan ve özünde insanların örtük biçimde yöneticileri eleştirmesine olanak sunan anlatılardı. Masallar çocuklara yönelik olarak yorumlanmaya ve eğitimsel ve ahlaki bir araç olarak kullanılmaya ancak Rönesans sonrasında başlamıştır. Yaygın kanının aksine, Ezop masallarının kahramanları yalnızca hayvanlar ve bitkiler değil, aynı zamanda efsanevi ve mitolojik karakterlerdir. Örneğin, hayvanlar, bitkiler veya cansız varlıkların insanlar gibi düşünmesi, konuşması ve davranmasının yanı sıra insanlar da tanrıların huzuruna çıkar, onlarla konuşur. İnsanın kurnazlık, yalancılık, talihsizlik, açgözlülük, hırslı oluş, korkaklık, acizlik, sahtekârlık, sadakatsizlik, ahmaklık gibi türlü hallerini ortaya seren masalların sonunda genellikle ahlaki bir ders, mesaj veya öğüt verilir. Bu açıdan Ezop masalları, binlerce yıldır olduğu gibi bugün de insanın hikâyesine eşlik etmeye devam ediyor.

EKREM EMRE SEZER

1
İyi Şeyler ile Kötü Şeyler

İ yi şeyler ile kötü şeyler birlikte yaşıyorlarmış. İyi şeylerin güçsüzlüğünden faydalanan kötü şeyler, onları yanlarından kovmuşlar. Göğe yerleşen iyi şeyler bir gün Zeus’un huzuruna çıkıp insanlara nasıl ulaşabileceklerini sormuşlar. Zeus onlara insanlara hep birden değil, teker teker yaklaşmaları gerektiğini söylemiş. Bu yüzden insanlar daima yakınlarında olan kötü şeylerle sık sık karşılaşırken, göklerden birer birer inmek zorunda olan iyi şeyleri ara sıra görürler. Masal, insanların başına iyi şeylerin pek sık gelmediğini, kötü şeylerinse peşlerini hiç bırakmadığını vurguluyor.

2
Heykeltıraş

Adamın biri Tanrı Hermes’in ahşaptan bir heykelini yontmuş ve satmak için pazara gitmiş. Uzun süre beklemesine rağmen hiç alıcı çıkmayınca insanların ilgisini çekebilmek için, “Hem şans, hem de para getiren bir tanrı satıyorum,” diye bağırmaya başlamış. Oradan geçen biri ona, “Madem heykel o kadar yararlı, neden onu kendin kullanmak yerine satıyorsun?” diye sormuş. Bunun üzerine heykeltıraş, “Benim acilen peşin paraya ihtiyacım var, ama o bu konuda yardım etmek için hiç acele etmiyor,” diye cevap vermiş. Masal, tanrılara saygı duymayan paragöz insanları anlatıyor.

3
Kartal ile Tilki

Kartal ile tilki arkadaş olmuşlar ve komşu olmaya karar vermişler. Kartal bir ağacın tepesindeki dallardan birine, tilkiyse aynı ağacın dibindeki çalıların arasına yuvasını yapmış ve yavrularını oraya yerleştirmiş. Tilkinin yiyecek aramaya çıktığı bir gün kendi yiyeceği de çok az olan kartal çalılığa inmiş, tilkinin yavrularını kapıp yuvasına çıkarmış ve kendi yavrularıyla birlikte oturup tilki yavrularını yemişler. Geri döndüğünde yuvasını boş gören tilki yavrularının ölümüne üzülmekten çok, intikam almasının imkânsız olmasına öfkelenmiş. Çünkü bir kara hayvanı olarak asla bir kuşu yakalayamazmış. Tüm güçsüzlerin yaptığı gibi uzakta durup düşmanına lanet okumakla yetinmek zorunda kalmış. Ancak çok zaman geçmeden kartal cezasını bulmuş. Yakınlardaki bir çayırlıkta insanlar bir keçiyi kurban etmişler, kurban etlerini pişiriyorlarmış. Kartal ani bir dalış yaparak büyük bir et parçasını kaptığı gibi yuvasına götürmüş. Ancak alevi üstündeki et parçası yuvadaki otları tutuşturunca uçamayacak kadar küçük olan kartal yavruları yanıp yere düşmüşler. Bunun üzerine tilki hemen koşup kartalın gözleri önünde hepsini yemiş.

Masal, arkadaşlığa ihanet eden birinin ihanete uğrayan kişinin intikamından kaçsa bile tanrılar tarafından cezalandırılmaktan kurtulamayacağını vurguluyor.

4
Kartal ile Bokböceği

Bir gün kartal tavşanı yakalamaya çalışıyormuş. Kurtuluşunun olmadığını anlayan tavşan karşısına çıkan tek canlı olan bokböceğinden yardım istemiş. Bokböceği onu sakinleştirmiş, sonra da kartala gidip tavşanı kapıp götürmemesi için yalvarmış. Ancak bokböceğini küçümseyen kartal, tavşanı anında yakalayıp mideye indirmiş. Kartala çok öfkelenen bokböceği o günden sonra kartal her yumurtladığında gizlice yuvasına girip yumurtaları iterek aşağıya atmaya başlamış. Çaresiz kartal Tanrı Zeus’un huzuruna çıkmış ve ondan yavrularını büyütebileceği güvenli bir yer bulmasını rica etmiş. Zeus kartalın kendi kucağında yumurtlamasına izin vermiş. Ancak bokböceği bu oyuna kanmamış, dışkıdan bir topak yapıp uçmuş ve Zeus’un üstüne atmış. Rahatsız olan Zeus dışkı topağını silkelemek için ayağa fırlayınca yumurtalar yine yere düşmüş. O zamandan beri bokböceklerinin ortaya çıktığı mevsimde kartalların yuva yapmadığı söylenir. Masal, kimsenin kimseyi küçümsememesi gerektiğini, en güçsüz sayılan varlığın bile küçümsendiği zaman er geç intikam alabileceğini vurguluyor.

5
Kartal, Karga ve Çoban

Kartal bir gün çayırlıkta otlayan bir kuzuyu gözüne kestirmiş, ani bir dalışla kapıp yuvasına götürmüş. Bunu gören karga, kartalı kıskanmış ve onu taklit etmeye karar vermiş. Paldır küldür uçarak bir koçun üstüne atılıp onu kaldırmaya çalışmış, ama tırnakları koçun kıvırcık yününe takılmış. Ne kadar çırpınsa da tırnaklarını kurtarıp uçamamış. Gürültüyü duyan çoban hemen koşup kargayı yakalamış, kanatlarının ucunu kesmiş ve akşam evine götürmüş. Çocukları bunun ne tür bir kuş olduğunu sormuşlar. “Görebildiğim kadarıyla karga, ama kartal olduğunu sanmamızı istiyor!” diye cevap vermiş çoban. Masal, kendisinden daha güçlü kişilerle boy ölçüşmeye kalkan insanların hem başlarını belaya sokacağını, hem de gülünç duruma düşeceğini vurguluyor.

Benzer İçerikler

Nişanlılar (Hepsi Sana Miras Serisi – 3)

yakutlu

İnterneti Bozan Çocuk | Frank Cottrell-Boyce

yakutlu

Empower Your Mind For Vocabulary | Oya Özgat Tatan, Serap Tatlıcıoğlu

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy