Takım ruhu başarıyı getirir…
Beyza Akyüz’ün matrak hikâyesi ve Gamze Erdoğan’ın ele avuca sığmaz resimleriyle geniş bir okur kitlesine ulaşan “Uçan Fare ile Hayalet Hayri”, üçüncü serüvenleri Takım Ruhu ile yine eğlenceyi garantiliyor.
Farklılıkların zenginliğine ve dostluğa vurgu yapan bu neşeli roman, kendilerini gerçekleştirme yolunda birbirlerine kol kanat geren Hayri ile Avustralya’dan İstanbul sokaklarına taşınan uçan bir farenin karşılaştıkları sıra dışı olayları ve dayanışmalarını konu ediniyor.
Dinamik kurgusuyla çizgi film tadında bir okuma deneyimi sunan Takım Ruhu, kıpır kıpır hikâyesinin satır aralarında; hayvanların doğal ortamlarından koparılması, doğaya saygı, arkadaş ilişkileri, okul yaşamı, meslek seçimi gibi önemli konulara dokunarak okurlarını düşündürüyor.
Uçan Fare ile maceradan maceraya koşturan Hayalet Hayri, iyiden iyiye açılmış, hatta dost canlısı birine dönüşmüştür. Afili güneş gözlükleriyle Balat sokaklarını tura çıkan “havalı” kahramanımız, futboldan zerre kadar anlamamasına rağmen kaleciliğe soyunmuş, bayramda kapı kapı gezerek şeker toplamış ve mahallenin kızlarıyla arkadaşlığını bir hayli ilerletmiştir. Hayri, arkadaşlarının gözünde sınıftaki takım ruhunu oluşturan en vazgeçilmez oyunculardan biri hâline gelmiştir. Peki, tüm bu gelişmelerin biricik mimarı Uçan Fare nerelerdedir? Tabii ki yeni heyecanların peşinde! Ama önce kendisine beyin cerrahlığı dışında geçer akçe bir başka meslek daha edinmelidir…
Ekip olma ve takım ruhu kavramlarını öne çıkaran bu komik kitap, başarıya giden yolda ön yargılardan kurtulmanın ve hoşgörülü davranmanın önemini hatırlatıyor.
Farklı kültürleri kucaklayan misafirperver sakinleri, büyük mağazalara direnen kadirşinas esnafı, renk renk evleri, her köşesi ayrı bir cümbüşe açılan irili ufaklı sokaklarıyla mahalle kültürüne nostaljik göndermelerde bulunan Takım Ruhu, okurlarını, İstanbul’un en kadim semtlerinden biri olan Balat’ta keyifli bir gezintiye çıkarıyor.
Bölümler
Bölüm 1
Takım Ruhu……………………………………………………………………7
Bölüm 2
Tepedeki Cadı……………………………………………………………..15
Bölüm 3
Sen Balık Değilsin Ki……………………………………………… 27
Bölüm 4
Doooooot………………………………………………………………………37
Bölüm 5
Kimseye Benzemeyen Kızlar……………………………….45
Bölüm 6
İki Teker ……………………………………………………………………….52
Bölüm 7
Güzel Günler Göreceğiz,
Güneşli Günler…………………………………………………………. 60
Bölüm 8
Bir Kapak Meselesi…………………………………………………..70
Bölüm 9
Mahallede Garip Şeyler Oluyor…………………………..80
Bölüm 10
Kızlarla Buluşma……………………………………………………….89
Bölüm 11
Bu Bir Veda Değil……………………………………………………..98
Bölüm 1
Takım Ruhu
Uçan Fare, kibrit kutusu kadar olan yatağında bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Normalde yatar yatmaz uyurdu ama bugün diğer günlerden farklıydı. Uyuyabilmek için her yolu denedi; sağa döndü, sola döndü, yüzüstü yattı, kuyruğunu dimdik kaldırdı, bacaklarını duvara yasladı, kulaklarını katladı, kıpırdamadan tavana baktı… Ama hayır, hiçbirinin faydası olmadı; uyuyamıyordu. Annesi, Uçan Fare’nin çıkardığı tıkırtıya uyanıp yanına geldi. “Ne oldu oğlum, niye uyumadın hâlâ?” Uçan Fare yatağına oturdu ve derin bir nefes aldıktan sonra heyecandan uyuyamadığını söyledi. “Yarın mahallede futbol maçı var. Takım kurulacak. Ben de oynamak istiyorum ama Hayri’ye pek güvenemiyorum. Biliyorsun o biraz… yavaş ve takıma seçilmesi neredeyse imkânsız. Tabii o seçilmezse, ben de oynayamam.
İşte bunları düşünmekten uyuyamıyorum.” Annesi, gece vakti yapabileceği bir şeyin olmadığını ama yarın biraz taktik verirse, Hayri’nin seçilebileceğini söyledi. Bu öneri Uçan Fare’nin aklına yatmıştı. Ama bu sefer de ne tür bir taktik vereceğini düşünmekten uyuyamadı. Güneş doğduğunda gözbebeklerinin içinde, iç içe geçmiş daireler vardı. Tıpkı bir zombiye benzemişti. Hayalet Hayri her zamanki gibi güzel bir uyku çekmiş, üstüne de şampiyonlara yakışır bir kahvaltı yapmıştı. Uçan Fare ise gözüne bir damla uyku girmeden hem de aç karnına gelmişti. Hayri, farenin bozuk kepenk gibi bir açılıp bir kapanan göz kapaklarından, bir gariplik olduğunu anladı ama seçmeler başlamadan önce, okulun karşısındaki boş arsaya gitmeleri gerekiyordu. Uçan Fare, zar zor da olsa kendini toparlayarak hemen birkaç taktik vermeyi ihmal etmedi. “Hayri, bence sen kaleci olmak istediğini söyle. Hatta biraz abart, benden kale gibi bir kaleci olur filan de.” “İyi de ben daha önce hiç kaleci olmadım ki. Hatta ben daha önce hiç futbol oynamadım.”
“Bir şey olmaz. Kim nereden bilecek oynamadığını? Eğer seni seçerlerse ben sana yardım edeceğim zaten. Saçlarının arasına saklanacağım, tıpkı bir kalenin en tepesindeki gözetleme kulesi gibi. Oradan her şeyi görebilirim, topun hangi yöne doğru ilerlediğini sana söylerim, sen de topu yakalamak için ya sağa ya da sola yatarsın. Tamam mı?” Hayri her zamanki gibi mantıklı buldu Uçan Fare’nin söylediklerini. Şimdi geriye sadece, takıma seçilmek kalıyordu. Etrafında terk edilmiş binalar olan arsaya geldiklerinde kızların da orada olduğunu görünce şaşırdı. Tıpır ile Kıpır, renkli kalemlerle pankart bile hazırlamıştı. Etrafına da çiçekler çizmişlerdi. Sadece onlar da değildi; Ezgi, Yasemin, Elif ve Ayşe Su, yıkık duvarın üstüne çıkmış oturmuştu.
Diğerlerinden büyük olan Karga Nuri takımı kurmaya çalışırken Kıpır tezahürat yapıyordu. Oğlanlar, birbirlerini iyi duyamasalar da seyircisiz oynamak da istemedikleri için, mecburen bu komik bağırışlara katlanıyorlardı. Karga Nuri, bir yandan da elindeki kabuklu cevizleri kırıp yiyordu. Oldukça havalı ve rahat görünüyordu. Oysa diğerlerinden sadece iki yaş büyüktü. Ama iki kez sınıfta kalmıştı. Okulda tembel olanların, sokakta nasıl olup da bu kadar bilgili olduğuna hayret ediyordu Hayri. Bunda bir terslik vardı ama ne olduğunu henüz çözememişti. Nuri elindeki çubukla işaret ederek, daha önceden tanıdıklarını sahada iyi oldukları noktalara yerleştirmeye başladı: “Ali sen forvet, Berat sen de… Yılmaz orta saha, Deniz libero, Fırat bek…”
…