Elly Melekotu-Hephayatdolu, kesinlikle sizin bildiğiniz perilerden değil.
Başarılarıyla ün salmış ailesinin aksine Elly, peri olmaktan tam anlamıyla nefret ediyor! Çünkü ne zaman sihir yapmaya kalksa mutlaka bir felakete yol açıyor. Ya öğretmenini mor renge boyuyor ya da annesinin icatlarını bozuyor. Ayrıca peri okulunda giymek zorunda olduğu kıyafetleri, bir türlü geçemediği sınavları ama en önemlisi uçmayı hiç sevmiyor. Anlayacağınız Elly’yi kabus gibi bir okul yılı bekliyor!
***
birinci bölüm
Eğer geçtiğimiz Cuma günü, saat 07. 50’de; Ahududu Yolu, 27 numarada bulunan evin mutfak penceresinden içeri bakacak olsaydınız, son derece normal bir şeye tanık olurdunuz. Bayan Melekotu-Hephayatdolu, işe uçup gitmeden önce, aceleyle alet kutusunu arıyordu. Bay Melekotu-Hephayatdolu da oradaydı; mutfak tezgahının üstünde sandviç hazırlıyordu. Bebek Kara, her zamanki gibi yüksek sandalyesinde oturup ortalığa salyalarını saçıyordu. Kara’nın ablası Elly ise, okula gitmeden önce çizgi roman okuyup müslisini yiyordu. Aslında her şey çok durağandı. Yolunuza devam etmeden önce, hafifçe esnemeniz bile mümkündü, çünkü mutfağın içindeki manzara son derece sıkıcı görünüyordu. Belki de kendinize, insanları pencerelerinden gözetlemeye artık bir son vermenizin daha iyi olacağını söylerdiniz, çünkü ilginç bir şey gördüğünüz hiç olmuyordu.
Ancak azıcık sabırlı olup pencereden içeri bakmaya bir süre daha devam etseydiniz, çok ilginç bir şeyin oluşmaya başladığını görürdünüz: Herhangi bir evin mutfağında, kahvaltı zamanı meydana gelen olaylardan biri değil. Saat 07.55’te, Elly’nin müsli kasesi kıpırdanmaya başladı: îki dakika sonra, sağa sola çarpmaya başladı. Saat tam 8’deyse, müsli kasesi masada tam yedi kez hoplayıp içindeki sütü etrafa saçtı. Elly onu kaşığıyla sabitlemeye çalışsa da, kase kayıp durmaya devam etti. Sonra tam 08.01’de, kase havada uçmaya başladı.
Elly, onu yakalamaya çalışarak sert bir şekilde “Kes şunu!” diye bağırdı. “Çabuk buraya gel.”
Ancak müsli kasesi, onun başının üzerine yerleşinceye kadar, havada daha da yükselerek uçmaya devam etti. Elly, sırada ne olduğunu bildiğini hissediyordu ama gözlerini sımsıkı yummaktan başka yapacak bir şeyi yoktu. Beklenildiği gibi, kase ters döndü ve Elly’nin üzeri, kuru üzüm ve yulaflarla kaplanıverdi. Ensesinden de aşağı doğru, soğuk sütten oluşan bir nehir akıyordu.
Kara bir kahkaha atıp elindeki kaşığı sandalyesine vurdu. Elly, kulağından bir buğday kepeği çıkarıp kız kardeşine dik dik baktı.
“Bunu bilerek yaptın,” dedi. “Diğer herkes, senin ne kadar şirin ve masum olduğunu düşünebilir ama ben gerçeği biliyorum. Kendine çok fazla güveniyorsun.”
Kara, tıpkı herhangi bir bebeğin de yapacağı gibi, biraz daha salya akıttı. Ancak bu, sıradan bir salya değildi. Kara’nın salyası, sanki içinde kristal tanecikleri varmış gibi parlıyordu.
Bayan Melekotu-Hephayatdolu hızla içeri daldı.
“Elly, şu…” diye söze başladıysa da, üzeri kahvaltılıklara bulanmış kızını gördüğünde kısa kesti.
“Ne yapıyorsun sen?” diye sordu sert bir şekilde. “Oyalanmaya zaman yok. Bir dakika içinde okula gitmek için evden çıkmalısın.”
“Bunu ben yapmadım anne,” diye açıkladı Elly. “Kara yaptı.”
Bayan Melekotu-Hephayatdolu başını üzüntüyle salladı. “Ah, Elly.”
Elly annesinin ne düşündüğünü biliyordu. “Ama bu doğru!” diye itiraz etti. “Kara’nın sihir yapmayı bildiği konusunda neden bana hiç kimse inanmıyor? Sonuç olarak biz periyiz, öyle değil mi? Böyle şeyler yapabilmemiz normal olmalı.” Ona kimsenin inanmaması, Elly’yi hırçınlaştırıyordu. O soğuk ve lapa gibi buğday kepeklerinin ensesinden sırtına doğru aktığını hissetmesi durumu daha da kötüleştiriyordu.
Elly’nin annesi içini çekti. “Kara, herhangi bir sihir bilemeyecek kadar küçük.”
“Her neyse, bunu yapan ben değildim,” diye homurdandı Elly ama tartışmanın hiçbir yararı yoktu. Durumun en sinir bozucu yanı ise, Kara’dan yaşça büyük olması ve Perilik’teki en önemli peri okullarından birine devam etmesine rağmen, kendisinin bir müsli kasesini havaya kaldıramayacak olduğunu bilmesiydi. Aslında Elly, Perilik’teki en önemli üç peri okuluna da gitmişti ama ne yazık ki, ikisinden uzaklaştırılmıştı. Bunların en büyük nedeni, her ne kadar hiç kimsenin ona inanmamasına rağmen, genelde kazara sebep olduğu olaylardı. Bu, ünlü bir peri ailesinden geliyor olmasından kaynaklanan bir sorundu. İş, sihir yapmaya geldiğinde, herkes onun kesinlikle doğru bir şekilde davrandığını düşünüyordu.
Elly, okuldan ilk kez uzaklaştırılma nedeninin, yaptığı saçma bir şey olduğunu itiraf etmeliydi. Hindiba Korusu Okulu’nun tuvaletlerinde bulunan su içme çeşmesi bozulmuştu ve Elly, onu çalıştırmak için sihirli değneğiyle üstüne tıklamıştı. Aslında bu, işe yaramıştı ama belki biraz fazla. Su, havaya o kadar güçlü bir tazyikle sıçramıştı ki, tavanı delip üstteki sınıfa ulaştı. Elly hâlâ, bu konuda suçlanmasının adil olmadığını düşünüyordu, çünkü o yalnızca yardım etmeye çalışıyordu. Ancak tam suyun tavam delip üstteki sınıfa ulaştığı yerde, bir öğretmen bulunuyordu. Bayan Pembeçilek, suyun tazyikiyle fırlayıp sınıfın tavanına yapışmıştı. Islak bir peri uçarken çok zorlanır; bu nedenle zavallı Bayan Pembeçilek, biri gelip onu kurtarana kadar, tazyikli suyun üstünde bir aşağı bir yukarı hareket etmek zorunda kalmıştı.
Kristal Vadi Okulu’ndaki sorun ise, Elly’nin uçüs kapmış olmasıydı. Uçüs, virüse benzeyen bir şeydi. Tek farkı, yalnızca kanatları etkiliyor olması ve uçüs kapan bir perinin, geriye doğru uçmaya başlamasıydı.
Ne yazık ki, bunlar son derece bulaşıcıdırlar ve kısa süre içinde, öğretmenler de dahil olmak üzere tüm okul, geri geri uçup birbirleriyle çarpışmaya başlamıştı. Elly iyileşmesi için evine geri gönderilmiş ama küçük peri iyi olduğunda, Baş Peri ona başka bir okul bulmasının daha iyi olacağını belirtmişti. Elly, bunun haksızlık olduğunu düşündü. Sonuçta, uçüsü bilerek kapmamıştı.
*
Şimdi ise, Genç Periler İçin Yosunlu Çiçek Akademisi’nde üçüncü sınıfa devam ediyordu. Ebeveynlerinin, Elly’yi okula kabul etmeleri için okul yönetimini ikna etmeleri çok zor oldu. Okul müdiresi Bayan Gümüşkanat, Elly hakkında çoktan uyarılmıştı.
Okulun ilk gününde, Elly’nin annesi onu, “Bu, son şansın!” diye uyardı. “Buradan da kovulursan, seni başka hiçbir okul kabul etmez ve asla Peri Ruhsatı’nı alamazsın.”
Elly çok çalışacağına söz verdi ve gerçekten de öyle yaptı. Sorun şu ki, işler her zaman umduğu gibi gitmiyordu.
Ağır adımlarla üst kata doğru yönelirken annesi, “Hazırlan Elly,” dedi. “Değneğini almayı da unutma sakın!”
Olamaz… Elly, değneğini bulana dek, dev bir kıyafet yığınıyla uğraşmak zorunda kaldı. Değneğin tutma yerinde büyük bir çizik vardı. Elly onu sallayıp çalıştırdı. Değnek, her zamanki başlangıç melodisini çaldı ama sesi biraz bitkin çıkıyordu. Değneğin ucundaki yıldız da sönüktü. Elly onu yeniden salladığında, değnek, kuyruğuna basılmış yavru kedi gibi bir ses çıkardı. Harika. Tüm yaşananlardan sonra, Elly’nin tek ihtiyacı, sihirli değneğinin bozulmasıydı.
“Elly! Çıkma zamanı geldi!’’ diye seslendi Bayan Melekotu-Hephayatdolu.
Elly saçlarını hızla fırçalayarak müsliden temizlemeye çalıştı ve dolaptan temiz bir okul üniforması çıkardı. Yosunlu Çiçek’teki ilk yılınızda, diz hizasında, bebek mavisi bir tütü giymek zorundaydınız. Saçlarınız içinse, çiçeklerden oluşan bir taç ve ayaklarınız için de üzerlerinde kocaman mavi bağcıkları olan, yine mavi bir ayakkabı hazırlanmıştı. Elly, bu üniformadan nefret ediyordu. Kaşıntı yapan tütüyü ve eğri büğrü tacı hiç sevmiyordu ama her şeyden önce, saçma sapan bağcıklara sahip şu komik ayakkabılara sinir oluyordu. Elly’nin ayakkabılarının üstüne süt dökülmüştü. Onları ayağından çıkarıp çok sevdiği kırmızı botlarını giydi. Onlar çok daha güzel görünüyorlardı!
Annesi sabırsız bir şekilde yeniden seslendi: “HAYDİ, Elly!”
Elly aşağıya inmeden önce, kaykayını kapıp çanta-