Toplantı 1 – Altın Geleceğin Dili
Beden kendi sessizliğini; kendi esenliğini, sağlıkla dolup taşmasını, kendi sevincini bilir. Zihin de kendi sessizliğini, tüm düşüncelerin yok olup gökyüzünün bulutsuz saf bir boşluğa dönüşmesini bilir. Ama benim söz ettiğim sessizlik çok daha derinlerdedir.
19 Nisan, 1987, Akşam
Sevgili Osho,
Bir süre önce sessizlikle ilgili beni şaşırtan bir şey söyledin. Kendi uykulu halimde ben sessizliği yalnızca bir yokluk, gürültünün yokluğu olarak düşünmüştüm. Oysa sen onun olumlu niteliklere, olumlu bir sese sahip olduğunu söylüyordun. Meditasyonlarım sırasında bedenim ve zihnimin sessizliği arasında bir fark olduğunu ayrımsadım. İkincisi olmadan da birincisini elde edebiliyorum. Sevgili Usta, lütfen bana sessizlikten söz et.
Anand Somen, sessizlik genelde olumsuz, içi boş bir şey; sesin, gürültünün yokluğu olarak algılanır. Bu yanlış anlaşılma çok yaygındır çünkü çok az kişi sessizliği deneyimlemiştir. Çoğunun sessizlik adı altındaki deneyimleri gürültüsüzlüktür. Oysa sessizlik tamamen farklı bir olgudur. Bütünüyle olumludur. Boş değil varoluşsaldır. Daha önce hiç duymamış olduğun bir müzikle, aşina olmadığın bir kokuyla, yalnızca içsel gözlerinle görebileceğin bir ışıkla dolup taşmaktadır. O kurgusal bir şey değil gerçektir ve bu aslında herkesin içinde mevcut bulunmakta olan bir gerçektir: fakat asla içe doğru bakmayız. Tüm duyularımız dışa dönüktür. Gözlerimiz, kulaklarımız, kollarımız, bacaklarımız dışa açılır…tüm duyularımız dış dünyayı keşfetmeye yöneliktir.
Oysa hiç kullanmadığımız için uykuda olan altıncı bir duyu daha mevcuttur. Ve hiçbir toplum, kültür ya da eğitim sistemi insanların bu altıncı duyuyu faaliyete geçirmelerine yardımcı olmaz. Doğuda bu altıncı duyuya “üçüncü göz” denir. O içe doğru bakar. Ve tıpkı içe bakmanın bir yöntemi olduğu gibi içi duymanın, içi koklamanın da bir yöntemi vardır. Dışa dönük beş duyu olduğu gibi, onların karşılığı olan içe dönük de beş duyu vardır. Kişi toplamda on duyuya sahiptir ancak içsel yolculuğu ilk olarak üçüncü göz başlatır ve daha sonra diğer duyular açılmaya başlar.
Senin içsel dünyan da kendine özgü bir tada, kokuya ve ışığa sahiptir. Ve tamamıyla, sonsuz ve ebedi olarak sessizdir. Orada hiçbir ses var olmamıştır ve asla da olmayacaktır. Hiçbir sözcük oraya erişememiştir ama sen erişebilirsin. Zihin oraya erişemez ama sen erişebilirsin çünkü sen zihnin değilsin. Zihnin işlevi seninle nesnel dünya arasında bir köprü oluşturmaktır. Yüreğinin işleviyse seninle kendi aranda bir köprü oluşturmaktır.
Benim söz ettiğim sessizlik yüreğin sessizliğidir. Bu başlı başına sözcüklerin ve seslerin olmadığı bir şarkıdır. Aşkın çiçekleri yalnızca bu sessizliğin içinden çıkar. Cennet bahçesine dönüşecek olan da bu sessizliktir. Varlığının kapılarını açacak olan anahtar yalnız ve yalnızca meditasyondur.
Bana soruyorsun, “Bir süre önce sessizlikle ilgili bir sözünüz uyuklamakta olan beni irkiltti. Ben sessizliği yalnızca bir yokluk, gürültünün yokluğu olarak almıştım. Oysa siz onun olumlu niteliklere sahip olan olumlu bir ses olduğunu söylüyordunuz. Ve meditasyonlarım sırasında bedenimdeki sessizlikle zihnimdeki sessizlik arasında bir fark olduğunu gözlemledim.”
Yaşadığın deneyim doğrudur. Beden kendi sessizliğini; kendi esenliği, sağlıkla dolup taşma halini, neşesini bilir. Zihin de kendi sessizliğini bilir, bu tüm düşüncelerin yok olduğu, gökyüzünün bulutlardan arınıp, bomboş bir alana dönüştüğü haldir. Ancak benim söz ettiğim sessizlik çok daha derindir.
Ben varlığının sessizliğinden söz ediyorum.
Senin saydığın bu sessizlikler bozulabilir. Hastalık bedeninin sessizliğini bozabilir, ölüm de kesinlikle bu sessizliği bozacaktır. Tek bir düşünce zihninin sessizliğini bozabilir tıpkı sakin bir göle atılan küçük bir taşın binlerce dalgalanma yaratıp gölün sessizliğini bozacağı gibi. Beden ve zihnin sessizliği çok kırılgan ve yüzeyseldir ancak yine de kendi içlerinde iyidirler. Onları deneyimlemek faydalıdır çünkü yüreğin daha derin sessizliklere sahip olabileceğini gösterirler.
Ve yüreğin sessizliğini yaşadığın gün bu yine seni daha da derine iten bir özleme dönüşecektir.
Varlığının merkezi bir döngünün merkezidir. Çevresinde olup bitenler onu etkilemez çünkü o ebedi sessizliktir. Günler, yıllar, çağlar gelip geçecek, yaşamlar başlayıp son bulacak ama varlığının ebedi sessizliği, aynı sessiz müzik, aynı ilahi koku; aynı fani olan, anlık olan her şeyin ötesinde oluş durumu her zaman tamamıyla aynı kalacak.
O senin sessizliğin değil.
Sen osun.
O sana ait bir şey değil; sen ona aitsin ve onun yüceliği de buradan geliyor. Sen bile orada değilsin çünkü senin varlığın bile onu bozabilir.