Ama Bu Çocuk Defolu! | Suzan Geridönmez


İyi aileler daima iyi çocuklara sahip olmak isterler. Peki bu iyi aileler, çocuklarını fiziksel özelliklerine ya da kişisel yeteneklerine göre seçip satın alabilecekleri bir dünyada yaşasalar neler olurdu?

Okulunu dereceyle bitirip satılık çocuk reyonunda rafa çıkar çıkmaz havada kapılan Sumru için hayat fazlasıyla sıkıcı geçiyor. En vitaminli yemeklerle beslenmesine, yüksek güvenlikli bir sitenin en gösterişli apartmanlarından birinde yaşamasına rağmen, deyim yerindeyse sıkıntıdan patlıyor. İyi ki babası ve bitmek bilmez hayalleri var da Sumru’nun hayatı renkleniyor. Çok yakında müdürlüğe terfi edecek Tayfun Bey, ucuzluktan ve taksitle de olsa ailesine yeni bir çocuk katmak için bir hayli hevesli görünüyor. Çünkü ikinci çocuk, yaşadıkları zamanın en önemli güç ve zenginlik göstergelerinden biri.
O zaman istikamet, Çocuk Mağazası!

PIRRRT!
O da nesi, biri pırtladı mı yoksa!
İşte, karşınızda Pırlanta Koleji’nden mezun pırrrlanta gibi bir çocuk: Fırat!  Acaba Fırat, satış temsilcisinin övdüğü kadar değerli bir pırrrlanta mı, yoksa bir Pırtapoz mu? Büyük umutlarla satın alınan bu çocuk defolu çıkınca ailenin hayalleri yıkılıyor ve olanlar oluyor. Düzenin bozulmaması için Fırat’ın evden gitmesi gerekiyor. Peki, geri iadesi yoksa?

Çocuk yazınının sıra dışı kalemlerinden Suzan Geridönmez’in yazdığı, Çağla Vera Kılıçarslan’ın resimlediği Ama Bu Çocuk Defolu!, her şeyin satılık olduğu bir dünyada, gerçek zamana hem çok uzak hem de çok yakın, eğlenceli bir okuma sunarken, sınırları önceden çizilmiş kusursuz bir toplumsal düzende özgür bir birey olmayı da sorguluyor.

BÜYÜK UCUZLUK 

Sonunda ucuzluk günleri başlamıştı. Akşam yaklaşmasına rağmen alışveriş merkezi tıklım tıklımdı. Bazı dükkânların önünde uzun kuyruklar oluşmuştu. İnsanlar itişip kakışıyor, aralarında ağız dalaşı ediyorlardı: “Önce ben geldim!” “Arkaya geçin, kaynak yapmayın!” “Hadi oradan, burada sıra değil, para konuşur!” Sumru, babasını kolundan yakalamıştı. Adam heybetli göbeği ve her cebinde başka bir kredi kartı olduğunu hemen belli eden takım elbisesiyle kalabalığı yara yara ilerliyordu. “Ben Devasa Holding’de müdür yardımcısıyım, ayakaltından çekilin!” Sumru, babasının peşinden sürükleniyordu. Kimseye çarpmamakta zorlanıyor, ayakları dolanıyordu.

Bir yandan da yutkunuyordu. Ara vermeden yedi kere, sekiz, hatta gerektiğinde dokuz kere arka arkaya yutkunmak öyle her çocuğun yapabileceği bir şey değildi. Ama Sumru, üstün başarılı bir çocuktu. Sıkıntıyı Yutmak dersinden yıldızlı pekiyi ile mezun olmuştu. Bu sayede yaşıtlarından bir yıl önce Kalite Onay Belgesi almış ve iyi bir aileye satılmıştı. İyi aileler, iyi çocuklar istiyordu. Yalnızca uslu, laf dinleyen, beklentileri karşılayan, temizliği bakımı kolay, sevimli ve zeki çocuklar alıyorlardı. Okullar hem üstün özellikli hem dayanıklı, uysal ama bir o kadar da şirin kız ve oğlanları pazara sürmek için kıyasıya yarışıyor, sıkı bir eğitim programıyla onları satışa çıkarmadan önce tam istenilen kalıba sokuyordu. İşte Sumru, havada kapışılan bu mükemmel çocuklardan biriydi ve bugün en az kendisi kadar iyi bir kardeşe kavuşacağı için tuhaf bir heyecan içindeydi. Kardeş sahibi olmak bir ayrıcalıktı.

Çoğu ailenin parası tek çocuğa bile yetmiyordu. Ama Sumru’nun babası Tayfun Bey çok yakında Kaytarma-Kayırmaca Departmanı’nın müdür yardımcılığından müdürlüğe terfi etmeyi bekliyordu. Müdürlerse ya toplantı yapıyor, ya toplantı aralarında birbirlerine ikinci çocuklarıyla hava atıyordu. Altta kalmak olmazdı. Ucuzluktan ve taksitle de olsa ikinci çocuk şarttı. Sumru’nun babası müdürlüğünü bir partiyle kutlamanın hayalini kuruyor, o gün misafirlerine büyük bir sürpriz yapmayı planlıyordu: Diğer müdürleri kıskançlıktan çatlatacak yeni, pırıl pırıl bir çocuk. Satılık çocuk reyonuna ulaştıklarında Sumru sergilenen çocukları göz ucuyla süzdü. Özellikle yeni modeller birbirinden şık, birbirinden üstün özellikli ve… ve birbirinden can sıkıcıydı. Sumru hızla yutkundu. Nazik gülümsemeleri ve tertemiz giysileriyle çocukların ne kadar da şirin göründüklerine inandırmaya çalıştı kendini. PIRRRT O da ne? Sumru başını sesin geldiği yöne çevirdi. Yoksa sıranın sonunda, biraz ayrık duran oğlan gerçekten pırtlamış mıydı? Şaşkınlıktan doğru anda yutkunmayı unutan Sumru’dan, iyi aile çocuklarına hiç yakışmayan bir kıkırdama yükseldi. Küçük kız telaşla eliyle ağzını kapattı.

Neyse ki babası kaçamak pırtı da, kaçamak kıkırdamayı da duymamıştı. Tezgâhtarla bağıra çağıra pazarlık etmekle meşguldü: “Bu fiyata aradığınız özellikte çocuk yok, yalnızca defolular indirime girdi de ne demek? Devasa Holding’de müdür yardımcısıyım ben! İyi bir müşteriniz olarak iyi bir çocuk almak hakkım. Ya bana hemen bütçeme göre, kaliteli bir çocuk bulun ya da hakkınızda şikâyet dilekçesi yazacağım!” Tezgâhtar hızlı hızlı gözlerini kırpıştırdı. “Tamam. Pekâlâ. Aslını isterseniz, elimde tam size göre bir çocuk var. Onu özel müşterilerim için ayırmıştım. Ama size de verebilirim. Yani, şey, modayla ilgileniyorsanız tabii.” “Modayla mı?” “Evet, modayla!” Gizemli bir şekilde gülümseyen tezgâhtar, Tayfun Bey’in kulağına eğildi. “Gelecek sezonun modasına öncülük etmek istiyorsanız en soldaki ufaklığın yüzüne dikkatle bakın. Çilleri görüyor musunuz?” Sumru’nun babası, “Evet, kör değilim!” diye homurdandı.

“O halde size bir sır vereyim,” diye vızıldayan tezgâhtar sesini iyice alçalttı. “Müşteriler solgun yüzlü çocuklardan artık bıktı. Gelecek yıl çocuk modasına çiller yön verecek. Bizde henüz bilinmiyor ama dünyanın önde gelen ülkelerinde çilli çocuklar şimdiden kapış kapış satılıyor.” “Öyle mi?” Şüpheyle çilli çocuğu süzen Sumru’nun babası, tezgâhtardan onun diğer özelliklerini de saymasını istedi. “Bir kere çok iştahlı. Kesinlikle yemek seçmez. Önüne ne koysanız itiraz etmez. Ayrıca da sağlıklı. Sürekli doktora koşturmanız, ilaç almanız gerekmez. Anlayacağınız masrafsız bir çocuk. Şunu isterim, bunu isterim gibi huyları yok.” “Peki, terbiyesi? Zekâsı? Üstün başarı belgesi var mı? Ya fiyatı?” Derin bir nefes alan tezgâhtar ‘bana güvenin’ ile başlayan, ‘çilleri bir harika’ ile devam eden ve ‘fiyatta anlaşırız’ ile biten bir cümle kurdu. Ne var ki Tayfun Bey hâlâ kararsız bir şekilde başını sallıyordu. Tezgâhtarın artık riske girmekten başka çaresi yoktu: “Kalitesinden emin olmak mı istiyorsunuz? Öyleyse neden birlikte çocuğun yanına gidip onu yakından incelemiyoruz?”

O ana kadar babasının gölgesinde sessizce duran Sumru aniden bir adım öne çıktı. Sonunda yeni kardeş adayının kim olduğunu öğrenecekti. Ama bu… bu PIRRRT’tı. “Bu ses de neyin nesi?” Tayfun Bey yüzünü buruşturdu. “Öhö… öhö…” Öksürük krizine tutulan tezgâhtar, “Şey… ben… öhö, çok özür dilerim, fena halde üşütmüşüm de, boğazım ah…” diye kekeledi. Sumru az kalsın yine gülecekti. Bu arada Tayfun Bey satılık çocuğun etrafında ağır ağır dolaşmaya başlamıştı. Eksik bir yeri var mı diye koluna bacağına, burnuna kulağına tek tek baktı. Gözleriyle onu şöyle bir tarttı. Ardından adını öğrenmek istedi. “Fırat, efendim.” “Kaç yaşındasın?” “On buçuk.” Sumru, ‘Benden bir yaş büyük,’ diye geçirdi içinden. “Peki, hangi okuldan mezun oldun?” diye merak etti babası. PIRRR…

Araya giren tezgâhtar, “LANTA Koleji!” diye bağırdı. Sumru’nun babası önce kafasını, sonra burnunu kaşıdı. Kolejin adını ilk defa duyuyordu ve pek alışkın olmadığı bir koku almıştı. “Pırlanta Koleji’nden mezun, pırlanta gibi bir çocuk! Üstelik özel kampanya fiyatıyla son derece ucuz. İndirimde olduğu için iadesi yok. Hem böyle çillisini başka yerde bulamazsınız. Size kesinlikle kaçırmayın derim…” Tezgâhtar aralıksız konuşmaya devam ediyordu ki arkadan yabancı, tiz bir ses yükseldi. “Onu alıyorum!” Sumru’yu yana itekleyen kırmızı saçlı kadın Fırat’ın koluna yapıştı. “Lütfen, kargoyla evime yollayın! Ödemeyi kapıda yapacağım.” “Olmaz öyle şey! Önce ben geldim!” diye karşı çıktı Tayfun Bey.

Bunun üzerine büyük bir kavga koptu. Çilli çocuğu çekiştiren kadın, Sumru’nun babası, tezgâhtar… herkes bağırıyordu. Derken PIRRRT ve sessizlik. Çocuğun kolunu bırakan kızıl saçlı kadın arkasına bakmadan oradan uzaklaştı. Gözleri pörtleyen Tayfun Bey, “Ama bu rezalet!” diye mırıldandı. Tezgâhtarsa iç çekti. Bu gidişle pırtlayan çocuğu sonsuza dek satamayacaktı. Tabii Sumru birden,“Ben yaptım! Yanlışlıkla kaçtı!” diye araya dalmasaydı. Herkes kulaklarına inanamıyormuş gibi birbirine baktı. En çok da Sumru’nun kendisi şaşırdı. Olaya karışmayı, hele de yalan söylemeyi hiç planlamamıştı. “Utanmalısın!” diye çıkıştı babası, “Böyle bir şeye nasıl cüret edersin, hem de uluorta, yeni kardeşinin yanında?”

Benzer İçerikler

Kayıp Gezegen 2. Dünya

yakutlu

Dualar Kalıcıdır

yakutlu

Gazap Üzümleri – John Steinbeck – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy