Elinizdeki bu kitap, daha önce Kendini Arayan Kadın adıyla sizlere sunulan eserin devamıdır. Yani büyük bir duygu yoğunluğu ve ibretle okuduğunuz Nilüfer Hanımın öyküsünün ikinci bölümü… Kendini Arayan Kadın okurlardan büyük bir ilgi gördü. Okuyanların yoğun talepleri sonucu da, kitabın ikinci kısmı olan Aradığını Bulan Kadın’ hizmetinize sunduk. Aradığını Bulan Kadın’ın neyi aradığını ve neyi bulduğunu bilmek için, bir duygu sağanağı olan bu kitabı da mutlaka okumalısınız. O zaman göreceksiniz ki, Aradığını Bulan Kadın’ın bu sırlar dolu öyküsünde siz de varsınız, sizin özlemleriniz ve hayalleriniz de var. Büyüsüne kapılacağınız bu gizemli hayatın içinde siz de kendinizi bulacaksınız. Bu kitap, hayatınızın eserlerinden birisi olacak. Eğer kendinizi böylesine heyecan dolu bir hayat destanına hazır hissediyorsanız buyurun.
TAKDİM
Elinizdeki bu kitap, Kendini Arayan Kadın adıyla daha önce sizlere sunulan eserimizin devamıdır.
Kendini Arayan Kadın okuyuculardan büyük ilgi gördü ve onların yoğun talepleri sonucu, kitabın ikinci kısmı olan Aradığını Bulan Kadın adındaki bu çalışmayı hazırladık.
Tabii ki bu kitap, bir edebiyat yapma ve ortaya bir şaheser çıkarma iddia kaleme alınmadı. Tamamen kurgudan uzak, güncel, ibretli ve yaşanmış olayları konu etti. Hadiseler nasıl yaşandıysa öyle aktarıldı, hiçbir çıkarma veya ilave yapılmadı. Bunun için bu kitap değerlendirilirken bu durum göz önünde bulundurulmalı, edebiyatın incelikleri, roman ve hikâye kıstasları aranmamalıdır.
Bu kitabın amacı, manevî çöküntü içindeki topluma ve özellikle gençliğe, yaşanmış, ibretli ve örnek olaylar eliyle çözüm önerileri sunmak ve kişinin yaradılış gerçeğiyle yüzleşmesine katkıda bulunmaktır. Kitabın genel anlamdaki hedef kitlesi ise geniş halk kesimleri, bilhassa İlköğretim okulu ve lise öğrencileridir. Bunun için de kitaptaki üslubun sade, açık ve akıcı olmasına özel gösterilmiş, cümlelerin kısa olmasına da dikkat edilmiştir. Özet olarak, bu çalışma, bir roman veya hikâye olmayıp gerçek hayattan alıntılardır. Hayatın özüne bir mesajdır.
Aradığım Balan Kadirim, neyi aradığım ve neyi bulduğunu bilmek için müthiş bir duygu sağanağı olan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Göreceksiniz ki Aradığını Bulan Kadın, bu gizemli hayat öyküsünün peşinde sizi de sürükleyecek.
Eğer siz de aradığınızı bulmak istiyorsanız Aradığım Bulan Kadının bu derin tecrübelerinden istifade edin. Onun yaşadığı ibret dolu hatıralardan dersler çıkarın.
Eğer kendinizi nefes kesen bir hayat destanına hazır hissediyorsanız; buyurun.
Faydalı olması dileğiyle…
Halit ERTUĞRUL
BİRİNCİ BÖLÜM
İÇİM YANIYORDU
İçimin yangınım bir türlü söndüremiyordum. Geçmişin çirkin günahları ve affolunmaz hataları, gün geçtikçe içimi daraltıyor ve ruhumu sıkmaya devam ediyordu. Her hatırlayışta ürperdiğim, kahrolduğum, iliklerime kadar titrediğim ve utandığım, kızardığım o berbat ömrümü, bir an olsun aklımdan silip atamıyordum.
Hatalar ve günahlarla dolu o kara yıllarım; beni Öylesine bir ıstırap cenderesine almıştı ki bir türlü yakamı bırakmıyor, bir saniye bile “oh artık kurtuldum, rahatladım işte” diyemiyordum. Dur durak bilmeden, içimi yakmaya, kalbimi kanatmaya, aklımı bunaltmaya devam ediyordu.
bu kahrolası Öyle bir geçmişti ki anlatırken bile içim isyan ediyor, yüreğim yeniden tonlarca ağırlığın altında kalmış gibi, daralıp bunalıyordu. Çünkü yanlışlarla ve isyanlarla dolu bu yıllarımda kaybetmediğim hiçbir şeyim kalmamıştı. İçimi yangın yerine çeviren bu geçmişi nasıl unutabilirdim? Nasıl yaşamamış sayabilirdim?
Cıvıl cıvıl, yerinde duramayan gençliğim, alımlı, çekici göstericim, basıma bela olan güzelliğim, etrafımda bir sürü art niyetli, sahte yüzlü ve kötü kalpli ırz ve namus düşmanları türetmişti. Beni çevreleyen “aç kurtlar” en ufak bir acıma ve vicdan hissetmeden beni yavaş yavaş çıkılmaz bir bataklığa çekmeye başlamışlardı.
Vaatleri, sahte gülücükleri, hoşuma giden sevgi ve aşk sözcükleriyle hayatın tuzaklarım henüz tanımış olan beni, dönülmez bir yola sürüklemişlerdi.
O sahte ve büyülü âlemlerin, insanı etkileyen havası, göz kamaştıran mekânları, mest eden sedası, alkış, lüks ve para dolu görüntüsüne aldanıp çaresiz bir taşra kızı olarak namus avratlarının tuzağına düşmüştüm.
Ah neleri anlatayım, nereden başlayayım, bilmiyorum?
Genç kızlık hayallerim, namusum, dillere destan güzelliğim, tertemiz aşkım, ümitlerini ve beni candan seven ailem ve dostlarım… Hepsi de birer birer o kadın tüccarlarına yenik düşüp o insan eti satan modern yamyamların kurbanı oldular.
Beni öylesine ümitsiz bir sona ittiler ki bir süre sonra da kendimi tanıyamaz halde buldum. Bu şehit kızı, ben değildim artık. Bana ait olan ne kadar temizlik ve güzellik varsa hepsi de şöhret ve aşk bataklığında bitmişti.
Sokak ortasında her şeyimi kaybetmiş, hastalıklarla boğuşan, çaresiz bir kadın olarak buldum kendimi.
Bundan sonra eski halime dönmek, onca felaketleri ve günahları yaşamamış saymak, “ben de varım, ben de bir insanım” demek, onurlu bir eda ile dostların karşısına çıkmak mümkün müydü’
Bu kayıp öyle tarifsiz bir yaraydı ki her an, her saniye kalbimin la derinliklerine, içimin en uç köselerine saplanan dayanılmaz acılar haline gelmişti.
Utanıyordum, kahroluyordum, kendimi lanetliyor, yerden yere vuruyordum. Herkese; ama herkese imreniyordum. Hatta yuvasına dönüp yavrularına kol kanat geren kuşları, civcivlerini kanatlan arasına alan tavukları bile. Fakat ne çare, benim için iş işten geçmişti.
Kaç defa demiştim kendi kendime, “keşke herkesin İlgisini çeken bu güzellik yerine dünyanın en çirkin kadını olsaydım da alnım ak, içim pak olsaydı” diye…
TÖVBE ETMİŞTİM
Bunca günahlarıma rağmen kullarını asla unutmayan Rabb’imi yeniden keşfettim, O’na tekrar döndüm. Allah’ın tertemiz kullan sayesinde, kendimi çekip aldım, azap dolu o yalancı dünyadan.
Kurtulmuştum kendime göre, ebedi tövbe ederek… Bir daha ayrılmamak üzere Rabb’imin dergâhına sığınıp huzuruna baş koymuştum. Burası ümit kapısıydı. Belki de saf, temiz ve iyi niyetli bir genç kız kandırılarak o bataklığa sürüklendiği için ona bîr şans daha verilmişti.
Her şey düzelmiş gibi gözüküyordu; ama içimde esen fırtına, yükselen sesler, dinmeyen feryatlar farklı şeyler söylüyorlardı.
Bunca günahın, hatanın ve kapkara geçmişin acılarını bir türlü atıp rahatlayamıyordum. Her gün biraz daha beni yakmaya devam ediyordu.
Ne okuduğum kitaplardan, ne dinlediğim sohbetlerden ne de aldığım nasihatlerden kalbim tam olarak aradığını bulamıyor, bir nebzecik de olsa “kendime geldim” diyemiyordum. Bu içimi kemiren geçmişimin mengenesinden nasıl kurtulacağımı da bilemiyordum. Her gün, her an bu öldürücü cenderenin içinde, yüzlerce kez Ölüp yüzlerce kez dirili
“Allah’ım ben ne yapmalıyım? Bu yaptıklarından nasıl kurtulmalıyım? Bana bir yol göster” diye her an yalvarıyor, O’nun merhametini arıyordum.
Yüce Rabb’ime iltica edip O’ndan af ve mağfiret diliyor ve kendime çeki düzen vermeye çalışıyordum. Yavaş yavaş kendimi toparlamaya, bir kul olduğumu anlamaya çalışıyordum. Yeni dostlarımın yardımıyla yeni bir hayat kurmuştum.
GERÇEK DOSTLARI BULDUM
Çevremde melekler gibi tertemiz, kendilerini Allah yoluna adamış hanımlar, bana gözleri gibi bakıyorlardı. Onlar bana hem annebaba hem arkadaş hem de gönül doktoru olmuşlardı. Onlarla birlikte her gün, iman ve Kur’an eğitimiyle o muhteşem iklimde günlerimi geçiriyordum. Fakat bütün bu İlahî ikramlar ve bütün bu doyumsuz güzellikler içimin yangınını, suçluluğumu, pişmanlığımı ve üzüntümü büsbütün gideremiyor, beynime çakılan o iğrenç sahneler bir türlü gözümün önünden silinmiyordu.
O akşam sohbetten eve, geç vakit dönmüştüm. İki odalı küçük mekânımda yine kendimle baş haşaydım. Evimi, yeni hayatımın huzuru için döşemiştim. Bir odam mescitti. Orada kitaplarım ve Rabb’ime baş koyduğum en yüce makamım olan seccadem vardı. Bir de mütevazı yatağım. Diğer odada da üniversitede okuyan melek yüzlü, iyi huylu, üç hanını kardeşim.
Her gün, âdetim üzere geç vakit, Risale i Nur, Cevşen ve Kur’an ı Kerimi huşu içinde okuyordum, böyle bir program yapmıştım. Bu okumalar öyle güzel oluyordu ki içim yerinden oynar, göz pınarlarım coşa coşa, yüreğim titreye titreye o doyumsuz saatleri geçirirdim. Bu gizemli iklime kendimi öy…