Aşk Kumarı

İlk görüşte aşk değil… Mükemmel uyum değil… Alışılmış hiç değil… Çünkü aşkta elinize ne geleceğini bilemezsiniz! Çünkü aşk kumarın ta kendisi! Kazanmak için oynarken kaybetmeyi göze alabilir misiniz? Aşk Kumarı sadece kazanmaya alışmış oyuncuların romanı değil…Erkekleri parmağınızda oynatabilmek için illa çok güzel olmanıza gerek yok… Onları iyi tanımanız yeterli. Tıpkı Lara gibi!

Tolga gözlerini dikmiş ona bakıyordu.
“Eee? Kararın ne?”
Lara da bakışlarıyla ona meydan okurcasına karşılık verdi.
“Karıştır bakalım.”
Tolga imalı bir şekilde güldü. “Ben 500 koyarım.”
“Yuh! O kadar kaybedecek lüksüm de param da yok.
“Ama,” dedi Tolga sakin bir şekilde “Sende benim çok istediğim başka bir şey var.”
Lara boş boş baktı. Bir ahlaksız teklif gelmeyecekti ya arkasından?
“Neymiş?” diye sordu aynı sakinlikle.
Tolga yamuk bir gülüşle karşılık verdi…

 Birinci Bölüm

“Hello darling…”

“Nanny! Bu ne harika sürpriz. Artık beni hiç aramıyor­sun,” dedi Lara heyecanla.
Margaret huysuzca homurdandı. “Nonsense! Asıl arama­yan sensin. Biliyorsun ben büyüğüm senin arayıp sorman gerekir.”
Lara İngiltere’de yaşayan ve dördüncü kocasını altı ay ka­dar önce kaybeden anneannesinin huysuzluğunun tamamıy­la sevgiden kaynaklandığını biliyordu.
“İyi de Nanny’cim seni arayıp sorabilmem için ya evinde durman gerek ya da cep telefonu alman. İkisi de mümkün görünmüyor.”

Margaret kendi kendine söylenir gibi konuşmaya başladı. “Evde olsam ne fark edecekse artık. Sürekli bir koşturmaca­dır gidiyor hayatın. Üstelik sevgilin bile yok!”

“Çünkü sevgiliye ihtiyacım yok!” dedi Lara, bir yandan masasına bırakılan kâğıda göz gezdirerek.

“Nonsense! Her kadının onu sevip şımartacak bir erkeğe gereksinimi vardır. Senin kadar özel bir kızın bu şekilde ken­disini dış dünyaya kapatmasını aklım almıyor.”

“Ben de senin yaşında bir kadının aklının fikrinin erkekte olmasını anlamıyorum,” diyerek güldü Lara. “Üstelik dör­düncü kocanı toprağa vereli henüz altı ay olmuşken…”

Lara kendini bildi bileli en yakın arkadaşı anneannesi ol­muştu. Diplomat dedesi görev nedeniyle Londra’da bulun­duğu sırada anneannesi Margaret’ı görür görmez ona vurul­muş, tanıştıktan kısa bir süre sonra da evlenmişlerdi. Dedesi anneannesinin ikinci kocasıydı. Kendisinden on yedi yaş bü­yüktü. Evliliklerinden doğan ve Türkiye’de Suzan adını kul­lanan Lara’nın annesi Susan, en az anneannesi kadar çekici bir kadındı. Anneannesi daha doğrusu Margaret -çünkü Lara’nın başkalarının yanında onu yaşlılığını vurgulayacak herhangi bir isimle çağırmasını kesinlikle yasaklamıştı- ömrü boyunca hiç erkeksiz kalmamıştı. Hep çevresinde ona sahip olmak için dört dönen erkeklerden istediğini seçme lüksü olmuştu. Dedesi öldükten kısa süre sonra tekrar evlenmiş ve ondan sonra da dördüncü evliliğini yapmıştı. Annesi Susan sadece bir kez ev­lenmiş olmasına rağmen güzellik konusunda anneannesinden aşağı kalır yanı yoktu. Aslına bakarsanız, Lara’nın ailesindeki tüm kadınlar sıra dışı bir çekiciliği olan, baş döndürücü kadın­lardı. Lara dışında…

Lara her şeyiyle ortalama bir kızdı. Boyu, kilosu, güzelliği, saç rengi… Hoş gerçek saç rengini kendi bile unutmuştu ya. Zavallı saçlarını sürekli olarak tuhaf ve değişik renklere boyar­dı. Onunla ilgili sıra dışı tek şey zekâsıydı belki de. Ah elbette bir de espri kabiliyeti…

Ailesinin kadınlarında nesilden nesle aktarılan güzellik bel­li ki ona gelmeden son bulmuştu. Ne yazık ki Lara’ya, ondan sonraki nesle aktarabileceği elle tutulur bir şey kalmamıştı. Ama çok küçük yaşta yüzleştiği için artık ona çok da korkutucu gelmiyordu bu gerçek. Dünya güzeli kadınlar arasında büyü­mek nasıl mıydı? Oldukça güven kırıcı. Bu tıpkı sizin dışınızda herkesin normal olduğunun söylenmesi gibi bir şeydi. “Herkes çok güzel bu ailede ama bir saniye durun bakın orada kuğuya dönüşememiş bir çirkin ördek yavrusu var!” denmesi gibiydi.

Elbette çevrelerindeki kimse bunu açıkça ifade edecek kadar kaba değildi. Ve anneannesi sürekli olarak onun bir gün gü­zel bir kuğuya dönüşeceğinden bahsedip duruyordu. Başlarda Lara da buna inanmayı çok istemişti ama zaman geçtikçe kuğu­ya dönüşümünün gerçekleşmediğini görmek acaba kuğu ailesi tarafından evlat edinmiş bir ördek miyim diye düşünmesine yol açmıştı. Ya da belki de yolunu kaybettiği için kuğuların arasına karışmış bir ördek?

Sevgili anneannesi kuğuya dönüşmemiş torunu ile diğer­lerinden daha fazla ilgilenir olmuştu. Nasılsa onlar başlarının çaresine bakabilirdi. Fakat Margaret’a göre bu hassas ördek yavrusunun korunmaya hepsinden fazla ihtiyacı vardı. Bu sayede aralarında acımasız esprilerin ve başkalarının ağzını açık bırakacak türde bir samimiyetin olduğu sıra dışı bir ilişki kurulmuştu.

“Saçların hâlâ o iğrenç renkte mi?” dedi Margaret konuyu ansızın değiştirerek.

“Hayır, daha iğrenç bir renge boyattım. Hayatımı kolay­laştırıyor.”

“O nasıl oluyor?” diye sordu anneannesi şüpheyle.

“Herkes saçımın rengine aval aval bakarken her ne sırası olursa olsun öne geçiyorum. Herkes tuhaf saç rengi olan tu­haf kıza, yani bana bulaşmamaya özen gösteriyor.”

Anneannesi “Ve tabii bu erkekleri de senden uzak tutu­yordur eminim,” diye homurdandı.

Lara sırıttı. “En çok da onları. Biliyorsun erkek dergisinde köşe yazan bir kadın olarak erkekleri idare etmeyi bilmem gerekli. Yoksa bütün gün fazlasıyla testosteron içeren mu­habbete maruz kalan her zavallı kadın gibi sürekli kızarıp bo­zarmam gerek. Ama ben tuhaf olduğum için bana yaklaşmı­yor ve hatta beni sanki… Biraz da kendilerinden görüyorlar.” Erkek dergisinde yazmaya başladığından beri erkeklerin en gözde muhabbet arkadaşlarından biri olmuştu. Onu kendile­rinden biri gibi gördükleri için yanında rahat hareket edebili­yorlardı. Bu geğirme, gaz çıkarma ve hatta kadın muhabbeti çevirmeyi de kapsıyordu. Bazen malum internet sayfalarına girip meme oylamasına katılıyorlardı beraberce. Sistem ba­sitti. Yüzü görünmeyen, kime ait olduğu bilinmeyen meme­ler karşınıza çıktıkça puan veriyordunuz. Meme oylamasında birinci seçilenin sonra tüm vücudu gösteriliyordu.

“What a shame! (Ne ayıp!) Senin gibi güzel ve zeki bir kızın erkek gibi davranması kabul edilebilir şey değil!”

“Nanny…”

“Bana Nanny deme…”

“İyi de etrafta başka kimse yok. Unuttun mu başkaları yokken istediğimi derim.”

“Yaşlı hissettiriyor,” derken yüzünü buruşturdu.

Lara güldü, “Çünkü yaşlısın.”

“Sen de çok acımasızsın.”

“Evet yaşlısın ama bu halinle bile benden daha çekicisin. Beşinci kocanı bulman an meselesi.”

Anneannesi neşeli bir kahkaha attı. “Aslına bakarsan yan eve yeni bir komşu taşındı. Tesadüfe bakın ki benim yaşla­rımda hoş bir adam.”

“İnanmıyorum ciddi olamazsın!” diye dalga geçti Lara. “Senin yaşlarında demek. Hemen çaya davet et de İkinci Dünya Savaşı’ndan konuşursunuz.”

“Patavatsız!”

Lara anneannesini kızdırmayı her şeyden çok severdi “Açık sözlü desek? Sevgili beşinci üvey dedemle ne zaman tanışıyorum?”

“Bu sefer kararlıyım tüm enerjimi ve vaktimi sana bir sev­gili bulmaya vereceğim. Beşinci kez evlenmek için yaşlan­dım artık.”

“Bak işte senin bunu kabullenmek çok tuhaf! Yoksa bo­toks işe yaramıyor mu artık?”

Anneannesi sitem etti “Bana karşı çok acımasızsın. Sanı­rım beni hiç sevmiyorsun. Oysa ben seni hepsinden çok se­viyorum.”

Lara’nın “Çünkü…” diye başladığı cümleyi anneannesi bi­tirdi.

“En sevdiğim kocam senin dedendi. Onu hiç unutama­dım.” Özlem sesine yansımıştı.

“Nanny bu çok şeker,” dedi Lara sevgiyle.

Margaret içini çekti. “Bana Nanny deme. Her neyse ne diyordum? Ha evet artık kocam olmadığına göre beni burada tutan pek bir şey yok. Hepinizi çok özledim. İstanbul’u da. Bir süre orada kalıp, senin aşk hayatını düzene sokacağım. Neden İngiltere’ye gelmediğini anlayabilmiş değilim zaten. Buradaki gençlerin hepsi senin gibi çılgın. Kolaylıkla bir er­kek bulabilirsin kendine.”

“Nanny acil bir işim çıktı kapatmam gerek…”

Margaret söylendi “Tabii çünkü acil serviste çalışıyorsun. Erkek dergisinde nasıl acil bir iş çıkabilir merak ettim doğru­su. Yoksa bir ünlü memelerine silikon mu taktırmış?”

Lara sesli bir kahkaha patlattı. “Gelince görüşürüz.”

“Bundan emin olabilirsin. Ve ben gelene kadar saçların insanların tercih ettiği bir renge dönüşürse çok mutlu olaca­ğım. Kalbim iyice zayıfladı. Bu tarz şokları kaldırmıyor.”

Ben de seni çok özledim Nanny. Seni seviyorum. Baaa­ay…” diyerek telefonu kapattı Lara.

İkinci Bölüm

“Müsaade ederseniz geçebilir miyim?” dedi Selin merdi­venlere yığılmış koliler ile duvar arasındaki küçücük boşluk­tan geçmeye çalışırken.

O sırada aynı anda arkasını dönen Tolga ile Serkan’ın yü­zünü şaşkınlık ve hayranlık dolu bir gülümseme kapladı.

“Tabii tabii. Pardon yolu tıkadık ama nakliyat için ayarla­dığımız adamın acelesi vardı galiba her şeyi bir anda ortaya yığıp gitti,” dedi Tolga nazik bir şekilde.

Serkan araya girdi. “Burada mı oturuyorsunuz?”

Selin başını zarifçe evet anlamında salladı. “6 numarada oturuyorum.”

Tolga ile Serkan göz göze geldiler. Tolga atılıp elini uzattı “Biz de 2 numaraya taşınıyoruz.”

Selin gözünü etraftaki eşyalarda gezdirdikten sonra Tolga’nın elini mesafeli bir tavırla sıktı. “Görüyorum.”

“Ben Tolga bu da arkadaşım Serkan,” diyerek yanında durmuş hayranlıkla Selin’i süzen arkadaşını gösterdi.

O sırada apartmanın girişinden gelen ses dikkatlerini çekti.

“Hay bendeki şansın içine edeyim! Bu lanet olasıca kutu­yu kim koydu buraya? Çorabım kaçtı yine! Zaten ne zaman etek giysem böyle oluyor. Bu evrenin bana verdiği bir mesaj. Lara kızım sen etek giymek için yaratılmamışsın diyor açık ve net!”

Lara’nın yanındaki en az Selin kadar uzun ve güzel kız karşılık verdi. “Lara tamamıyla yanlış anlamışsın o kitabın anlatmak istediğini. Kitapta senin evrene verdiğin mesajın sana geri döndüğünden bahsediyor. Sen sürekli çorabının…” derken Tolga, Serkan ve Selin’i fark ederek aniden durdu.

Lara yerdeki kutulara baktı. “Daha fazla, çok daha fazla kutu. Tek bir anlamı var.”

Özge’nin gözleri Serkan ve Tolga üzerinde dolaştı “Apart­mana yeni taşınanların olduğu mu?”

Lara cevap verdi. “Hayır. Az önce çorabım kaçmasaydı bile burada mutlaka kaçardı. Ben sizin gibi sıska olmadığı­ma göre şu kutuların ve duvarın arasından geçerken mutlaka sürtünecektim.”

Selin tanıştırma görevini üstlenmişti. “Bu Tolga ve Serkan iki numaraya taşınmışlar.”

Lara hemen elini uzattı. “Vaay süpermiş! Yaşlılar apartma­nında müttefik ha. Bira bittiğinde kapısını çalacak birilerinin olması iyi oldu.”

Lara’nın uzattığı eli gülerek sıkan erkeklerden Serkan açıkladı. “Aslında bir arkadaşımız daha var. Ama onun işleri çok yoğun. Mühendis kendisi. Ford’da çalışıyor. Onun kira­ya yapacağı katkının bizden azıcık daha fazla olması karşılı­ğında taşınma işini biz üstlendik.”

“İlginç!” dedi Selin havayla saçlarını geriye atarak.

“Nedir o ilginç olan?” diye sordu Tolga merakla.

“Sizin yaşınızda erkeklerin hâlâ topluca yaşaması.”

Tolga bu yorumdan rahatsız olmuştu. “Bu durumda siz beraber yaşamıyorsunuz.”

Cevap Özge’den geldi. “Tabii ki birlikte yaşıyoruz. Ama kadınlar için durum farklı. Böylesi daha güvenli.”

Serkan sırıttı. “Bizim için de böylesi daha eğlenceli. Bera­ber maç seyredip, kâğıt oynamak… Hem birimiz eve kadın arkadaş getireceği zaman diğerleri dışarıda takılıp rahatsız et­miyor.”

Özge ile Selin küçümseyen bakışlarla erkekleri süzerken Lara keyifli bir kahkaha attı. “Çok mantıklı aslında. Hem ki­rayı bölüşünce daha fazla para cebinizde kalıyordur. Kızları tavlamak masraflı ne de olsa.”

Tolga gözlerini Selin’den ayırmadan soğuk bir biçimde konuştu. “Biz sizi rahatsız etmeyelim. Şu kolileri çekelim de rahat çıkın yukarı.”

Selin tek kaşını kaldırıp onu terslerdi. “Bi zahmet!”

Lara Selin’e, kaşına ve sonra Tolga’ya baktı. İnanılmaz! Bu kaş ve yapabilecekleri. ‘Şimdiye kadar bir erkekte bile işe ya­ramadığını görmedim henüz,’ diye düşündü. İşte kaş numa­rasıyla Tolga da oltaya takılmıştı.

“Oğlum bu seferki farklı diyorum,” dedi Tolga heyecanla kolilerden birinin içindeki eşyaları boşaltırken.

Oğuz ciddiye almayarak güldü. “Tolga sen her yeni ta­nıştığın kız için aynısını söylersin. Çıkmaya başladıktan iki ay sonra yüzü, saçları, vücudu ve özellikle de zekâsı sıradan gelmeye başlar. Hâlâ anlamadın mı? Çok güzel kızların hepsi aynıdır. Tıpkı suşi gibi görüntüsü güzel ama tadı berbat.”

Serkan elindeki gofretten koca bir ısırık alıp kendini kane­penin üzerine attı. “Ben suşi severim.”

Oğuz yüzünü buruşturdu. “Ama ben sevmem. Neyse an­latmak istediğimi anladın. Kapağa aldanma.”

Tolga elindeki bardağı evirip çevirdi. “Bunun kırıldığını sanıyordum.”

Serkan sırıttı. “Kırıldı zaten. Yenisini aldım bu çok daha iyi. Görmek ister misin?” Elinden bardağı kapıp mutfağa gitti.

“Yine de Oğuz…” diyerek konuyu tekrar Selin’e getirdi Tolga “O kızın farklı olduğuna dair içimde güçlü bir his var. Onun dikkatini çekmem gerek.”

Oğuz arkadaşına şöyle bir bakıp bariz olanı bir kez daha dile getirdi. “Bunun için fazla çabalaman gerekmiyor. Sana hayır diyebilene rastlamadım.”

Serkan elinde sıcak su dolu bardak ile salona girerken lafa karıştı. “Damla hariç.”

“Damla,” diyerek aynı anda iç geçirdi Oğuz ve Tolga. Damla Tolga’nın cazibesine karşı koyabilmiş, elde edemedi­ği ilk kız olarak tarihe geçmişti. Erkekler için ulaşılmazın eş anlamlısı Damla idi. Tolga’nın onu saplantı haline getirdiği dönemde evde Damla dışında muhabbet dönmezdi. Mesela “Tolga gazeteyi uzatır mısın?” dese Oğuz, Tolga’nın cevabı “Acaba Damla da bu gazeteyi mi okuyordur?” olurdu.

İkinci bir Damla vakası yaşama ihtimali Tolga’nın arka­daşlarını rahatsız etmişti. Serkan konuyu değiştirmek için bardağı arkadaşının gözünün önüne soktu.

“Vaay cidden bu çok daha iyiymiş,” dedi Tolga içine sıcak su koyunca çıplak kadın resmi çıkan bardağa bakıp sırıtarak.

Serkan ve Oğuz da bardağa huşu içerisinde bir süre baktılar. Oğuz merak etmişti. “Üç kızlar demiştin. Diğerleri nasıl?”

Serkan atladı. “Özge çok iyi bir kıza benziyor, tıpkı Selin gibi,” dedi eli ile vücut kıvrımlarını canlandırarak. Oğuz ba­şını iki yana sallayarak güldü. “Siz ikiniz her zaman abazası­nız değil mi? Tahminimce diğer kız da çok iyi bir kızdır.”

Serkan ve Tolga birbirlerine bakıp sonra sırıttılar. “Aslında tam senin zevkine göre. Sevgilin olması çok yazık.”

Oğuz merakla kaşlarını kaldırdı. “Öyle mi nasılmış?”

“Tombul,” diye başladı Serkan.

Tolga devam etti. “Ağzı bozuk ve tabii tuhaf saç rengi var. Kızılımsı bir şey ama önleri resmen kırmızı. Yine de diğerle­rine göre daha cana yakın.”

“Olmayıp ne yapsın? Güzelliği ile baş döndüremeyeceği­ne göre,” diyerek arkadaşının lafını tamamladı Serkan.

Oğuz arkadaşlarını kınayan bakışlarla süzdükten sonra “Her şey güzellik değildir. Bu kadar yüzeysel olmanız beni hayrete düşürüyor. Kaç yaşındasın Tolga? Otuz mu? Bu yaşı­na kadar hep güzellerle çıktın ve sonunda hep ayrıldın. Hâlâ yalnızsın. Bu sana ne anlatıyor?” diye sordu.

Tolga tek kaşını kaldırıp cevabı bulmaya çalışıyormuş havası vermek için bir an bekledi. “Doğru güzeli bulmak için daha fazla güzelle çıkmam gerektiğini mi?”

Oğuz arkadaşının alaycı yaklaşımını görmezden gelerek de­vam etti. “Hayır, dış güzelliğin yeterli olmadığını. Aynı şey se­nin için de geçerli Serkan. Bir gün anlayacaksınız ki…”

Serkan arkadaşının cümlesini tamamladı. “Doğru kadın diye bir şey yoktur, doğru içki vardır. Yeterince sert bir içki aptal bir kadının aptalca esprilerini gayet komik bir hale getirebilir.”

“Oğlum siz ikiniz iflah olmazsınız. Neyse ki yakında evle­nip kurtaracağım kendimi.”

Tolga ciddi bir şekilde sordu. “Kendini yakmaya kararlısın yani?”

“Neden yakmak olsun ki? Doğru kişiyi buldum, daha fazla aramanın ne anlamı var ki?”

Serkan sırıttı. “Tabii ki daha doğrusunu bulmak için.”

Erkeklerin sohbetleri bütün gece uzayıp giderken kızların evinde de benzer bir muhabbet dönüyordu.

“Son derece sıradan. Tipik yakışıklı, kendini bir şey sanan ama yeterince parası olmayan bir erkek,” dedi Selin elindeki derginin sayfalarını karıştırırken.

Özge başını oje sürdüğü ayak tırnaklarından kaldırıp gü­lümsedi. “Her şeye rağmen kısa süreli bir eğlence için düşünü­lebilir. Bence senden hoşlandı.”

Lara kanepede oturmuş fıstık ezmesi yiyordu. Kavanoza daldırdığı kaşığı ağzına götürüp yaladıktan sonra fikrini belirtti. “Elbette hoşlandı. Kaşa kimse karşı koyamaz.”

Özge kahkaha attı. “Kaş numarası mı çektin? Ben o kısmı kaçırmışım.”

Lara kaşığındaki fıstık ezmesini hayranlıkla süzerken bir yandan cevap verdi. “Elbette kaş numarasını çekti. Hoşlanmı­yor ama adamı etkileme derdinde. Bence Tolga’yı attı zulaya, kara günde kullanmak üzere bekletiyor.”

Selin itiraz etti. “Hiç de bile! Neden zulaya atayım ki? Be­nim gayet iyi bir sevgilim var. Yakışıklı, zengin…”

“Çapkın! Ve seni boynuzluyor,” diye arkadaşının sözünü tamamladı Lara.

“Aldatmıyor!”

“Bak güzelim ben erkek dergisinde yazıyorum ve onlarca erkekle çalışıyorum. Hepsinin bahsettiği tek bir şey var, o da kadınlar. Ve inan bana hepsinin tek derdi daha fazla kadının eteğinin altına girebilmek.”

Selin saçlarını geriye savurdu. “Evet ama Kerem farklı. Hem aradığı her şey elinin altında varken neden uzağa bak­sın ki?”

“Hmm tıpkı yabancıların dediği gibi evde biftek varken neden gidip hamburger alsın diyorsun yani,” dedi Lara dü­şünceli düşünceli.

Özge neşeli bir kahkaha attı. “İlahi Lara âlemsin. Selin’ciğim cevap basit her gün biftek yemekten bıktığı için. Arada hepimiz küçük kaçamaklar yapıp zararlı olduğunu bile bile hamburger yeriz.”

“Valla ben o zararlı kaçamaklardan her öğlen yapıyorum,” dedi Lara kaşığını tekrar kavanoza daldırarak.

Selin’in keyfi kaçmıştı. Hışımla ayağa kalktı. “İkiniz de si­nirlerimi bozuyorsunuz. Özellikle de sen Lara! Gecenin şu saati fıstık ezmesi yenir mi hiç ya?!”

Lara elinde kaşık ağzına götürmek üzereyken donup kaldı yan gözle Özge’ye baktı. Özge gülmemek için uğraşıyordu.

Selin içeri gidince ikisi birden sırıttı. “Lara fıstık ezmesi yemen kabul edilemez. Sırf sana bakmak bile kilo almama ve sivilce çıkarmama neden oluyor,” dedi Özge Selin’i taklit ederek.

Lara da tüm masumiyetiyle cevap verdi. “Ama Selin biri­nin de fıstık ezmesi üreticilerinin yüzünü güldürmesi gerek. Sen yeme, Özge yemesin kim yiyecek? Yazık değil mi onca çalışana, işsiz mi kalsınlar? Evde bekleyen çocukları aç mı kalsın?”

Özge katıla katıla gülmeye başladı. “Balkona geliyor mu­sun?” diye sordu.

Lara bağdaş kurmuş oturduğu kanepeden fırladı. “Tabii ki fıstık ezmesinin üzerine en iyi giden sigaradır. Yo olamaz!”

“N’oldu?” diye sordu Özge hayretle.

“İki ölümcül hatayı da aynı gece yapıyorum. Önce kilo aldıracak yağlı şeyler yedim. Şimdi de cildim sararıp yaşlana­cak,” dedi Lara dalga geçerek.

Özge güldü “Senin cildin inanılmaz güzel. Hayatımda gördüğüm en muhteşem cilde sahipsin. Porselen gibi. İşte bu konuda Selin’in tezini çürütmüş oluyorsun. Sigara cildi yıpratıp, sarartsaydı seninkinin sonbahar yapraklarına dön­mesi gerekirdi.”

Lara yaktığı sigaradan bir nefes alıp, gecenin serinliğine üfledi. “Ne cildim, ne kilom, özellikle de nasıl göründüğüm umurumda değil.”

Benzer İçerikler

Hümeyra (Cep Boy)

yakutlu

Adem’in Hikayesi – Aykut Tanrıkulu

yakutlu

Ana – Pearl S. Buck – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy