Aşka Dönüş | Vefa Enver


“Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar…”

Bildiğimiz tüm masallar bu cümleyle biter. Peki sonra neler olur hiç merak ettiniz mi?

Evlendiklerinde, sonsuza dek sürecek bir aşk masalının kahramanlarıydı onlar. Perim ve Hakan…

Perim genç, güzel ve başarılı bir avukat, Hakan ise onun hep beklediği beyaz atlı prensti… Tartışmalar, kırgınlıklar, aileler ve eski sevgililer, onları o çok uzun süreceğine inanılan rüyadan uyandırmak için sırada bekliyorlardı.

Tüm yaşananlara rağmen aşk hala affeden ve en kötü zamanlarda kendini hatırlatan bir his olmayı sürdürebilecek miydi?

Kadınlar hep kadın.
Erkekler hep erkek.
Peki ya aşk?

Aşk, her koşulda hep aşk mıdır?

Vefa Enver sizi ilişkilerin karmaşık dünyasına davet ederken, aşk hakkındaki düşüncelerinizi de sorguluyor…

Ve soruyor…

Aşk geride bıraktıktan sonra tekrar dönülebilecek bir yer midir?

Masallar hep,

“Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar…” diye biter. Peki hiç düşündünüz mü neler olur sonrasında ?

***

“Lütfen adınızı söyler misiniz?”

Genç kadın “Perim Sertsoy,” diyerek nikâh memurunun sorusunu olabildiğince tatlı bir şekilde yanıtlarken, Ha­kan gözlerini ondan alamıyordu. Yanında oturan ve az sonra imzayı atınca soyadını alarak tamamıyla ona ait olacak kadın, bir peri kadar büyüleyiciydi. Perim diye dü­şündü, benim perim. Çok değil daha birkaç ay önce bir yıldız kadar uzaktı kendisine. Şimdiyse tüm tatlılığı ile kendini âşık olduğu erkeğe adamaya hazır bir melek gi­biydi. Bir erkek bundan daha şanslı olabilir miydi? Nikâh memurunun tekrar eden sorusuyla kendine geldiğinde, konukların hafifçe gülüştüğünü fark etmişti. Münase­betsiz arkadaşlarından biri diline hâkim olamayıp “Da­mat çoktan teslim olmuş imzaya bile gerek yok!” diye de bir espri patlatınca, bakışları ister istemez gelinin ailesi­ne kaymıştı.

Asla sevmemişlerdi Hakanı. Son ana kadar Perim ile ayrılacaklarına dair umutlarını kaybetmemişlerdi. Hatta şu anda bile belki ikisinden biri vazgeçer diye bekliyor­lardı sanki. Dikkatini tekrar nikâh memuruna yöneltip adını ve soyadını söyledi, “Hakan Kantar.”

Gelinin genç kuzenlerinin yüzünde beliren sırıtış, kız tarafının gerilmesine neden olmuştu. “Dedim sana bütün aile dalga geçecek diye. Ah ne vardı şu adamla evlenecek. Oysa Ali daha iyiydi,” diye gergin bir şekilde fısıldadı an­nesi babasının kulağına. Hızını alamayıp ekleme ihtiyacı duydu, “Çok, çok daha iyi”

Neyse ki Perim’in babası olayları soğukkanlılıkla ele alan, kontrolünü çabucak kaybetmeyen biriydi. “Abartı­yorsun bence. Hem hiçbir şey sona ermiş değil. Bir sene­ye kalmaz boşanırlar diyorum ben,” diye mırıldandı göz­lerini gelin ve damattan ayırmadan.

Annesi elindeki yelpazesini sinirle salladı. “Tabii o za­man Ali onu hâlâ istiyor olursa. Bu şekilde reddedildik­ten sonra kırılan gururunu tamir etmenin mümkün ola­cağına inanmıyorum.”

Müfik Bey elini karısının elinin üzerine koyup ima­lı bir şekilde gülümsedi. “Hayatta her şey mümkündür. Özellikle bir erkek bir kadına, Ali’nin Perime kafayı tak­tığı kadar takmışsa. Üstelik şimdi onu Hakan m elinden alırsa kırdan gururu iki kat onarılmış olacak.”

Birsen Hanım’m, kızınınkine oldukça benzeyen güzel yüzü aydınlanmış, çatık kaşları neşeyle kalkmıştı. “Çok akıllısın,” dedi kocasına gülümseyerek. Müfık Bey onaylarcasına kadının elini hafifçe sıktıktan sonra bakışlarını gelin ve damada çevirdi. “Ben de sizi karı koca ilan edi­yorum,” dedikten sonra evlilik cüzdanını geline uzatmış­tı nikâh memuru.

Hakan eşini kolları arasına alıp uzun uzun öperken, damat tarafında hoşnutsuz bir hava hâkimdi.

“Benim eşek oğlum gidip elin imansızının kızını alır­sa böyle ilk dakikadan kendini kaybedip gelenekleri hiçe sayar,” diye söylendi Muhsin Bey başını öteki tarafa çevi­rirken. Naime Hanım kocasını sakinleştirmeye çalışıyordu, çünkü Muhsin Bey öfkelendiğinde fırtına olup eser, her şeyi yerle bir ederdi. Düğünü mahvetmekle kalmaz, hepsi ele güne rezil olurlardı.

“Haklısın Muhsin Bey ama ne yaparsın işte bir moda­dır gidiyor. Gençler artık ulu orta sevgilerini gösteriyor­lar. Sen de bakmayıver.”

“Onlara bakmayıp da nereye bakacağım Naime Ha­nım söyler misin? Bu benim oğlumun düğünü değil mi? Onca yıl kaç çocuktan sonra Allah bana bir erkek ev­lat veriyor, ben de mürüvvetine gözlerimi mi kapayayım? Soyumuzu sopumuzu devam ettirecek kıza ve ailesine ta­hammül edebilmek için tek yol gözlerimi kapatmak ya gerçi…”derken huysuzluğu gittikçe artıyordu.

Zavallı Naime Hanım bu evliliğin karşısında durma­yan tek kişi olarak sevincini açıkça gösteremiyordu bile. Gözlerinde mutluluk pırıltılarıyla gelinini süzdü. Peri kadar güzel diye geçirdi içinden. Bana çok güzel torun­lar vereceğinden hiç şüphem yok. Düşünceleri kocasının uğursuz sözleriyle bölünmüştü.

“Ama umudumu kaybetmiş değilim. Belki evlenmele­rini engellemek için yeterince güçlü değildim ama bun­dan sonra tüm gücümü boşanmalarına adayacağım. Son­ra da Nurettin Bey’in kızı Hasibe ile evlenip bana boy boy torun verirler.”

Naime Hanım dehşetle elini göğsüne götürüp derin bir iç çekti. “Muhsin Bey o nasıl söz öyle? Oğlumuzun en mutlu gününde boşanma planları yapılır mı hiç? Hem bir şans tanı bakalım belki de çok mutlu olurlar. Pırıl pı­rıl bir kızcağız baksana.

Muhsin Bey alayla gülüp homurdandı “Kız bile ol­duğundan şüpheliyim ya neyse… Baksana kırmızı kuşa­ğı takmamış. Bu açık ve net ilan etmektir kızoğlankız ol­madığını. Eskiden böyleleri başını önüne eğip ayıbıyla bir köşeye çekilir, toplum içine çıkmaya utanırdı. Şim­diyse ortaya çıkıp gururla geriniyorlar. Neymiş modern leşiyormuşuz. İçine edeyim ben öyle modernliğin!” der­ken sesi o kadar yükselmişti ki konuklardan birkaçı hay­retle o tarafa bakmak zorunda kalmıştı.

Naime Hanım’ın yüzü utançla hem gerilmiş hem de kızarmıştı. Ellerini sıkıntıyla başına götürüp, parlak taş­larla süslü şık bonesini düzeltti. “Muhsin Bey aman ne olur bir tatsızlık çıkmasın. Bu konuları sonra konuşuruz. Hem birazdan el öpmeye gelecekler, gözünü seveyim su­ratını asma. Ele güne karşı rezil olmayalım.”

Muhsin Bey kaşlarını çattı, bakışlarını ileriye dikerek karşılık verdi. “Naime Hanım, Naime Hanım mankafa oğlumuz bu kız bozuntusunu eş olarak seçtiği gün biz ele güne rezil olmuştuk zaten. Gelin hanım etek demeye dilimin varmayacağı kadar kısa bir bez parçası ile oğlumu ziyarete geldiğinde, şirkette çalışanların alay konusu ol­dum. Ama çok değil bir seneye kalmaz hepsinin ağzını kapamış olacağımdan emin olabilirsin.”

Annesi endişeli bakışlarını oğluna çevirirken içinden yemin ediyordu. ‘Benim de bunun gerçekleşmemesi için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsin.

Hakan kollarında zarif bir kuğu gibi dans eden karısından gözlerini alamıyordu. “Çok güzelsin,” dedi alçak sesle. “O kadar güzelsin ki âdeta bir hayalsin. Ve ben gö­zümü kırpmaya çekiniyorum, hayal kaybolur da gerçeğe, sensizliğe dönerim diye…”

Perim’in biçimli, dolgun dudakları sevgiyle kıvrıldı. “Bensiz kalmayacağından emin olabilirsin. Tüm olan bitenden, onca engelden sonra bu gece burada, ait olduğum yerde, kollarındaysam bundan sonra da böyle de­vam edecek. Kaderimizde beraber olmak var. Biz birbi­rimiz için yaratılmışız. Bundan bir an bile şüphe etme­dim.”

“Biliyorum,” dedi Hakan, karısını kendine iyice çe­kip çenesini onun mis kokulu başına dayarken. Biliyor­du çünkü kendisinin tüm umutlarının tükenmek üzere olduğu zamanlarda bile, asla pes etmeyip dimdik duran Perim olmuştu. Büyülüydü elleri sanki. Dokunduğu her şeyi güzelleştiriyordu. Sözleri baştan çıkarıcı bir melo­diden farksızdı. Ama gözleri… Cenneti vaat eden koyu kahverengi gözlerine bakan herkes, onun dünyasına gir­mek, onu tanımak, onun bahçesindeki yasak meyveyi tat­mak için karşı konulmaz bir arzu duyardı. Bunu düşün­mek düğünden sonra olacakları hatırlattı. Bu geceyi unu­tulmaz kılmak için ne gerekiyorsa düşünmüştü. Aslında çok da bir şeye ihtiyacı yoktu. Güzeller güzeli karısı yeterliydi. Perim’in belini tutan eli farkında olmaksızın ok­şamaya başlayınca genç kadın kıkırdadı. “Biraz daha sab­retmen gerekecek sevgilim. Hem ellerine hâkim olsan iyi olur, baban bizi yiyecekmiş gibi bakıyor.”

“Kurt o kurt!” dedi Hakan gülerek. “Kırmızı başlık­lı kızın babaannesini yiyen kurt. Şimdi de benim kırmı­zı başlıklı kızıma gözünü dikti. Ama merak etme, kurdun seni yemesine asla izin vermem.”

Perim tatlılıkla gülümsedi “Öyle deme aşkım. Bence baban anlattığın kadar da kötü değil. Sadece kafasındaki gelin modelinden biraz farklı olduğum…”

“Biraz?” diye tekrarladı kocası yüzünde yamuk bir gü­lümsemeyle.

“Eh tamam, oldukça… Ama zamanla kabullenece­ğinden eminim.”

Genç adam karısının saflığı ve iyi niyeti karşısında ona bir kez daha hayran olmuştu. Adeta korumak ister­cesine genç kadının minyon bedenini kendine çekti ve kulağına fısıldadı. “Ah benim pamuk prensesim, bu kü çücük beden için ne büyük bir cesaretin var.”

Perim “Dalga geçme ama..diye nazlı bir biçimde si­tem ettiğinde Hakan tüm ciddiyetiyle karşılık verdi.

“Her ne olursa olsun seni sevip kollayacağımı biliyor­sun değil mi?”

Karısı, saçları küçük bembeyaz kır çiçekleri ile be­zenmiş başını kaldırıp hayranlıkla ona baktı ve ne ka­dar şanslı olduğunu düşündü. Aralarındaki bu çok özel aşk aslında çok sıradan başlamış ama çok hızlı gelişmişti.

Yaklaşık bir buçuk sene önceydi. Hakan bir kafeden kahve almak için arabasını yola park edip dörtlüleri yak­mıştı. Polis o civarda yolun kenarına park eden arabaları hemen çektiği için zamana karşı yarışıyordu âdeta. Hız­lıca içeri girip kasaya yöneldiğinde farkında olmadan ko­luyla onu itivermişti.

Perim’in biçimli kaşları zarifçe çatılmış, hakkını ye­dirmeyeceğini belli edercesine bir eli belindeki yerini al­mıştı.

“Pardon ama ben önce geldim!”

Hakan ise ona bakmaksızın siparişini vermeye de­vam ediyor, bir yandan da cüzdanından para çıkarıyor­du. Bu durum Perim i daha da kızdırmıştı. “Size söylüyo­rum,” dediğinde aldığı cevap “çok acelem var kusura bak­mayın,” olmuştu. Sonunda sabrı taşan genç kadın, eliyle Hakan’ı hafifçe itekleyerek kasanın önüne geçmişti.

“Benim de acelem var ve sizi bekleyecek değilim.’

Perim’den en az on beş santim kadar uzun olmanın avantajını kullanan Hakan, arkasında durup, omzunun üstünden kasadaki görevliye parayı uzatmıştı. “Kahve­min parasını buradan alabilirsiniz.”

Adam daha elini süremeden Perim parayı kapıp, hı­şımla arkasını dönerek ateş saçan bakışlarını Hakanın gözlerine dikti.

“Dünyanın en önemli işini yapıyor olsanız da, hatta insanlığın devamı sizin şu kahveyi alıp bir an önce bura­dan gitmenize bağlı olsa da bekleyeceksiniz. Kabalığını­zı mazur gösterecek hiçbir neden olamaz. Ben önce gel­dim. Şimdi lütfen kahvemi alabilir miyim?”

Hakan hayatında bundan daha güzel bir manzara ile karşılaştığını sanmıyordu. Sinirlenmek bir kadına ancak bu denli yakışabilirdi. Ya kendinden bu kadar emin ol­masına ne demeliydi? Arkada kuyruk oluşturmuş ve şi­kayet eden bunca insanı görüp olayı uzatmamak yeri­ne hakkını sonuna kadar savunmuştu. Karşılığında Ha­kan biçimli dişlerini göstererek gülümsedi “Tabii buyu­run lütfen.”

Hakan kahvesini alıp gitmek üzereyken, Perim’in bir masada oturmuş, birtakım evraklara gömüldüğünü fark ederek merakına engel olamamıştı. Yanma yaklaşıp konuya girdi “Çok başarılı bir savunmaydı beni mest ettiniz.

Genç kadın sakince başını kaldırıp, karşısındaki erke­ği süzdü. “Kendimi savunmuyordum, sizi itham ediyor­dum. Yanlış algılamışsınız”

“Ağzınız iyi laf yapıyor. Mutlaka sözel bir bölüm bitir­miş olmalısınız” diye devam etti. Hakan hiç de şevki kırılmayarak.

Perim geriye yaslanıp ellerini göğsünde kavuşturdu. Ağzım iyi laf yapıyor çünkü avukatım.”

Hakan keyifle sırıttı. “Aa ne iyi, benim de avukata ih­tiyacım vardı. Kartınızı alabilir miyim?”

“Tabii, boşanıyor musunuz?”

“Evli bile değilim.”

“Zaten bu karakter özelliklerinizle eninde sonunda bir boşanma avukatına ihtiyaç duyacaksınız ”

“Kırıcı oluyorsunuz…”

“Siz de geç kalıyorsunuz.”

Hakan karşısındaki kadının neden bahsettiğini anla­mamıştı ilk başta “Pardon?”

“Hani sıranın önüne geçmenizi gerektiren önemli işi­niz var ya… Ondan bahsediyorum.”

Genç adam bir anda hatırlayarak yoldan tarafa baktı­ğında kırmızı spor arabasının çekilmekte olduğunu fark etmiş, nerede olduğunu unutarak küfür savurmuştu. Ça­tılmış kaşlarla onun baktığı tarafa bakan Perim in yüzü zevkle aydınlanmıştı. Hakan bir anda her şeyi unutup, apar topar polisin yanında almıştı soluğu. Perim genç adamın arkasından bakıp gidişini izlerken içi pişmanlık­la dolmuş, kartını vermediğine hayıflanıyordu.

O günü takip eden iki ay boyunca ne birbirlerini gör­müş, ne de bu konuda fazla kafa yormuşlardı. Ta ki bir gün adliyede birbirlerine rastlayana kadar…

Hakan çok samimi bir arkadaşı, Perim ise bir dava ne­deniyle orada bulunuyordu. Birbirlerini gördükleri an kı­sacık bir süre için ayakları yere çakılmış, hareket edemez hâlde bulmuşlardı kendilerini. İlk toparlanıp yoluna de­vam eden Perim olsa da, arkadan ona yetişip konuyu açan Hakan idi. O gün kartını almış, sonraki günlerde de ilk buluşmaları gerçekleşmişti. Her şey inanılmaz güzellik­te ve hızda ilerlerken bir gün gazetede çıkan bir haber ile uzun süredir yükselişte olan beraberlikleri, bayır aşa­ğı son sürat inmeye başlamıştı. Yaşadıkları zorlu ayları ve sıkıntıları hatırlamak ikisinin de canını sıkmış olacaktı ki, konuyu değiştirme ihtiyacı duydular.

Gökyüzünde havai fişekler patlarken yaşadıkları an bir masaldan farksızdı. Hakan hafifçe geri çekilip, karısı­nın gözlerine öyle büyük bir kararlılık ve arzu ile baktı ki, Perim ürpermesine engel olamadı.

“Seni seviyorum sevgilim. Yaşanan tüm tatsızlıklar geride kaldı. Bu geceyi bizim peri masalımızın başlangıcı olarak kabul et. Sen benim perimsin ben de senin pren­sin. Ve sonsuza dek mutlu yaşayacağız…”

“Sonsuza dek… ” diye tekrarladı Perim de sanki ye­min edercesine.

“indir beni artık düşüreceksin şimdi,” derken kahka­halarla gülüyordu Perim. Hakan balayı süitine girerken kucağında taşımaya söz vermişti ama bu anı yaşamak için epey beklemeleri gerekmişti. Ne Perim’in ne de Hakan’ın ailesi yeni evlileri yalnız bırakmaya gönüllü görünüyor­lardı. Özellikle gelinin annesinin, kızının ardından ağ­lama geleneğini kapsamlı bir seremoniye dönüştürmesi nedeniyle odaya çıkabilmek için önce onun biraz olsun sakinleşmesi gerektiğine karar vermişlerdi. İki gözü iki çeşme deyimine Perim’in annesi yeni bir boyut katmış­tı. Hakan’ın deyişiyle iki gözü iki şelale ancak tanımlar­dı kayınvalidesinin durumunu. Buna gülmemek için du­daklarını sımsıkı birbirine bastıran karısı koluna hafifçe vurarak onu uyardığında, Hakan yalandan canı yanmış numarası yaparak yüzünü buruşturdu. Bu duruma tanık olan Muhsin Bey tövbeler okuyarak başını iki yana sal­larken bir yandan da söyleniyordu. “Buyur bak işte oğlu­nun maskaralığına! Şimdiden karı dayağı yemeye başla­dı.”

Naime Hanım başını çevirip o tarafa baktığında, oğ­lunun yüzünün mutlulukla parladığını görüp bir kez daha için için sevinmişti. Aşk bir kez daha galip gelmiş, engellerin karşısında yılmamıştı. Bundan sonrası kolay­dı. Ne de olsa evleri de yolları da ayrı, Muhsin Bey’in ge­çimsizliğine maruz kalmazlar diye düşündü. Gerçi Ha­kan onunla her gün işte karşılaşacaktı yine ama olsun, akıllı oğlunun taviz vermeyeceğine inanıyordu.

“Muhsin Bey cim biz de artık yavaş yavaş gitsek. Bak hiç konuk kalmadı. Gençler de odalarına çekilsin, yorul­muşlardır.”

Muhsin Bey karısına ters bir bakış fırlattıktan son­ra cevap verdi “Naime Hanım bizim zamanımızda bu tip şeyleri konuşmak ayıp kabul edilirdi. Senin dediği­ne bak. Sen de çabuk uyum sağladın gelin hanıma. Bakı­yorum da modernleşiverdin bir anda” dedikten sonra ba­şıyla Birsen Hanım”ı işaret etti. “Hem o lafı bana değil gelinin anasına söyleyeceksin. Utanmasa yere yatıp kızı­nın ayağına yapışacak ki gidemesin. Zaten o meymenet­siz kadın ile aynı fikirde olduğumuz tek konu da buydu. Oğlumun o kızla,evlenmemesi…”

Müfik Bey, karısının tam tersine, göbeği ortaya çıka­cak şekilde sırtını oturduğu koltuğa rahatça yaslamış, pu­rosunu keyifle tüttürüyordu. Nasılsa Birsen Hanım ikisi­ne de yetecek kadar drama sergiliyordu. Hem bir gerçek varsa o da karısının solo gösterilerde daha başarılı olduğuydu.

“Anneciğim yeter ama artık. Alt tarafı yukarı odamıza çıkacağız, dünyanın öteki ucuna gitmiyoruz. Hem cid­den çok yoruldum artık. Bir an önce ayağımdan ayakka­bıları fırlatıp şu ağır gelinliği çıkarmak istiyorum, diye annesine tatlılıkla söylediği sözler, gelinliğini çıkarma kısmına kadar işe yarar gibi göründüyse de, ondan son­ra Birsen Hanım vidalarından boşanmışçasına kontrol­den çıkmıştı. Hem ağlıyor hem de derdini anlatmaya ça­lışıyordu. “Keşke… keşke bu kadar acele etmeseydiniz. Hem…”derken elindeki peçete ile burnunu siliyordu bir yandan, “hem daha ne kadar tanıyorsunuz ki birbirinizi? Belki anlaşamayacaksınız. İnsan huyunu suyunu bilme­den evlenir mi biriyle hiç?”

“Anneciğim bunları düşünmek için sence uygun bir zaman mı? Yani imzaları attık ve az sonra odamıza çıka­cağız…” derken annesinin hıçkırıkları ile sözü tekrar ke­silmişti.

Zavallı Hakan, karısının yanındaki sandalyede otur­muş kayınvalidesini şaşkın gözlerle izlerken, onu rahat­latacağına inandığı bir iki kelime sarf etme ihtiyacı duy­muştu. “Kızınıza çok iyi bakacağımdan emin olabilirsiniz.

Bu sözleri duyan Birsen Hanım elinde mendili ile bir an durup ona baktıktan sonra tekrar ağlamaya başlamış­tı. “Zaten başımıza ne geldiyse senin ona fazlaca ‘iyi’bak­mandan geldi.”

Hakan hayretle kaşlarını kaldırdı “Bu ne demek olu­yor şimdi?” derken bozulduğu ses tonundan belli oluyor­du. Perim konunun uzamasını istemediği için kocasının elini tutup hafifçe sıktıktan sonra ayağa kalkıp onu da kaldırdı.

“Anneciğim sabaha kadar ağlasan da bir şey değişme­yecek biliyorsun. O nedenle biz artık gidiyoruz. Babam nasılsa seni sakinleştirir.” Babasına dönüp bakınca, Müfik Bey, selam verircesine elindeki puroyu hafifçe kaldı­rıp gülümsedi. “Elbette,” dedi olan biten yüzünden zerre kadar morali bozulmamış şekilde.

Perim’in ailesini atlattıklarına göre, geriye onları oda­ya kadar takip etmeye kararlı görünen görümceleri atlat­mak kalmıştı. O konuyu da Hakan ele almalıydı. Nite­kim ablalarını bir kenara çekip bir şeyler söylerken hep­sinin yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti, işaret par­mağını uyarıcı bir şekilde en küçük ablasına doğru salla­dığında ise, bir nedenden dolayı kız kulaklarına kadar kı­zarmıştı.

İşte sonunda odalarında baş başa kalmanın tadını çı­karıyorlardı. Hakan yeni evliler için özel olarak hazır­lanmış masadaki soğutulmuş şampanyayı eline alıp açtı ve kadehlere doldurduktan sonra birini karısına uzat­tı. Gözlerini onun gözlerinden ayırmadan kadehi hafif­çe kaldırdı “Dünyanın en güzel kadını ile sonunda ev­lenebilmiş olmama,” dediğinde Perim de kadehini kal­dırıp “ikimize ve sonsuz mutluluğumuza,” diyerek kar­şılık verdi.

Hakan elindeki kadehi masaya bıraktıktan sonra Perim’in kadehini de parmakları arasından usulca çekip aldı. Karısının belinden sıkıca kavrayıp boynuna yumu­şak öpücükler kondururken bir yandan da kokusunu içi­ne çekiyordu.

“Hâlâ inanamıyorum… Tıpkı rüya gibi… Çok güzel bir rüya… Uyanmak istemediğim…”

Perim hafifçe kıkırdadı “Evet bu gece her şey büyüle­yici. Her karesi aklıma kazınmış, ömrüm boyunca unuta­mayacağım bir anı oldu.”

Hakan hafifçe geri çekildiğinde yüzünde muzip bir gülüş belirmişti. “Babamın surat asmalarını ve homur­danmalarını saymazsak tabii.”

Perim gözlerini devirdi “Lütfen yani. Bu konuda an­nemle boy ölçüşemez. Hatta bayılma numarasını dene­memesine şaşırdım. Büyük olasılıkla sosyeteden arkadaş­larına ne kadar zayıf olduğunu ispatlamak için giydiği iki beden küçük elbise yüzündendir. Dikişlerinin patla­masından korktuğu için hareketsiz durmak zorunda kal­mıştır.”

Hakan kahkahalarla gülerken Perim kollarını onun boynuna doladı. “Hayatımızda sıkıntı yaratan şeylere hep böyle gülelim olur mu?”

Kocası onu tekrardan kendine çekip kulağına fısılda­dı. “Seninle aksi mümkün mü? Bu kadar harika olmayı nasıl başarıyorsun?”

Perim ayak parmakları üzerinde hafifçe doğrulup, onu öpmeden önce yumuşacık bir gülümseme ile yanıtladı. “Çünkü harika bir erkeğe âşık oldum.”

Hakan bu peri masalını taçlandıracak final için daha fazla beklemek istemediğini fark ederek, karısını bir an önce soymayı planlıyordu. Becerikli parmakları daha ön­ceden de Perim’i giysilerinden kurtarmıştı, hem de yıldı­rım hızıyla. Ama bu gece sanki ilk sefer olacakmış gibi heyecanlıydı.

“Muhteşem gelinliğinin içerisinde göz kamaştırıcı görünsen de, giysilerine veda etme vakti geldi karıcığım,” dedi baştan çıkarıcı bir tonla. Perim de aynı şekilde kar­şılık verdi. “Nasıl istersen kocacığım.”

Tıpkı hayallerindeki gibi sabırla yavaş yavaş soyacaktı karısını. Önce saçlarını tokalardan kurtarıp, güzelim uzun buklelerini serbest bırakacaktı. Ardından gelinliğin…

Benzer İçerikler

Hayatın Anlamı – Tolstoy

yakutlu

beni buna zorlama

yakutlu

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy