GİRİŞ
Aura ve çakra bilgisi çok uzun zamandır sadece mistiklerin ve psişiklerin tekelindedir. Bu, spiritüelliği; tinselliği hayatın sınırlarının dışında sürgüne yollamış olan Batı kültürü adına anlaşılır bir durumdur ve bir o kadar da şanssızlıktır. Bugün, mistikler ve psişikler bizim tinselliğimizi zaptetmişken bizler de anlamdan mahrum bırakılmış bir dünyada hırpalanıp duruyoruz.
Kendi maneviyatımızla ya da Tanrı’yla kişisel bir bağlantı kurmaksızın, istediği kadar paralı ve gösterişli olsun, aslında ölüler diyarında yaşıyoruz. Spiritüel iletişim yeteneklerimizi din adamlarının, şamanların ya da gizemcilerin eline teslim ederek en harikulade ve en gerçek tekamül macerasını deneyimleme şansını kaçırıyoruz: Kendimizle bağlantı kurmanın, bireysel kaderimizin zengin ve anlamlı yolunu aramanın peşine düşmüyoruz.
Kişisel bir anlamı olmadan, hayat yalnızca olabileceğinin soluk bir gölgesidir. Halihazırda varolan güvenilir bir spiritüel yola derin alaka göstermek bazılarına anlamlı gelebilir ama bu herkes için geçerli değildir. Bunu anlamak için dinlerin kendi içlerinde ne kadar çok mezhebe ayrıldığına bakmak yeterlidir.
Bütün dinleri barındırdığı iddia edilen Hıristiyanlık, en paramparça olmuş dinlerden biridir; birbiriyle çatışıp savaşan fraksiyonlardan, tuhaf tuhaf mezheplerden ve kökten dinci ideolojilerden ibaret hale gelmiştir. Aralarındaki tek ortak fikir İsa peygambere bağlılıktır; buna rağmen davranışları, görüntüsü ve öğretisiyle ilgili kabuller mezhepten mezhebe büyük değişiklikler gösterir. Hemen her dinde de durum böyledir.
Dinler arasındaki tek ortak nokta daha üstün bir varlığa inanç ve bu inancı diğerleriyle (genellikle zor kullanarak) paylaşma arzusudur. Çoğu din bağımsız düşünceyi yadsır ve Tanrı’yla özerk bağlantıya izin vermez. İzin verselerdi din değil felsefe toplulukları olurlardı.
Benim felsefe topluluğuma hoş geldiniz. Kurallar çok basit. Sizin yeteneklerinize ve zekanıza güveniyorum; Tanrı’ya ve İsa’ya inanıyorum ama kendi bildiğim yoldan. Aynı zamanda Allah’a da inanıyorum. Lao Tse’ye, Krişna’ya, Buda’ya, Horus’a ve Osiris’e de inanıyorum ve Kurt Vonnegut, Jr.’a da inanıyorum.
Yeni Çağ öğretisinin paraya, güce ve mükemmel sağlığa odaklı olması beni yoruyor. Ben bildiğimiz dünyada Tanrı’nın kendisi değil ama çocuğu olarak yaşamayı tercih ediyorum. Benim psişik tedavi araçları ile ilgili çalışmalarım güç ya da mükemmellik kazanmak için değil; zihnimi ve ruhumu arındırarak daha sağlıklı bir rehberliğe sahip olmak ve kendi çözebileceğim sorunlarla Tanrı’nın zamanını almamak için.
Burası ne yeni bir dinin merkezi ne de daha fazla güç, daha fazla para ya da mükemmel sağlık kazanmanın yeri. Ama yeni fikirler istiyorsanız ya da harika, karışık, anlamlı, sahici hayatınıza geri dönecek bir yol arıyorsanız o zaman benim felsefe topluluğumun bir üyesisiniz ve ben de sizinkinin üyesiyim.
İnsan kurallara sığmaz!
BAŞLARKEN
İnsanın kendi kendisini iyileştirebilen iyi bir şifacı olması için olağanüstü psişik güçlere ya da durugörü yeteneğine sahip olması gerekmez. Çok basit bir şeye; bedenle ilintili bir farkındalığa sahip olmak yeterlidir. Şayet psişikseniz ve bu kitabı varolan yeteneklerinizi daha da geliştirmek için elinize aldıysanız lütfen kendini bilmekten daha büyük bir yetenek olmadığını bilin.
Hayatları heba olmuş pek çok yetenekli psişik tanıdım; insanın manevi becerilerini kendisi yerine başkalarında kullanmasının trajik sonuçlarını gözlemledim. Bir başka gözlemim de en iyi şifacıların iyi ve uyumlu insanlardan çıktığıydı; şifalarını genellikle tam zamanında yapılmış bir telefon konuşması ya da sevgiyle verilmiş bir armağan olarak sunuyorlardı. En iyi şifacılar kolları sıvayıp bütün hastalıkları bir çırpıda ortadan kaldıranlar değil, kişinin kendi kendisini iyileştirmesine yardım edenlerdir. En iyi şifacılar size evrenin yaratıcı enerjileriyle ya da Tanrı’yla olan bağınızı hatırlatanlardır. İlahi üstünlük taslayarak yolunuzda durup sizin görüşünüzü kapamayanlardır.
Bir başka insanın sizden daha inançlı olduğu yanılsamasına kapılmayın ve bir başkasının psişik güçlerine kendinizinkinden daha fazla güvenmeyin. Şifacılık gösteriş yapma ya da kendini abartma fırsatı değildir. Şifacılık, farkında olma yetisi, inanç ve keşiftir. Şifacılık, birilerine kanal olmak; önceki yaşamlarında kim olduğunu söylemek; falcılık yapmak, kehanette bulunmak ya da psişik güç gösterileri sıralamak değildir. Yaşamın tadını çıkarmaktır; varolan ve var edilen meseleleri çözmektir. Bu işin aslı, topraklanmaktır.
Gerçek bir şifacı iyileştirme gücüne sahiptir çünkü kendi vazifesini yerine getirmekte ve bunu sürdürmektedir. Kendi sağlığıyla ya da rahatsızlığıyla ilgilidir. Hem kendisine hem de başkalarına karşı dürüsttür. İyileştirme gücünü kullanan bir şifacı, şapkasından tavşan çıkaran bir sihirbaz değildir. Farkındalık tekniklerini kullanır ve destekleyici bir tutumu vardır. Kendisini yetiştirmiştir; hem iyileştirme metotları üzerinde hem de kendi yaşamında önemli çalışmalar yapmıştır. Şifacı mertebesine, iç dünyasını koruyarak ve iyileştirme becerilerini dinç tutarak gelmiştir.
Şifacılığı öğrenmeden önce; aura ve çakraları yorumlamayı öğrenmeden önce yapacağınız ilk iş kendinize yer açmak olmalıdır. Kalabalık yaşamınızda ve kalabalık zihninizde bir yer açmalısınız. Aksi takdirde öğrendikleriniz sizi gerçek bir öğrenci değil, bir şarlatan yapar. Bilgiye değil sadece malumatlara vakıf olursunuz.
Metalleri altına çevirme sanatı olarak tanınan efsanevi simyayı bilirsiniz. Ne kadar da heyecan verici bir fikir, değil mi? Öyle bir gücünüz olduğunu düşünün! Oysa kimsenin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni simyanın imkansızlığı değil, simyacı olmanın çok ağır bedeller gerektirmesidir; külfetli, eziyetli ve çok uzun bir yol uzanır simyacının önünde. Kadim dönemlerde bir simyacı bütün bitkileri ve büyüleri tanımalı; ateş falına bakmayı ve gaipten haber vermeyi bilmeli; ölü dilleri okuyup yazmalı ve daha da fazlasını öğrenmeliydi. Sizin de pekala tahmin edebileceğiniz gibi bütün bu angarya sadece tek bir hedefi olan; altın, altın, altın isteyen insanlar için çok fazlaydı.
Yine de bu zahmetli yolda angaryaları kabullenen; metali altına çevirmekle ilgilenmeyip gerçek bilgiye ulaşmanın büyüsüne kapılan bir avuç simyacı çıktı. Ruh, diğer zenginliklerin farkına varınca altın tutkusu sönüp gidiyordu. Metali altına çevirme işlemi belki gerçekleşti, belki de hiç gerçekleşmedi. Ama simyacılar toplumdaki yerlerini engin ve sınırsız bilgelikleri sayesinde kazandılar; gösterişli sihir numaraları saygınlıklarına pek katkıda bulunmadı.
Hiç çalışmadan bir anda büyücü Merlin olmak istiyorsanız size yardım edecek bir öğretmen ya da bir kitap bulabileceğinizden hiç kuşkum yok. Ama ben o öğretmen değilim, bu da o kitap değil. İsterseniz hemen kitabın o cazip, renkli bölümlerine; aura ve çakra yorumlamalarına geçebilirsiniz. Benim için hava hoş, ama bilin ki renk yalnızca çalışmayla, gayretle edinilir ve ancak bundan sonra ışığa ve farkındalığa dönüşür. Yetkin bir psişik yorumlamanın yolu şöyle ilerler; çalışmak, öğrenmek, kendini tanımak, kendini daha çok tanımak, daha çok öğrenmek ve daha çok çalışmak. Çalışmak çok zevklidir, yeter ki tadına varın.
UYARI: Değişim harikuladedir ve değişim hayatidir, ama çoğu yaşam sistemi değişime direnir. Bu direnç, bu sabit kalış da harikuladedir ve hayatidir. Her ikisi de sağlıklı bir beden, sağlıklı bir aile, sağlıklı bir toplum için gereklidir. Ama bizler daima ak ya da kara diye bakmak üzere eğitildiğimizden; nadiren “hem, hem de” diye bakabildiğimizden, değişimi ve sabit kalmayı kendi konumumuza göre iyi ya da kötü olarak nesnelleştiririz.
Biz yemek yemeyi, uyumayı ve kendimize bakmayı unuttuğumuzda bedenimizin sabitliği kullanarak işlevlerini sürdürüyor olmasına; sağlıklı kalmaya devam etmesine bayılırız; ama yazlık giysilere bir türlü sığamayınca bedenimizin sabit kalıp kilo vermemize direnmesinden nefret ederiz. Kısacası değişimden çıkarımız varsa değişimi sever, çıkarımız yoksa sevmeyiz. Uzun vadeli düşünmek üzere eğitilmemişizdir; değişimi ve sabit kalışı sağlıklı bir devamlılığın eşit parçaları olarak görmeyiz.
Bu kitap hayatınızı değiştirecek. Bu, şu anlama gelir; hayatınız ve hayatınızdaki insanlar sizin değişiminizi engellemek için sabitliği kullanmaya yeltenebilirler. Çevrenizdeki insanlar sizi çileden çıkarabilir; “olduğun gibi kal!” taktikleri uygulayarak kendinizi huzursuz ve kötü hissetmenize neden olabilirler. Sizi yavaşlatmaya, sorgulamaya, tehdit etmeye ve değişiminizin önünü kesmeye çalışmaları onların sizi kendi evrenlerinin bir parçası olarak görmelerinden kaynaklanır. Sizi bastırarak, hem sizi hem kendi evrenlerini hem de statükoyu korumaya çalışmaktadırlar. Bu dayatmacı sabitlik, (her ne kadar sağlıksız da olsa) işleyen bir sistemin bilince doğru attığınız her adımla yıkılmakta olduğunun göstergesidir.
İçinde bulunduğunuz çevreye bağlı olarak, statüko ya üzerinize kaygı, engellenme ve giderek artan bir biçimde başkalarının dikkatini çekme olarak gelecek ya da değerlilik ve yeterlilik duygunuzu başa çıkılabilecek kadar aşağı çekmek amacıyla söylenen alaycı sözler ve eleştirilerle size gözdağı verecektir. Her türlü müdahale, hem sözlü olarak karşılık verilmeyi gerektirir hem de bu kitapta anlatılan, “imajları yıkmak” ve “sözleşmeleri yakmak” gibi ayrıştırma tekniklerini kullanmayı gerektirir. Yine de şunu iyi anlamanızda yarar var; çevrenizdeki müdahaleci insanların yapmaya çalıştığı tek şey, elde edebilmek için çaba gösterdiğiniz, savaştığınız ve kabullenmiş olduğunuz ilişkilerinizin devam etmesinde size yardım etmektir.
İnsanlarla ilişkiye girdiğimizde genellikle güçlü sözleşmeler yaparız; kabul edilebilir davranışların neler olduğunu, kimin kime ne yapacağını, nasıl tepki vereceğimizi, nasıl görüneceğimizi belirleyen sözleşmelerdir bunlar. Bu bilinçaltı sözleşmeler ilişkiye bir çerçeve çizer, zemin belirler. Ancak en sağlıklı ilişkiler için imzalanan sözleşmelerde bile ani değişiklik yapma özgürlüğüne dair bir madde nadiren yer alır. Taraflardan biri bir değişiklik yaptığında, diğeri bilinçaltı sözleşmesini gözden geçirip elinden geldiği kadar sözleşme kurallarını dayatma hakkını görebilir kendisinde. Bu aslında kendi içinde kötü bir şey de değildir. Neyse odur sadece. Değişime izin vermeyen taraf -taraflar bilinçli olarak bunun farkında olsunlar ya da olmasınlar- genellikle kuralları zaman içinde belirlenmiş bir ilişkiyi ve bir konumu korumak amacındadır. Bu kitabı okurken ve kitaptaki önerileri uygulamaya başlarken bunu hatırlamanız size son derece yardımcı olacaktır.
Bu kitapta, hayati değişimler yaşarken kullanabileceğiniz sayısız ayrıştırma ve güvenlik aracı bulacaksınız. Değişime direnmenin her doğal sistemin vazgeçilmez bir öğesi olduğunu aklınızdan çıkarmamanız çok önemlidir. Bir kez iyileştirme araçlarına sahip olduktan sonra; topraklama, odaklama, çakra yorumlama ve aura iyileştirme gibi yeni fikirleri kabullendikten sonra bunlar yeni duruşunuzun araçları olacaktır. Her gün bilinçli olarak topraklanıp kendinizi tedavi etmek zorunda değilsiniz. Bu tekniklerle bu beceriler hayatınızın parçası olacağı için yabancılık çekmeyecek ve tedirgin olmayacaksınız. Yeni keşfettiğiniz şifa yeteneklerine yönelik herhangi bir tehdit, auranızın ve topraklanmanızın üzerinde sabit bir koruyucu köpük oluşturacaktır. İşte o zaman bilinçlilikte yeni bir noktaya vardığınızı bileceksiniz.
Bilinçlilikte adım adım ilerledikçe büyük olasılıkla ilişkilerinizde de ilerleyeceksiniz. Olup bitenleri kavrayamadığınızda böylesi bir değişimi ürkütücü ve yalnızlaştırıcı bulabilirsiniz. Ben değişimi yaşarken kendi çekirdek ailemden tamamen kopmuştum. Şimdi ise dostlardan ve tanıdıklardan oluşan manevi bir ailem var. Sabit kalmanın enerjisi bana benim için önemi olan bir şeyi kaybetmekte olduğumu göstermişti; değişimin enerjisi ise kendi benliğime daha yakın bir noktaya varmakta olduğumu gösterdi. Her ileriye dönük gerçek harekette her iki enerji de elzemdir.
İlerledikçe eski alışkanlıklarınızın sizi geri çağırdığını duyacaksınız. Bu çağrıları sabit kalmanın enerjisi olarak algılayabilirseniz o zaman sizi korumaya çalıştığı için bu enerjiye müteşekkir kalır ve sakince ilerlemeye devam edebilirsiniz. Eğer sabit kalma çağrısı hayatınızdaki insanlardan geliyorsa, bu çağrılar ne kadar gürültülü ve acı verici olursa olsun siz bunları sevginin ve güvenin sesleri olarak işitirsiniz. Bu çağrıların ardındaki korumacılığın ve kontrolcülüğün ayrımındaysanız, öfkeyle ilerlemek yerine sadece huzurla ilerlemeyi seçersiniz; bununla da kalmaz, onların yaşamlarına da ışık getirirsiniz.
Unutulmaması gereken bir başka önemli bilgi de, siz değişmeye çalışırken çevrenizdekilerin statükoyu korumak için gayret gösterecekleridir. Önünüzdeki aylarda kimin sizi şefkat ve dikkatle destekleyeceğini ve kimin saldırganlık ve utançla gerileteceğini görerek çok şaşırabilirsiniz. Kısa bir zaman sonra hayatınızın ve ilişkilerinizin gidişatı için yeni bir temel atmak üzere durağan bir döneme gireceksiniz. Yapmanız gereken, bu evrede sizin fiziksel ve ruhsal sağlığınız pahasına değişiminize karşı çıkan kişilerden uzaklaşmaktır.
Şayet sizi hırpalayan bir ortamda kalmayı ya da sizi beslemeyen bir ilişkiyi (kişiler, iş yaşamı ya da uyuşturucu) sürdürmeyi istiyorsanız size şu anda bu kitabı elinizden bırakın derim.
Bu çalışma size çözümsüz görünen durumlardan çıkmanız için rehberlik edecektir. Eski şablonları kırmaya başlayacaksınız. Dünyanız sarsılacak. Eğer ilerlemeye hazırsanız bu sarsıntı harikulade olacaktır. Olduğunuz yerde saymak istiyorsanız ve hırpalanan ya da kendini hırpalayansanız bu çalışma korkunç karışıklıklara neden olacaktır. Sarsıntı oluştuğunda, yuvaya dönüş yolculuğunda ilginç bir yol ayrımında olduğunuzu fark etmek yerine kararsızlığa düşmeniz, sorunları maksimum boyutlarda yaşamanıza ve kaçınılmaz dramlara neden olacaktır.
Olduğunuz yerde kalmak istiyorsanız sakın daha fazla ilerlemeyin! Bir yere varmak istemiyorsanız ruhsal bir yolculuğa çıkmak çok tehlikelidir. Lütfen, eğer olduğunuz yerde kalmak istiyorsanız saygılarımı kabul edin ve bu kitabı elinizden bırakın. Bundan başka yollar da var. Belki de henüz hazır değilsiniz ve belki de şu anda yaşadığınız gibi yaşamaya devam etmeniz gerekiyor. Sizin değişiminiz daha sonrayı bekliyor olabilir.
Ancak ilerlemeye hazırsanız lütfen sayfayı çevirin ve başlayalım.
KENDİNİZE AİT BİR ODA
Sezgisel yorumlamada başarılı olabilmek için yapılması gereken ilk şey sessiz bir mekan yaratmaktır. Pek çok terapi ve meditasyon öğretisi insanın zihinsel anlamda kutsal bir mekan yaratmasına yardım eder. Biz bir adım daha öteye gidecek ve bu sığınağı şimdiki zamanda, günlük hayatımızda ve kendi bedenimizin içinde yaratacağız. Kafanızın içinde bir oda hazırlayacağız.
Kafanızın içindeki bu oda öyle ulaşılmaz ve özel bir yer olacak ki, oradaki huzura başkalarının yardımından ya da içinde bulunduğunuz fiziksel çevreden bağımsız olarak kavuşacaksınız. Hatta uzun süreli sessizliklere bile ihtiyaç duymayacaksınız. Bedeninizin içinde her zaman yalnız başına kalabileceğiniz bir yeriniz olacak. Kafanızdaki oda, içeride olanların kontrolünü size vererek bilincinizin bedeninize çapa yapmasına yardım edecektir.
Pek çok kişi için bedenin içinde varolmak yepyeni bir deneyimdir. Çoğumuz zamanımızı geçmişte, gelecekte, çatışmalarda ve “keşke”lerde geçiririz. Kafamızda yaratacağımız oda bize farkındalığımızı toparlama ve bütünleşme şansı verir.
KAFANIZIN İÇİNDEKİ ODAYI YARATMAK
Odayı şöyle yaratacaksınız: Burnunuzdan başınızın arkasına doğru hayali bir çizgi çekin. Şimdi başınızın üstünden geçen, sağ kulağınızdan sol kulağınıza kadar bir çizgi çekin (Şekil 1).
Bu iki çizginin birbiriyle çakıştığı nokta sizin odanızın merkezidir. Odanızın zemininin başınızın alt tarafında; burnunuzun ortalarına doğru bir yerde merkezlenmesine ve daha yüksekte kalmamasına dikkat edin. Şayet zemin daha yükseğe merkezlenirse baş dönmesi yaşayabilirsiniz.
Şekil 1. Kafanızın İçindeki Odayı Yaratmak
Şimdi odanın dört duvarını, zeminini ve tavanını oluşturun, elbette hepsi de kafanızın içinde duruyor. Odanın ön tarafında iki pencere (gözleriniz) ve bir kapı olacak. Çalışmaya başladığınızda, bu kapının dış tarafına “Lütfen rahatsız etmeyin” yazısı asın.
Şimdi işin en eğlenceli kısmına geldik. Odayı istediğiniz tarzda döşeyebilirsiniz ama unutmayın burası sizin kutsal mekanınız; küçük tapınağınız. İçini gürültü patırtıyla doldurmayın ya da içeriye bililerine davet edeceğinizi düşünerek hazırlık yapmayın. Bu oda başka insanlara kesinlikle yasaklanmıştır. Duvarlarına bir iki güzel tablo asabilir; içeriye ılık su dolu bir küvet ya da bir şömine yerleştirebilirsiniz. Belki de birkaç tane hayvan heykelciği koyarsınız. Odanızı bir Mısır tapınağına; kristal bir mağaraya; eski bir İngiliz şatosunun kütüphane salonuna ya da bir Mezopotamya çadırına dönüştürebilirsiniz. Hayatınızda zaten varolan bir odayı kopyalamayın; bunun yerine odanızı bir hayal mekanı haline getirin.
Gözlerinizin penceresinin önüne kendiniz için (başka biri için değil) rahatça oturabileceğiniz şık bir koltuk ya da kanepe yerleştirin ve buradan, gerçekten hoşlanacağınız bir manzaranın göründüğünü hayal edin. Önünüzde uzanan bu manzaraya bakarken huzur bulacak ve fiziksel olarak sizi çevrelemese bile doğayla bağlantı kuracaksınız. Trafik keşmekeşinin içindeyken bile güzel bir bahçeye; bir ormana ya da çölde yükselen mehtaba bakıyor olabilirsiniz.
Odanız hazır olunca rahat koltuğunuza oturun ve gözlerinizin arkasından dışarı bakma alıştırması yapın. Önce bu odada bir dakika kadar kalabilmeyi deneyin ama henüz bunu yapamıyorsanız sakın endişelenmeyin. Bedenin içinde kalmayı öğrenmek için biraz alıştırma yapmak gereklidir. Benim de yaklaşık yirmi senedir böyle bir odam var ve bazen günlerce hatta haftalarca odama uğramadığım da oluyor. Bunun farkına vardığımda kendimi tokatlamıyorum; sadece odama geri dönüyorum. Yine de en iyi işlerimi bedenimin dışında geçirdiğim zamanlarda çıkarmadığımı daima hatırlıyorum.
Odanızda olup olmadığınızı anlamanın en kolay yollarından biri elinizi yüzünüze götürüp parmaklarınızla burnunuza bastırmanızdır. Dikkatinizin başınızın arkasına doğru toplandığını hissederseniz muhtemelen zaten odanızda değildiniz demektir. Bunu anlamanın bir başka kestirme yolu da burnunuzu ve kirpiklerinizi gözünüzü odaklamadan görüp göremediğinizi kontrol etmektir. Eğer farkındalığınız gözlerinizin arkasında yoğunlaşmışsa burnunuz ve kirpikleriniz daima görüş alanınızda olacaktır.
Gözlerinizin arkasında ve odanızda kalmayı deneyin. Şayet orada olmayı hiç istemediğinizi hissediyorsanız o zaman konforu sağlayana kadar odanın dekorunu değiştirin. Gün boyunca odanızın ve duygularınızın nasıl değiştiğini kontrol edin. Odanızı tekrar tekrar değiştirmekten korkmayın ve unutmayın ki odanızı istediğiniz kadar fantastik ve zengin bir yer haline getirmekte özgürsünüz. Nasılsa bedava!
Hemen herkes yaşanacak en iyi zaman diliminin “şimdi” olduğunu duymuştur. Gerçek gücün şimdiki zamanda olduğunu; geçmişin hatıra geleceğin ise hayal olduğunu o kadar çok duydum ki. Ancak bunların hiçbiri kendi bedenimin içine girene kadar (çocukken uğradığım bir saldırı sırasında bedenimi terk etmiştim; Rebuilding the Garden, “Bahçeyi Yeniden İnşa Etmek” isimli kitabımda bu konuyu anlattım) bana bir şey ifade etmemişti. Kafamın içindeki oda beni gerçek dünyaya çapaladı çünkü bana, ilk kez bilinçli olarak hatırlayabildiğim, içinde tek başıma, kontrollü ve huzur içinde olduğum bir mekan vermişti. Öğrencilerimden biri odasını kontrol merkezi olarak adlandırıyor. Bu tanımlamaya katılıyorum. Odanızda olmak, bir uçağın kokpitinde ya da bir gözlem kulesinin tepesinde veya bir tahtta olmaya benzer. Bedenlerimizin içinde sınırsız bir sessiz güç bulunur.
“Şimdide” olmak teorisine gelince, zaten hepimiz sadece şimdide varolabilen bir aracın içinde yaşıyoruz. Bedenlerimiz geçmişte yaşayamaz; geleceğe yolculuk edemez; sadece şimdiki anın içinde varolabilir. Eğer bedenimizin içine tırmanır ve gözlerimizin ardında oturursak şimdiki anda yaşıyor oluruz. Bu kadar basit. Tüm güç şimdiki anda varolduğuna göre o zaman bedenimizin içinde olmak bize yaşamanın, gelişmenin ve iyileşmenin gerektirdiği gücü verecektir.
Odanızı yaratmakta zorlanıyorsanız, bir oda yaratmış gibi yapmanız tamamen kabul edilebilir bir davranıştır. Kafanızın içinde bir oda yaratmak bedeninizle uzun zamandır kurduğunuz ilk bilinçli ilişki olabilir. Şuranızdaki ağrı, oradaki adam, şu ya da bu duygular ve buna benzer konularda bedeninizin genellikle size söyleyecek bir yığın sözü vardır. Bu vıdı vıdı bir süre sonra azalacak ve topraklama adı verilen teknik (sonraki bölüme bakın) bedeninizin sakinleşmesine yardımcı olacaktır. Şimdilik, gözlerinizin arkasında bir yer açmanız; oraya hoşunuza giden nesneler koymanız; rahat bir koltuk edinmeniz ve becerebildiğiniz kadar uzun bir süre o en sevdiğiniz doğa manzarasına bakmanız son derece yeterlidir.
Kafanızın merkezinde oturuyor olmanın henüz size doğal gelmeyeceğini bir kez daha tekrarlamamda fayda var. Kendimizi odaklamaya alışık değiliz. Bilincimizin odak noktası aklınıza gelebilecek her yer olabilir. Eğer iyi bir atletseniz ya da bir matematikçiyseniz bilinciniz başınızın üst kısmında bir yerlerde ya da alnınıza doğru bir noktada dolaşıyor olabilir ama aynı zamanda başınızın arkasında ya da omzunuzun yanında da olabilir. Bilincinizin bir yerden diğerine geziyor olması normal ve sağlıklıdır. Bilinciniz istediği yere gidebilmelidir ama sizin onunla farkındalıklı bir bağınız olmalıdır. Gerek duyduğunuzda bilincinizi istediğiniz yere odaklayabilmelisiniz.
Bilinciniz, odak noktasını ve yerini değiştirmeyi zaten bilir. Sizin okuma yazma odağınız; sanatsal faaliyet ya da müzik dinleme odağınız; yemek yapma odağınız; yemek yeme odağınız; yatmadan önceki an odağınız; denge odağınız vb zaten vardır. Bilinciniz nasıl hareket edeceğini ya da kıpırdamadan nasıl duracağını bilir. Bu meditatif odaklanma alıştırması da eğer bilinciniz için odaklanacak yeni bir merkez yarattığınızı anlarsanız çok basitleşecektir.
Bilincinizi bütün gün kafanızdaki odada kalmak için zorlamamalısınız. Bu sadece suni ve sağlıksız bir durum değildir, aynı zamanda da imkansızdır. Bilinciniz meditasyon için kendinizi odaklamaya ihtiyaç duyana kadar serbestçe dolaşmakta özgür olmalıdır. Ardından da gözlerinizin arkasında kendisini odaklamaya hazır olmalıdır. Yardım etmek için elinizi burnunuzun ucuna bastırarak bilincinizi odanıza çağırabilirsiniz. Bu hile değildir, ben bunu hep yaparım. Meditasyonum bittikten sonra bilincimin odağını nereye isterse gitmesi için de salıveririm. O ne yapacağını bilir.
Azar azar çalışarak odanızı yaratın (mağara, taht odası, kule, çadır ya da her ne istiyorsanız) kafanızın içine giremiyorsanız bile en azından bir temel atın. İşiniz zamanla kolaylaşacaktır.
TOPRAKLANMAK
Kafamızın içinde bir oda oluşturmak bedenimizle nazikçe merhabalaşmaktır. Ancak bedeninizin, huzur içinde yaşayabilmek için kibar bir merhabadan daha fazlasına gereksinimi vardır. Topraklama yapmak ve yerküre ile bağlantı kurmak bir sonraki adımdır.
İnsanlar yerküre ile çeşitli şekillerde bağlantı kurabilirler; temas ederek, yemek yiyerek, doğayla ya da suyla yakınlaşarak, hayvanlara dokunarak ve sağlıklı cinsel ilişki kurarak. Ben bu işlemi, bedenin içine girmek; şimdiki zamana ve yerküreye bağlanmak (topraklanmak) olarak tanımlıyorum. Bu aslında çoğumuzun günlük hayatta doğal olarak yaptığı bir işlemdir.
Açlıktan başınızın döndüğü bir anda mükemmel bir yemek yiyip kendinizi tatmin olmuş hissetinizse, kendinizi toprakladınız demektir. Çok yoğun bir çalışmadan sonra, sevdiğiniz, güvendiğiniz birinin sırtınıza yaptığı masajla gevşediyseniz işte topraklandınız. Sizi şimdiki zamana geri getiren; rahatlayıp mutlu olmanızı sağlayan her şey topraklamadır.
Topraklanmamış insanlar odaklanmakta zorluk çekerler, huzursuz ve stresli olurlar, çevrelerindeki her şeyi kontrol etmeye çalışırlar. Doğal olarak topraklanmış kişiler ise, sade ve dengeli insanlardır, bedenlerinde evlerindeymiş gibi huzur içinde yaşarlar. Topraklama, bedeni sakinleştirdiği; içinde yaşanılacak sıcak ve huzurlu bir yer yarattığı için insanı dengeler. Başkalarını kontrol etmeye çalışmak gereksizleşir çünkü topraklama bedene kendisini kontrol etme yolunu verir; beden, enerjiyi ve duyguları serbest bırakmayı, kendisini an be an arındırmayı öğrenir. Deneyin ve görün.
İLK TOPRAKLAMA KORDONUNU YARATMAK
Kendinizi nasıl topraklayacaksınız? Sırtı dik bir sandalyeye kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlamadan oturun. Ayak tabanlarınız düz olarak yere bassın. Yapabiliyorsanız kafanızın içindeki odaya girin. Sağ elinizi karnınıza, kasık kemiğinin biraz üstüne; sol elinizi de tam kuyruk sokumunun bitimine koyun.
Yapabiliyorsanız gözlerinizi açık tutun ve leğen kemiğinizin içindeki bölümde her iki elinizin arasında yuvarlak bir enerji merkezi olduğunu hayal edin. Çakra sistemini biliyorsanız bu merkezin sizin birinci çakranız olduğunu da bileceksiniz (Şekil 2). Bu merkez genellikle 7 ila 12 cm çapında bir disk olarak resmedilir. Disk öne doğru bakar ve görülebilir renkli enerji içinde döner. Rengi kırmızı olmalıdır.
Şekil 2. İlk Topraklama Kordonunu Yaratmak
Bu sımsıkı çapalanmış enerji diski her zaman bedenimizdedir. Bu enerji merkezi siz doğmadan önceden beri oradadır. Sürekli ve tükenmez bir kaynak olan bu enerjinin işlevi sizi beslemek ve size hizmet etmektir.
Kafanızın içinde kalın. Enerjinin bu çakra içinde döndüğünü hayalinizde canlandırın ve bu enerjinin dümdüz aşağı doğru hareket eden bir borusu ya da bir kordonu olduğunu görün. Bu kordon çakranızla aynı çapta ya da bir parça daha ince olabilir. Canlı bir renkte enli bir topraklama kordonu hayal etmek daha kolay olabilir. Çakranızı bedeninize sıkıca çapalanmış olarak imgeleyin ve kordonun genital bölgeden çıkarak sandalyeyi geçip yere girdiğini düşünün.
Kordonunuzu yaratmak için tükenmez bir enerji kaynağınız olduğunu bilmelisiniz. Birinci çakranızı tüketmiyorsunuz, sadece içinizdeki hiç bitmeyecek olan enerjiyi gezegenin merkezine yönlendiriyorsunuz. Nefes almaya devam edin ve eğer başarabiliyorsanız kafanızın içindeki odada kalarak gevşeyin. Topraklama kordonunuzun daha da aşağılara inerek bulunduğunuz binanın temelini; binanın altındaki toprak katmanlarını delip geçtiğini ve gezegenin merkezine ulaştığını görün.
Hala kafanızın içindeki odada mısınız, yoksa kordona yapışıp gezegenin merkezine doğru gittiniz mi? Kordonu takip etmeniz gerekmiyor. Odanızın içinde kalın ve kordonu gözünüzde canlandırarak kumanda edin. Kordonunuz size itaat edecektir.
Kordonunuz gezegenin merkezine ulaştığında onu sıkıca bir yere bağlayın. Kordonu ucunda çapa bulunan bir zincir olarak; kökleri gezegenin merkezine dolanan bir ağaç olarak; kaynağı hiç tükenmeden merkeze akan bir şelale olarak; fişini gezegenin merkezine taktığınız bir elektrik kablosu olarak ya da size göre en uygunu neyse o olarak düşünebilirsiniz.
Bedeninizin ağırlık merkezi (leğen kemiğiniz) ile gezegenin ağırlık merkezi arasındaki güçlü bağı ve diğer uçtaki sağlam bağlantıyı hissedin. İsminizi kordondan aşağıya doğru üç kere söyleyin ya da etrafında dönen enerjide yazılı olarak görün. İşte ilk topraklama kordonunuz! Odanızın içinde kalmaya ve kendinizi topraklamaya alıştığınızda kordonunuzu yok edin. Atın, bırakın ya da yakın; bir şekilde yok olmasını sağlayın. Ne isterseniz onu yapın ve ondan kurtulun. Tamamen ortadan kaybolmasını sağlayın. Siz yaptınız siz yok edebilirsiniz. Bırakın yok olsun, şimdi.
Neden mi? Çünkü manevi bilgi ve iletişim dünyası uzun zamandır ya fazla büyütülmüş ya da küçük görülmüştür. Enerji ile ilk kez çalışmaya başlayan kişiler dengelerini kaybedebilirler. Bazıları ölmüş akrabalarının ortaya çıkacağını ya da Tanrı’nın onlara bağıracağını filan düşünürler. Saçmalık. Sadece kendi enerjinizle ve kendi bedeninizle çalışacaksınız. Hepsi bu kadar. Size şunu hatırlatayım; bizim kültürümüzde, yani Batı kültüründe ruhu araştıracak ne dil ne de bağlam var. Çakra bir Doğu Hint sözcüğüdür Batı’da böyle bir kavram bile yoktur! Yani sonuç olarak Batı düşüncesi ruh ile ilgili spiritüel bir araştırmaya başlar başlamaz bir yığın zırvalık ve korkuyla dolu Pandora’nın Kutusu açılıverir.
Kendinizi bu tepkisel, cahilce maneviyat korkusundan soyutlayın. Enerjinizin ve enerji yaratımlarınızın tek efendisi sizsiniz; bunu sakın unutmayın. Enerji araçlarınız size aittir; mükemmel değillerse, doğru renkte ya da doğru büyüklükte değillerse o zaman onları yok edip her şeye yeniden başlayabilirsiniz. Yetki sahibi sizsiniz. Kendi yarattığınız her şeyi yok edebilirsiniz ve yeniden başlayabilirsiniz. Patron sizsiniz.
Şimdi kendinizi istediğiniz bir biçimde yeniden topraklayın. Şayet ayakta dururken, ellerinizi birinci çakranızın üzerine koymadan da kendinizi topraklayabiliyorsanız, yapın! Kordonunuz için parlak bir renk seçin; birinci çakranızın kırmızı olmasına karşın kordonun illa kırmızı olması gerekmez. Kordonunuza hayat ve hareket verin; patronun siz olduğunu söyleyin. Yeni kordonunuzdan aşağı doğru isminizi söyleyin.
Topraklama kordonunuzu yaratırken uymanız gereken sadece birkaç kural vardır; Kordonun her iki ucu da sağlamca bağlı olmalıdır; aşağıya doğru sürekli bir akış olmalıdır, böylece kordon bir arınma aracı olarak kullanılabilir; kordonun dış yüzeyi pürüzsüz olmalıdır, üzerinde enerji sızıntısına ya da karışıklığa neden olacak hiçbir delik, yırtık ya da çatlak olmamalıdır. Bunlar dışında kordonun büyüklüğünün, renginin ve bağlantı çapasının nasıl olacağına karar vermek tamamen sizin zevkinize kalmıştır.
Ayağa kalkın ve dolaşın. Zıplayın. Koşun. Yatın. Kordonunuz sizinle birlikte gelip rahatça hareket ediyor mu? Öyle hissetmiyorsanız hemen kordonu bedeninizden atın. Ben iyi yapılmamış bir kordonu hayali bir makasla kesip gezegenin merkezine yollamaktan hoşlanırım. Yeniden daha iyi bir kordon yaratın ya da kordonu atmaya razı olamıyorsanız ona tekerlek takın. Her yeni kordon yaratışınızda kordondan aşağıya doğru kendi isminizi söylemeyi unutmayın.
Topraklama yapamıyorsanız endişelenmeyin. Şimdilik tek ihtiyacınız yeniliklere açık olmak. Bedeniniz arkadan yetişip fiziksel gerçekliği oluşturana kadar aklınız durumu idare edecek bir gerçeklik oluşturma konusunda harikalar yaratır. Rahatlayın ve okumaya devam edin. Çok yakında topraklamayı başaracaksınız. Benim kendimi topraklamam aylarımı almıştı, ama ben inatçıydım. Siz benden daha şanslısınız çünkü bu kitap size topraklama için gereken her türlü yardımı sunuyor. Kafanızın içinde kalın ve çalışmaya devam edin.
TAVIRLARI TOPRAKLAMAK
Hazır olduğunuzda oturun ve yeniden bu ilk topraklama çalışmasını yapın. Kafanızın içine girin ve topraklama kordonunuzu yaratın. Gevşeyin, kordonunuzu sağlam tutun ve yakın zamanda olmuş sizi üzen bir olayı hatırlayın. O anda neler hissettiğinizi iyice hatırlayana kadar olayı düşünün. O duygunun tam olarak içine girin. Aynen o anda hissettiklerinizi yeniden hissedene kadar çalışın.
Şimdi topraklama kordonunuzdan aşağı doğru giden akışı hızlandırın. Sizi üzen deneyiminizi (ki onu hiçlikten kendi bedeninize çağırdınız) bir top haline getirin ve topraklama kordonunuzun içine yerleştirip aşağıya düşüşünü seyredin.
Kafanızdaki odada kalın ve kordonunuzun bedeninizdeki üzüntüyü çekip temizlemesine izin verin. Sıkıntının midenizi terk ettiğini hissedin, karışıklığın aklınızı terk ettiğini hissedin, huzursuzluğun bedeninizi terk ettiğini hissedin. Tüm bu davranışların bedeninizden şakır şakır yıkanıp gittiğini ve sizi mutlu olabilmeniz için bin bir seçenekle baş başa bıraktığını hissedin.
Sıkıntınız bir enerji olarak gezegenin merkezine doğru gittikçe sıkıntı niteliğini yitirdiğini ve yeniden basit temiz enerji haline dönüştüğünü gözlemleyin. Sıkıntının, sizin bu enerjiye eklediğiniz bir şey olduğunun farkına varın. Aynı enerjiyi gülmek, ağlamak, oynamak ya da uyumak için kullanabileceğiniz halde siz sıkılmak için kullanmayı tercih ettiniz.
Sıkıntınızın aşağı doğru düşüp gidişini izleyin. Onu yeniden nötr ve her amaca uygun enerji olarak görene kadar izleyin. Sıkıntınız kordonun sonuna ve gezegenin merkezine vardığında bırakın tertemiz ve parlak kordonunuzun içinden çıkıp gitsin. Bırakın nereye aitse oraya gitsin. Bu enerji topunun ne kadar büyük olduğunu gözlemleyin. Bir başka deyişle iyileşmek ve yaşamak için kullanabileceğiniz ama sıkılmaya harcadığınız enerjinin büyüklüğünü görün. Tek bir basit meselenin çekip gitmesine izin vermiş biri olarak şöyle bir düşünün, enerjinizi nasıl kullanacağınıza dair ne kadar çok seçeneğiniz var. Sıkıntının şu anda tek bir parçasından kurtulmuş biri olarak içinizde nasıl bir farklılık olduğunu hissedin. Belki kendinizi daha rahat ve özgür hissediyorsunuz, belki de öyle hissetmiyorsunuz. Bu, hayatınızda sıkıntıyı kullanmaktan ne kadar hoşlandığınıza bağlıdır.
Şayet sıkıntınızı özlüyorsanız, daha onunla işiniz bitmediyse, bilin ki enerji temizlenmiş bir halde size geri gelecek ve tamamen yepyeni ultra mega bir sıkıntı yaratmanızda size yardım etmeye hazır olacaktır! Unutmayın kontrol tamamen sizde. Enerjinizi nasıl kullanacağınıza siz karar verirsiniz.
Kafanızın içindeki odada oturmuş, temizlenmiş enerjinin topraklama kordonunuzdan gidişini gözlerken, bu enerjinin uçarak sizden uzaklaştığını ve tamamen gözden kaybolduğunu fark edebilirsiniz. Tebrikler! Bir başkasının enerjisini dışarı toprakladınız.
Bir başkasının enerjisini topraklamak da ne demek? Hepimiz, aslında ruhsal gelişime katkısı olmadığı halde bize ait olmayan iletileri, davranışları ve ideolojileri düzenli olarak içimizde besleyip büyütürüz. İşte bunlar içimizde bir başkasının enerjisi olması deyiminin örnekleridir. Bu ıvır zıvırlar “Ağzın doluyken konuşma!” gibi yüzeysel bilgileri ya da “Mükemmel olmazsan kimse seni sevmez!” gibi daha derin bilgileri kapsayabilir. Bu fikirler ve mesajlar, ailemiz aracılığıyla (bazı durumlarda tetiklenen üzüntü veya acılar aracılığıyla) ya da cinsiyetimiz için belirlenmiş kalıplar aracılığıyla (“İyi kızlar asla” veya “Erkek adam asla”) ya da yaşıtlarımız ve çağdaşlarımız aracılığıyla (en iyi arkadaşımızdan medyaya kadar herhangi bir malumat aracısı tarafından) bize verilmiş olabilir.
Enerjiyi topraklama ve arındırma işleminin amaçlarından birisi de hayattaki duruşumuzun ve tavırlarımızın hangisinin özgün hangisinin suni olduğunu bulmaktır. Bir fikir, her ne olursa olsun, rahatsızlık veriyorsa ya da bugünkü yaşantınızı iyileştirmiyorsa o zaman tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirilmeli ve topraklanmalıdır. Eğer mesaj, fikir ya da tavır size aitse o zaman toprakladığınız ve arındırdığınız zaman enerjisi size geri dönecektir. Eğer mesaj bir başkasına aitse o zaman sizin etkinizden temizlendikten sonra sahibine dönecektir.
Kendinizi toprakladığınız zaman alışkanlıklarınızla kurduğunuz bağlardan kurtulur ve yeni davranışlar edinmek için enerji açığa çıkarırsınız. Tabii gerçekten istiyorsanız. Böylece mesajlarını ve duruşlarını ödünç aldığınız kişilere de bir hizmet yapmış olursunuz. Bu, başkalarının düşüncelerinden, ihtiyaçlarından ve fikirlerinden kendimizi arındırmak için bizim manevi sorumluluğumuzdur.
Günün her anında, çevremizdeki dünyaya vereceğimiz taze, şimdiki zamana ait ve düşünülmüş cevaplara ihtiyacımız vardır. Topraklama kordonunuz yerindeyse ve çalışıyorsa bedeninizle duygularınız her an arınmak için bir yol bulacaklar demektir. Kendinizi, geçmişin davranışlarından özgürleşmiş, sizi kehribarın içine sıkışmış sinek gibi tutsak eden eski mesajlardan kurtulmuş hissederek, sınırsız bir varlık olarak görmeye başlarsınız.
Topraklandığınız zaman çevrenizde hissettiğiniz sessiz güç size dolu hayatınızın sonucunun değil esasının kendiniz olduğunu hatırlatacaktır.
Dövüş sporlarının öğrencileri topraklama kordonunu çi enerjisinin bir formu olarak kabul ederler. Dövüş sporlarının çoğunda öğrenciler sıçramaktan ve tekme atmaktan önce, ilk olarak en doğru şekilde durmayı ve kendilerini dengelemeyi öğrenirler. Dengede durabilmek için öğrencilere çi enerjisini leğen kemiklerinden aşağı doğru hizalayarak bedenlerini yerçekiminin merkezine ayarlamaları öğretilir. Çi enerjisini harekete geçirmek savaşçı duruşunu oluşturur: Bacaklar yere sıkıca basarken vücut gevşemiş ve farkındalık en uç noktaya erişmiştir. Dövüş sporlarının çoğunda savaşçı duruşu saldırgan ya da meydan okuyucu değil gözlemcidir; gücü ve güçsüzlüğü gözlemler. Dövüş sporları savaşçısı yere sağlam basar, tüm silahları gelebilecek tehlikelere karşı kılıfında hazırdır ama aradığı bir kavga değildir.
Topraklama da, sizin gibi manevi arayışlar içinde olan kişileri tıpkı bu şekilde hazır tutacaktır. Topraklama, sizi yeryüzüne ve şimdiki zamana odaklanmış, bağlanmış halde tutarak, hayatınızda ve manevi duruşunuzda yere sağlam basmanızı sağlar. Artık sizi huzursuz eden düşünceleri ve davranışları topraklama kordonunuzu kullanarak saf dışı bırakabilirsiniz.
MESAJLARI TOPRAKLAMAK
Kafanızın içine girip topraklamanızı kontrol edin. Eğer kordonunuzda bir dayanıksızlık varsa o kordonu yok edip kendinize yepyeni ve parlak bir kordon yapın. İsminizi kordondan aşağı söyleyin ve yeni bir topraklama alıştırması yapmayı deneyin. Bu sefer bir sıkıntıdan daha büyük bir şeyden kurtulmayı deneyelim. Kocaman bir mesajı kordondan aşağı yollayalım ve ondan kurtulalım.
Önce kolay bir mesaj seçin, mesela hemen her ailede geçerli bir anne baba kuralı ya da sizin cinsiyetinizin nasıl davranması gerektiğine dair televizyonda yayınlanıp duran bir kural olabilir. Bu mesaj sözler, duygular ya da görüntüler olabilir. Ancak mesajı yollamadan önce onu adamakıllı hissedin. Mesajı topraklama kordonunuza yerleştirip göndermeden önce bir kontrol edin bakalım, onu geri çağırmak gibi bir niyetiniz var mı? Şayet bir kayıp duygusu ya da bir yoksunluk hissediyorsanız bu mesajla henüz işiniz bitmemiş demektir. Ama siz gene de onu yollayın. Mesaj topraklama kordonunuzdan geçip temizlendikten ve en uçtan çıktıktan sonra nereye doğru gittiğini görmeye çalışın.
Bunların hiçbirini göremezseniz sakın endişelenmeyin. Ben de görsel bir psişik değilim. Sadece koşullanıyorum ve enerjinin işini yapmakta olduğunu bedenimde hissettiklerimin farkına vararak anlıyorum. Enerjiyi bıraktığım zaman kulaklarım basınçla açılıyor ya da nefesim derinleşiyor ve bedenim gevşiyor. Hayal gücünüzü kullanabilirsiniz; beş duyunuz sizi yönlendirir. Bedeniniz yalan söylemez.
Serbest bıraktığınız mesajın enerjisinin nereye gittiğini seyredin ya da hissedin. Eğer mesaj kolayca uzaklaşıyorsa onunla işiniz bitti demektir. Hemen size geri geliyorsa, bu, onun hala gereksindiğiniz ya da inandığınız bir mesaj olduğunu gösterir. Geri gelirse mesajı iyice inceleyin. Şu anda bu mesajın “öteki insan”, “öteki zaman” kimliğini dışarı topraklamış olduğunuz için mesaja şimdiki zamandan, kendi şartlarınızla iyice bakabilirsiniz. Belki de bu kez mesaj size daha derin bir anlamı olduğunu hissettirecektir. Eğer öyle hissederseniz mesajı yeniden kabullenmekten (hem de artık temizlenmişken) ve şimdiki hayatınıza katmaktan çekinmeyin.
Birkaç dakika sonra ya da birkaç gün sonra bu mesajdan huzursuz olursanız o zaman yeniden topraklayın. Kendinize bu mesajı yolculuklarınızdan birinde edindiğinizi; ondan kurtulma gücüne ve hakkına sahip olduğunuzu söyleyin. Patron sizsiniz. Size bir anlam ifade eden mesajları saklayın ama onları öncelikle “geçmiş zaman” ve “başka insan” enerjilerinden arındırın.
İşte bir örnek: Babanız iyi bir aşçıdır. Sadece iyi değil, harika bir aşçıdır. Yemek pişirmeyi seviyorsunuz ama onun bıçakları nasıl bilediğini, tezgahı nasıl sildiğini ve baharatları nasıl tarttığını düşünmeden yapamıyorsunuz. O anda evde bile olmayan babanızın sizin yemek denemeleri yapmanızdan hoşlanmayacağına inanıyorsunuz. Bunları düşününce aslında acıkmamış olduğunuza karar verirsiniz ya da yenilmeyecek bir şey pişirirsiniz.
Eğer kafanızın içindeki odaya gidip babanızın yemek pişirme kurallarını ve tavırlarını topraklarsanız artık onlarla yaşamak zorunda olmadığınızı görürsünüz. Onu sevmek için onun gibi olmaya gereksiniminiz yoktur. Onun düzenli yemek pişirme metodunu uygulayabilirsiniz ama ona güçlü enerjisinin temizlenmiş bir topunu geri gönderin. Babanızın hayatını yaşamaya çalışmadan da onun yemek pişirme zevkini edinebilirsiniz. Ya da onunla girdiğiniz içsel savaşa devam edebilirsiniz. Seçim sizin.
Mesajların sadece enerjiye eklediğimiz ses ve fikirler olduğunu bilin. Onlar Tanrı’nın koyduğu kurallar değildir. Aklımızda ve yüreğimizde bu mesajlara hayat veren sadece bizim onlara odaklanmış dikkatimizdir. Mesajları hiçliğe gönderebilecek tek şey de bizim bilinçli kararımızdır. Her gün birlikte yaşadığınız mesajları topraklayın. Eğer mesajlar çok saçma ise geri dönmelerine izin vermeyin. Başkaları ne yaparsa yapsın, ne derse desin dünyaya nasıl tepki vereceğinizi seçmenin sadece sizin kararınız olduğunu unutmayın.Birey olmak; başkalarının gereksinimlerinden, isteklerinden ve kurallarından bağımsız olarak varlığınızın anlamını çözmenizin ömür boyu sürecek çabasıdır. Birey olmanın ilk etabı kim olduğunuzu değil kim olmadığınızı öğrenmektir.
Size ait olmayan mesajlardan ve tavırlardan arındığınızda özgün manevi benliğinizin canlanacağı sessiz bir yer yaratmanın ilk adımını da atmış olursunuz. Sizi huzursuz eden düşünceler, duygular ve tavırlardan kurtulduğunuzda topraklama, kimliğinizin ortaya çıkmasını mümkün kılacaktır. İç ve dış dünyanızı kontrol edebileceğinizi bilmekle gerçek dünyaya çok daha fazla uyum sağlayacaksınız. Çevrenizdeki dünyayı kontrol etmek için enerji harcamayacaksınız çünkü enerjiniz her dakika açık ve özgün olmanıza odaklanmış olacaktır.
Topraklama sizi dünyaya çapalayacak ve size sürekli bir destek sağlayacaktır. Ne zaman isterseniz eski mesajları, eski fikirleri ve eski yaşam tarzlarını geri püskürtebilmenizi sağlayacaktır. Topraklama, odaklanmayı şu anda, burada, sadece sizin için ve sadece sizin üzerinize yönelttiği için kimliğinizi bulmanıza yardımcı olacaktır. Topraklama ruhunuzun bedeninizde rahat ve güvende olmasını sağlayacaktır. Bu gerçekleştiğinde daima “şimdide” olacaksınız.
ACIYI TOPRAKLAMAK
Topraklamanın hemen her durum için çok yararlı olduğunu kısa zamanda anlayacaksınız. Bir daha ağrınız ya da acınız olduğu zaman bu alıştırmayı deneyin. Kafanızın içine girin ve topraklama kordonunuzun yerinde olduğundan emin olun. Kordonunuzdan emin olduğunuzda sizi rahatsız eden acınızın tam merkezinde bir ikinci kordon oluşturun. Acının enerji merkezinden gezegenin merkezine doğru bir akım sağlayın.
Bu kordonu bedeninize çapalamak yerine onun içinizdeki acının enerjisini çekip almasına izin verin ve sonunda da kordonla birlikte hepsini atın. Acı bedeninizi terk ederken ona ne kadar bağlı olduğunuzu, onun için ne kadar enerji harcadığınızı ve onsuz yaşamı nasıl hissettiğinizi gözlemleyin.
Duygusal ya da fiziksel olan o acının sadece bir sinyal olduğunu unutmayın. O kendinden korkulması, kaçılması ya da teslim alınması gereken bir varlık değildir. Acı bir şeylerin yanlış gittiğinin sinyalidir. Eğer acı duymazsanız o zaman çevrenizdeki tehlikelerin ya da bedeninizdeki hastalıkların farkına varamazsınız. Acı olmazsa sizin için gerçek tehlike arz eden durumlara körlemesine düşersiniz. Acı sizi tehlike ve hastalıklara karşı dolambaçlı yollardan değil aniden uyarır. Acı oyun oynamaz, siz de oynamayın.
Acıyı sever gibi görünmek ya da onunla pazarlık etmek ve acının ne kadar harika olduğunu düşünerek mucizevi bir şekilde kaybolacağını hayal etmek doğru değildir. Bedeninizi saygıyla dinlemeli, acı çekmeye karşı duyduğunuz duygusal bağı incelemeli ve iyileşme dikkatinizi (ya da doktorunuzun dikkatini) acının olduğu bölgeye yoğunlaştırmalısınız.
Topraklama acı ile iletişime geçmenin en iyi yoludur çünkü bu yöntem bedeninize evde ve farkında olduğunuzu; mesajları alarak değerlendirdiğinizi söyler. Enerji çalışmalarına devam ettikçe bedeninizin şimdiki zamana ve kendinize odaklanmanız için ne kadar çok ağrı ve acı mesajı yolladığını görerek şaşıracaksınız. Topraklama yaptığınızda, tıpkı bir mucize gibi(!) yok oluvermesinden bu tür bir acıyı rahatlıkla tanıyabilirsiniz.
Ana topraklama kordonunuzu her zaman bağlı ve çalışır durumda tutun. Başlangıçta günde en az iki kez kafanızın içine girip kordonunuzu kontrol etmelisiniz. Sessiz bir oda bulmanız gerekmez sadece bir dakika oturun ya da ayakta durun, kafanızın içindeki odaya girin ve kendinizi topraklayın. Bu sadece birkaç saniye sürecektir. Eğer topraklama kordonunuz gevşek ya da gerçekdışı görünüyorsa o zaman onu atıp bir yenisini yapın. İstiyorsanız kordonunuzu her gün değiştirin. Kordon değiştirmek hem masrafsızdır hem de kordonu o günkü ruh halinize ya da kıyafetinize uydurmaya çalışmak eğlenceli olabilir.
Araba kullanırken, yemek yerken, uyurken ve spor yaparken kordonunuz hep çalışsın. Topraklama kordonunuzu işyerinde, sinemada ya da bir kavganın orta yerinde daima kontrol edin. Hastayken, banka hesabınızı kontrol ederken, yemek pişirirken, dans ederken ve sevişirken topraklamanız hep çalışır durumda olsun. Eğer yardıma gereksiniminiz olursa duştayken suyu başınızdan sırtınıza ve sonra ayaklarınıza doğru akıtarak beyninizden yere doğru bir hareket sağlayabilirsiniz. Bunun da yararı olmuyor ve kendinizi hala topraklayamıyorsanız o zaman birinci çakranın anlatıldığı bölüme geçin. Birinci çakranın çalışmasının ve çalışmamasının sonuçlarını anlamak topraklama işlemini daha kolay kılar.
“İleri Teknikler” bölümünde topraklamaya ait başka yöntemler, kurallar ve fikirler bulacaksınız. Sayfaları atlayarak o bölümü okunmaktan çekinmeyin lütfen ama çok fazla bilgi ile kafanızı karıştırmamaya da dikkat edin. Başlangıçta topraklama yaparken zorluk yaşamanız normal, hatta kaçınılmazdır. Eğer işler zorlaşırsa hemen kafanızın içindeki odaya gidip topraklama yapın. Ne kadar çok topraklama yaparsanız işlem o kadar kolaylaşacaktır, çünkü her seferinde bedeniniz daha çok temizlenmektedir. Kısa zaman sonra sürekli dikkat vermeksizin de topraklanmış olarak kalabileceksiniz.
Topraklama yapmak ve kafanızın içinde kalmak için kendinizi çok fazla zorladığınızı hissediyorsanız demek ki hiçbir şey anlamamışsınız! Enerji çalışması zorlama değil sadece uygulama gerektirir. Enerji çalışması ipek kozasından, sihirden, istekten ve niyetten yaratılır. Kan ve tere gerek yoktur. Çok çabalamanız gerekiyorsa, durun. Rahatlayın. Neşelenin. Topraklama alıştırmalarını baştan başlayarak bir daha okuyun ve enerjinizle iyi vakit geçirin.
TEMEL TOPRAKLAMA KURALI
Başlamadan önce bir küçük not: Topraklama çalışmaları sizin üzerinizde harikalar yaratıyorsa, eminim hayatınızdaki insanlar üzerinde de harikalar yaratacağını düşünüyorsunuzdur; doğru da düşünüyorsunuz. Ancak bu sadece onlar da kendilerini topraklamayı seçerse gerçekleşir. Başka insanları topraklamak doğru değildir.
Unutmayın, topraklama iyileştirmektir ve izni olmadan birini iyileştirmek kötü bir manevi etiket anlamına gelir. Dahası sizin kişisel topraklama kordonunuz bir başkasında işe yaramaz. Aksi halde kendi iyileştirme enerjinizi ve kendi cevaplarınızı bir başkasının hayatına yerleştirmiş olursunuz. Çok ayıp. Size ait dersleri öğrenmeye sizden başka hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Kendi topraklama tecrübelerinizi kendiniz yaşamalısınız.Eğer birisi size topraklama için yalvarıyorsa o zaman kitabınızı birkaç gün için ona ödünç verin. Bildiklerinizi başkalarına da öğretin ama asla kimseyi topraklamayın! Başka insanların manevi gelişiminden sorumlu olduğunuz yanılgısına kapılmayın. Bu bir işe yaramaz. Lütfen kendinize göz kulak olun.
AURAYI TANIMLAMAK
Uygun sınırları belirlemek, bütün psikolojik yöntemlerin ana kuralı ve bütün ilişkilerin temel hoşnutluk ya da tartışma noktasıdır. Ama sınır koymanın, kesinliği olan, bilimsel ve her durumda geçerli bir yöntemi henüz bulunamamıştır.
Makul sınırlar konmadığında kimsenin yaşamının uyumlu bir akışı olmaz. Böyle bir durumda, insanın iç dünyası karşılanmamış ihtiyaçlar ve gerçekleşmemiş hayaller yığınıyla karmakarışıktır; dış dünyası ise ya aşırı derecede işle ya da umutsuzca bir toplumsal baskıyla sarılıdır. Sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini asla bilemediği için bu insanlar arkadaşlarının duygusal sorunlarından çevre meselelerine kadar her şeyi kişisel olarak algılar; bunları kendi sorumlulukları sanıp üstlenirler. Kendilerini, başkalarını ne kadar etkilediklerine göre tanımlarlar; kendi hayatlarına ne kadar etki ettiklerine göre değil.
Sınırları olmayan kişiler kendilerine sınır oluşturmak için çoğu zaman ağırlıklarını kullanırlar: Kilo aldıkça daha fazla yer kaplar ve kendilerini bu şekilde korurlar ya da kilo kaybettikçe özdenetimleri olduğunu ispatlar ve hiçliğin içinde görünmez olurlar. Böyle insanlar kontrolü ellerinde tutmak ve sınırlar koymak için kimi zaman da fiziksel güvenlik ya da düzeni kullanırlar. Bu sahte sınırların hiçbiri işe yaramaz.
Sınırları olmayan kişiler genellikle sağlık konularında, çevre meselelerinde, politikada, iş ya da finans dünyasında aşırı faal bir şekilde rol alırlar. Bunlar kötü faaliyetler değildir ve onlarada bir zarar vermez. Yine de bu harici faaliyetlere aşırı odaklanma hiperaktif ve sınır-özürlü insanların tanımlanmasını kolaylaştırır. Ben onlara kaçak şifacılar diyorum.
Kaçak şifacılar sıradan şifacılardan önemli farklılıklar gösterirler. Onlar yaptıkları işlerde olağanüstü başarılıdırlar ama iç dünyalarına baktığınızda büyük bir boşluk ve kaos görürsünüz. İçlerindeki tüm enerji, iyileştirdikleri kişilere ve olaylara akıp gider; kendilerine ayıracak zamanları yoktur.
Kaçak şifacıları tanımlamanın en iyi yolu, onlara kendileri için ne yaptıklarını sormaktır; dinlenmek ya da kendilerini iyi hissetmek için ne yaptıklarını sormaktır. Sıradan şifacılar böyle bir soruyla karşılaşınca hiç duraksamadan koca bir liste dökerler. Kaçak şifacılarınsa ya dilleri tutulur ya da içinde bencillik olmayan misyonlarını anlatmaya başlarlar.
Bencillik olmadığı doğrudur. Onlar acılarından “kendilerinden arınarak”; kendi hayatlarının önemsiz bir parçası haline gelerek kurtulmaya çalışırlar. Sürekli başkaları için yaşayarak ve kendilerini ihmal ederek iç dünyalarındaki karmaşadan kurtulmaya çalışırlar. Bu yolda hastalanabilir hatta ölebilirler. Başkalarına şifa verirken ya da toplumsal bir haksızlığa karşı çıkarken iyileştirici enerjilerini yönlendirirler ama sınırları olmadığı ya da sınır nedir anlamadıkları için (büyük bir olasılıkla fiziksel ya da ruhsal bir hastalığa yelken açmışken) enerjileri karşı tarafa zararlı da olabilir.
Kaçak şifacılar başka insanların acı içinde olmasına dayanamazlar. O kişilerin rahatsızlıklarına bağlı öğrenebilecekleri dersler olduğunu tamamen göz ardı ederek onları kurtarmaya girişirler. Kaçak şifacıların niyetleri iyidir ama sonuçta çözülemez bağımlılıklar yaratırlar çünkü iyileştirmek zorunda ve arzusunda oldukları için olayları akışına bırakamazlar. Sürekli yeni misyonlar yaratmak, yeni adaletsizlikler bulup üstüne gitmek ihtiyacındadırlar. Genellikle de işe sizin hayatınızdan ve çektiğiniz sıkıntılardan başlarlar.
Kaçak şifacılığın ardında yatan temel itki dünyayı acıdan kurtarmak gibi görünse de aslında bunu gerçekleştirmeye çalışanlar kendi acılarının hatırasından kurtulmaya çalışmaktadırlar.
Bu yüzden kaçak şifacılık, şifacının benlik imajının şifa verme becerisine sımsıkı bağlı olduğu müthiş stres yüklü bir yerden gelmektedir. Kendi ihtiyaçlarını unuturlar; kendi sağlıklarına, evlerine, maddi durumlarına boş verirler: onlar görev başındadırlar! Seyretmesi acıklı bir görevdir bu. Çünkü kaçak şifacılar daima kendilerini fiziksel ve zihinsel olarak tüketirler; eninde sonunda iyileştirmeyi durdurmak zorunda kalırlar. Bu kaçınılmaz son geldiğinde kaçak şifacının dünyası kararır. Misyonu olmadan ne yapacaktır? Elinde başka nesi vardır ki? Misyonsuz nasıl yaşayacaktır?
Kaçak şifacılar kaçınılmaz son gelmeden önce kendilerini durdurabilir ve enerjilerini kendi hayatlarına yönlendirebilirlerse o zaman bu özünü yıpratma işlemini tersine çevirebilirler. Sınırlarını belirleyip kendi acıları üzerinde çalışmaya başladıklarında başkalarının acılarını da kabullenebilir ve müdahale etmekten; yani iyileştirmeye çalışmaktan vazgeçebilirler. İlk adım, başkalarını iyileştirmelerine engel olmaktır. Tamamen durdurulmaları gerekir çünkü, “Hayır” demekten, dinlenmekten ve başkalarından yardım istemekten neredeyse acizdirler.
Kaçak şifacılar huzura, her şeyin adaletli olduğu ve acının olmadığı bir dünya ile değil, hayati enerjilerini kendilerine yöneltmekle kavuşacaklardır. Kendilerini iyileştirmeleri ve dünyayı kurtarmaya başlamadan önce kendilerini dengelemeleri gerekmektedir.
Özgüven sahibi olan bireyler başkalarını iyileştirmeyi ya da adaleti sağlamayı kendilerini yüceltmek için yapmazlar. Onlar, başkalarına yardım edebilmeleri için önce kendilerine yardım etmeleri gerektiğini bilirler. Nerede başlayıp nerede duracağını bilen insanlar güvende olmak için ağırlığı kullanmazlar. Fiziksel ve duygusal sınırları kişisel sağlıklarını tehlikeye sokmayacak şekilde çizilmiştir. Sahip oldukları şeylere ne sınırsız bir bağlılıkları ne de sınırsız bir aldırmazlıkları vardır. Dünyalarını korumak için onu kilitlemek ya da dikenli telle çevirmek gerekliliği duymazlar.
Sınırları olan kişiler kendilerinden istenmedikçe şifa vermezler çünkü kendi hayatlarını yaşamakla meşguldürler. Sınırları olan kişiler başkalarını doğal olarak iyileştirirler. Sınırları olan kişiler kendilerini sıkıntılarından toprakladıkları için güvenilirdirler. Sınırlarını belirlemiş kişilerin “yuvam” dedikleri rahat, ferah ve ruhsal olarak güvenli bir yerleri vardır.
Hepimizin Tanrı vergisi bir sınırlandırma sistemimiz vardır; auramız. Aura, her ne kadar kendisine uçuk metafizik etiketler yapıştırılsa da aslında sadece bizim varlığımızın kişisel enerji sınırıdır.
Görüş alanınızın dışında olduğu halde birinin size baktığını ya da arkanızdan geldiğini hiç hissettiğiniz oldu mu? Bu, auranızın enerji sınırının deneyimidir. En basit haliyle auranızın enerji
antenleri bir başkası fiziksel alanınıza girdiğinde sizi uyaracaktır; siz auraları görün ya da görmeyin bu uyarıyı alırsınız. Biraz çalışma ve dikkatle auranızın size duygusal ve ruhsal sınırlarınız konusunda söyleyeceklerinin farkındalığına varabilirsiniz. Bu farkındalığı elde ettikten sonra gerekli sınırları çizmek bir gizem olmaktan çıkar. Sınırlarınızı gerçek, gerekli ve pratik bir varlık olarak görme ve dokunma yeteneğini kazanırsınız.
Auranız ve kişisel sınır sisteminiz, çocukluktan çıkıp ergenliğe geçtiğinizde ve ailenizin korumasından uzaklaştıkça sizinle birlikte büyür. İlişkiler, iş, yüksek öğrenim ve sağlıklı cinsel ilişki sırasında kaybedilip yeniden bulunan sınır deneyimleri yaşandıkça farkındalık fazlalaşacaktır.
Olgunlaştıkça yeni ve değişik deneyimler karşısında zaman zaman sınırlarımızı inceltiriz; hatta bazen kaldırırız. Tanıştığımız yeni bir insanın, yeni bir fikrin ya da yeni bir deneyimin kendimizi ya da bakış açımızı değiştirmemize değip değmeyeceğini düşünürüz. Doğru ve yeterli bir destekle çoğumuz bu deneyimlerden sınırlarımızı daha iyi tanıyarak ve yaşadığımız dünyaya daha uyumlu hale gelmiş olarak çıkarız.
Ancak çoğumuzun sınırlarımızla bağlantıyı kaybetme eğilimi vardır. Muhtemelen bunun sebebi günlük yaşamda ya da sıradan bir sohbette olağan bir konuymuş gibi (“N’aber, auran ne alemde?”) bundan söz etmiyor olmamızdır. Ebeveynlik anlayışının ve okul eğitiminin temelinde çocuklar üzerinde kontrol kurmak yatar; bu da çocukları tam olarak nerede başlayıp nerede bittiğini bilmedikleri bir kişisel sınır karmaşası içinde bırakır. Kendi yönünü çizme, bireysellik ve kişiye özel ihtiyaçlar da medya tarafından kirletilmiş ve gruplara bağımlı hale getirilmiş toplum tarafından düzenlenir. Sözle ifade edilsin ya da edilmesin uyum sağlamak büyük bir baskı olarak kendisini hissettirir. Bunun sonucunda sahip olunması gereken doğru şeylere sahip olan; giyilmesi gereken doğru giysileri giyen; söylenmesi gereken doğru sözleri söyleyen, doğru malumatı edinen ve böyle sürüp giden bir toplum yaratılır. Böyle bir toplum da kendisiyle bağlantı halinde olan bireyler yaratamaz.
Auranızı yeniden tanımakla, kendinizi yeniden kendi hayatınızın içine yerleştirirsiniz; burası iyileşmenin, gerçeğin, spiritüelliğin ve Tanrı’yla bağlantının merkezidir.
AURA NASIL TANIMLANIR?
Şimdi auranızı nasıl tanımlayacağınızı ve temizleyeceğinizi göreceksiniz. Kendinizi topraklayın ve kafanızın içindeki odaya gidin. Ayakta durun ve elips bir balon tarafından tamamen sarıldığınızı düşünün. Bu balonun bombeli köşelerini çok parlak hatta rahatsız edici derecede parlak bir renkle ışıklandırın. Balonu başınızın üzerinde, ayaklarınızın altında önünüzde ve her iki yanınızda görün (Şekil 3) Bedeniniz ve ışıklı bombeli kenarlar arasında 60 ila 75 cm kadar mesafe olmalıdır. Ölçü olarak kol mesafesini kullanmak en iyisidir.
Kafanızın içinde kalın ve topraklama kordonunuzu gözünüzde canlandırın. İlk çakranızdan çıktığının ve aşağıya doğru sakince, istikrarlı bir şekilde aktığının farkına varın. Auranız böyle ışıklandırılmışken topraklama kordonunuzu ve aura sınırlarınızı tam olarak görebilirsiniz. Bir kol mesafesinde, ayaklarınızın altında hepsi birleşmiştir. Topraklama kordonunuzun rengini aura renginize uyacak şekilde değiştirin böylece auranız da istemediği enerjiyi topraklama kordonunuzu kullanarak temizleyecektir. Harika!
Kafanızın içinde kalın ve auranızı çalışmaya devam edin. Auranızın alanını belirlediniz ve ona parlak bir renk verdiniz, peki garip bir şekil alıyor ya da renk değiştiriyor mu? Size doğru yaklaşıyor ya da noktalar halinde yok oluyor mu? Üzerinde delikler ya da yırtıklar görüyor musunuz? Bedeninizin bazı yerlerinde rahatsızlık hissediyor musunuz? Eğer öyleyse kendinizi kutlayın, demek ki auranızla irtibata geçtiniz! Hiçbir değişiklik hissetmiyorsanız da kendinizi kutlayın, demek ki auranız sizinle bu anda olmak istiyor. Her iki durumda da ne gördüğünüz konusunda endişelenmeyin. Aurayı detaylı olarak daha sonra yeniden çalışacağız. Şu anda aura temizleme çalışması yapabiliriz.
Şekil 3. Aurayı Tanımlamak
AURA NASIL TEMİZLENİR?
İşte aura temizleme yöntemi. Tabanınız yere basacak şekilde düz arkalıklı bir sandalyeye oturun. Kollarınızı kavuşturmayın ve ellerinizi, avuç içleri yukarı bakar durumda rahatça duracak şekilde dizlerinizin üzerinde yerleştirin. Kendinizi topraklayın ve aura balonunuzu ışıklandırın. Topraklama kordonunuzu auranızla aynı renge boyayın.
Şimdi bir başka topraklama kordonu daha yaratın; bu kez çok kalın olsun. Auranızın yerdeki sınırlarını içine alabilecek genişlikte olsun. Çevresini auranızın rengiyle renklendirin. Bu aura topraklama kordonunun yer hizasında auranızın sınırlarını içine aldığını görün (Şekil 4). Sonra çabucak gezegenin merkezine atın. Kafanızın içinde kalın ve ilk yarattığınız çakra topraklama kordonunuzu düşünün. Başka ne kadar kordon yaratırsanız yaratın onun her zaman ait olduğu yerde duracağını bilin.Yerdeki aura topraklama kordonunuzu canlandırın ve auranızda takılıp kalmış olan enerjinin, tıpkı birinci çakra topraklama kordonunuzdan bedeninizde takılıp kalmış olan enerjiyi temizlediğiniz gibi bu kordondan temizlendiğini düşünün. Tıkalı enerjinin auranızdan düştüğünü ve uzaklaştığını imgeleyin. Başınızdan, omuzlarınızdan ya da midenizden koca yumrular halinde stres çıktığını hissedebilirsiniz; kulaklarınız aniden açılabilir ya da çınlayabilir; üşüyerek titreyebilirsiniz; bedeninizin içinde veya dışında sıcak ya da soğuk yerler hissedebilirsiniz; hatta auranızdan çıkan kişileri veya olayları görebilirsiniz. Her ne olursa olsun kafanızın içinde kalın ve her iki topraklama kordonunu da çalışır durumda tutun.
Şimdi ilerlemeden önce bir sonraki adımı okuyun. O kadar karmaşık değil ama anlatması biraz zor olduğu için şekiller ekledim.
Auranızın bombeli kenarlarını yavaşça bedeninize yaklaştırın. Bunu yaparken içindeki tüm eski enerjinin sıkıldığını ve aura topraklama kordonundan süzüldüğünü hayal edin. Auranızı kendinize çektikçe aura topraklama kordonunuzun çevresinin de auranızla birlikte daraldığını düşünün. Sonunda kendi auranızın parlak rengi ile kendinizi sıkıca sarmalanmış hissetmelisiniz.
Auranızı derinizi kaplamış olarak düşünün. Auranızın sınırlarını başınızın üzerinde, arkanızda, ayak tabanlarınızda, göğsünüzde, midenizde, kollarınızın çevresinde, dizlerinizin arkasında ve daha aklınıza gelebilecek her yerinizde hissedin. Kafanızın içindeki odada kalın ve bu parlak rengin tüm bedeninizi sardığını düşünün. Eski enerji ya da hatıralar için hiç yer olmadığını çünkü onları toprakladığınızı hatırlayın. Parlak temiz auranızla bir olmak için kendinize zaman tanıyın.
Auranızı derinizin üzerinde otuz saniye kadar hissettikten sonra aura topraklama kordonunuza teşekkür edin ve onu kendinizden koparın. Kafanızın içinde kalın ve birinci çakra kordonunuzu bağlı tutun.
Birinci çakra topraklama kordonunuz halen auranız ile aynı renkte mi? Eğer öyle değilse auranızın rengiyle aynı olması için birinci çakra kordonunuzun rengini değiştirin. Daha geniş aura kordonunuz bağlıyken birinci çakra kordonunuz başka bir işlem yapmak için renk değiştirmiş olabilir. Bu harika bir şey ama şimdi bedeninizin topraklama kordonu birkaç dakika sizin vereceğiniz direktiflere odaklanmalıdır.
Auranızla tamamen sarıldığınız duygusuna alıştıktan sonra auranızı olması gereken normal mesafeye doğru genişletin. İsterseniz hop diye normal boyutuna getirebilir; isterseniz balon gibi şişirebilir; isterseniz elinizle genişletebilirsiniz. Genişletirken sınırlarını seçtiğiniz pastel bir renkle doldurun. Örneğin: Eğer auranızın sınırları için parlak bir sarı seçtinizse auranızın içini o rengin soluk bir tonu ile boyayabilirsiniz. Soluk sarı teninize dokunur, oradan yansır; üstünüzü, altınızı, önünüzü ve arkanızı doldurur. Bu temas, auranızın sizi nasıl sarmaladığını ve koruduğunu hatırlamanız için size yardımcı olacaktır. Auranızın sınırları ile bu şekilde iletişim içinde olmak size onun amacını, tepkilerini ve dalgalanmalarını iletecektir.
Auranız temizlenip eski boyutuna geldikten sonra ayağa kalkın ve dolaşın. Auranız sizinle birlikte kolayca hareket edebilmeli; ayakta durduğunuzda, eğildiğinizde, oturduğunuzda ya da zıpladığınızda sizinle birlikte kalmalıdır. Auranızın sınırlarının rengini daha da koyulaştırarak bunun auranızı daha rahat hareket edebilir duruma getirip getirmediğini kontrol ediniz. Eğer istediğiniz sonucu alamadıysanız o zaman bir aura temizleme işlemi daha yapın ve böylece auranızı daha esnek ve akıcı bir hale getirin. Birkaç dakika onunla hareket edin, içinde oturun ve sizi tamamen sarmalayıp koruduğunu hissedin. Auranızla ahbap olun. Hala hissedemiyorsanız endişelenmeyin. Eninde sonunda olacaktır. Yardım için “Altın Güneş Tedavisi” bölümüne geçebilirsiniz.
Auranızı temizlemek ve onunla şimdiki zamanda bilinçli bir iletişim içinde olmak bedeninizi topraklamanız için çok gereklidir. Bedeninizde sakladığınız enerji duygularınızla ve kendinizle ilgili düşüncelerinizle bağlantılıdır. Bu içsel enerjiyi topraklama, inceleme ve yenileme sayesinde kendi hakkınızdaki görüşlerinizi gözden geçirebilir ve sizi bırakmayan eski tavırlarınızdan; inanç sistemlerinden kurtulabilirsiniz.
Bir başka deyişle auranızın içinde sakladığınız enerji, sizin dış dünyadaki yeriniz hakkında; başkalarının sizinle ilgili düşünceleri hakkında hissettiklerinizdir. Auranızla iletişim kurduğunuzda dış dünyanın size gönderdiği mesajları almaya başlarsınız. Çevrenizdeki dünyada nasıl davranmanız gerektiğine dair öğrendiklerinizi gözlemlersiniz. Bu bilinçli enerji temizleme işlemi ile hem iç hem de dış dünyanıza inanılmaz katkılarda bulunursunuz.
Auranız ve bedeniniz kendilerine hizmet etmeyen mesajlardan, fikirlerden ve anılardan kurtuldukları zaman iyileşmeye başlayacaklardır.
Yeni yarattığınız aura sınırlarınızdan hoşnut değilseniz o zaman onu atın ve yerine yenisini yapın. Yeni auranızın içinde oturun; şimdi ondan memnunsanız adınızı ve doğum tarihinizi yüksek sesle söyleyin ya da isminizi auranızın üzerine yazılmış olarak görün.
Gün içinde zaman zaman auranızı kontrol edin. Auranızın sınırları parlak ve eşit kenarlı olmalıdır. İçinde kabarıklıklar, yırtıklar ya da delikler olmamalıdır. Bedeninizin her bölgesinden kol mesafesinde durmalıdır. Sizden gelen bu bilgiler yardımıyla auranız kendisine özen gösterecektir. Şu anda auranızdan mesajlar alıyorsanız -yani size sizin yarattığınızdan değişik renkler, biçimler ya da uzaklıklar gösteriyorsa- gevşeyin. Aura yorumlamayı kısa zamanda öğreneceksiniz.
Şu noktada siz auranıza nasıl olması, nasıl görünmesi gerektiğini söylüyorsunuz; ona kendini nasıl hissettiğini sormuyorsunuz. Eğer auranıza bunu iletirseniz büyük olasılıkla sakinleşecek ve kontrolün sizde olmasına izin verecektir. Eğer ona henüz aura yorumlama aşamasına gelmediğinizi söylediğiniz halde hala size mesajlar göndermeye devam ediyorsa o zaman rahatlıkla “Aurayı Yorumlamak” bölümüne atlayabilirsiniz.
Auranızın enerjisi ile uğraşmak; kafanızın içinde bir oda oluşturmaktan ya da bir topraklama kordonu oluşturmaktan farklıdır. Bunları sıfırdan yarattınız ama siz farkında olmasanız bile auranız her zaman oradaydı. Yapmaya çalıştığınız kendinizi auranıza tanıştırmaya çalışmaktır, ona nasıl davranması ve nasıl görünmesi gerektiğini hatırlatıyorsunuz.
Auranıza bakmaya ve onu iyileştirmeye başladığınız zaman size daha gerçek görünecek; böylece aura yorumlamayı öğreneceksiniz. Eğer auranız çok büyümüşse, o zaman gereğinden fazla çabalıyorsunuz; gereğinden fazla sorumluluk alıyorsunuz ya da çevrenizdekilerle gerekli mesafeyi koruyamıyorsunuz demektir. Eğer auranız size sıkıca sarılmışsa o zaman bir şeyden korkuyorsunuz demektir. Auranızda delikler ya da eksik parçalar varsa o zaman sınırlarınızı kaybediyorsunuz ya da başkalarına veriyorsunuz demektir.
Auranızın değiştiğini hissettiğinizde onu ışıklandırın ve onun bütün olduğunu; yaşam dolu ve sınırları olan bir varlık olduğunu düşünün. Birkaç saniye bile geçmeden bu, auranızı uyandırarak hemen kendi kendisini tamir etmesini sağlayacaktır.
Auranızla iletişim halindeyken, bedeniniz dışında ve topraklanmadan ne kadar fazla zaman geçirdiğinizin farkına varacaksınız. Bu normaldir. Fark ettiğiniz için kendinizi kutlayın ve temizleme işlemine devam edin. Şu anda çok şey size çok açık gözükmese de her geçen dakika her şey daha netleşiyor. Kendinize iyi davranın, azıcık gülün ve çalışmaya devam edin.
Her enerji aracı bir diğerine destek olur. Destek süreci şöyle işler: Kafanızın içindeki odadayken kendinizi daha kolay topraklarsınız; auranızı tanımlarsanız kafanızın içindeki odaya daha kolay gidersiniz; kendinizi topraklarsanız auranızı daha kolay tanımlarsınız vs. Bu enerji araçlarından biri ya da daha fazlası şu anda sizin için imkansız olabilir ama rahat olun ve imkansıza rağmen inanarak çalışmaya devam edin. Sakın kendinize sevimsiz mükemmeliyetçi hedefler belirlemeyin. Mükemmellik, hayal güçleri olmayan, içi geçmiş somurtkanlar içindir. Bu çalışmanın tüm ana fikri ise hayal gücüdür. Gelişimi ve değişimi sağlayan şey hayal gücüdür.
Gelişimde ve değişimde mükemmellik yoktur. Bu çalışma da size bazen aptalca görünecek, bazen de kendinizi bu gezegendeki en yetenekli ve asil birey olarak görmenizi sağlayacaktır. Nefes almaya, gülmeye ve topraklamaya devam edin. Bir an hepsi bir araya gelecektir.
Bir ek: Eğer auralar hakkında daha önce bir şeyler okudunuzsa o zaman aura katmanları ve renkleri konusunda uzun, ayrıntılı bir açıklama yapmamı bekliyor olabilirsiniz. Özür dilerim ama bunu hep anlamsız buldum. Auralar sürekli değişen ve sürekli tarif değişimi gerektiren canlı varlıklardır. Onlar sadece renk değil; şekil, büyüklük, bütünlük ve titreşim değişiklikleri de gösterirler.
Ben aurama güvenmeyi öğrendim. Onun seven sahibi olarak, onu temizliyorum, biçimini sürekli tanımlıyorum ve canı acıdığında iyileştiriyorum. Onun gösterdiği binlerce değişime takılmıyorum ya da katlarına burnumu sokup onları deşmiyorum. Ona inanıyorum ve çalışacağına güveniyorum. Terk edilmiş bir aura başlangıçta daha fazla çalışma ister ama kendisini çabucak toparlar. Açık söylemek gerekirse bu kitap aura yorumlama kitabıdır. Bildiğim tüm aura çalışmalarından en kolayıdır. Auramın bana söylediklerinin onu yorumlamak ve/veya iyileştirmek için en kolay yol olduğunu keşfettim. Katları ve renkleri ne yaparsa yapsın onu dinlemek en basit yoldur.
Bu noktada meditasyonunuz şöyle olmalıdır: Oturun, kendinizi topraklayın ve adınızı kordondan aşağıya doğru seslenin. Kafanızın içindeki odaya girin ve küçük tapınağınızın hala orada olduğundan emin olun. Eğer odanızı hayal edemiyorsanız o zaman yeni bir tane yaratın ve zevkinize göre döşeyin.
Kafanızın içindeki odada kendinizi toprakladığınız zaman auranızı parlak bir ışıkla aydınlatın ve topraklama kordonunuzun auranızla kesiştiğini görün. Bu noktada auranızın sınırlarını ve topraklama kordonunuzu farklı renklere boyayabilirsiniz. Ancak eğer auranız tam oturmamışsa; henüz tam net değilse o zaman ona daha parlak bir renk verin ve topraklama kordonunuzun rengini ona uydurun. Bunu yaptığınız zaman topraklama kordonunuz doğal olarak kendisini ortalamak ve fazla enerjisini atmak için auranıza yardımcı olacaktır. Üstelik daha parlak renkler daha belirgin sınırlar oluşturur.
Her zamanki topraklama kordonunuza çok iş yüklediğinizi düşünerek endişelenmeyin, birinci çakra enerjisi sınırsızdır. Yüz işi aynı anda yapıp aynı zamanda da yirmi kişi için nefis bir yemek pişirebilir. Topraklama kordonunuz ondan istediğiniz her şeyi yapabilir.
Bir kez yeteneklerinizi geliştirdikten sonra günlük sağlık kontrolünüz sadece otuz saniyenizi alacaktır. Otur, toprakla, kafanın içindeki odaya gir, auranı ışıklandır ve zorluklara ya da eksikliklere müdahale et. İşte bu kadar!
AURAYI KORUMAK
Eğer daha önce başka bir metafizik çalışma yaptınızsa o zaman psişik koruma sistemleri olan “duvar”, “ayna” ya da “beyaz ışığa” aşina olabilirsiniz. Bunlar bazılarının kendilerini başkalarından ve yollarına çıkabilecek herhangi bir “şeytani” enerjiden korumak için kullandıkları bariyerlerdir. Bana göre bu bariyerlerin faydadan çok zararı vardır.
Duvar gerçekten de duvara benzeyen ve tuğlalardan yapıldığı hissini uyandıran bir enerji bariyeridir. Duvarı kullanan kişiler genellikle dünyaya bakışları sert ve esnek olmayan insanlardır. Duvar asla geçilemeyecek bir savunma olarak dikilmiştir. Ne yazık ki çoğu canlı mücadeleden hoşlanır ve bu yüzden ışığa giden pervaneler gibi duvar kullanıcılarına doğru giderler. Aslında yalnız bırakılmak istemelerine rağmen duvar kullanıcıları kendilerini dengesiz ve yönlendirici insanlarla çevrili bulurlar. Duvar kullanıcıları savunma sistemlerinin diğer insanlara cazip ve/veya aşağılayıcı geldiğinin farkında değildirler.
Duvar kullanıcıları çok arzu ettikleri yalnızlığı yaşayamazlar ve çoğu zaman “Bu deli insanlar/işler/ilişkiler beni nereden buluyor? Alnımda mı yazıyor?” diye şikayet ederler.
Aslında herkes altıncı hisleriyle kaba enerji bariyerlerini hissetme yeteneğine sahip olduğundan duvar kullanıcıları gerçekten de alınlarında “Gel bana dalaş!” yazısı ile gezerler.
Ayna tıpkı adı gibi kendisine gelen enerjileri yansıtan ve duvardan daha az aşağılayıcı bir bariyerdir. Söylemi şudur: “Bana ne gönderirsen sana aittir, yani ben seninle iletişim istemiyorum.” Ayna sadece yarı etkilidir. Çoğu kimse iletişim kurma çabalarının aynen geri geldiğini görünce vazgeçerken geri kalanlar ille de kalıp çabalarını devam ettirirler. Bir aynanın arkasında yaşamak kişiyi çok yalnız kılar, çünkü aynanın arkasına geçebilen çok az şey vardır. Ayna eğer spiritüel narsistleri cezbederse rahatsız edici bile olabilir çünkü onlar yakınlarda dolanıp kendi akislerini seyretmeye bayılırlar.
Ayna da duvar gibi ölü ve kırılgandır. İkisinde de hiç insani bir taraf olmadığı için ne canlılıkları ne de mizah yanları vardır. İkisi de bu kalıplaşmışlıkları yüzünden auranın akıcılığı ve sağlığı için zararlıdır.
Beyaz ışık hepten başka bir hikayedir. Beyaz ışık, her tür koruma için kullanılan beyaz çok parlak bir aura balonudur. Bu fikir, beyaz ya da gümüşi bir aura içinde görülen ruhani rehberlerden ve meleklerden esinlenerek ortaya çıkmıştır. Bu tür yaratıkların olağanüstülüğü bir kitap doldurabilir, bu yüzden bu konuya kısaca değinip geçeceğiz. Bu konuyu anlayabilmek için, ölüm sonrası yaşam, reenkarnasyon, bilinç ötesi, ruh kardeşleri, karma ve akaşik kayıtlar gibi konularda bilgi sahibi olmak gerekir.
Rehberler ve melekleri kısaca açıklamak gerekirse dünya üzerindeki hayatımızı izlemeyi ve bize yardımcı olmayı kabul etmiş varlıklardır. Genellikle edinmek istediğimiz bilgi ve bizim aramızda, bizimle tanrı arasında ve bizimle ve oluşabilecek ani zihin sarsıntılarımız arasında arabuluculuk ederler. Şok ve geçiş anlarında rehberler bizi beyaz ya da gümüş renkli koruyucu bir perdeyle sarmalarlar. Bu koruyucu beyaz örtü inanılmaz derecede iyileştiricidir ama kısa zamanda yok olarak kendi doğal renklerimizin ve enerjilerimizin yeniden ortaya çıkabilmesine olanak sağlar.
Kişiler kendi başlarına çok amaçlı bir beyaz ışık korunma bariyeri yarattıklarında (ya da daha kötüsü başkalarına yolladıklarında) beyaz ışık iyidir, daha fazla beyaz ışık daha da iyidir diye düşündüklerinde auranın neredeyse bir ölü katılığına girmesine neden olurlar. Aura sürekli olarak tek bir renk saçmak için yaşadığı sıkıntıdan katılaşır ve sağlıksızlaşır. Beyaz ışık içindeki kişiler kısa bir zaman sonra kendilerini yeryüzü enerjisi, kendi enerjileri ve diğer insanlardan soyutlanmış bulurlar. Hatta rehberler bile kişiye ulaşmakta zorluk çekerler çünkü beyaz ışığın görevi her şeyi dışarıda tutmaktır. Kişisel gelişim dışardan hiçbir şey alınmadığında durur.
Beni yanlış anlamayın; beyaz ışık çok önemlidir. Acil durumlar ya da hastalıklar için iyidir ama her zaman kullanılacak bir araç değildir. Kendi meditasyonlarımda ben artık asla beyaz ışık kullanmıyorum. Onu kullanmayı rehberlerime bırakıyorum.
Bana bu gibi sınırlamalarla tedaviye ya da ders almaya gelen kişilere hemen odaklanarak bunun altında yatan korkuyu bulmaya çalışıyorum. Bu tür korunmaya gereksinim duyan insanlar genellikle kötü ve psikolojik bir tehlikeden korkarlar; büyük bir olasılıkla ikisinden de fazlasıyla tatmışlardır. Biliyorum çünkü auramı tanımlayana ve topraklayana kadar ben de bunu yaşadım. Şu anda öğrenmekte olduğumuz çalışmayla sevdiğim görüntülere ulaşabiliyorum; bu görüntüler bana kötülük ve tehlike ile dolu ruhlar dünyasında yaşamak için yardımcı oluyor.
Çocukken, iki ya da üç yaşından itibaren pek çok kimse tarafından taciz edildim. Korku ve kötülüğe çok yatkın olarak büyüdüm. Spiritüellikle ilk kez on yaşında tanıştığımda kötülüğün her seviyesi ile ilişkiye geçmeyi amaçlıyordum. Bütün öğretmenlerim Beyaz Kardeşlik üyesiydi ama ben bir yerlerde Kara Kardeşlik olduğunu ve onlara karşı yapılacak büyük, kıyamet benzeri bir savaşa katılacağıma inanıyordum.
İç yolculuklarımda tüm sözü edilen koruma sistemlerini ve aklıma gelen başka her şeyi “kötü tiplere” karşı korunmak için kullandım. Kimi zaman bunlar işe yaradı ama çoğu zaman işe yaramadı. Kendimi pek çok psişik acil durumun tam ortasında buldum. Neyse ki bu acil durumlar beni bir psişik çalışma merkezinin kapısına yönlendirdi. Orada kötülüğe olan inancımın gerçekle alakası olmadığını ama benim hayat görüşümle alakalı olduğunu en nihayet anladım.
Ben Tanrı’nın kimseyi koruyabileceğine inanmıyordum çünkü (bana saldırılırken neredeydi?) sürekli olarak tehlikelerle dolu bir dünyada yaşıyordum. Bilgiden ve bağlantılardan habersiz kendi başıma yolculuk yaparken ve korku temelli korunma perdeleri ile sarmalanmışken iç ve dış dünyada sağa sola toslamam kaçınılmazdı. Sürekli olarak bilinçaltımdaki korkularla yaşıyor ve inanılmaz ürkütücülükteki deneyimleri kendime bir mıknatıs gibi çekiyordum. Olumlu, güvenli ve hayat dolu insanları ve mesajları tanıyamıyordum. Böyle mutlu bir deneyime vaktim yoktu. Hakikati ortaya çıkarmak ve kötüyü yok etmekle çok meşguldüm! Aklımı kaybetsem ve hatta bu yolda ölsem bile gezegeni iyileştirecektim. Bir misyonum vardı!
Şanslıydım, şu an size öğretmekte olduğum yetenekler sayesinde bu misyonum kısa sürdü. Enerjimi tanımlamayı, topraklamayı ve temizlemeyi öğrendiğimde korunma perdelerim yavaş yavaş yok oldu. Kötü insanlara ve deneyimlere eskisi kadar çok rastlamamaya başladım. Sanırım artık eskisi gibi acıklı bir dramın parçası olmadığım için beni hırpalamak onlar için de eskisi kadar eğlenceli değildi.
Başlangıçta, sürekli tehlike içinde olmanın ve kötü ruhları görmekten korkmanın heyecanı olmadan yaşamak bana çok boş geldi. Hatta içim sıkıldı! Ama her nasılsa kararlılık gösterdim, çünkü yeni öğrendiğim yetenekler beni daha fazla nefes alabileceğim yeni bir manevi düzeye sokuyordu. Kafamın içinden ve auramın ardından bir parçası olmadan kaosu seyredebiliyordum.
Kısa zamanda huzursuz insanları iyileştirmekte ustalaştım. Şizofreninin, halisünasyonların, paranoyanın ve hayali seslerin kaynağını bulmak benim için çok kolay; hatta rahatlatıcıydı. Eğitimli bir şifacı olarak kendimi ve şifa verdiğim kişileri yeni öğrendiğim korunma yöntemleri ile deliliğin ortasından güvenli bir yere ulaştırabiliyordum.
Kendi üzerimde çalıştığımda ve başkalarını dehşet verici korkularından kurtardığımda çok önemli bir şey öğrendim. Gördüm ki, bir zamanlar ürkütücü, deli, kötü ve şeytani diye adlandırdıklarım aslında herkesten çok daha zavallıydılar. Tıpkı benim gibi derin bir kuyu dolusu kederleri ve korkusuz görüntülerinin altında hayal bile edilemeyecek kadar büyük bir kaybolmuşluk duyguları vardı. Beni korkutmak ve kontrol etmek için yaptıklarına tepki vermeyi bırakınca pek çok ortak noktamız olduğunu keşfettim. Korkunç şeyleri, eve gidip güven içinde olmak isteyen kaybolmuş korkmuş çocuklar olarak görebiliyordum. Sınırları içinde hapis olmuş kişileri anladıkça kötülük benim için basit bir kavram haline dönüştü.
Bir süre şeytan çıkarıcılık da yaptım. Yardım ettiğim her acı çeken ruhta kendi korkularımdan biraz daha sıyrıldım. Bugün o tür karnaval tipi psişik iyileştirme ile ilgilenmiyorum ama o zamanlarda bunun bana çok yardımı olduğu kesin. Bugünlerde tüm şifa enerjimi kendime yardım için kullanıyorum ve başkalarına kendileri ile iletişim kurmalarını öğretmeye çalışıyorum.
Artık her birimizin iyi ya da kötü olmayı seçtiğini biliyorum; karanlık güçleri tanımak ve onlardan uzak durmak benim elimde. Herkesin yapabileceği ve seçebileceği gibi. Kendime ve iyileşmeme özen gösterirsem Tanrı’ya daha yakınlaşacağımı; korku yaratan varlıklardan uzaklaşacağımı öğrendim. İç dünyama döndüğüm zaman Tanrı’nın ve güvenliğin her zaman orada beni beklemekte olduğunu gördüm.
Şu anda kullanmakta olduğum korunma sistemlerini insanlardan ve ruhlardan korktuğum için değil, onlara yardımcı olmak için kullanıyorum. Başkalarından kendimi uzaklaştırmak istediğimde onları tiksindirici olarak düşünmüyorum. Bir zamanlar benim de olduğum gibi yollarını ya da inançlarını kaybetmiş olduklarını düşünüyorum. Devasa, karmaşık ve inanılmaz bariyerler diktiğimdeyse hiçbirimizi korumuş olmuyorum. Sadece yolculuğumuzu engelliyorum; dikkati engellerime çekiyorum ve iyileşmemizi geciktiriyorum. İnsanlarla arama mesafe koymak için bunun yerine artık kendi bedenimde kendi auramın arkasında durmayı öğrendim.
Bir müdahale hissettiğimde (ki o zaman sağlıklı auram renk ve şekil değiştirerek beni hemen haberdar ediyor) ya da olaylar ve insanlar tahammülümün sınırlarını zorlamaya başladığında bir zamanlar olduğu gibi ne korkuyorum ne de deliye dönüyorum. Bir koruma sembolü kullanıyorum ve kötülüğü benden uzaklaştıracak güçlü küçük bir şifa uyguluyorum. Bunun içinde ne korku var, ne de aşağılama. Yaşam gönderiyorum, sevgi dolu hediyeler, çiçekler yolluyorum.
Çiçekler her zaman sevginin, saygının, karşılamanın ve kabullenmenin sembolü olmuştur. Diğer hediyelerin de anlamları olmasına karşın, hiçbiri yaşayan sağlıklı çiçeklerin taşıdığı ve ilettiği önem ve ilgiyi yansıtmaz. Çiçekler bir doğumu kutlar ya da bir ölüme yas tutar. Tebrik ederler, avuturlar ya da şefkat, hayranlık ve dostluk göstermek için kullanılırlar. Hatta bir ilişkinin bittiğini bile anlatabilirler. Çiçeklerin ve yeşilliklerin kabul edilmiş evrensel simgesel değerleri onları kişisel koruma ve başkalarıyla iletişim için en doğru semboller kılar.
Günlük hayatta bu tür yaşayan hediyeler genellikle düşüncenin ve bağlılığın sembolü olarak kabul edilir. Aynı şey enerjik ya da spiritüel dünya için de geçerlidir. Çünkü çiçekler ketumdur; saldırgan değildir. Bu yüzden kullanımları kişinin korku duymamasına ve korku dolu hatıraları çekmemesine neden olur. Tam tersine çiçeklerle korunma başkalarının korkusunu da yatıştırır.
Canlı, renkli bitkilerle yaratacağınız korunma sistemi çok basittir; öyle basittir ki işlediğine inanmak zordur. Başlangıçta müthiş duvarlarımı, aynalarımı ve beyaz ışıklarımı küçük çiçekler, yeşillikler ve ağaçlarla değiştirmek bana çok zor geldi. Ancak kısa sürede, bir zamanlar kullandığım kocaman engeller yerine basit ama etkin bahçe aletlerimi kullanmayı tercih ettiğimi gördüm. Benim yaşayan, büyüyen korunma sembollerim korkudan uzaklaşmanın anahtarıydı.
Yaratacağınız ilk canlı korunma sembolü “nöbetçi” olacak. Görevi sizin önünüzde durmak, tanıştığınız her kişiyle selamlaşmak ve size gelen enerjiyi topraklamaktır. Her zaman sizinle olacak ve auranızın dış tarafını koruyacaktır. Ancak ilk olarak biraz alıştırma yapalım ve kreasyonunuzun ilk parçasını tanıyalım; hayali bir gül.
İLK GÜLÜNÜZ
İlk gülünüzü yaratmak için: Oturun, kendinizi topraklayın ve kafanızın içindeki odaya gidin. Auranızı ışıklandırın ve pürüzsüz bir elips olduğundan emin olun. Öyle değilse o zaman topraklayın ve önce bir aura iyileştirme seansı uygulayın. Auranızın sınırlarının ve birinci çakra topraklama kordonunuzla arasındaki bağın farkına varıp bugün onların aynı renkte mi yoksa zıt renklerde mi olmaları gerektiğine karar verin. Karar sizin.
Gözlerinizin arkasından ve topraklanmış bedeninizden auranızın sınırlarına bakın. Yüzünüzden bir kol mesafesinde olmalıdır. Aklınızda kenarı iyice düşünün ve o kenarda büyük uzun saplı bir gül hayal edin. Bu hayali gülün taç yapraklarını, renkli yapraklarını ve dikenlerini görün. Rengine; goncasının açıklığına ve ne yana baktığına karar verin. Yaratmış olduğunuz şey şu anda ve buradaki ruhunuzun grafik tasviridir.
Gülü bir dakika boyunca inceleyin. Çünkü korunmanız için böyle bir gül kullanacaksınız; onu koruyucu özelliklerle yeniden yaratmalısınız. Ancak şu anda sadece her bir parçasının ne anlam taşıdığını ve size ne ifade ediyor olduğunu bilmenizde yarar vardır. Gülleri anlayabilmek için birkaç genel kural;
Boy ve Uzunluk Size büyük ve uzun saplı bir gül yaratmanızı söyledim ama ölçü ya da örnek vermedim çünkü sizi etkilemek istemedim. Aklınıza ilk gelen gülü kullanmanızı arzu ettim çünkü aklınıza gelen ilk gül sizin ruhunuzu en iyi yansıtacak gereçtir.
Yarattığınız gül sizin dünyada kaplamak istediğiniz yerin büyüklüğü ile bağlantılıdır. Eğer yarattığınız gül burnunuz ve göbek deliğiniz arasındaki mesafe büyüklüğünde ise o zaman dünyaya uyum sağlamışsınız demektir. Eğer gülünüz bundan daha büyükse enerjinizin ya da kişiliğinizin çevrenizdeki olayları nasıl yönettiğine bir göz atmalısınız. Çok büyük bir gül çevrenizde yükselmenizin zamanının geldiği ve mücadele olmayan bir ortamda yeteneklerinizin ve yapabileceklerinizin ziyan olduğu anlamına gelebilir.
Eğer gülünüz normalin altında bir boydaysa gelişiminizi engelleyen kısıtlayıcı bir dünyada yaşadığınız sonucuna varılabilir. Yapmanız gereken tıpkı gereğinden fazla büyük bir gül yaratmış kişi gibidir. Yukarı ve dışarıya doğru açılmanız ve gelişmeniz gerekir. Kalbinizdekileri anlatabileceğiniz ve size güvenli bir ortam yaratacak insanları bulma zamanı gelmiş demektir. İçinde bulunduğunuz ortam sizi engellemektedir.
Gül goncanızın boyu ve açıklığı: Bu özellikler sizin şu anda kendinize ait spiritüel bilgileri dinlemeye ne kadar hazır olduğunuzun göstergesidir. Goncanızın boyu şu andaki spiritüel kapasitenizi; açıklığı ise bu bilginin ne kadarını kullandığınızı gösterir.
Kocaman ama kapalı bir gonca olağanüstü bir spiritüel kapasiteyi ama onu kullanmaktaki çekinceyi gösterir. Tamamen açık küçük bir goncanız olabilir ve bunun anlamı da yaşam şeklinizin size fazla fırsat vermediği halde sizin, elinizdeki bilgiye sıkı sıkı sarıldığınızı gösterir.
Eğer gülünüz henüz bir gonca ise bu yeni baştan başladığınız ve büyük olasılıkla hayatınızdaki gereksiz pek çok şeyi tekrar açılmadan önce temizliyor olduğunuz anlamına gelir. Eğer gülünüz tamamen açıksa bu sadece ve sadece spiritüel bilginize dayanarak fiziki hayatınızı nerdeyse hiçe saydığınız anlamına gelir. Neden? Eğer fiziksel hayatınız size bu kadar az destek sağlıyorsa artık belki de biraz değişiklik yapmanın zamanı gelmiş demektir; diyetinizde ya da spor düzeninizde, kariyerinizde ya da ilişkilerinizde ya da çalıştığınız ve yaşadığınız yerlerde.
Gülün sapının uzunluğu: Bu sizin fiziksel hayatınıza ve yeryüzüne olan bağınızı gösterir. Aynı zamanda şimdiki zamandaki topraklama yeteneğinizin ölçüsüdür. Çok uzun bir sap iyice topraklandığınızı gösterirken uzun bir sapın sonundaki küçük ya da sıkıca kapalı bir gonca ruhunuzla bedeniniz arasındaki ilişkinin yoğun bir şekilde bedeninize bağlı olduğunu gösterir. Bu da güvensizliğin ya da spiritüel dünyaya karşı korkunun veya Tanrı’ya inançsızlığın belirtisi olabilir.
Çok kısa bir sap şu anda topraklanmaya karşı isteksizlik işaretidir. Kısa bir sap aynı zamanda yetersiz fiziksel alıştırma ya da kötü beslenme ve sağlıksız bir bedene işaret eder. Sağlıklı bedenler doğal olarak topraklanır.
Kısa bir sap ucunda tamamen açılmış bir gül ise ruhunuz ile bedeniniz arasındaki ilişkinin yoğun bir şekilde ruhunuza bağlı olduğunu gösterir. Bunun anlamı karmaşık, yetersiz ya da tehlikeli bir fiziksel varoluş; yaşamayı çok da istemediğiniz bir hayat yaşadığınızdır. Eğer gülünüz anlattığım gibiyse topraklanın! Eğer bedeninizin içinde değilseniz ona yardımcı olamazsınız ve eğer hayatınızın içinde yaşamazsanız gerekli değişiklikleri yapamazsınız. Topraklanın ve ilerleyin!
Renk
Renklerin olası anlamları üzerinde “Aurayı Yorumlamak” bölümünde kısaca durdum ama bunu yaparken pek de hevesli değildim. Renk konusu o kadar değişkendir ki bana “Kırmızı öfkedir” demek çok saçma geliyor. Kırmızı kişinin kültürüne göre her anlama gelebilir, çok kişiye çok farklı anlamlar arz eder.
Küçük bir örnek vereyim. Bizim kültürümüzde yas koyu renkler ve siyah tarafından temsil edilirken bazı kültürlerde canlı renklerle, bazen de beyazla simgelenir. Bu kültürlerde bizim ağır başlı siyah cenaze kostümümüz hakaret olarak algılanabilir. Renklerin anlamlarını kesin olarak belirtmek mümkün değildir.
Ancak rengin tonu ve yoğunluğu farklı bir şeydir çünkü duygusal yoğunluğu ve katılımı belirtir. Eğer gülünüz çok açık renk ya da pastel ise yenilik işareti olabilir. Daha yoğun renkler canlı bir belirginliği ve çok koyu renkler acımasız bir inatçılığı gösterir.
Ebruli renkler ya aksiyon ya da farklı seviyelerden bilgiyi yansıtırken ışıldayan renkler büyük bir spiritüel bilgi akışı anlamına gelebilir. Bunun ötesinde gülünüzün renginin anlamı sizin yorumunuza kalmıştır.
Yön ve Yaş
Taç yapraklarınız ne yöne bakıyor? Eğer sizden öteye doğru bakıyorsa anlamı cevaplarınızı bir başkasının hayatında aradığınızdır. Şu anda ruhsal gelişiminiz için bir kitap yorumlamaktasınız, gülünüz bu kitaba dönük olmalıdır ya da yukarıya dönük olmalıdır. Daha fazla topraklanmaya ihtiyacınız varsa yere dönük olan gülünüz sizden talimat bekliyorsa size dönük olacaktır.
Gülünüz kaç yaşında? Taze bir gül mü? Eğer öyleyse, son zamanlarda ruhsal değişim ve gelişim yaşamışsınız demektir. Gülünüz yaşlı ve solgun mu? Bunun anlamı yaşam biçiminizin ve varoluşunuzun zamanını doldurduğu ve artık değişmeniz gerektiğidir. Ancak eski alışkanlıklarınız artık sizin için işe yaramamasına karşın onları hala terk edemiyorsunuz demektir. Eski ve solmuş gülünüzü kolaylıkla yeni ve taze bir gülle değiştirebilirsiniz ya da isterseniz çalışmamızı tamamlayana kadar bekleyin.
Yapraklar ve Dikenler
Yapraklar ve dikenler sizin gelişim kapasitenizi ve kendinizi koruma isteğinizin derecesini gösterir. Gülünüzün sapı çırılçıplaksa sakın şaşırmayın çünkü büyüme ve ruhsal korunma kapasitesi çok az kişinin farkındalığına varabildiği bir kavramdır. Derin bir nefes alın kendinizi topraklayın ve gülünüze sapındaki yaprakları ve dikenleri göstermesini isteyin. Gösterecektir.
Çok sayıda yaprak büyüme kapasitenizin genişliğini ve buna ne kadar büyük ihtiyaç olduğunu
gösterir. Çok sayıda yaprağın anlamı büyük bir değişimin ve gelişimin içinde ya da eşiğinde olduğunuzu gösterir. Az yaprak ise değişemeyeceğiniz ya da gelişemeyeceğiniz anlamına değil, bu işlemleri çok yaptığınız için o yaprakları kullandığınız anlamına gelebilir. Hiç yapraksızlık, büyüme kapasiteniz olmadığını değil, bu kapasiteye inanmadığınızı gösterir.
Yapraksız bir sap genellikle çok açık renkli güvensiz bir gülü ya da çok koyu renkli inatçı bir gülü gösterir. Açık renkli güllerde yapraksız bir sap kendine güvensizliği gösterir. Çok koyu renkli güllerde yapraksızlık “eski köye yeni adet” tarzı bir inancı yansıtır. Yapraksızlık sonucunu oluşturan bu inançlar kolaylıkla topraklanabilir.
Dikenlerin varlığı kendinizi koruma yeteneğinizi temsil eder. Güller kendilerini insanlar ve hayvanlardan korumak için dikenler geliştirmiştir. Yeni güller üreten çiftçiler her ne kadar dikensiz güller üretmeye çalışsalar da yabani güllerin nasıl da dikenlerle kaplı olduğunu hatırlayın. Siz yabani bir gül müsünüz yoksa evcilleştirildiniz mi?
Değişik boylarda çok diken sizin çeşitli korunma tepkileri ile donandığınızın işaretidir. Tek bir boyda birden fazla diken sizin ardında güçlü enerji taşıyan tek bir korunma sisteminizin olduğunu gösterir. Az sayıda diken doğru dürüst korunmadığınızı, hiç diken olmaması ise kendinizi nasıl koruyacağınızı bilmediğinizi gösterir.
Eğer az sayıda çok büyük dikeniniz varsa kendinizi korumak için enerjinizin tükendiğini ve kurtulamadığınız olaylara ya da kişilere karşı yüksek sesle ya da öfkeyle karşılık verebileceğinizi anlayabilirsiniz. Eğer belirgin olmayan, bir görünüp bir kaybolan dikenleriniz varsa korunma sisteminiz tam olarak çalışmamaktadır. Durum buysa sakın paniğe kapılmayın. Tamir edebiliriz.
Şimdi, size durumunuzu gösteren güle baktıktan sonra, ona şimdiki durumunuzu gösterdiği için teşekkür edin. Hala kafanızın içindeki odada, sağlıklı bir auranın ardında ve topraklanmış olduğunuzdan emin olun. Gülünüze teşekkür ettikten sonra onu yollayın. Bunu onun hayalini silerek ya da üfleyerek yapabilirsiniz. Kendinizi yorumlama gülünüzü her zaman çağırabilir ve o anki durumunuzu kontrol edebilirsiniz. Yorumlama gülünüzü auranızın dışında tuttuğunuzdan; dolayısıyla onu topraklamadığınızdan ve okuduktan sonra her seferinde onu yok ettiğinizden emin olun.
Kendinize her gül yaratışınızda yukarıdaki talimatları başlangıç için kullanabilirsiniz ama sonra lütfen kendi içgüdülerinize uyun. Benim talimatlarım çok geneldir. Zaman içinde ekleyecek çok şey bulacaksınız.
İlk gülünüzü yolladıktan sonra yorumlama aracı olarak kullanmayacağınız yeni bir gül yaratacaksınız. Onu koruma aracı olarak kullanacaksınız. Benim, nöbetçi olarak adlandırdığım bu gül hayal edebileceğiniz en canlı ve en sağlıklı gül olmalıdır. Bu gülü yaratırken bilinçli olarak yorumlama gülünüzde kaçırdığınız bütün detayları ekleyin. Kendi içinde ve dışında iyileştirici olmalıdır.
NÖBETÇİYİ YARATMAK
İlk nöbetçinizi yaratmak için kafanızın içindeki odadasınız, topraklandınız ve auranızı ışıklandırdınız. İster ayakta durun, isterseniz oturun. Hangisini tercih ederseniz. Odanızın içinden, topraklanmış bedeninizden büyük, uzun saplı, sıcak, canlı bir renkte bir gül yaratın. Bu gülü auranızın ön kısmına koyun (Şekil 5). Gül goncası hafifçe açık olmalı ve size doğru bakmalıdır. Çiçek tam olarak yüzünüzün karşısında olmalıdır; sağlıklı yapraklar ve dikenlerle dolu uzun sapı birinci çakranıza kadar ulaşmalıdır. Bu çiçeği çok büyük bir gül hayal edin (yüzünüzden daha büyük) ve arkasına saklandığınızı düşünün.
Nöbetçinizi selamlayın ve merkezine bir topraklama kordonu bağlayın. Topraklama kordonunun saptan aşağı doğru uzandığını, yere ulaştığını ve yeryüzünün merkezine gittiğini görün. Kafanızın içinde kalın.
Şekil 5. Nöbetçiyi Yaratmak
Nöbetçinizin topraklama kordonunun her iki ucunun da sıkıca çapalanmış olduğunu görün ve isminizi kordondan aşağı üç kere seslenin. Şimdi gülü yüzünüzden çevirin ve iyi bir nöbetçi gibi önünüze baktırın. Ayağa kalkın ve gülünüz yerindeyken yürüyün; nereye giderseniz sizinle birlikte gelmesine ve daima önünüzde olmasına alışmaya çalışın. O sizin enerji korumanız olacaktır.
Nöbetçiniz her daim auranızın önünde duracak ve sizin birincil koruma sembolünüz olarak görev yapacaktır. Bu gülün görevi duvar ve diğer korumaların yerini almaktır. Sizinle karşılaşacağınız insanlar arasında aracılık yapacaktır.
Kendi meditasyonlarınızda size daha uygun bir çiçek bulabilirsiniz. Ben gülü tercih ettim çünkü gülde kendi kendini koruma sistemi mevcuttur.
Güldeki dikenlerin size bu çiçeğin auranızı korumakla görevli olduğunu hatırlatmasını umut ediyorum. Diğer bitkiler ve çiçekler daha dekoratif ya da kişisel zevkinize uygun olabilir (bundan sonraki alıştırmalarda onları kullanabilirsiniz) ama bu dikenli nöbetçi gül size daha iyi bir ayrım kavramı verecektir.
Nöbetçiniz farklı seviyelerde farklı yollarla çalışacaktır. En basit şekliyle bu gül sizin spiritüelliğinizin sembolüdür. Karşılaştığınız herkese ürkütücü olmayan ama sıcak ve dostça bir mesaj verecektir. Bunun yanında topraklanmış da olduğu için nöbetçinizin daha karmaşık özellikleri ve yetenekleri vardır. Bu sembolik gül auranızın dışında nöbet tutacak ve başkalarının size yolladığı enerjiyi kabul ederek topraklayacaktır.
Nöbetçiniz, diğer insanlara sizin onlarla bir düzeyde ilişkiye geçtiğinizi hissettirerek hem huzur hem de özel yaşam ortamı yaratacaktır. İnsanlar genel olarak sadece dikkati çekmek için iletişime geçerler. Hatta en saldırgan, en huzursuz edici insan bile sadece bir candan “merhaba” duymak için iletişime geçer. Sembolik gülünüz selamlaşmaları çok büyük bir beceriyle başarır. Çoğu zaman insanlar gülünüzle selamlaşır ve sizi rahatsız bile etmezler. Nöbetçinizi sizi koruması için yarattığınız halde bu candan sembolün verdiği mesaj sevgi ve kabullenmedir ki bu da korunmayı neredeyse gereksiz kılar.
İnsanlar sizinle bir neden yüzünden konuşmaları gerektiğini düşünürler ama tek arzuladıkları biraz sevgi ve iletişimdir. Nöbetçinizin sevgisi ve güzelliği ile karşılaştıklarında ve nöbetçiniz onların iletişim isteklerini kabul edip yolladıklarını toprakladığında bu çoğu zaman onların ihtiyacı olan tek şeydir.
Öndeki nöbetçinizi ve onun topraklama kordonunu sık sık kontrol edin. Eğer boynunu bükmüş ya da yorulmuş gözüküyorsa çıkardığı iyi iş için ona teşekkür edin. Eğer değiştiyse, enerjiye müdahale ediyor ve diğerleri ile iletişim kuruyor demektir. Harika! Yorgun ve solmuş gülünüzü yollayın ve daha dayanıklı, parlak bir topraklama kordonu olan yeni bir gül yaratın. Yeni nöbetçinizin yapacağı işe göre fazla narin olmamasına dikkat edin. Eğer minik pastel çiçeklerden hoşlanıyorsanız o zaman odanızı ve auranızı onlarla doldurun ama nöbetçiyi sağlam, renkli, dikenli ve sağlıklı bir gülden yaratın. Bu çiçeğin biraz sert bir tarzı olması gerektiği açıktır! Ben benimkini geniş omuzlu, çevik, atik ve hafif salak bir mizah anlayışı olan enerjik bir çiçek olarak hayal ediyorum. Ona kimse ilişemiyor, bu sayede sürekli onu değiştirmek ya da tamir etmek zorunda kalmıyorum.
Günlük meditasyon kontrollerinizde eğer gerekiyorsa nöbetçinizi tamir edin. Başka çiçekleri de nasıl görev yaptıklarını görmek için deneyebilirsiniz. Renklerini karıştırın, aura sınırınızla, topraklama kordonunuzla, kafanızın içindeki odanın duvarları ile ya da pabuçlarınızla uyumlu ya da zıt renkler kullanın.
Nöbetçinizin topraklanmasını kontrol etmek için zaman ayırın. Sevdiğiniz insanlarla karşılaştıktan sonra ya da çimdiklemek istediğiniz insanlarla görüştükten sonra ne durumda olduğuna bakın. Ona zarar vermeye çalışan insanları gözlemleyin. Bu kişilerin büyük bir olasılıkla sizden yollanacak bir düzine topraklanmamış hediyeye ihtiyaçları vardır. Böylece sizden ayrılmaları daha kolaylaşacaktır. Gönderdiğiniz hediyelerin topraklama kordonlarının olmamasına dikkat edin. Eğer hediyeleriniz topraklanmış olursa o zaman hediyeleri alan kişi kendi hayatında değil ama sizin hayatınızdaki topraklanmışlık, güvenlik ve sembollerinizdeki psişik yetenekleri hissedecektir. Bu onların yeteneklerini kullanmalarını engeller ve onların daha da güçlü, daha da enerjik parazitler haline gelmelerine neden olur. Hediyelerinizde kartvizit ya da bir amaç olmamalıdır.
Eğer sembolleriniz topraklanmışsa daha kalıcı olacaklardır. Atmaları daha zordur. Üstelik hediye verilen kişi, üzerinde kimden geldiğini bildiren bir kartla gelen hediyeleri almamakla sizi aşağılamak ya da istemediği bir şeyi kabul etmek arasında seçim yapmak zorunda kalır. Bu sorumlu bir spiritüel iletişim değildir. Bu çalışma başkalarını kontrol etmek ya da onlara istediklerimizi yaptırmak için değildir. Bu çalışmanın amacı kendi hayatımızı kontrol altına almak ve kendimiz için güvenli bir ortam yaratmaya çalışmaktır. Başka insanlardan sizin işinizi yapmalarını isteyemezsiniz. Aldıkları psişik mesajdan, güzellik ve huzurun sizde olduğu; hepsinin sizden kaynaklandığı izlenimine kapılırlarsa ilerleyemezler! Söylenecek başka söz yok.
Yıkıcı insanlar hakkında bir söz: Hayatları boyunca yoğun kötü ilgi gördükleri için sadece kötü ilgi çekecek şekilde yaşamayı bilen insanlar vardır. Bu insanlara öfkelenmekte serbestsiniz ama bu sizi sadece onların en yeni büyük düşmanı yapar. Sizin kötü davranışınız onları çeker. Onlara yuvalarında oldukları izlenimi verirsiniz. Bu tür insanlara karşı nöbetçi gülleri kullanmak sizin için yorucu olabilir çünkü onların en büyük zevki güzel şeylere zarar vermektir. Sizin özel gülünüzün zarar görmesini kişisel algılayabilirsiniz. Böyle algılamayın. Karşınızdaki insan nöbetçi gülünüzü solduruyor, eritiyor ya da yok ediyorsa size iyilik yapıyor demektir! Nöbetçinizin hangi tür enerjiler karşısında dayanıklılık gösteremediğini size işaret etmektedir.
Hemen yapmanız gereken mücadele etmekten hoşlanan taze, canlı ve dayanıklı bir nöbetçi yaratmaktır. Nöbetçinizin yıkıcı enerjiyi zevkle karşıladığını; onu yedikçe daha güçlendiğini ve o kişinin enerjisini toprakladığını görün. Unutmayın bu sadece enerji.
Gerçek bitkiler ve çiçekler gübre ile daha çok büyür ve güzelleşirler. Yıkıcı kişinin enerjisini nöbetçinizi besleyen gübre olarak düşünün. Unutmayın size doğru gelen, verilen, atılan sadece enerjidir. Nöbetçiniz enerji ile çalışmak için yaratılmıştır; yoğun enerji onu korkutamaz ya da ona zarar veremez. Enerji tahrip edici insanlardan aldığınız mücadele gücünü acımasız güçlü bir nöbetçi makine yaratmak için kullanın.
Nöbetçi paralayıcılara, topraklanmamış ve bedelsiz bir sürü hediye göndermeyi ihmal etmeyin. İçinizden buna karşı çıktığınızı biliyorum. Eğer o kişiler size kötü muamele ediyorlarsa o zaman neden onlar için iyi bir şey yapasınız? Neden onlara gözünüzü dikip kötü kötü bakmayasınız ya da görmezden gelmeyesiniz? Neden güzel bir şey veresiniz? Çünkü bu onları şaşırtacaktır. Eğer insanlar bana yıkıcı enerjileri ile yaklaşır ve nöbetçimi tahrip ederlerse o zaman onlara hemen bir düzine hediye çiçek yollarım; bunu onları ödüllendirmek için değil, dikkatlerini bir dakika olsun dağıtmak için yaparım. O bir dakikayı kendime yeni bir nöbetçi yaratmak ya da olanı güçlendirmek için kullanırım. Ben çalışırken saldırganın bir dakika işlevsiz hale gelmesini sağlarım.
Yeni ve daha güçlü nöbetçimle hazır olduğum zaman yeniden bu işgalcinin ne yaptığına bakarım. Belki yolladığım hediyeleri paralamış ve içlerindeki yıkıcı enerjiyi boşaltmıştır ya da hala kendisine yollanan güzel hediyenin karşısında şaşkınlıktan donakalmış durmaktadır. Hiçbir zaman başladıkları noktada olamazlar ve ben de her zaman oradan çekip gitmek ya da yeniden başlamak şansına sahibimdir.