Aynanın İçinden | Lewis Carroll


Aynanın İçinden, Lewis Carroll’un Alice Harikalar Ülkesinde adlı kitabının kazandığı başarının ardından yazdığı ikinci ‘Alice kitabı’dır. Alice, yine garip olaylarla ve tuhaf karakterlerle dolu bir dünyada, yeni bir yolculuğa çıkar. Bu kez, Kedicik’ini de yanına alarak, evindeki aynanın içinden geçer ve Ayna-Ev’e girer. Bu ev tıpkı Alice’in evindeki eşyalarla doludur ama her şey ters taraftadır. Kitapları da bizimkiler gibidir ama sözcükler terstir, yazılar tersten yazılmaktadır. Olaylar bile tersine yaşanmakta, zaman tersine akmaktadır. Duvarlara asılı resimler canlı gibidir, duvar saati yaşlı bir adam yüzüne benzer. Alice bu eve girer girmez kendini bir satranç oyununun içinde bulur. Bir satranç tahtasına benzeyen ve kocaman bir satranç partisinin verildiği bu dünyada Alice, Kraliçe olmak ister ama ikinci kareden başladığı bu oyunda kurallara uymak ve karşısına çıkan tüm engelleri aşmak zorundadır.

ÖNSÖZ
Önceki sayfada verilen satranç probleminin ban okurların aklını karıştırmasını olası buluyorum. O yüzden hamleler açısından doğru bir çalışma yapıldığını açıklamak iyi olurdu. Her ne kadar Kırmızı ve Beyaz (aşların sırayla oynaması kuralına tam uyulmamış ve üç kraliçenin rok yapması ile aslında onların saraya girmeleri kastedilmiş de olsa, 6. hamlede Şah çekilmesi, 7. hamlede Kırmızı At’ın alınması ve son Şah mat, aletleri yerleştirmek ve hamleleri verildiği gibi oynamakta sıkıntı yasayan kişiler tarafından, satrancın kurallarına tam olarak uygun bulunacaktır.

İÇİNDEKİLER
Oyundaki kişiler
Önsöz   .
BİR
AynaEv
İKİ
Konuşan Çiçekler Bahçesi.
ÜÇ
Ayna Böcekleri    .
DÖRT
Siribim ve Şiribom   .
BEŞ
Yün ve Su    .
ALTİ
Hamtİ Damti.
YEDİ
Aslan ve Tekboynuz     .
SEKİZ
Bu Benim Kendi Buluşum
DOKUZ
Kraliçe Alice    .
ON
ONBIR
ON IKI
Bu Kimin Rüyasıydı?    .
Alice’i Seven Bütün Çocuklara Paskalya Tebrigi
Bir Periden Küçük Bir Çocuğa Noel Kutlaması     .

Saf, bulutsuz ufukların çocuğu Mucizelerin hülyalı gözleri.
Sen ve ben bir ömür ayrı kalsak da, Akıp, uçup geçse de zaman hızla,
Sevecen gülüşün kucak açacak Anlatacağım peri masalına.
Ne gördüm senin güneşli yüzünü Ne de duydum gümüşlü gülüşünü
Yer bulamaz senin bu genç ömründe Benim düşüncem bile bundan böyle.
Ama anlatacağım bu öyküyü Bilirim, dinleyeceksin yine de.
Bu masal eski günlerde başladı, Yaz güneşi pırıl pırıl parlarken.
Tempo tutan basit bir çınlamaydı Sandalda neşeyle kürek çekerken.
Hâlâ anılarda yaşar yankısı
Kıskanç yıllar bize “unutun” derken.
Gel dinle o zaman, korkunun sesi
Acı haberlerle yüklüymüş gibi
İstenmeyen bir uykuya çağırıyor

Hüzünlü bir hizmetkâr gibi seni. Ama, biz çocuklar artık büyüdük, Geçen uyku vakti ürkütmez bizi.
Esmeden fırtına, karlar yağmadan Gözleri kör eden tipi gelmeden
Su yanan ateşin kızıllığında Çocukluğun mutlu yuvasında
Büyülü sözcükler saracak seni. Boş vereceksin öfkeli dünyaya.
Masal boyunca bir hasret gölgesi “Mutlu yaz günleri geçiyor,” diye
Yok oluyor diye yazın görkemi Arada bir titreyip iç çekse de
Şenlik ateşimize dokunamaz. Öykümüzün keyfini kaçıramaz.

BÖLÜM 1 AYNAEV
Bir şey çok kesindi, beyaz kedi yavrusunun bununla hiç ilgisi yoktu, bu bütünüyle kara yavrunun kabahatiydi. Çünkü son on beş dakikadır yaşlı kedi beyaz kediciğin yüzünü gözünü temizleyip duruyordu. (Bu işi de oldukça iyi yapıyordu.) Anlayacağınız gibi, onun bu işte parmağı olamazdı.
Dinah’ın yavrularının yüzünü yıkama şekli şöyleydi: Önce bir palisiyle zavallıyı kulağından tutup yatırır, sonra öbür patisiyle bütün yüzünü, burnundan başlayıp, tersten ovalardı. Şimdi de, bunların onun iyiliği için yapıldığından kuşku duymadan hareketsiz yatıp mırıldanmaya çalışan beyaz kediciği yakalamış, söylediğim gibi temizliyordu.
Kara kediciğin işi o öğleden sonra erken bitmişti. Bu yüzden, Alice kocaman koltuğun bir köşesinde kıvrılıp oturur ve uykulu uykulu, kendi kendine konuşurken, kedicik Alice’in uğraşıp sardığı yün yumağını top yapmış, azıp Hudurarak oynayıp duruyordu. Yumak açılmış, şöminenin üstündeki paspasa yayılmış, dolaşıp kördüğüm ol muştu. Tam ortasında yavru kedi kendi kuyruğunun peşinden dönüp duruyordu.
Alice yavruyu tutup kaldırırken, “Ah, seni haylaz şey!” diye bağırdı ve yaptığının kötü bir şey olduğunu anlaması için burnuna bir öpücük kondurdu. “Aslında, Dinah seni terbiye etmeli!” Yaşlı kediye azarlarcasına bakarak, becerebildiği kadar kızgın bir sesle, “Bunu terbiye etmek zorundasın Dinah, biliyorsun!” dedi. Sonra, kedi yavrusunu ve yünleri alarak koltuğa geri tırmandı, yumağı yeniden sarmaya başladı ama, kâh kediyle, kâh kendi kendine konuşup durduğundan pek çabuk saramıyordu. Kedicik uslu uslu kucağında oturmuş, yumak şansını izler gibi yapıyordu. Arada bir, elinden gelse seve seve yardım edecekmiş gibi patisini uzatıp usulca topa dokunuyordu.
“Yarının ne olduğunu biliyor musun, Kedicik?” diye söze başladı Alice, “Benimle pencereden baksaydın bilirdin ama Dinah seni temizliyordu, bakamadın. Senlik ateşi için kuru dal toplayan çocukları izliyordum. Çok fazla çalı çırpı gerekiyor Kedicik! Ama hava öyle soğudu, o kadar çok kar yağdı ki, bırakıp gitmek zorunda kaldılar. Boş ver Kedicik, yarın gidip ateşi seyrederiz.” Alice, nasıl durduğunu görmek İçin kedinin boynuna yünü bir iki kez doladı. Bu ortalığı karıştırdı, yumak yere yuvarlandı ve metrelercesi yine çözüldü
Yeniden rahatça oturduklarında, “Biliyor musun, Kedicik, çok kızdım,” diye sürdürdü Alice, “yaptığın yaramazlıktan görünce neredeyse pencereyi açıp seni karların üstü….

Benzer İçerikler

Magistra Üç.. İki.. Bil artık! | Buğra Han Baş

yakutlu

Böcek Orkestrasının Muhteşem Sınıfı 2 | Göknil Özkök

yakutlu

Hüzün | Ahmet Haldun Terzioğlu

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy