Balina Avcıları (Ünlü Çocuk Romanları – 2) | Patricia St. Jhon


Ünlü Çocuk Romanları
Bu seri dünya klasiği kitaplardan oluşmaktadır. Bu serinin ilk beş kitaplarında;
mecara, kahramanlık, sevgi, dayanışma gibi insan onuruna yakışan olaylar dizgesini anlatılmaktadır.
Bu seride yer alan kitaplar:
* Don Kişot,
* Balina Avcıları,
* Esrarlı Ada,
* Kip Kardeşler
* Pollyanna

***

BALİNA AVCILARI

Azgın dalgalar, gökyüzünü daha da karartıyordu. Gece yarısı, Kutup Denizi’ne doğru yol alan balina gemisinde az sonra nöbetler değişecekti. Dümen çarkının yanındaki iki gemici, gözlerini pusuladan ayırmadan kaptanın emirlerini bekliyorlardı. Geminin sadece iki yelkeni açık olmasına karşın, sert rüzgârlardan çok etkileniyordu.

Balina avcısı elbiseleri içinde bir genç:

– Deniz çok pis değil mi kaptan? Diyordu.

– Haklısın Henri, otuz yıldır denizlerdeyim, Böyle korkunç bir deniz görmedim, diye yanıtlıyordu kaptan.

Kaptan, ellisinde gösteriyordu. Kısa kesilmiş saçları iyice ağarmıştı. Bakışlarından zeki olduğu kolayca anlaşılıyordu. Karşısındaki gencin adı Henri idi. Henri, yirmi üç yaşlarında, uzun boylu ve yakışıklı bir delikanlıydı. Konuşmaya başladığında, dinleyenleri kendine hayran ederdi. Macera düşkünlüğü ve cesareti, tuttuğunu koparır bir yapıya sahip olmasından kaynaklanıyordu. Macera kadar, okumayı ve seyahat etmeyi seven bu genç, geminin ikinci kaptanıydı. Yaşından beklenmedik derecede deneyimli ve bilgiliydi.

Kaptan, Henri’ye:

– Kutup Denizi ve balina avcılığı hakkında ne düşünüyorsun? diye sordu.

– Balina avcılığı, yolculuğumuzun esas amacı değildir. Benim buralara gelmekteki amacım belli, dedi Henri.

– Gizli amacın olmasaydı, nişanlını, zengin aileni bırakıp buralara gelmezdin.

– Eğer uyumak istemiyorsanız, size ne amaçla buralara geldiğimi anlatayım kaptan?

– Sizi dinliyorum. Yalnız, siz de benim gibi piponuzu yakın. Bu elbiseler içinde sizi gerçek bir denizci sanacağım.

Piposunu yakıp, kaptanın karşısına oturan Henri, anlatmaya başladı:

– Babam çok zengin bir tüccardı. Eli açık olduğu ve refah içinde yüzdüğü için bana iyi bir öğrenim yaptırmak istedi. Malikânenin bahçesine büyük bir kütüphane yaptırdı. Okuduğum kitaplardan denizciliğe karşı ilgim arttı. On beş yaşına gelince annemle babama bu merakımı açtım. Öğrenim yapmaya sevi- yordum, ancak uzak denizlere açılmak, yeni ülkeler görmek en büyük arzumdu. Uzun tartışmalardan sonra, yanıma bir yardımcı katarak, Doğu Hint Adaları’na gitmeme razı oldular. Yılbaşında eve döndüğümde, kafamda o ülke ile ilgili yüzlerce öykü vardı…

Kaptan, piposunun tütününü değiştirirken:

– Fırsat buldukça bize bu öyküleri anlatırsın, dedi.

– Memnuniyetle anlatırım, diyen Henri’de pipo sunun tütününü yeniledi. Arkasına yaslanırken yeniden anlatmaya başladı:

– İkinci seyahatimi Amerika’ya yaptım. Yeni yerler görmek beni olgunlaştırmıştı. Annem evlenmem gerektiğinden söz etmeye başladı. Annesi ve babası öldüğü için malikânemize yerleşen Fani, ilgimi çeki- yordu. Yaşlarımız, boylarımız uygundu. Bir gün kendisine evlenmek istediğimi söyledim. Fani, benim zenginliğimden, kendisinin yoksulluğundan söz etti. Çeyiz olarak sevgisinden başka bir şeyi olmadığını vurguladı. Bunları duyan babam, Fani’ye yirmi bir yaşına geldiğinizde, altı bin İngiliz altını geliriniz olacak, dedi. Geleceğimizi garantiledikten sonra gerisini düşünmememizi istedi.

– Ne mutlu size, dedi kaptan. Genç yaşta geleceğinizi garanti altına almışsınız.

– Babamın sayesinde, diye yeniden anlatmaya başladı, Henri. Babam varlıklı olmasaydı bu yaşta böyle bir gemiyi nasıl satın alabilirdim? Babam bu gemiyi nişanlımla bana armağan etti. Bu nedenle, nişanlımın adını bu gemiye verdim. Fani adı buradan geliyor. Gemiyi aldıktan sonra Kuzey Kutbu’nda keşifler yapma arzum arttı. Nişanlım, anne ve babama karşın bildiğiniz gibi işte buradayım. Onların, ardından gözyaşı döktüklerini düşündükçe üzülüyorum.

Henri’nin duygulandığını gören kaptan, elini onun omzuna koyarak:

– Ayrılık, denizciliğin yazgısıdır. Sonsuz denizle- re doğru giderken, hep arkada kalanları düşünür- sün. Otuz yıldır ben bu özlemi duyarak yaşadım. Sen daha çok gençsin. Hayırlısıyla döner, sevdikleri- ne kavuşursun, dedi.

* * *

Kaptan Şiptin ile Henri, bu sohbetten sonra, güverteye çıktıklarında şiddetli bir rüzgârla karşılaştılar. Gökten yağan, kar karışımı yağmur, halatların ve güvertenin üstüne zamk gibi yapışıyordu. Azgın dalgalar, gemiyi kırk adım yükseltiyor, bazen de bir o kadar derinlere indiriyordu. Denize düşmemek için halatlara tutunmak şarttı.

Kimseden bir ses çıkmıyor, endişeyi giderecek düşünceler ortaya atılmıyordu. Kaptan, halatlara tutunarak, uzakları gözetliyor ama umut verici bir beyanda bulunamıyordu.  Kutup Denizinde sık sık buz dağlarına rastlandığından, dalgalar kadar tehlikeliydi. Kasırganın giderek artması, gemidekileri gecenin karanlığında ne yapacaklarını bilemez duruma getirmişti.

Güverteyi aşan dalgalardan ıslanan Henri, kaptana yaklaşarak:

Benzer İçerikler

80 GÜNDE DEVR-İ ÂLEM-JULES VERNE

yakutlu

https://www.birazoku.com/yagmurun-gucu-oguz-selim-yazici

yakutlu

Bir Deney Faresinin Sırları – Kızlar Giremez (Köpekler Girebilir)

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy