Bir Değirmendir Bu Dünya, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu`nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadil-i erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu. Daha doğrusu müslüman olarak iç dünyamızı zenginleştirmek, çağa donanımlı bir müslüman olarak yetişmemiz için elinden geleni yapıyordu. Hem çocuklar için yapıyordu, hem de büyükler için.
Bu kitaptaki yazılara, kendi yatağında sessiz, sakin ve içten içe maveraî uğultularla akan bir nehrin zaman zaman coşup kabarması olarak da bakılabilir.
İçindekiler
Sunuş 9
Birinci Bölüm
Cihad ve Arınma, 11
Labirentimiz, 11
Bir Değirmendir Bu Dünya, 13
Tepki, 15
Allah Dostları, 17
Yol Ayrımı, 19
Arınma, 22
İbadet, 24
Namazda Olmak, 26
Siyer Okumanın Önemi (Ya da Rabıta), 28
Anlayarak Okumak, 31
Neler Okumalı? 33
Bir Küçük Teklif, 35
Çiçekler de Sevgi ister, 38
Geniş Hayal Gücü, 40
Zengin Hayâller İçersinde, 42
Güneşte Bir Gece, 44
İslâm’da Ordu ve Sosyal Hayat, 46
Her Gözün Görmediği Rütbeler, 49
Konuşmak ve Zanlar, 51
Düşmanlarımız ve Biz, 53
Bir Müslümanın Türkiye izlenimleri, 55
Yalın Bir Bakış, Çıplak Bir Gerçek, 61
Oruç Ancak insanlar İçin, 63
Genç Adam Hacca Niyetlen! 65
Hac Yoluna Barikat Kurulmaz, 67
Maksat Aynılaşmak ve Kaynaşmak Ama… 70
Nerde Merve Nerde Safa, 73
Maraş Müdafaasından Bir Sütçü İmam Kesiti, 75
İkinci Bölüm
Modem Zamanlar, 83
Somun Lükstü, 83
Ekonomi ve insan, 86
Gazali’den, 88
Dinime Dahleden Bari Müslüman Olaydı, 90
Kara Haberlerin Gele Samuel, 92
Babalar Erkenden Eve, 94
Koca Erkek Işığı Görünce Kaçmış, 97
Kim istihdam Ediyorsa O Kazanıyor, 99
Hasta Adayı, 101
Güzellik ve Moda, 103
TRT’nin Bazı Programları, 105
Reaksiyonların Çocuktaki Temelleri, 109
Üçüncü Bölüm
Bir Arpa Boyu Yol, 113
Türkiye Tebeşir Dairesi, 113
Kendi Kuyruğunu Ağzına Almış Bir Yılan, 119
Silahlı Sömürünün Faturası Ağır, 122
Yabanilerle Dost Olmanın Kuralları, 124
Avrupa, Avrupalı Olmayana Kapalıdır, 127
Tilki ile Aslan, 131
Islâm Münazara Mevzuu Değildir, 133
Bu Memleketten Hayır Gelir Efendiler, 136
Çok Garip Bir Göz Ameliyatı, 138
Biz Aylardır Bir Şey Görmüyoruz, 141
Aşı, 143
İstismar Edilmedik Ne Kalmış? 145
Sevgi, Dürüstlük, Kazıklamak, 148
Bir Takım Dostluklar, 151
Batı Milletinde Farklılaşma Tezahürleri, 154
At, Eşek Mezbahaları, 156
Almanlar Nasıl Yaşar? 159
Almanya’da Yeni Cephe, 162
Yurd Dışı Çilesi, 167
Dördüncü Böîüm
Kanayan Yaralarımız. 169
Hesap Sormak, 169
Çağdaş Kıskaç, 171
Gerçek Çehreleri, 174
İki Tarafı da Keskin Kılıç, 177
Belayı Büyük Göstermek, 179
Bir Taşla Kaç Kuş Bu? 181
Bir Afganistan Güzellemesi, 183
Eski Afgan Diktatörü Zahir Şah, 185
İlim Tahsili, 188
Camilerin Etrafında, 190
Zorla Buğday Olmaz, 193
Deveyi Kim Ürküttü? 196
Dehşet, 200
Saygıdeğer Bir Yamyamın Mantığıyla, 203
İşte Buna Aklımız Ermedi, 206
Yenildikçe Güreşe Doymazmış Yenilen, 208
Türkistanlı Nasıl Düştü? 211
Alimler ve Şairler, 216
Yahudi Soygunları, 219
İşin Başka Bir Tarafı, 222
İntihar Örnekleri, 224
Tahrip Ustaları, 226
Yılanın Başı, 229
Moro’lu Müslümanlar, 231
İran’ı Bir Türlü Anlamıyorlar, 239
İngiliz Öldürmeye Devam Ediyor, 243
Hama, 247
Katliam Tek Boyutlu mu? 250
Hama’ya Bakış Açıları, 253
Yerle Bir Edilen Hama Şehri, 258
Hama: Sımsıcak, 267
Beşinci Bölüm
Çeşitlemeler, 269
Güçlü Tutkularımız Var.. 269
Karnaval Raporu, 271
Ankara’da İstanbul’dan Bir Manzara, 273
Dostluk Gayretleri, 275
İbtilalanın Krizi, 278
Bu da Tamam Oldu, 280
Turizm Deyince, 282
Bugünün Sokakları, 284
Sunuş
Cahit Zarifoğlu deyince hiç kuşkusuz önce şair kimliği ön plana çıkar. Şairliği ve kendisinden sonra gelen kimi şairler üzerindeki etkisi konuşulup yazıldı. Okuyucularının yazma azmini kamçılayan şiirsel anlatımı üzerinde çokça duruldu.
Onun aksiyon yanına şairliğinin beslendiği bir damar olarak da bakabiliriz. Hayatının son dokuz on yılında meydana gelen Afganistan’ın işgali, İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurulması, Hama’da bir gecede binlerce müslümanın yok edilmesi, 12 Eylül sonrası müslümanların içinde bulunduğu durum, dünyanın dört bir tarafındaki müslümanların işler acısı hali onun şair duyarlılığının bunlara kayıtsız kalmadığını ve kalamayacağını gösterdi. Bir fert olarak bu olaylara kayıtsız kalmadığı gibi, çevresindeki insanları işin içine çekti ve onları da duygu ve düşüncelerine ortak etti.
Zarifoglu’nun siyaset ve aksiyon yazılarından meydana gelen bu kitap, olayların gelişine göre Yeni Devir, Milli Gazete, Mavera başta olmak üzere dönemin gazete ve dergilerinde yayımlanan aktüel ve siyasi yazılarından ibaret metinlerdir. Çoğunu Ahmet Sağlam, Abdurrahman Cem gibi müstear isimlerle yayınlamıştır. Dolayısıyla dil işçiliği bakımından hikâyeleri ve Yaşamakla kıyaslanmamalıdır. Buradaki günübirlik aktüel ve siyasi yazılar yoğunluklu olarak 1977 ilâ 1984 yılları arasında kaleme alınmıştır. Ayrıca şairin hayattayken yayımladığı Bir Değirmendir Bu Dünya’daki yazıların bir kısmı da burada bölümlerin konularına göre serpiştirilmiştir.
Zarifoğlu’nun bu yazılarında müslüman duyarlılığının şairane ayrıntılarına daha bir şahit oluyoruz. İslâm dünyasının her tarafında hergün meydana gelen acıları, sızıları yüreğinde hissederek kendi deyişiyle bir ömür boyu “zengin hayâller peşinde” koşmuştur. Çağdaş dünyanın bunalımlarından kaçıp şiire sığınarak kendi iç dünyasının engin iklimlerinde soluklanırken, aynı zamanda dış dünyanın dağdağasından da uzakta kal(a)madı. ‘ite çakala karşı yârin kapısında” durarak boyuna al koşturdu. Atın yelelerinden yorgunluk terleri döküldüğü bir sırada yarış bitmemişti, ancak ‘zarif tabiatlı şairimizin yarıştaki süresi dolmuştu.
Siyaset ve Aksiyon Yazıları, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu’nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadili erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu. Daha doğrusu müslüman olarak iç dünyamızı zenginleştirmek, çağa donanımlı bir müslüman olarak yetişmemiz için elinden geleni yapıyordu. Hem çocuklar için yapıyordu, hem de büyükler için.
Bu kitaptaki yazılara, kendi yatağında sessiz, sakin ve içten içe maveraî uğultularla akan bir nehrin zaman zaman coşup kabarması olarak da bakılabilir.
Hüseyin Duruhan
Birinci Bölüm
Cihad ve Arınma
Labirentimiz
Bazan haziran sıcağı gibi çöker bir şey.
Bakış bozulur, eşya bulanıklaşır. Altından kalkamazsın. El yordamı da fayda vermez. Duvarlar cam kırıklarıyla dolu ve pütürlüdür.
Şeytan yakında bir yerde karargâh kurmuş ve bizimle savaşa başlamıştır. Çoğu zaman karşımızda neyin bulunduğunu kavrayamayız. Bir sınav labirentinde olduğumuzu da.
“Günlerden ne?” diye sorarız.
Kavranır bir ışık yakalamak umuduyla.
“Saat kaç?”
“Hava nasıl bugün?”
Oysa o anda içimizin gizemli güçleri katilimizi desteklemektedir. İhtirasımız olsaydı bari! Hayır o da uyuz bir kedi gibi bacaklarımızın arasına pusmuştur.
Şeytanî bir duygu önümüzde paralı askerlerini, kiralık katillerini, gerillalarını indirmektedir. Arkamızı verdiğimiz kaya duvar, siyaset laboratuarlarında üretilen mikroplar tarafından için için kemirilmiştir bile. Gerileyip, arkamızı sağlama aldık diye güvenip yaslandığımız anda belki de başımıza yıkılacaktır. O zaman katillerimiz mızraklarını kalbimize saplamadan önce kahkahalarla gülecekler. Ve Beyaz Saray’ın ve Kremlin’in bahçesindeki zafer kütüğüne bir çivi daha çakılacak. Bir kâbus bu.
Sanki sarılacağımız hiçbir ip kalmamış. Sanki boyanacağımız hiçbir boya yok. Sanki daha yakın, en yakın olabilme imkanı için vücudumuzun alacağı hiçbir şekil, sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık temiz bir yeryüzü kalmamış.
Haziran sıcağı gibi çöküyor. Eşya ve mana bulanıklaşıyor.
Acaba ışık saçan bir adım atabilmek için alınyazımızda bir ihtimal var mı? Gözlerimize eski büyüklerin bakışlarından bir bakış demeti yansıyabilecek mi?
Mümkün müdür, labirentte yanılıp dönerken deneycisini zevklendirmeyen bir denek olalım..
Mümkün müdür labirentte dünyanın öğütüşünü kıskançlıkla ve dersler çıkararak öte dünyamıza sevaplar olarak götürelim..
Mümkün müdür labirentte ne kadar rezil olursak olalım, bakışımız bulanıklaşmış olsun, basiretimiz kapanmasın..
Mümkün müdür bildiklerimizi iyi bilelim ve bildiklerimizi, deneycimizin iğneli sopasına rağmen uygulayabilelim..
Evet, mümkün müdür?
Güneş birden bire kara bulutun ucundan, baskıya karşı bir başkaldırıyı hatırlatarak saçını çıkarıyor. Şimdi bakıyoruz ve tutunacağımız ipi, boyanacağımız boyayı ve alnımızı koyacağımız temiz yeryüzünü görüveriyoruz.
Ve selam diyoruz. Âleme, mahluka, yıldızlara, insanlara..
işte kendi kişisel problemlerimizin haziran sıcağından bizi uzaklaştıran ve içinde kendi problemlerimizin halli de bulunan çözümler potası.
Bu, size neler çağrıştırdı bilemiyorum. Ben, bende olup bitenleri, kurt kapanlarıyla dolu labirentimi, kara bulutumu, saçını çıkarmasını beklediğim güneşimi, kendi değirmenimi enine boyuna anlattım gibiyim. Siz de kendi labirentinizde çıkmazlarda yanılıp dönerken bakarsınız karşı karşıya geliveririz. Selamlaşmamız, kucaklaşmamız, deneyimlerimizi birbirimize aktarmamız ve çıkışı birlikte bulup labirenti deneycinin başına indirmemiz için belki de güçbirliği yaparız. Bundan böyle, ne dersiniz?
…