Sunuş
O, evin heye’CAN’ı.
O, dedesinin soru sor’CAN’ı.
O, okulun haylazlık yapmı’CAN’ı.
O, mahallenin gol atı’CAN’ı.
Annesinin ise sadece ‘CAN’ı.
İşte karşınızda, CAN BİLİR!!!…
Onun bildiklerini sen de bilmek ister misin? Neleri mi?
Ayçiçekleri neden güneşe döner mesela?
Kaynayan süt neden taşar?
Bazı bulutlar neden gri renklidir?
Karıncalar neden boğulmaz?
Yağmurdan sonra toprak neden kokar?
Bunun gibi pek çok sorunun cevabını Can, olay ‘yerinden’ bildiriyor…
Hazırsan,
CAN’lı yayın başlıııyoorrrr…..
– Mehmet YAŞAR
*
Hey arkadaşlar!
Bu kitap sorularını
cesurca sormak isteyenler için…
*
İmam-ı Gazali’ye sordular:
“Bilgide bu dereceye nasıl ulaştın?”
O da :
“Bilmediklerimi çekinmeden sormakla.”
dedi.
Soru Sor Can
BENIM HIKÂYEMIN nasıl başladığını pek bilen yok. Tahmin ediyorum sen de bilmiyorsundur. İşin gerçeği on yaşına geldim ama ben bile hâlâ bilmiyorum.
Neyi mi ? Elbette bitmeyen sorularımın hikâyesini.
Annemin anlattığına göre soru yağmuru çocukluğumun ilk yıllarında başlamış. Benim meşhur ‘Mu ne? Mu ne?’ sorularımı bir daha da kimse durduramamış. Bu yüzden babam der ki: ‘‘Annen gömlek ütülemede, sen kafa ütülemede çok iyisin’’. Ama bu kafa ütüleme işi nasıl bir iş, onu hala anlamış değilim.
Yoksa sen biliyor musun ? Gerçekten mi? O zaman söyle bakalım kafa ütülemek ne demekmiş?
Demek çok konuşup insanları bıktırınca onların kafasını ütülemiş oluyorum. Hıımmm, anladım galiba.
Sayende yeni bir şey daha öğrendim, teşekkürler.
Eminim senin de, cevabını merak ettiğin bir sürü soru vardır kafanda. Seninle iyi bir takım olursak, bunların hepsini halledebiliriz bence. Zaten bu kitap elinde olduğuna göre takım arkadaşı olmuşuz bile. Bence bu bayağı eğlenceli olacak. Etrafına bakınma, sana diyorum sana. Şaşırmana gerek yok, sen de bizim takımdansın bundan böyle.
???
Sizin evde nasıldır bilmem ama bizim evde benim sorularıma en sabırlı babamdır. Bana hiç kızmaz. O, her zaman:
“Merak ettiğin şeyleri mutlaka sormalısın, çünkü sormak öğrenmenin yarısıdır” der.
O yüzden ben de çekinmeden soruyorum. Babam da sağolsun her seferinde cevap veriyor, hem de ‘baba cevap’:
“Bilmiyorum yavrum, annene sor…”
Bu cevabı alınca ne yapıyooruuzz? Elbette mutfak kedileri olarak doğru mutfağa koşuyoruz. Tabiî ben içeriye girdiğimde annemin ilk lafı bellidir:
“Aşkolsun Cavit! Bir kere de şu çocuğa sen cevap versen ne olur sanki!?”
Oooooh miisss gibi kokuyor…
Seni bilmem ama ben mutfakta cevap aramaya bayılırım. İstediğimi bulamazsam bile tencerede illa ki bir şey bulurum.
“Bak gene aynı şeyi yaptı. Mutfak kedisi seni. Kaç kere dedim sana tencerenin içinden yeme diyeee!!! Caaviiitt, al şu çocuğu mutfaktan!!…”
Böyle bir çığlık gelirse annenden ne yapıcan, elbette hemen mutfaktan kaçıcaannn…
Mutfaktan da bir sonuç alamazsam sıra profesörün kapısını çalmaya gelir. Vay, sizin evde profesör de mi var? Dediğinizi duyar gibiyim. Evet bizim evde bir profesör var. Ama sizin bildiklerinizden değil tabiî. Kendisi abim olur, üniversite birinci sınıfta okuyor. Ona ne sorarsanız sorun size mutlaka bir cevap uydurur. Ama sadece uydurur, o da uyarsa. Laf aramızda, ben daha uyduğunu görmedim.
Ne, sizin evde de mi aynısından var? İşte buna sevindim. Beni çok iyi anlarsınız o zaman. Ama siz abim hakkında dediklerimi ciddiye almayın. Çünkü ben onu çok seviyorum.
Abimden de cevap çıkmazsa son çare artık dedemdir. O tam benim kafa dengimdir. Onunla top oynamayı çok severim. Dedem, acayip şakacıdır. Hatta benim gibi çok da çılgındır. Eee, böyle bir dedem varsa, ben de onun biricik torunuysam – öhöö öhöö abim duymasın- kim durdurabilir ki soruları mı?
Biz hemen hemen her hafta sonu dedemlere gideriz. Dedem dört gözle bizim gelişimizi bekler. Daha doğrusu benim gelişimi bekler.
Dedem beni görünce:
‘‘İşte Can’lı yayın başlıyorrrr!!!’’ diye sevinir.
Ne yayını mı? dediniz. Hemen açıklayalım o zaman.
Dedem uzun yıllar radyoculuk yapmış. Ama radyo tamircisi ya da satıcısı gibi radyocu değil haa. O, yıllarca radyolar için özel programlar hazırlayıp, sunmuş.
Bu yüzden midir bilmiyorum, dedem bazen radyocu gibi konuşur. Yılların alışkanlığı işte ne yapacaksın. Ama onun eski bir radyocu olması benim çok işime geliyor. Neden mi? Çünkü onun da çenesi benim ki gibi hiç yorulmuyor da ondan…
Hay Allah, bu kadar çok konuştum ama kendimi tanıtmadım daha.
Ben:
‘‘Bizim evin heye‘CAN’ı, dedemin soru sor ‘CAN’ı, okulun haylazlık yapmı‘CAN’ı, mahallenin gol atı‘CAN’ı. Nüfus cüzdanının da CAN’ı. Yani CAN BİLİR…’’
Tanıştığımıza memnun oldum.
Tilki Tilki Saatin Kaç?
DEDEMIN KÖYÜ bizim yaşadığımız yere çok yakındır. Ve orası yemyeşildir. Dedeme giderken yol boyunca etrafı seyretmeye bayılırım. Bir keresinde tarlanın içinde bir şeyler gördüm.
‘‘Abiii, şurada zıplayıp duran şey de neyin nesi?’’ deyince, abim heyecanla:
‘‘Baba hemen dur, hemen dur! Bu bir tilkii!! Küçük kuzuyu yakalamaya çalışıyor’’ diye bağırdı. Babam hemen arabayı durdurdu.
Gerçekten de tilki küçük bir kuzuyu yakalamaya çalışıyordu. Arabadan inip, onu korkutmak için bağırarak koştuk. Tilki bizi görünce hemen kaçtı.
Babam:
‘‘Anlaşılan, onu sürüden ayırmış. Yetişmeseydik zavallı kuzuyu kesin yerdi’’ dedi.
Zavallı kuzu korkudan tir tir titriyordu.
Tilki Kardeş, biz zamanında çoookkk ‘tilki tilki saatin kaç?’ oynadık. Kaçmayı da yakalamayı da biliriz. Bu kuzuyu da sana yedirmeyiz.
Neyse, etrafta koyun sürüsü var mı yok mu diye baktık ama kimseleri göremedik. Onu da yanımıza alıp dedemlere götürdük. Sonra da tilkiden kurtardığımız kuzuyu akşam yemeğinde bir güzel…
Dilim varmıyor ama söylesem mi acaba? Neyse söyleyeyim bari.
Hemen korkmayın canım şaka yapıyorum. Sadece karnını doyurması için ona bir sürü yeşil ot verdik. O da bir güzel yedi. Hepsi bu. Oh, afiyet olsun kuzuma.