Bizde Alası Var


bizde-alasi-var-nermin-gonca-artifarma-yayineviBugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin. İşaret Olsa Yol Şaşırılmaz, Bilgi Olsa Söz Saptırılmaz.
İletişim ile ilgilenip sorgulamaya başladığım ilk yıllarda sürekli konuyla ilgili kitaplar okudum. Okumalarımda hep bir şey aradığımı hissediyordum ama aradığımı bir türlü bulamadığım gibi, bir süre sonra iletişim üzerine yazılanları okumak dahi beni sıkmaya başladı. Çünkü ister yerli, ister yabancı yazarlar olsun verilen mesajlar hep birbirinin tekrarıydı. Aynı cümle süslenip, süslenip tekrar karşıma çıkıyordu. Lütfen iletişim yazarları beni hoş görsün. Bu asla kibir ya da ukalalık değil, bu aradığını bulamama sancısıydı sadece.
Bana göre iletişim bu tarzlarda anlatıldığında kırk beden birine, zorla otuz altı ya da kırk altı beden bir kıyafet giydirilmişçesine iğreti duruyor, yakışmıyordu. Bende yakışanı yapayım dedim bu nedenle yüreğimden bazı mısralar çektim. O vakit gördüm ki, Kur’an-ı Kerim başlı başına kişi içi ve kişiler arası iletişimi anlatıyor. Tasavvuf felsefesi, masallarımız, atasözlerimiz, tarihimiz hep iletişim. Yani bir baktım ki; BİZDE ÂLÂSI VAR.

***

İÇİNDEKİLER

ALTERNATİF İLETİŞİM …. 6
DÜNDE BİZ …. 8
İLK SÖZ …. 10
HADİ BAKALIM OLAN VE OLMASI GEREKEN BİZE …. 29
SÖZ, SÖZSÜZ SÖZ VE YÖNETİM …. 93
YAZGI, SORGULAMA VE DEĞİŞİM …. 133
SON SÖZ …. 173
YAZANA DAİR …. 180
KAYNAKÇA …. 182

 

ALTERNATİF İLETİŞİM

Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin.
İşaret Olsa Yol Şaşırılmaz, Bilgi Olsa Söz Saptırılmaz.

İletişim ile ilgilenip sorgulamaya başladığım ilk yıllarda sürekli konuyla ilgili kitaplar okudum. Okumalarımda hep bir şey aradığımı hissediyordum ama aradığımı bir türlü bulamadığım gibi, bir süre sonra iletişim üzerine yazılanları okumak dahi beni sıkmaya başladı. Çünkü ister yerli, ister yabancı yazarlar olsun verilen mesajlar hep birbirinin tekrarıydı. Aynı cümle süslenip, süslenip tekrar karşıma çıkıyordu. Lütfen iletişim yazarları beni hoş görsün. Bu asla kibir ya da ukalalık değil, bu aradığını bulamama sancısıydı sadece.

Bana göre iletişim bu tarzlarda anlatıldığında kırk beden birine, zorla otuz altı ya da kırk altı beden bir kıyafet giydirilmişçesine iğreti duruyor, yakışmıyordu. Bende yakışanı yapayım dedim bu nedenle yüreğimden bazı mısralar çektim. O vakit gördüm ki, Kur’an-ı Kerim başlı başına kişi içi ve kişiler arası iletişimi anlatıyor. Tasavvuf felsefesi, masallarımız, atasözlerimiz, tarihimiz hep iletişim. Yani bir baktım ki; BİZDE ÂLÂSI VAR. Bu durumda sadece özümüze dönmek yeter diye düşündüm.

Bu kitap; araştırmalara dayanmıyor, Hakikate ve duygulara dayanıyor. Bilimsel olma iddiasında olmadığından (çok şükür) ve bilimsel bir sıra izlemediğinden duyguların gezintisi sizi korkutmasın, bu duyguların yoğunluğu ile ilgili; yoksa çetrefilli yollar yapıp da, sizi kaybetmek iddiasında değil, aksine derdi sizi en kolay olana ulaştırmak. Hem zaten aklın yolu bir değil mi?

Size yeni bir şey söylemeyecek bu kitap; sihir beklemeyin ama içinizdeki ve özünüzdeki unuttuğunuz sizi, size tekrar hatırlatmaya çalışacak. Ayrıca; var olan iletişim kitapları gibi insanları baştan sona değiştirme iddiasında da olmadığına göre bu iletişim olsa olsa alternatif olabilir. Hem de daha âlâ. Keyifle okumanız temennisiyle!

***

DÜNDE BİZ

… Deki: “Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkla sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir. (ŞURA: 23)

Ben sizin duygusal özetiniz olayım mı?

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın! Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir…

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar. (Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakan da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az! Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez! Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

İLK SÖZ:

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “allak” dan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir. (Alak; 1,2,3,4,5)

Kendine gel, yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin.

Son gördüğüm sabah düşümde, elimde terazi vardı, yaşamı ve evreni tartıyordum. Yeni neslimize bakıp da “zamane” diyorduk ya da “nerde eskiler” diyorduk ya; bakalım o vakit bir şeylere ya da birilerine neler oluyor, gerçekten kötüye doğru bir gidiş mi var yoksa bizde iyiyi göremeyen geride kalış mı? Bir şeyler ve birileri illa ki değişecek ama bu değişimde arzu edilmeyen ve olumsuz bir şeyler varsa değişim gelişim yönünde değil demektir. Bu değişim; kötüye gidiyorsa biz de de ya yanlış ya eksik olan bir şeyler olmalı; demek ki dünden yarına köprü olma vazifesinde kusurlu kalmışız. Bu bir problemse geri geri gidip, problemin çıkış noktasına bakmak iyi bir fikir olsa gerek diye düşündüm ve tarih yazdıran, destan nakşeden Anadolu’ma bir yolculuğa çıktım. Çünkü benden evvel yazılmış bir tarihin peşindeydim. Destanlar kentindeydim. Çünkü kim olduğumuzun peşindeydim. Dündeki atalarımdan bugünkü neslime köprü olmak istedim. Üstelik yeni ortaya çıkan neslimizle karşılaştığımda sordum: “Kimsin sen ?” Yanıt yoktu! Özümüzdeki bu farklılık ve karmaşa Allah’ın ilk emri olarak üzerimize farz kılınan “oku” yu unuttuğumuz için olmasın sakın. Kimliğimize dair veremediğimiz cevaplar suskunluklarımızda saklandı kaldı. O halde susmamak, az da olsa eteğimizdeki taşları dökmek gerek diye düşündüm. Tıpkı Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi; İnşallah “Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.”

Tarih bir nevi yaşamın kullanım kılavuzu, bilinçli olursak alacak çok dersler var. Dünün yarına aktarılmasında kültürümüzün, tarihimizin, masallarımızın, sözümüzün ve özümüzün bugünkü

Benzer İçerikler

Restoran İşletmeciliğinde İşçi – İşveren İlişkileri (Sorunları ve Çözüm Yolları)

yakutlu

Okuma Üzerine-Marcel Proust

yakutlu

YAŞAM SANATI -Zygmunt Bauman

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy