Bu kitapta, Böcek Orkestrasının Muhteşem Turnesi’nden tanıdığımız müzisyenler, Böcekistan’ın müziğe meraklı yavru böcekleriyle bir araya geliyor. Bu haftanın programındaysa yaylı çalgılar var.
BÖCEK ORKESTRASININ
MUHTEŞEM SINIFI
İçindekiler
Riri’nin Müzik Sınıfı, 9
İşçi Karınca’nın Becerikli Kemanı, 10
Taklaböceğinin Gizemli Viyolası, 19
Kırlangıç Kelebeği ve Büyücü Çello, 25
Tespihböceği’nin Komik Kontrbası, 33
Öğrenin, 39
Dinleyin, 43
Bir gün Cırcırböceği Riri, Böcekistan’daki yavru böceklere müziği anlatmaya, orkestra çalgılarını tanıtmaya karar verdi. Böcekistan’daki tüm böceklerin sanata ne kadar meraklı ve ilgili olduklarını biliyordu. Konserler, gösteriler hiçbir zaman seyircisiz kalmıyordu. “Bu kadar çok seyirci olması harika! Ama neden bu böcekler sanata yalnızca seyirci kalsınlar ki?” Riri’nin bu düşüncesi aklına onlarca fikir getirdi. Riri en çok, Böcekistan’ın küçük böcekleri ile bildiklerini paylaşma fikrini sevdi. Birkaç hafta sonra hazırlanan duyurular her yere asıldı.
Riri’nin Müzik Sınıfı
Hem eğlen hem öğren
1.hafta: Yaylı Çalgılar
Eğitmenler: Cırcırböceği Riri (Orkestra Şefi)
İşçi Karınca (Keman)
Taklaböceği (Viyola)
Kırlangıç Kelebeği (Viyolonsel)
Tespihböceği (Kontrbas)
Yaylı Çalgıların tanıtılacağı ilk sınıf, on gün sonra Riri’nin karşısında hazırdı. Riri de en az küçük böcekler kadar heyecanlıydı. Ve Riri’nin Müzik Sınıfı’nın ilk dersi, İşçi Karınca ile başladı.
İşçi Karınca’nın Becerikli Kemanı
İşçi Karınca papatyalarla çevrili sınıfın tam ortasında durdu. Küçük böcekler, İşçi Karınca’nın elindeki kemana heyecanla bakıyorlardı. Koyu kahverengi cilası, kıvrımları, sapı, telleri, yayı… Küçük böcekler sabırsızlıkla beklemeye koyuldular kemanın sesini duyacakları anı. İşçi Karınca kemanı çenesinin altına koydu. Çimen kokusu taşıyan rüzgâra karşı güzel bir ezgi çaldı. Sonra da küçük böcekleri çevresine topladı ve: “Siz sol bacağımla tuttuğum kemana bakıyorsunuz ama ben size önce sağ bacağımdaki yayı anlatacağım, haberiniz olsun,” dedi. Küçük böcekler neşeyle güldüler. İşçi Karınca’nın aksi olduğu kadar komik bir böcek olduğunu da duymuşlardı çünkü.
“Bu yay olmasaydı kemanı, viyolayı, çelloyu ve kontrbası nasıl çalardık?” “Hımm…” diye mırıldandı küçük böcekler. İşçi Karınca anlatmayı sürdürdü: “Tüm yaylı çalgılar değişik boylarda ve ağırlıklardaki bu yayla çalınır. Biz yay diyoruz ama Fransız böcekler buna arşe derler. Ben de arşe diyorum, daha havalı oluyor.” Küçük böcekler buna çok güldüler. İşçi Karınca o sırada yayın alt kısmında bulunan vidayı çeviriyordu. “Bakın, bu şekilde biraz geriyoruz ve…” En ön sırada oturan meraklı bir cırcırböceği sordu: “Peki, o gerdiğiniz şey nedir?” “Güzel soru!” dedi İşçi Karınca. “Şu yayın iki ucu arasına gerili olan uzun şeyi soruyorsun değil mi?” Cırcırböceği başını evet anlamında aşağı yukarı salladı. “At kılı,” dedi, küçük böceklerin yüzünde belirecek şaşkınlık ifadesini kaçırmamaya çalışarak. “Şaşırdınız değil mi? Atların kuyruklarından elde edilir; ama bu haliyle pek bir işe yaramaz. Neden mi?” Küçük böcekler gerçekten de çok şaşırmışlardı. Kemanı az çok biliyorlardı ama bir yay -ya da arşehakkında bilmeleri gereken bunca şey olduğunu hiç düşünmemişlerdi.
İşçi Karınca’nın sorusunu kenardan küçük bir arı yanıtladı. “Bir işe yaramaz çünkü yayın kılları kaygandır. Reçine sürmek gerekir. Reçineyi de hepimiz biliriz, ağaçların gövdelerinde sık sık rastlıyoruz zaten.” “Evet, doğru. Teşekkür ederim,” dedi İşçi Karınca. “Şimdi de gelelim kemana. Hepiniz tanıyorsunuz onu. Ama ben size daha ayrıntılı tanıtacağım,” diyerek kemanı küçük böceklere doğru uzattı daha rahat görebilmeleri için. “Kemanın kaç teli var, görüyor musunuz?”
“Dört!” diye yanıtladı küçük böceklerden biri heyecanla. “Aaa, dört mü? Hiç dikkat etmemişim,” dedi İşçi Karınca. Hep birlikte güldüler. Kemanını yeniden çenesinin altına yerleştiren İşçi Karınca, en kalın telden başladı ve sağ ön bacağıyla küçük bir yarım daire çizerek dört teli de küçük böceklere duyurdu. Sonra da sordu: “Bu sesleri biliyor musunuz? Haydi, biri bana en kalın teli ve diğerlerinin hangi sesler olduğunu söylesin.” Önde oturan küçük bir uğurböceği heyecanla fırladı yerinden. “SOL, RE, LA, Mİ!” dedi. “Bravo!” dedi İşçi Karınca. “Bildin! Sol en kalın, Mi de en ince tel. Ama kemanın o kadar büyük bir ses alanı var ki yetenekli ve çalışkan bir kemancının elinde çok daha ince sesler çıkarabilir.” Küçük böcekler şaşkınlıkla doğruldular yerlerinden. Çünkü İşçi Karınca o en en en ince sesleri veren yerlerde gezdiriyordu bacaklarını. Hepsi bir ağızdan, “Vaaayyy canına!” dediler. İşçi Karınca anlatmayı sürdürdü. “Keman, yaylı çalgılar ailesinin en küçüğüdür,” dedi ve sonra da sesini alçaltarak ekledi: “Kemancılar duymasın ama ailenin en şımarığıdır aynı zamanda.”
Küçük böcekler kıkır kıkır gülmeye başladılar aralarında. “Aman duysunlar!” diye çıkıştı İşçi Karınca aniden. ”Kemancılar da kibirlidir zaten. Yaylı çalgılar içinde bir tek keman vardır onlara göre. Diğerlerini pek küçümserler. Ama küçümsedikleriyle de kalırlar. Bilmezler ki aslında güzel çalınan her çalgı tektir, benzersizdir. Çalana bakmak gerek, değil mi?” Küçük böcekler, İşçi Karınca’nın sözlerini dikkatle dinlerken hepsinin gözleri havada küçük daireler çiziyordu. “Kemanın şımarık olması doğaldır. Yeryüzünde ne kadar besteci varsa hepsi mutlaka onun için bir şeyler yazmıştır. Bir konçerto ya da bir sonat, belki bir romans ya da bir dans. Çünkü o sahnelerin haikalar yaratabilen, şaşkınlık uyandıracak becerileri sunabilen çalgısıdır.” İşçi Karınca, kemanı kimi zaman öfkeyle kimi zaman keyifle anlatırken Riri de sınıfın bir köşesinde durmuş, harika bir iş çıkardıklarını düşünerek dersi izliyordu. “Gövdesine gelince…” İşçi Karınca kemanını küçük böceklere doğru tutarak anlatmayı sürdürdü: “Şu gövdenin iki yanında bulunan delikleri gördünüz mü? Onlara F deliği denir. Notalarda sıkça gördüğümüz fortenin F’sidir onlar.
⨍
Forte güçlü anlamına gelir. ⨍ delikleri de kemanın sesinin daha çok duyulmasını sağlar.” Küçük böcekler şaşkınlıkla daha da yaklaştılar kemana. “Şimdi size bir şey göstereceğim, asıl buna şaşıracaksınız,” dedi İşçi Karınca ve gülümseyerek sordu: “Aranızda salyangoz var mı?” Küçük böcekler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Küçük kalabalık biraz kenara çekilince yalnızca başını dışarı uzatmış olan minicik bir salyangoz gördüler. “Gel bakalım,” dedi İşçi Karınca.
Salyangoz yavaşça kayarak ilerledi İşçi Karınca’ya doğru. “Bakın,” dedi İşçi Karınca. ”Ne görüyorsunuz?” Küçük böcekler salyangozla kemanın ne ilgisi olabilir diye düşünürken İşçi Karınca heyecanla atıldı: “İşte! Arkadaşınız salyangozun kabuğunu görüyor musunuz?” Küçük böcekler hayatlarında ilk kez salyangoz görmüyorlardı elbette, birçoğu kabuğa bakmadı bile. Tam bu sırada İşçi Karınca, üzerinde dört tane kulak bulunan o sapı gösterdi küçük böceklere. “Mükemmel, değil mi? Şuna bakın işte bu da kemanın salyangozu. Bu dört kulak da telleri akort etmek için. Her biri, bir teli beşli aralıklarla akort ediyor yani telin doğru seste durmasını sağlıyor.”
Küçük böcekler bu güzel karşılaştırmadan çok hoşlandılar. Kemanın ve aslında tüm çalgıların doğanın içinden var olduğunu kavradılar. Müzik de doğanın bir parçası değil miydi? Dersten aldıkları keyfe diyecek yoktu doğrusu. İşçi Karınca’yla ders yapmak macera dolu bir yolculuğa çıkmak gibiydi. Her an her şey olabilirdi. Sınıfın keman çalabilen üç küçük böceğinden biri dersin sonunda İşçi Karınca ile bir düo çaldı. İki keman için yazılmış bu neşeli müziğe diğerleri de dans ederek katıldılar ve ertesi gün Viyola ile tanışmak için evlerinin yolunu tuttular.
Taklaböceğinin Gizemli Viyolası
Taklaböceği ve Riri, bir gün önce İşçi Karınca’nın ders yaptığı papatya tarlasında küçük öğrencileriyle buluştular. Küçük böcekler, Taklaböceği’nin elindeki çalgıyı görür görmez fısıldamaya başlamışlardı. “Günaydın,” dedi Taklaböceği. Ama fısıldaşmalar sürüyordu. Riri de, “Günaydın!” dedi ama kimse susmuyordu. “Bu elimde gördüğünüz çalgıyı tanıyan var mı içinizde?” diye sordu Taklaböceği. Hemen ufaklıklardan biri atıldı.
…