Yazar, müzisyen Göknil Özkök, Böcek Orkestrasının Muhteşem Turnesi’nden tanıdığımız müzisyenlerle bir kez daha buluşturuyor çocukları! Böcek Orkestrasının Muhteşem Sınıfı’nda, bu müzisyenler, Böcekistan’ın müziğe meraklı yavru böcekleriyle bir araya geliyor. Müziğe ve öğrenmeye doyamayan yavru böcekler, her derste farklı bir enstrümanı tanıyor. Bu kez programlarında üflemeli ve vurmalı çalgılar var. Mustafa Delioğlu’nun resimlediği hikâyenin sonunda, “Öğrenin” başlığı altında küçük bir müzik sözlüğü, “Dinleyin” başlığı altında da üflemeli ve vurmalı çalgılardan dinlenebilecek bazı önemli müzik parçalarının listesi yer alıyor.
İçindekiler
Üflemeli, Vurmalı Çalgılar ve Bir de Sürpriz Var!, 7
Obur Tırtıl’ın Tombik Flütü, 11
Obua’nın Parlak Nefesi, 17
Çöl Çekirgesi’nin Süper Klarneti, 27
(BBB) Yani; Bir Bilge Büyükbaba, 37
Fanfar, 45
Orkestra Şefi Ne Çalar?, 59
Müziğin Nabzı, 61
Gökyüzünden Yeryüzüne, 73
Öğrenin, 83
Dinleyin, 86
Üflemeli, Vurmalı Çalgılar ve Bir de Sürpriz Var!
“Çocuklar o haftanın sonunda dört yaylı çalgıyı da öğrendiler. Bu sınıfta olmayı sevdiler ve çok eğlendiler. Sizin de yapmanız gereken bu. Söylediğim gibi: Eğlenin ve sizi merakla dinleyen ufaklıklara bildiğiniz her şeyi öğretin.” İşçi Karınca yaylı çalgıların sözcüsü olarak tüm üflemeli ve vurmalı çalgılara önceki haftayı anlatıyordu ki gözleri aniden toplantı masasının karşı ucunda bir noktaya takıldı. Riri, İşçi Karınca’ya konuşması için teşekkür ederken derinden gelen bir ses tüm dikkatleri o yöne çekti. “Immm, nefisss, ımmm, nefis, nefis, nefffffiss…” Önce tüm antenler sağa sola oynadı, dönebilen gözler, renkli bilyeler gibi fır döndü. Bu sesin kime ait olduğu değildi merak konusu. Asıl soru, yine neresi tırtıklanıp yeniyordu?
“Yine mi? Sen, sen nereyi yiyorsun?” diyerek fır – ladı İşçi Karınca yerinden. Diğer böcekler bacaklarına yapışıp onu yerine oturttular. Obur Tırtıl toplantı masasının örtüsünü oturdu – ğu kenardan yemeye başlamış, kendinden geçmiş bir halde, artık tırtıldan başka her şeye benzeyen koca gövdesiyle bir hayalet gibi hissettirmeden masanın ortasına kadar gelmişti. İşçi Karınca söylenirken gülen birkaç böcek de İşçi Karınca’nın öfkesinden paylarını aldılar: “Gülmeyin! Bu ciddi bir konu. Gülmeyin! Başa – rıyla sürdürmeye çalıştığımız müzik sınıfımız için ciddi endişelerim var artık, haberiniz olsun! Bu tırtıl bey! Yani tırtıl arkadaşımız ya da aman her neyse…
ŞİŞKOOOO!” Kendini tutamayan İşçi Karınca’yı sakinleştirmek için Riri söze girdi: “Bakın arkadaşlar, hepimiz yaşamak için kendi doğamızın gerektirdiği gibi davranıyoruz. Birbirimize karşı biraz daha anlayışlı ve saygılı ols…” “Tabii Riri, bu çok çok çok sevgili dostumuz obur ve şişman ve gözü dönmüş ve…” “Şşşşş, lütfen,” diye yine araya girdi Riri. “Son – radan üzüleceğimiz sözler kullanmayalım birbirimize karşı.” “Ve, ve bu doğası gereği durmadan ama durma – dan, hiiiiiiç durmadan yiyen arkadaşımızın sınıf için bir tehlike oluşturduğunu düşünüyorum. Haberiniz olsun!” “Tehlike mi? Nasıl yani?” diye sordu Klarnetçi Çöl Çekirgesi. “Anlatayım efendim. Bu karşı konulmaz yeme isteğiyle yanıp tutuşan arkadaşımız, sınıfa gelen mi – nik, minicik öğrencilerimizi bir günlüğüne bile olsa emanet edeceğimiz kişi. Öyle değil mi?” “Evet.” “Zamanında kendi flütünü bile yemiş olan bu bö – ceğe nasıl güveniriz? Çocukların yanlarında getirdiği atıştırmalıklara göz diker, sonra onları bir güzel yer, sonra dayanamaz, o minicik böceklerin çantaları – nı, defterlerini… Sonra duramazsa… Çocukları yer! Skandal olur bu! Skandal!” Riri ön bacağını alnına dayamış, başı masaya eğik bir halde İşçi Karınca’nın bu yersiz çıkışı için üzülüyordu. Obur Tırtıl bu sözlere çok bozuldu. Ağzındaki lokmayı çarçabuk yutup: “Sus artık! Yeter! Yakında göremeyeceksiniz beni. Kurtulacaksınız benden! Kozama gireceğim ve harika bir kelebek olarak çıkacağım oradan,” dedi. “Ne!” diye çıkıştı oturduğu yerden İşçi Karınca. “Kelebek olacakmış. Fil çıkacak o kozadan, FİLLL!” Tespihböceği yanında oturan Geyikböceği’ne doğru eğilerek:
“İşçi Karınca işini fazlasıyla önemsiyor,” dedi. “Haklı ama herkesi de olduğu gibi kabul etmek gerek değil mi, cicim?” Masadakiler İşçi Karınca’yı ve Obur Tırtıl’ı bir kenara çekip iki arkadaşın arasını düzelttiler. Sonu tatsız biten bir toplantı olsa da, Böcek Orkestrası, “Üflemeli, Vurmalı Çalgılar ve Bir de Sürpriz Var!” sınıfı için yeni öğretmenleriyle yepyeni serüven dolu bir haftaya hazırdı.
Obur Tırtıl’ın Tombik Flütü
Güzel mi güzel, güneş sarısı bir günde başladı sınıfın ikinci haftası. Sınıf önceki haftadan daha kalabalıktı. Üstelik ellerinde çalgılarıyla gelenler bile vardı. Riri, bu küçücük böceklerin yaşamlarına müzikle en büyük zenginliği kazandırdığını ve bunun onlar için önemli bir şey olduğunu düşünüyordu. Kulaklarından giren tek bir notanın zihinlerine yüzlerce pencere açıp gözlerinden içeriye dünyanın ve yaşamın güzelliklerini alabilmelerini sağladığı için mutluydu. Obur Tırtıl o sabah kendini çok ama çok güçsüz hissetse de sınıfın ilk dersi için tam zamanında oradaydı. Minik çakıllar üzerinde kaygan ve yayvan sarımsı bedenini sürüyerek küçük öğrencilerinin karşısına geçti. Halsiz görünüyordu ve oldukça irileşmişti. Gövdesi o kadar büyümüştü ki ön iki bacağıyla tuttuğu flüt dev bir kaktüsün dikenini andırıyordu. “Sevgili küçükler…” diye söze başladı. İşçi Karınca, “Hepiniz pek lezzetli görünüyorsunuz,” diye tamamladı titrek bir sesle Obur Tırtıl’ın sözlerini. “Sınıfımıza hoş geldiniz. Ben Böcekistan Senfoni Orkestrası’nın solo flütü Tırtıl.” Sınıf coşkuyla alkışladı. Obur Tırtıl çok duygulanmıştı. “Bugün burada sizlerle olmak beni çok mutlu etti. Sizlere kendi çalgımı tanıtmak, onunla olan ilişkimi anlatmak benim için büyük keyif olacak.” İşçi Karınca, “Hımm, hiç fena başlamadı, değil mi?” dedi fısıltıyla Riri’ye.
Riri yeni haftanın heyecanını hâlâ üzerinden ata – mamıştı. Dikkatle Obur Tırtıl’ı dinliyordu. Obur Tırtıl, küçük podyumun üzerine çıktı. Ön iki bacağını havaya doğru kaldırıp flütü dudaklarının üzerine yerleştirdi. Bir bacağı önden diğer bacağı ar – kadan tutacak biçimde gövdesinin sağ tarafına doğru uzayan ince silindir biçimindeki çalgısını çalmaya başladı. Küçük böcekler çıt çıkarmıyor ama meraktan da yerlerinde duramıyorlardı. Ses, güzel sesli bir kuşu andırıyordu. Böcekçikler dikkatle dinlediler çalan ezgiyi. Kimi gözlerini kapadı, kimi düşlere daldı. Ama hepsinin düşüncesi aynıydı: Sesi tıpatıp kuş sesini andıran, kıvrak, neşeli ve be – cerikli bu çalgıyı çalmak müthiş keyifli olmalıydı. Bir o kadar da zor. Görünüşü bir böceği yanıltacak kadar basitti. Çalması göründüğü kadar kolay mıydı? Şimdi bunu öğreneceklerdi. Obur Tırtıl son notaları da çalıp çalgısını dudak – larından ayırır ayırmaz bir alkış fırtınası daha koptu. Çocuklar bayılmıştı bu müziğe. Obur Tırtıl bu ilgi karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. Heyecanlandı, titredi, bacağı bacağına dolaştı, ne yapacağını bilemedi. Sahneden indi. İşçi Karınca ve Riri onu sınıftan çıkmadan yaka – ladılar. “Hey, dur. Nereye? Dersin henüz bitmedi,” dedi Riri.
…