Çilekli Dondurma

304901cilek

Gülüş, şeker mi şeker bir kızdır. Evin tek kızı olmasına karşın, yalnız kalmaya hiç niyeti yoktur müzede çalışan halasıyla, annelerini kaybetmiş, yüreği yaralı yavru köpeklerle, odasında aniden canlanan heykelcikle, sıkıcı emeklilik günlerini renklendirmek isteyen bay Fonti’yle ve tonton dedesiyle kurduğu dostluk, onu birbirinden keyifli serüvenlere sürükler… “Çilekli Dondurma”daki güzel öykülerin tadı, damağınızda kalacak…

ÇİLEKLİ DONDURMA

içindekiler
Çilekli Dondurma,
Yağmurlu Bir Gün.
Alçakgönüllü Lokanta,

Çilekli Dondurma
Kentin en iyi kumaş mağazalarından biri Patiska Kumaş Mağazasfdır. Bilmeden önünden geçseniz bu gösterişsiz dükkân ilginizi çekmez. Pamuklu, yünlü, ipekli, saten kumaşların en güzellerinin orada olduğunu meraklısı bilir. Kumaşlarını kılı kırk yararak seçen mağaza sahibi Fırat Bey,
“Sabah dükkânın kilidini açıp içeri girdim mi, kalabalık karşılar beni,” der.
Kumaş toplan ailedendir sanki.
“Tükenen kumaş topunun ardından içim burulur. Hemen yenisini koyarım yerine.”
Topları raftan indirmeye üşenmez. Dallı güllü, düz, balıksırtı, pötikare kumaşları okşamaya kıyamaz.
“Bir kumaşın huyu ötekine benzemez. Şu, balıksırtı alçak sesle konuşur, sakin ve ağırbaşlıdır. Şanına yavaş satılmak yaraşır. Ya pötikareye ne demeli? Uzaktan somurtkan gözükür. Yanına yanaşınca ne cana yakın olduğunu anlarsın. Pötikareyi seven, bir ömür boyu vazgeçemez. Ah, işte, kaşmir! Ne sıcak, ne yumuşak, ne sokulgandır! Sırdaş gibidir. Herkesin gardırobunda bir kaşmir giysi bulunmalıdır, derim. Ruh sağlığı için her eve gereklidir.”
Fırat Bey’in kızı Gülüş bu dükkânda büyüdü. Kumaş toplarının arasında uyudu, tezgâhın arkasında yemeğini yedi, parça kumaşlardan oyuncaklar yaptı.
O şimdi tam sekiz yaşında.
Gülüş yaş konusu açıldı mı, cadı kesilir Biraz sıkıştırılıra hemen dedeyi hakem seçer.
Dede,
“Kişi hissettiği yaştadır,” dedi mi, Gülüş beşlik simit gibi sırıtır.
“Ben dokuz yaşında olduğumu hissediyorum.”
Gülüş evin tek kızı. Evde annesi ve babasıyla yaşıyordu. Kısa bir süreden beri dedesi de onlarla beraber kalıyor.
Gülüş babasını boş bulduğunda rastgele bir kumaş topunu gözüne kestirir,
“Bana ondan söz et,” der.
Babanın ağzından bal akar anlattıkça.
“Kokla bak! Dağ çileği kokuyor. Tazelik verir giyene.”
Kumaşı her kesişinde birkaç tümce kumaştan söz eder. Karşısındakinde ufak bir ilgi görmesin hemen döker içini. Müşterinin bakışlarında sevgi varsa, kumaşının iyi yere gittiğine inanır.
Gülüş, babasının elinde makas görünce peşine düşer. Kumaşı keserken ne diyeceğini merak eder.
“Hayırlı olsun” mu diyecektir? “iyi günlerde giy
“Gelinlik kumaşını da kesmek kısmet olsun!”
“Güle oynaya büyüsün!”
“Mutlu günlerde giyin!”
Gülüş’ün teyzesi dükkânda eniştesine yardım eder. Çarşaf, nevresim, yatak takımı diker, ilik açar, elbise tadilatı yapar, pantolon boyu alır, basit elekler diker.
Teyzenin dikiş makinesi dükkânın alt katındadır Alt katta parça kumaşlar satılır.
Gülüş dükkâna gelince hemen aşağı iner. Kumaş artıklarını astarlıklarla, dantellerle süsleyip küçük elbiseler diker. Kimin için mi? Oyuncak bebekleri için, sokaktaki köpek yavruları için…
Gülüş’ün halası da yolu düştükçe uğrar dükkâna. Çantasında daraltılacak bir pantolon, düğmeleri sağlamlaştırılacak bir elbise ya da fisto dikilecek bir yatak çarşafı olur. Gülüş halasına, hala da Gülüş’e çok düşkündür, Eee… Ne de olsa adını halası koydu.
Annesi, babası, teyzesi, komşular o doğmadan upuzun bir ad listesi yapmışlardı. Kimler yoktu ki bu listede? İlk kadın pilotun adından tutun da, balkondaki çiçeklerin adlarına, artık yaşamayan aile büyüklerine, ünlü bilim adamlarının adlarına kadar uzanan kabarık bir listeydi bu.
Halanın aklında belli bir ad yoktu.
O başından beri,
“Bir doğsun da görelim bakalım,” demişti. “Cin gibi mi olacak, sünepe mi? Sünepe birine Acar adı ne kadar yakışır?”
Gülüş ağzı kulaklarında doğmuş. Doğumu gerçekleştiren doktor da şaşmış buna.
“Bütün çocuklar ağlayarak doğar. Böylesini ilk gördüm,” demiş.
Hala hemen atılmış
“Gülüş olsun adı,” demiş.
O gün bugündür kızın adı Gülüş.
Gülüş’ün annesi kuaför. Evlerinin karşı sokağında dükkânı: Kahkaha Kuaför Salonu.
Babasına bakılırsa annesi bu dükkânı yalnızca eğlenmek için açmış.
“Saçıyla başıyla en çok kim uğraşır? Neşesi, hali vakti yerinde olan tabii. Morali bozuk olan bile, karamsarlığını atmak için gider kuaföre. Akşama kadar kahkahalarla çınlıyor dükkân.”
Anne, babanın bu sözlerine burun kıvırır.
“Ne olacaktı yani? Her gün yeterince can sıkıcı olay olmuyor mu? Sıkıntı bana yaramıyor. Bedenim çilek gibi kabarıyor. Dükkâna gidince dertleri kapının dışında bırakıyorum. Müşteriye de aynı şeyi söylüyorum. Eğlenceli, güldüren bir şey anlatacaksan konuş, yoksa ağzını açmadan otur, müzik dinle.”
Annenin dükkânında radyo sabah açılır, akşama kadar da kapanmaz Bangır bangır müzik sesi yayılır sokağa.
Gülüş her gün birkaç kere uğrar kuaför salonuna. En çok moda dergilerini karıştırmayı sever. Büyüyünce bakımlı bir genç kız olacak, saçına her gün başka bir şekil verecektir Şimdiden dergilerden model seçer, çok beğendiği bir modeli annesine çaktırmadan keser, anı defterinin arasında saklar.
Anne yeni saç kesimlerini müşterilerine uygulamaya bayılır. Babası onun bu huyunu dalgaya alır.
“Hanım, saç modellerini biraz değiştirsen. Mahalledeki bütün kadınlar civcive benziyor.”
Gülüş annesinin elinde makas görmesin kaçacak delik arar. O saçlarının salkım  saçak olmasından
Gülüş’ün saçları dalgalı. Arkası uzun, önleri biraz daha kısa. Gülüş saçlarına annesinin dokunmasını islemez. O saçını babasına kestirir. Anne ne kadar saç düşmanıysa baba da o kadar saç dostudur.
“Kız çocuk dediğin uzun saçlı olmalı,” der’ “Yoksa oğlan çocuktan ne farkı kalır!”
Gülüş’ün halası müzede çalışır, ince yapılı, kestane saçlı, gözlüklüdür. Sağ yanağındaki çukur, gülerken derinleşir. Yerlere kadar uzun etekler giymekten hoşlanır.
Gülüş halasıyla parka gittiklerinde saklambaç oynamaya bayılır. Eteğinin altına bir gizlendi mi kimse bulamaz onu.
Gülüş, halasıyla müzeye gitmeye de can atar. Müze “masal kutusu”dur gözünde. Her heykelin, kap kaçağın, tarım aletinin çok eskilere dayanan, merak uyandıran bir masalı vardır. Gülüş peş peşe öykülerini dinlerken uykuya yenilir. Hemen oracıktaki sedire uzanır, düşsel bir yolculuğa çıkıverir. Düşlerle arası iyidir. Başı sıkıştı mı atlar düşlerin kucağına. Rahatlar, eski neşesine kavuşur hemen,
Müzenin oyuncak bölümünü gezmeye doyamaz. Çocuksu, çiçek desenleriyle süslü pembe el arabasını bakışlarıyla okşar. Tahtaları kim kesmiş, kim boyamıştır acaba? Hangi çocuk, bebeğini gezdirmiştir?

Benzer İçerikler

Gözlerini Haramdan Sakın | Merve Özcan

yakutlu

Yusuf İslam

yakutlu

Kehanetteki Çocuk | Sibel Kırcadere Uslu

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy