“‘Kimsenin birbirine acımadığı, herkesin kolayca birbirinden nefret ettiği, birinin ötekine yardım etmeyi aklından dahi geçirmediği soğuk ve umutsuz bir dünya’da yaşıyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz ama sürekli yalnız kalmaya çalıştığımız, yalnızlığımızın yetmediği ve bitmediği bir çağdayız.
(…)
Galeano’dan ilham alırsam; birlikte kurtulmak için ve yeniden buluşabilmeyi ümit ettiğim için yazıyorum. Kederlerimi, iç sıkıntılarımı ve başkalarında da fark ettiğim acıları anlatmak için yazıyorum. Kendime acı vereni açıklamak, içimde büyüyen sevinci ve coşkuyu da hemen paylaşmak için yazıyorum.
(…)
Sokaktan duyduğum cümleleri ‘cesaret ve kehanetle bezeyip yeniden asıl sahiplerine gönderdiğimde’ onlardan gelecek işaretin merakıyla yazıyorum.”
Ercan Kesal “kendi kendimizle derdimizin” sır kâtipliğini yapıyor. Peri Gazozu kitabının izinde, insan halleri üzerine sohbet ediyor okuruyla. Ahlâkın “utanmayı bilmek” demek olduğunu bilerek, “çocuk aklının” safiyetini severek, rüyalarını kalbine sorarak…
Ölüm, zulüm, acı, kötülük üzerine… Direnmek, insan onuru, devrimci inat üzerine… “Adamı adam eden analar” üzerine… İyilik, güzellik, çocuklar, insanlık ve sinema üzerine yazılar. Kederli ve yine de ümitli.
İÇİNDEKİLER
Girizgâh…………………………………………………………………………………………………………………………9
VAR GİT ÖLÜM………………………………………………………………………………………………………13
Beni Öldürdüler Kardeşim………………………………………………………………………………..15
Ahlâk Utanmayı Bilmektir……………………………………………………………………………….21
Ayazmanın Yılanı…………………………………………………………………………………………………..27
Çocuk Faşizmi Yanağında Tanır!…………………………………………………………………33
Çocuklara Kıymayın Efendiler……………………………………………………………………….39
İyi Süt, Kötü Süt ……………………………………………………………………………………………………45
Kalplerimiz Mezar Yeri……………………………………………………………………………………..51
Kuşak…………………………………………………………………………………………………………………………….55
Dünyanın Sonu…………………………………………………………………………………………………………61
Linç…………………………………………………………………………………………………………………………………67
Ne Düşürür Ateşimizi? ……………………………………………………………………………………….73
Roboski’nin Katırları, Şahitlerimiz…………………………………………………………….79
Sustuğumuz Yerden Kanıyoruz ……………………………………………………………………..85
Tanık ……………………………………………………………………………………………………………………………..91
Yalnız Kuşun Yazgısı…………………………………………………………………………………………..97
Ölümüne Seversen Ölürsün……………………………………………………………………………. 103
PROMETHEUS’TAN BUGÜNE……………………………………………………………………. 109
Genç Ölmek…………………………………………………………………………………………………………….. 111
Dersimiz Faşizm, Günlerden Gezi…………………………………………………………….. 117
Kesmik Buğday…………………………………………………………………………………………………….. 123
Evet, Ne Çıkar Siz Bizi Anlamasanız da?…………………………………………… 127
Ölüm Ölür, Biz Ölmeyiz…………………………………………………………………………………… 133
ANALARDIR ADAM EDEN ADAMI…………………………………………………………. 139
Anne, Kalk Eve Gidelim…………………………………………………………………………………. 141
Bize Nasip Değil, Ecelnen Ölmek……………………………………………………………… 147
Biri Konuşunca Aydınlık Oluyor………………………………………………………………… 153
Camekândaki Çocuklar……………………………………………………………………………………. 159
Analardır Adam Eden Adamı ……………………………………………………………………… 165
Yollara Atılan Taşlar Bahane …………………………………………………………………….. 169
IŞIKLA KARANLIK ARASINDA…………………………………………………………………… 175
Cama Çarpan Kuş………………………………………………………………………………………………. 177
Devrim İnat Etmektir………………………………………………………………………………………. 183
İvo Andriç, Babam, Emir Kusturica,
Natalie Portman, Binoche ve Sinema… ……………………………………………….. 183
Duende ………………………………………………………………………………………………………………………. 189
Eski Bir Gazetecinin Evrak-ı Metrukesi………………………………………………. 195
Hayatı Haiku Gibi Yaşayanlar……………………………………………………………………. 203
Köyde Sucuk Salgını ………………………………………………………………………………………… 209
Bir Fotoğrafın Kerameti ………………………………………………………………………………… 217
İnanç Bir Deli Çay ki Yeşertir Bir Gün Çölü……………………………………… 223
İnsanın Kaynağı Kendi Ruhudur………………………………………………………………… 229
Rüyana Sahip Çık, Çalmasınlar…………………………………………………………………. 235
Pasolini ve Hasan Hüseyin Abi…………………………………………………………………… 241
Yaşar Kemal’i Nasıl Bilirdiniz? ………………………………………………………………… 247
Soma Treni …………………………………………………………………………………………………………….. 253
ARTİSTLİK YAPMAYAN ARTİSTTİR………………………………………………………… 259
Çeko, Ciguli ve Cannes……………………………………………………………………………………. 261
İyi Filmler Dünyayı Değiştirir…………………………………………………………………….. 267
Kurmaca ve Gerçek……………………………………………………………………………………………. 273
Neyin Filmi Çekilir ya da Niye Film Çekilir? ……………………………………. 279
Artistlik Yapmayan Artisttir……………………………………………………………………….. 285
NOTLAR……………………………………………………………………………………………………………………….. 291
Girizgâh
Bazen, intiharın eşiğindeki birini dikkatle dinleyip ona yol gösterirsin, ki bu hekimlik sanatıdır; bazen başka bir hayatın mümkün olduğu rüyasını yaşadığın bir meydanı terk etmezsin, ki bu direnme sanatıdır; bazen de geçip giden bir zaman parçasını kamerayla mühürleyip kaydedersin, ki bu da herhalde sinema sanatıdır. Hepsi, “yaşama sanatının” parçası, tamamlayanı ve ona dairdir. Aslolan hayattır! Sinema, edebiyat ya da tüm yaratıcı sanat dalları, kişinin kendini gerçekleştirmesinden başka bir meseleye hizmet etmez. Her seferinde, cevabını nihayet (!) bulduğumuzu zannettiğimiz varoluşsal sorularımızın bitmek bilmeyen arayışlarıdır hepsi de. Ün, şan, şöhret, para, ölümsüzlük, itibar gibi kavramların en baştan “çöp” olduğunu söylememe gerek yok zannederim.
Kendimizle olan derdimiz önemlidir ama. Filmler ya da kitaplar dünyayı değiştirmiyor çünkü, filmi seyrettikten, kitabı okuduktan sonra duyguları harekete geçerek dönüşen insanlar değiştirebiliyor. Bu yüzden “kendimizi değiştirmeden dünyayı değiştiremeyiz” ve bu yüzden “ne söylediğimiz” kadar önemli olan bir başka husus da “nasıl söylediğimiz”dir. Hekimlik için olmazsa olmaz kurallardan birincisi hastanın “sır kâtibi” olmaktır. Yazar ya da hekim kimliğimle yaptığım iş, sır kâtibi olarak biriktirdiklerimi, sırra iman ederek ve onların arzuhalcisi olduğumu bilerek, yeniden yazmak olmuştur. Yazarlık, arzuhalcilik midir o zaman? Arzuhalciye derdini anlatan köylü, az önce anlattıklarını bir de arzuhalcinin ağzından dinler, bakalım olmuş mu diye. Lafın ortasında dizlerine vurup ağlamaya başlar köylü:
“Vay benim başıma neler gelmiş de görenim, bilenim yok!” Yaşar Kemal’in mesleğe adımını attığı ilk işin “arzuhalcilik” olduğunu biliyorsunuz. Aslında ölünceye kadar aynı işi yapmış da diyebiliriz. İnce Memed, eşkıya olmaya mecbur edilmiş yetim Memed’in arzuhalidir. Sinop Cezaevi’ne girdiğinde on dokuz yaşında ilkokul terk bir delikanlı olan Kerim Korcan’ın on yıl boyunca cezaevinde yaptığı işlerden birisi de mahkûmların dilekçelerini yazmak olmuştur. İşte bu yüzden Tatar Ramazan, mazlumun yanında duran, cezaevi idaresine, koğuş ağalarına, uyuşturucuya karşı çıkan, kendi deyimiyle “bu oyunu bozmak” isteyen Arap’ın arzuhalidir.
Niye yazıyorum? “Kimsenin birbirine acımadığı, birinin ötekine yardım etmeyi aklından dahi geçirmediği soğuk ve umutsuz bir dünyada” yaşıyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz ama sürekli yalnız kalmaya çalıştığımız, yalnızlığımızın yetmediği ve bitmediği bir çağdayız. Ama, kendimizi ve birbirimizi tanımaya gayret etmekten başka çıkar yolumuz da yok. Galeano’dan ilham alırsam, “birlikte kurtulmayı ve yeniden buluşabilmeyi ümit ettiğim” için yazıyorum. Kederlerimi, iç sıkıntılarımı ve başkalarında da fark ettiğim acıları anlatmak için yazıyorum.
Kendime acı vereni açıklamak, içimde büyüyen sevinci ve coşkuyu da hemen paylaşmak için yazıyorum. Sokaktan duyduğum cümleleri “cesaret ve kehanetle bezeyip yeniden asıl sahiplerine gönderdiğimde” onlardan gelecek işaretin merakıyla yazıyorum. Yazdıklarımın kaynağı nedir? Bütün yazdıklarımın kaynağı deneyimlerimden başkası değildir. Asıl soru, bunlarla nasıl bir ilişki kurduğum.
Eğilip her seferinde baktığım uçurum, içimdeki “derin karanlık”tan başka bir şey değil. Bu yüzden ne yaparsam yapayım, her şey, belleğime yer etmiş karmakarışık bir malzemenin yeniden düzenlenip üretilmiş bir tezahürüdür. Yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım ve okuduklarımdan bende kalanları “yeniden icat ederek” yazıyorum. Geçmişe duyduğum özlemle mi yazıyorum? Eskiye, çocukluğuma, ilk gençliğime, kasabama duyduğum bir hasret mi bu? Hiçbir zaman yeniden var olmayacağını ve tekrarlanamayacağını iyi bildiğim bir masumiyet duygusu mu aradığım?
…