Çizmeli Kedi | Erich Kastner


Meşhur Çizmeli Kedi masalını bir de Erich Kästner’den dinleyin!Babaları öldüğünde, değirmencinin üç oğlu mirası bölüşürler.

En büyükleri değirmeni alır. Ortancalarının payına, hiç değilse yük taşıyabilen eşek düşer. En küçükleri Hans’a miras kalan tek şey ise kedidir. Bir kediyle nasıl geçinilir ki? Çok geçmeden, bu kedinin öyle sıradan bir hayvan olmadığı anlaşılır. Konuşabilen, ne yapılacağına dair harika fikirleri olan bir kedidir bu. Tabii öncelikle yeşil bir av çantasına, bir çuvala ve uzun çizmelere ihtiyacı vardır.Çağdaş çocuk edebiyatında çığır açan yazarlardan Kästner, kendi üslubu ve espri anlayışıyla, bu sevilen masalı yeniden yorumluyor.

İçindekiler
Henüz Kediden Söz Eden Yok ………………………………………….9
Miras Paylaşılıyor……………………………………………………………11
Bu Kedi, O Bildiğiniz Kedilerden Değil……………………………14
Kedinin Birbirinden Tuhaf Üç İsteği ………………………………18
Keklikler Buğday Sever ………………………………………………….22
Çizmeli Kedi Yine Geliyor ………………………………………………28
Hans, Nehirde Yıkanmak Zorunda…………………………………33
Çizmeli Kedi İşini Biliyor ……………………………………………….42
Carabas Kontu Nişanlanıyor…………………………………………..47

Henüz Kediden Söz Eden Yok

Evvel zaman içinde, bir değirmenci yaşarmış. Bir değirmeni ve üç oğlu varmış. Üç oğlu da, tıpkı olması gerektiği gibi, küçüklüklerinden beri babalarının değirmeninde çalışırlarmış. Babaları da karşılığında onları yedirir, içirir ve her üç senede bir onlara yeni takım elbiseler alırmış. Bu şekilde hayatları uzun yıllar güzelce devam edebilirmiş ama maalesef öyle olmamış. Çünkü günün birinde, bu ister bir değirmenci, isterse bir kral olsun, herkesin başına gelen şey değirmencinin de başına gelmiş: Yatağına uzanmış ve ölmüş.

Miras Paylaşılıyor

Değirmencinin oğullarının komodinin çekmecesinde buldukları para, cenaze masraflarını ucu ucuna karşılamıştı. Üç evlat, mezarlıktan eve döndüklerinde, önce gözyaşı döküp burunlarını sildiler. Sonra en büyükleri, “Babamızdan bize ne kaldığını biliyorsunuz,” dedi. “Evet,” dedi ortanca olanı. “Değirmen, ahırdaki eşek ve fareleri avlayan kedi.” “Hazır henüz çok üzgünken hemen mirası paylaşalım,” dedi en büyükleri. “Sonraya bırakırsak aramızda kavga çıkabilir.”

En küçükleri kulağının arkasını kaşıdı, çünkü birazdan olacakları kestirebiliyordu. “Değirmeni ben alıyorum,” dedi en büyükleri. “Ortancamız ahırdaki eşeği ve en küçüğümüz de kediyi alacak.” “Şimdi sakın bana kızmayın,” diye söze başladı en küçükleri, “ama neden bugüne kadar olduğu gibi hepimiz değirmende yaşayıp çalışmaya devam etmiyoruz ki? Neden her şeyi bölüşmek zorundayız?” “Sen anlamazsın,” dedi en büyükleri. “Yakında evleniyorum, evlenince çocuklarım olur ve işte o zaman sana burada, değirmende kalacak yer olmaz.” “Ama bu haksızlık!” diye haykırdı en küçükleri. “Sonuçta üçümüz de aynı babanın evlatlarıyız! Değirmen onundu ve şimdi de bizim oldu!” “Hayır!” diye karşı çıktı en büyükleri. “En büyüğünüz olduğum için değirmen artık benim! Bunun haklı ya da haksız olmakla ilgisi yok, yalnızca öyle işte! En büyüğümüz sen olsaydın, değirmen sana kalırdı. Yemin ederim, aynen öyle olurdu!” “Ama zaten en küçüğünüzüm!” diye isyan etti en küçükleri. “Bu senin şanssızlığın,” dedi en büyükleri. “Bu durumda yapacak bir şey yok.” “Esas ben ne yapayım?” diye sordu ortancaları en küçüklerine. “Senden tam tamına üç yaş büyüğüm ve buna rağmen değirmen bana bile kalmıyor!” “Ama en azından un çuvallarını köye taşıyan eşeği alıyorsun! Onunla da geçinir gidersin zaten!” Ortancaları dostça bir edayla, “Benim yerime ortancamız sen olsaydın, eşek sana kalırdı. Yemin ederim, aynen öyle olurdu!” dedi. En küçükleri ayağını öfkeyle yere vurdu. Gerçekten çok sinirlenmişti. “Ne yapayım ben o kediyi? Acıkınca keseyim mi? Öyle yaparsam geriye bir tek kürkü kalır. Ondan da ancak bir şapka çıkar.” “Olabilir,” dedi en büyükleri. “Olmayabilir de.” “Kürkünden ellerini sıcak tutacak bir çift eldiven de yaptırabilirsin tabii,” dedi ortancaları. “Kürk eldivenler çok sağlıklıdır.” “Son sözünüz bu mu?” diye sordu en küçükleri. İki ağabeyi aynı anda başlarını salladılar ve en büyükleri, “Durumuna bir çözüm bulana kadar değirmende kalabilirsin, ama en fazla bir dahaki hasada kadar,” dedi. En küçükleri ağzını açtı, fakat bir şey söylemek yerine tek kelime etmeden dışarı çıktı.

Bu Kedi, O Bildiğiniz Kedilerden Değil

En küçükleri –bu arada adı Hans idi– odasında gözlerini boşluğa dikmiş, ne yapacağını bilmez halde oturuyordu. Birden, karşısında ona miras kalan kedi belirdi; dizine sürtündü ve tortorrtorr’layıp yanına uzandı. “Torlarsın tabii,” diye homurdandı Hans üzülerek. “En azından kediyi kızartınca bir şeye benzer mi, ah onu bilseydim!” O anda yakınlarda biri, “Kedi kızartması iğrenç olur,” dedi. Delikanlı şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Görünürde kimseler yoktu.

Hayal görmüş olmalıydı. “Ah, şimdi ne yapacağımı bir bilsem,” diye derin derin iç çekti Hans. O sırada yine yakınlarda biri “Bir şeyler düşünürüz,” dedi. Delikanlının gözleri hızla dört bir yanı taradı. Ama yine görünürde kimseler yoktu. “Bu işten gerçekten sıkılmaya başladım!” diye bağırdı. “Kim bu konuşan?” O sırada kedi, başını Hans’a doğru çevirdi ve “Bir mahsuru yoksa, bendeniz,” dedi. Hans’ın ağzı da, burun delikleri de ardına kadar açılmıştı. Gözleri ise kafasından yarım santim dışarı pörtlemişti. Neyse ki sonunda kendisini toparladı ve “Sen ne zamandır konuşabiliyorsun?” diye sordu. “Hep konuşabiliyordum ki,” diye cevapladı kedi.

….

Benzer İçerikler

Yusuf Atılgan – Bütün Öyküleri

yakutlu

Bir Sorum Var – Nasıl? | Mehmet Yaşar

yakutlu

YO-YO 2 Hebele Hübele Mühendisi | Hanzade Servi

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy