Çürük Yumurta Kenti’nin en gevezeleri kimlermiş, biliyor musunuz? Nereden bileceksiniz. Hadi ben söyleyeyim: Günlerini kent meydanındaki sakız ağacında çan çan konuşarak geçiren iki kargaymış. Birinin adı Tiktak, ötekininki Tıktık’mış. Kent halkı bu iki karganın sinir bozucu konuşmalarından usanmış, çareyi, meydandan kilometrelerce uzağa taşımakta bulmuş. Meydandaki dükkân sahipleri ise kolay kolay faka basacağa benzemiyorlarmış.
Günlerden bir gün kasabaya bir turist topluluğu gelmiş. Yaşlı bir turist bu kargaları izlemeye karar vermiş. Tiktak’ın peşine düşmüş . Tiktak, kimselere görünmeden, evlere, ofislere giriyor, oradan bir belge, bir mektup, bir günlük sayfası, bir reklam broşürü, bir magazin dergisi alıp kaçırıyormuş. Kaçırdıklarını sakız ağacının kavuğuna tıkıştırıyor, sonra iki karga buluşup bu yazılı belgeleri okuyup konuşuyorlarmış. Sevim Ak bu romanında işte bu belgelerden yola çıkarak Domates Saçlı Kız’ın öyküsünü, o her zamanki renkli anlatımıyla önümüze seriyor.
Çürük Yumurta Kenti’nin en gevezeleri kimlermiş, biliyor musunuz? Nereden biteceksiniz… Belki bu kentin adım bile su anda duydunuz. Hadi, ben söyleyeyim… Günlerini kent meydanının göbeğindeki sakızağacında çan çan konuşarak geçiren iki karga varmış. Birinin adı Tiktak, ötekininki Tıktık’mış. Kent halkı bu iki karganın sinir bozucu konuşmalarından usanmış, çareyi meydandan kilometrelerce uzağa taşımakta bulmuş. Meydandaki dükkân sahipleri ise kolay kolay faka basacağa benzemiyorlarmış. Önceleri im iki kargayı meydanı ele geçirmek isteyen kötü niyetli İŞ sahiplerinin oyuncağı sanmışlar. Kargaların çılgınca bağrıştığı akşamlar, meydandaki heykelin altında toplanmışlar.
“Avuçlarının yalayın.’”
“Bu oyun bize sökmez!”
“Ne satarız ne kaparız!” diye bağrışmışlar.
Hatta bu işi tezgahlayanları alaya aldıklarını göstermek için sakızağacının karşısına bir kahkaha makinesi bile kurmuşlar.
Günün birinde eften püften bir nedenle iki esnaf karakolluk olmuş. Başlangıçta sıradan gibi görünen. bu olay, kargaların kentin başına ördüğü koskocaman bir çorabı ortaya çıkarmış. Esnafları muayene eden sinir hastalıkları uzmanı, her ikisinin de neredeyse keçileri kaçırmak üzere olduklarını görmüş. Bu garip durum kentte paniğe yol açmış. Acilen sosyolog, psikolog ve doktorlardan oluşan bir uzmanlar ekibi kurulmuş. Ekip kent meydanı çevresinde yaşayan halkı teker teker sorguya çekmiş. İşte o zaman uyurgezer, derbeder, tırnaklarını yiyen, elleri titreyen, kulaklarındaki tıkaçları çıkarmayan, tikli, ayakkabı giymeden sokağa çıkan, bigudilerini çözmeyi unutan, pijamalarıyla işe giden bir sürü insanla karşılaşmış. Esnafın çoğu, “Sağlığımı kaybedeceğime, işimi kaybederim,” demiş ve böylece meydandaki işyerleri birer ikişer kapanmaya başlamış.
Çalçene kargaların ününü duymayan kalmamış. Çürük Yumurta Kenti’ni gezmeye gelen turistler bile bu ikilinin hiç susmadan, yüksek perdeden nasıl konuştuklarını görmek için sakızağacının çevresinde tur alıyorlarmış. Tabii, kimse anlamıyormuş ne konuştuklarını.
Günlerden bir gün, turist grubundan yaşlı bir adam kargaları izlemeye karar vermiş. Doğrusu ya, bu kadar konuşacak şeyi nereden bulduklarını merak ediyormuş.
Sabahın ilk ışıklarıyla meydana gelmiş. Tik tak’la Tıktık, bu saatte bite hiç soluk almadan konuşuyorlarmış. Gün iyice aydınlanınca birbirlerinden ayrılmışlar. Biri şehrin en işlek caddesine, öteki çöplüğüne doğru yol almış. Yaşlı adam caddeye uçanın yanı Tik tak’ın peşine takılmış. Tik tak pencere Önleri, bacalar, balkonlar, park bankları, otobüs durakları, sokak lambaları demiyor, yani konabilecek ne bularsa konuyormuş, Gözleri fıldır fıldırmış.
Yaşlı adam, “Gevezelik etmek için malzeme topluyor,” diye düşünmüş.
Tiktak çevreyi yalnızca gözleriyle, kulaklarıyla taramakla (çalmıyor, açık pencerelerden de içeri giriyormuş. Kimseye görünmeden evlerden, ofislerden bir şeyler kaçırıyormuş. Kaçırdıkları ya bir belge, ya bir günlük sayfası, ya bir mektup, ya bir öykü, ya bir reklam broşürü, ya da bir magazin dergisiymiş. Her kaçırdığı malzemeyi bir uçuşta sakızağacına getiriyor, ağacın kovuğuna saklıyor, sonra gene uçup gidiyormuş. Bu koşuşturmaca neredeyse bir saat sürmüş. Sonunda iki karga sakızağacının (epesinde buluşmuşlar. Karşılaşır karşılaşmaz da başlamışlar gevezelik etmeye.
Yaşlı adam, “Gördüklerini birbirlerine anlatıyorlar,” diye geçirmiş içinden. “Dünyanın en hızlı gazetecisi kargalarmış demek. Onların şu kısacık sürede gördükleri bizim gazetecilerin gün boyu topladıkları haberlerden daha çok. Kim bilir nelerin tanığı şu gevezeler!”
Yaşlı adam o akşam yemekte gezi grubundaki arkadaşlarına geveze kargaların sabah turunu anlatmış. Gençliğinde gazetecilik yapmış, askılı pantolonlu biri, yaşlı adamın her söylediğine karnını tuta tuta gülmüş.
Yemekten kalkarken de,
“Benim Kargaloji uzmanı bir arkadaşım var,” demiş. “Bu kargalar onun da çok ilgisini çekecektir.”
Hiç zaman kaybetmeden Kargalog arkadaşına telefon etmiş. Ertesi sabah yaşlı adam, eski gazeteci ve Kargalog ile sakızağacının altında buluşmuşlar. Kargalar o saatte kent turundan dön….