Don Kişot (Ünlü Çocuk Romanları – 1) | Cervantes


Ünlü Çocuk Romanları
Bu seri dünya klasiği kitaplardan oluşmaktadır. Bu serinin ilk beş kitaplarında;
mecara, kahramanlık, sevgi, dayanışma gibi insan onuruna yakışan olaylar dizgesini anlatılmaktadır.
Bu seride yer alan kitaplar:
* Don Kişot,
* Balina Avcıları,
* Esrarlı Ada,
* Kip Kardeşler
* Pollyanna

***

DON KİŞOT

Yüz yıllar önce, İspanya’nın Meça Kentinin bir köyünde; Keşada adındaki çiftçi, kadın kâhyası, yirmi yaşındaki kız yeğeni ve yanaşmasıyla birlikte yaşıyordu.

Keşada, elli yaşında olmasına karşın sağlam yapılı, sporu seven biriydi. Köyünde birkaç tarlası ve bir evi vardı.

Keşada, köydeki yaşıtının aksine kitap okumaya meraklıydı. Bu merakı zamanla o kadar gelişti ki, kitap okumak için odasından çıkmaz oldu. Okuduğu kitaplar hep şövalyelik üzerineydi. Bu kitaplarda, canavarlar ve devler, güzel kadınları tutsak ederlerdi. Keşada, okuduğu kitapların etkisinde kalarak, tutsak edilen soylu kadınları kurtarmak için kendini sorumlu tutmaya başladı. İşi gücü bırakarak aklını buna taktı. Geçim sıkıntısına düşünce de tarlalarını parça parça satmaktan başka çare bulamadı.

Devlerle mücadele etmek ve canavarların elinden soylu kadınları kurtarmak için Keşada’ya şövalye giysileri gerekiyordu. Bunun için tavan arasına çıkarak, dedesinden kalma paslı kılıcı temizleyip parlattı. Başına geçirdiği şövalye miğferinin yarısı yoktu. Yarım miğferi kartonlarla onardı ancak denemek için miğfere bir kılıç vurunca karton tarafı parçalandı. Yeniden tamir ettiği miğferi bu kez denemeden başına koydu.

Eline geçirdiği sırmalı ceketi de giyince ata binecek duruma gelmişti. Derisi kemiklerine, yapışan güçsüz at onun için bir küheylandı. Atın tarihe geçmesi için bir ad bulması gerekiyordu. Sonunda atına Paşinante adını verdi. Şövalyeler gibi giyinip, zayıf atına binince, köyde tur atmaya başladı. Bu arada kendine de yeni bir ad bulması gerekiyordu. Tarihe Don Kişot adıyla geçmesinin daha uygun olacağını düşündü.

Ancak kahraman bir şövalye için bunlar yeterli değildi. Uğruna savaşacağı bir sevgilinin gerekeceği ortadaydı. Sevgilisi olmayan şövalyenin bir amacı da olamazdı. Diğer insanlardan farkı da kalmazdı. Bu nedenle köyün en güzel kızını kendine sevgili seçti. Onun da tarihe geçmesi için adını değiştirdi. Kulağa hoş gelen görkemli bir ad olarak Toboso’da karar kıldı. Bu adı kullanan hiç kimse yoktu.

Don Kişot’un artık bir eksiği kalmamıştı. Yollara düşmenin zamanı gelmişti. Zırhını kuşandı, kılıcını beline taktı, miğferini başına geçirdi. Temmuz ayının bir sabahında kimseye görünmeden arka kapıdan at üzerinde çıktı.

Köyden çıkarken, aklına şövalyelik unvanı geldi. Bu unvan olmadan kimseyle mücadeleye giremezdi. Her şövalyeye bir unvan gerekliydi. Evet, böyle bir unvan bulacağını düşünerek eve dönmekten vazgeçti. Nasıl olsa karşısına böyle bir şövalye çıkar, onunla karşılaşarak unvanını alabilirdi.

Bu düşünceyle gün boyu yol aldı ancak karşısına çıkan olmadı. Akşama doğru kendi de atı da bitkin düştü. Üstelik çok da acıkmışlardı. Don Kişot, geceyi geçirmek için bir yer ararken, gözüne bir han takıldı. Don Kişot, her gördüğünü kafasında bambaşka bir biçimde canlandırdığından, bu hanı da bir şato olarak düşündü. Ona göre hanın dört kulesi, iner kalkar köprüsü, çevresi su dolu hendeği vardı. Tam şövalyelerin konuk olabileceği bir yerdi ancak atıyla şatoya yaklaştığında, şövalyeleri karşılayacak boru sesi gelmedi. Biraz bekledikten sonra atını sürüp ahıra girmek istedi. Bu arada koyunları toplayan çobanın kaval sesini duydu. Bu sesi, boru sesi olarak değerlendirdi. Kapının önüne çıkan iki genç bayanı görünce konuşmaya başladı:

– Soylu bayanlar, en derin saygılarımı lütfen kabul edin dedi..

Bu ilginç kılıklı adamı ilk gördüğünde korkup içeri kaçmak isteyen genç bayanlar, onun konuşmasından durumu anladılar. Hemen gülmeye başladılar. Don Kişot, buna çok kızdı. Hancı gelmeseydi, alay edilmesinden ötürü iş kötüye varabilirdi.

Hancı, iyi yürekli biriydi. Karşısındaki gülünç kılıklı adamın başına dert açmasını istemiyordu. İşi alttan almaya çalıştı.

– Bize şeref verdiniz soylu şövalye. Eğer yatacak yer arıyorsanız, biliniz ki, hanımızda boş yatak yoktur. Başka emirleriniz olursa ilgilenelim, dedi.

Böylesine ciddi karşılama Don Kişot’un çok hoşuna gitmişti.

– Önemli değil, dedi. Çünkü bir şövalye için süs ve silâh kadar dinlenememesi, eziyet çekmesi de kutsal bir savaştır.

– Madem öyle şövalye, yatacağınız yer sert bile olsa, her an tetikte bulunmanızı sağlayacaktır.

Kızlar, Don Kişot’un zırhını çıkarmak için çok uğraştılar. Başındaki miğferi ise çıkaramadılar. Miğferin karton kısmının kesilmesine Don Kişot razı olmadığından geceyi miğferiyle geçirmek zorunda kalacaktı.

Hanın bahçesine bir kilim serildi. Hancı kurutulmuş balık ile bayat ekmek getirdi ancak Don Kişot bunları yemekte zorluk çekiyordu. Koluna bağlı metaller elini ağzına götürmesini engeldi. Kızlardan biri ona yardım etti. Hancı da çubukla şarabını içirdi.

Karnı doyan şövalye için tek sorun kalmıştı, o da kılıç kuşanmak. Hancıdan kendisine şövalye unvanı vermesini rica etti. Hancı açıkgöz biriydi. Konuğunun biraz deli olduğunu bildiğinden, bu isteğini kabul etti. Şatodaki silâhları bekledikten sonra bunun gerçekleştiğini anlattı sonra da Don Kişot’a sordu:

– Merakımı hoş görün efendim, üzerinizde para var mı? Dedi.

Don Kişot, sert bir biçimde cevap verdi:

– Okuduğum kitaplardan öğrendiğime göre şövalyeler, maden parçası taşıyacak kadar alçalmazlar.

Benzer İçerikler

Osmanlı Tarihi 8 – Osmanlı Devleti’nin Yıkılış Dönemi | Zehra Aydüz

yakutlu

https://www.birazoku.com/ruzgarli-vadi-hasan-guleryuz

yakutlu

Bir Sorum Var – Nasıl? | Mehmet Yaşar

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy