Ekmek Arası Tarih – 2 | Emine Aydın


Evet bu kesinlikle bir tarih kitabı! Ama asla bir ders kitabı değil! Elbette okuduklarınızdan çıkaracağınız bazı dersler olacak; ama merak etmeyin hiçbiri sınavda çıkmayacak!

Bu kitabı, evde, okulda, parkta, bahçede, otobüste, metrobüste, vapurda, trende, uçakta.. yani canınızın istediği her yerde kolayca okuyabilirsiniz. Zaten ismini de bu yüzden “Ekmek Arası Tarih” koyduk.

***

Osmanlı Tarihi’nden küçük hikâyeler, ilginç anektodlar ve çok şaşırtıcı bilgiler

içindekiler

Sunuş …. 9

Ulu Cami’nin şadırvanı …. 13
“Seni uyanık bilirdik!” …. 16
Çalışanın hakkı …. 18
İhtiyar okçu …. 20
Kırk yumurta + iki okka pastırma …. 22
Vakıf medeniyeti Osmanlı …. 25
Fil kulağından kalkan …. 28
Osmanlı korkusu …. 30
Amin alayı …. 32
Lale …. 37
Kunduradaki altınlar …. 39
Bulak Matbaası …. 43
Ayranın çöpleri …. 46
Yüz sopa …. 48
Vermeyince Mâbud, neylesin Mahmud …. 51
Dama atılan pabuç …. 60
Herkes yediğinden …. 63
Hicaz Demiryolu …. 65
Padişah isimleri …. 69
Yavuz’un çekindiği gurur …. 71
Yavuz ile Kanunî …. 73
En yaşlı en genç, en uzun en kısa …. 74
Yalancının mumu …. 75
Posteki sayan deliler …. 79
İlk denizaltı …. 82
Bizebânlar …. 86
Sadaka taşları …. 88
Büyük hinlik …. 90
Paris’te ilk tuvalet …. 92
Cemaziyelevvel …. 95
Mimar Sinan’ın tavukları …. 98
Çanakkale çağırıyor! …. 100
Medresede bir oda …. 103
Fatih’in hocası …. 105
Hayvan hakları …. 108
Leylek hastahanesi …. 115
Mihraptaki nargile …. 117
Çocuk padişahlar …. 120
Sanki Yedim Camii …. 122
Sporcu padişahlar …. 124
Büyük Osmanlı Devleti …. 127
Uyvar Kalesi’nin düşüşü …. 131
Kitap kurdu padişahlar …. 133
Süleymaniye’deki devekuşu yumurtaları …. 135
Hafız Osman Vav’ı …. 137

Sunuş

Evet bu kesinlikle bir tarih kitabı! Ama asla bir ders kitabı değil! Elbette okuduklarınızdan çıkaracağınız bazı dersler olacak; ama merak etmeyin hiçbiri sınavda çıkmayacak!

Bu kitabı, evde, okulda, parkta, bahçede, otobüste, metrobüste, vapurda, trende, uçakta.. yani canınızın istediği her yerde kolayca okuyabilirsiniz. Zaten ismini de bu yüzden “Ekmek Arası Tarih” koyduk.

Sizi zorlayacak bir kitap değil bu! Neredeyse bir hikâye kitabı. Zaten tarih dediğimiz şey de, bir bakıma, bizden öncekilerin yaşadığı ya da başkalarına yaşattığı yüzbinlerce küçük hikâyeden oluşan kocaman bir hikâye değil mi? İçinde küçük hikâyeler, ilginç anektodlar ve çok şaşırtıcı bilgilerin yer aldığı bu kitabı ve dizinin bundan sonraki kitaplarını okurken eğleneceksiniz; eğlenirken de hoşunuza gidecek ve hiç unutmak istemeyeceğiniz pek çok bilgi de yanınıza kâr kalacak.

Burada size anlatılanlar mümkün olduğu kadar güvenilir kaynaklardan derlendi ama elbette yüzyıllar içinde anlatıla anlatıla aslında hiç yaşanmadığı ya da anlatıldığı gibi yaşanmadığı halde, tarihin kervanına karışmış bir takım olaylar, bizim kitabımızın sayfaları arasına da karışmış olamaz mı? Elbette olabilir! Ancak eninde sonunda tek hedefi size tarihi, eğlenceli bir şey olabileceğini göstererek sevdirmek olan böyle bir kitap için, bunun ne sakıncası var?

İyisi mi bir an önce kendinize oturacak ya da yaslanacak hatta belki de sırt üstü uzanabilecek rahat bir yer bulun ve kitapçıdan yeni çıkmış çıtır çıtır Ekmek Arası Tarih’in keyfini çıkarın…

– Uğurböceği Yayınları

Ekmek Arası Tarih – II

Ulu Cami’nin şadırvanı

Yıldırım Bayezıd Han, Niğbolu zaferinden sonra, kendilerine böyle büyük bir zaferi nasip eden Allah’a bir şükür olsun diye, o zamanın başşehri Bursa’ya, 20 cami yaptırmaya karar verdi.

Ancak Emir Sultan Hazretleri, Sultan Bayezıd’ın bu kararına karşı çıktı ve küçük küçük 20 tane cami yaptırmaktansa yirmi kubbeli büyük bir cami yaptırmasının daha güzel olacağını söyledi.

Bu fikir Bayezıd Han’a da mantıklı gelmiş olacak ki, derhal emir verildi ve caminin yapılması için uygun bir yer aranmaya başlandı. Az zaman sonra aranan yer bulundu. Ancak küçük bir problem vardı. Arsadaki pek çok kimse, evini ve arazisini devlete sattığı halde, yaşlı bir kadıncağız, “Satmam!” diye direniyordu.

Neler neler teklif ettiler, ama bu inatçı nineyi, ikna edemediler.

“Satmam! Evceğizimi yıktırmam!” diyor, başkaca bir şey söylemiyordu.

Çaresiz, inşaat başlatıldı. Yaşlı kadının evine dokunulmadan, temeller kazıldı, duvarlar örüldü, kubbeler çatıldı, minareler dikildi. İnşaat tamam olduktan birkaç yıl sonra ise, o yaşlı kadın öldü gitti. Geride kalan mirasçıları ise, hiç direnmeden evi devlete satıverdiler.

Alınan ev derhal yıkıldı ve yerine güzel bir şadırvan yapıldı. İşte diğer camilerden farklı olarak, Bursa Ulu Cami’nin ortasında bulunan şadırvan, o yaşlı kadının evinin yerine yapılan şadırvandır.

Ülkeleri feth eden, kaleleri düşüren, orduları deviren koskoca Osmanlı, yaşlı ama haklı bir kocakarının, küçücük virane evinden içeriye tek bir adım atamamıştı. Çünkü adaletin kılıcı; halk için, fakir ve yaşlı kadınlar için ne kadar keskinse—bu topraklarda o zamanlar—sultanlar için de o kadar keskindi…

“Seni uyanık bilirdik!”

Ne derece doğrudur bilinmez ama anlatıla anlatıla meşhur olmuş şöyle bir hikâye vardır.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında, yaşlı bir kadıncağızın evine gece hırsız girmiş. Evde ne var ne yoksa alıp götürmüş.

Kadıncağız sabah uyandığında evi bomboş görünce, feryat figan etmiş ve nasıl ettiyse derdini Padişah’a anlatmanın bir yolunu bulmuş.

Sultan Süleyman, kadının şikayetini dinledikten sonra:

“Bre ne içün o kadar derun uyudunuz? Hiç mi gürültüye uyanıp etrafa bakınmadınız?” diye sormuş.

Kadın Padişah’ın bu sorusu üzerine şöyle harika bir cevap vermiş:

“Biz seni uyanık bilirdik de o yüzden rahat uyuduk padişahım!”

Çalışanın hakkı

Süleymaniye gibi muhteşem bir mabedi yapmak elbette çok para, çok zaman ve çok emek ister.

O yoğun ve yorucu inşaat sırasında kimseye haksızlık edilmemesine, başta Sultan Süleyman olmak üzere bütün idareciler çok dikkat etmişlerdi.

Kanuni Sultan Süleyman inşaatın bitiminden sonra, yüksekçe bir yere çıkıp işçilere, amelelere, usta ve kalfalara seslenerek, kimin ödenmemiş bir ücreti, yarım kalmış bir hakkı varsa gelip kendisinden istemesini söyledi. Ancak kalabalık içinden kimse çıkıp da “Benim hakkım ödenmedi!” diyemedi.

Hayır! Korktukları için değil; aralarında hakkını almayan tek bir kimse olmadığı için.

Eğer inşaat sırasında çalıştırılan atların, katırların ve eşeklerin dili olsaydı, onlar da söz isteyip bir hak dileyemeyeceklerdi. Çünkü çalışmaların en yoğun olduğu zamanlarda bile, hayvanların düzenli aralıklarla çayırlara çıkarılması ve doya doya otlatılması, yayılıp dinlenmesi için kesin emir vardı…

Benzer İçerikler

Mutluluk Nerede ?

yakutlu

‘Mış Gibi’ Yetişkinler (Yetişkin Çocuklar) | Doğan Cüceloğlu

yakutlu

Deve Gözü | Cengiz Aytmatov

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy