Fazla meraklı bir kadın. Eski olayın iç yüzünü öğrenmeye kararlıydı.
•Celia Kavenscroft : Genç bir kız. Geçmişteki vaka onu endişelendirmeye başlamıştı.
Desmond Burton-Cox :
Celia’nın sevgilisi. Annesinin tutumuna sinirleniyordu.
Sir Alistair Ravenscroft : Celia’nın, babası. Emekliye ayrılmış bir elçiydi.
JLady Margaret Ravenscroft : Celia’nın annesi. Peruklara meraklıydı.
Dorothea Jarrow
: Lady Margaret’in kız kardeşi. Sinirli bir kadındı.
,<*arroway : Eski bir polis müfettişi. Olayın çifte intihar olduğunu düşünüyordu.
Mr. Goby
: Özel detektif. Bilgi toplama konusunda bir dahiydi adeta.
Maddy Rouselle : isviçreli bir dadı. Eski olay hakkında fazla bir şey bilmiyordu.
Meauhourot : Celia’nın mürebbiyesi. Ravenscroft*-lara çok bağlıydı.
Ve
HERCULE POİROT
Çifte esrarı çözebilmek için Poirot’nun elinde şu ip uçları vardı : Bir köpek…
Dört peruk…
Bir doktorun anıları…
Bir iki hikâye…
Biraz
dedikodu…
îki tabanca…
•
Bir miras…
*
Meşru olmayan bir gocuk…
Malaya…
Yaşlı bir kâhya kadın…
Poirot’nun olayı aydınlığa çıkarabilmek için şu sorulan cevaplandırması lâzım geliyordu :
Olay hakikaten çifte intihar mıydı?
Elçinin hayatına başka bir kadın karışmış mıydı?
Lady Ravenscroft başka bir erkeğe mi âşık olmuştu?
Son haftalarda köpek neden değişmişti?
‘Fil hafıza’sı
kimselerin
bahsettiği anormal kadın kimdi?
Çocuklar hakikaten kazaya mı uğramışlardı?
Molly neden o kadar peruk almıştı?
Kadının ciddi bir hastalığı mı vardı?
Çocuklar bu esrarlı olaya karışmışlar mıydı?
Para meselesinin bu vakayla ne ilgisi vardı?
Yazarların Yemeği
Mrs. Oliver, dikkatle aynaya bakıyordu. Bir ara, şöminenin rafında duran saate çabucak bir göz attı. Bunun yirmi dakika geri olduğunu sanıyordu. Sonra tekrar aynada saçlarına baktı. Mrs. Oliver’in bütün kusuru saçlarının biçimini sık sık değiştirmesiydi. Bunu kendisi de itiraf ediyordu zaten. Hemen her modeli denemişti. Ciddi havalı kabartma saç… Buklelerin, zekâ dolu alnı ortaya çıkaracak şekilde, geriye doğru taranması… Daha doğrusu Mrs. Oliver, alnına bakanların zeki olduğunu düşüneceklerini ummuştu. Yazar bundan başka iyice kıvırcık saçları ve hafifçe dağınık, sanatkârca bir şekli denemişti. Ama bu gün saç modelinin önemli olmadığını o da biliyordu. Çünkü bu sabah pek ender yaptığı bir şeye kalkışacak, yani şapka giyecekti.
Mrs. Oliver’in dolabının en üst rafında dört şapka vardı. Bunlardan biri, nikâhlarda giydiği şapkaydı. Nikaha giden her insan şapka giymek zorundaydı.
Diğer iki şapka alâlade şapkalardı. Tvid takımlara göreydi bunlar.
Dördüncü şapka hepsinden de pahalıydı. Üstelik bu şaşılacak kadar da işe yarıyordu. Mrs. Oliver, bazan, «Her halde bunun sebebi çok pahalı olması,» diye düşünüyordu, Türban şeklindeki şapka zıt renkte kadife par
çalarından yapılmıştı. Daha çok pastel tonlar hakim olduğu için de insana çok yakışıyor, türlü kılıklara da uyuyordu.
Mrs. Oliver, duraksadı. Sonra da hizmetçisini yardıma çağırdı. «Maria!» Sesini yükseltti «Maria! Bir dakika gel!»
Maria kapıda belirdi. Kadın, Mrs. Oliver’in giyecek konusunda fikrini almasına alışmıştı. «Demek o şık şapkanızı giyeceksiniz?» diye mırıldandı.
Mrs. Oliver, «Evet,» dedi. «Hangi biçim daha güzel duruyor? Böyle giyersem mi?
Yoksa bu şekilde mi?»
Maria bir iki adım gerileyerek, yazara baktı. «Arkasını önüne giymişsiniz sanırım.»
Mrs. Oliver, «Evet, biliyorum,» diye cevap verdi. «Ama bana şapka böyle daha iyi duruyormuş gibi geldi.»
Maria, «Ama neden?» dedi.
«Çünkü bu tarafta güzel bir mavi ve koyu bej var. Bence bu öndeki kırmızı, yeşil ve kahve renginden daha hoş duruyor.» Mrs. Oliver, şapkayı çıkardı. Tekrar giydi. Önünü arkasma getirdi. Yana çevirdi. Ama bunu ne kendisi beğendi, ne de Maria.
«Yanlamasına olmadı. Şapka geniş duruyor o zaman. Yani bu yüzünüze gitmiyor.
Hoş bu şekilde hiç kimseye yakışmaz ya.»
«Öyle… Bu şekilde olmayacak. En iyisi şapkayı doğru dürüst giymek sanırım.»
Maria, başını salladı. «Böylesi daima emindir.» Mrs. Oliver, şapkayı çıkardı.
Maria, kadının ince kahve rengi yünlüden yapılmış, şık ve zarif bir elbiseyi giymesine yardım etti. Şapkayı saçlarının üzerine oturtmasına da…
«Ah, o kadar şık oldunuz ki.»
İşte Mrs. Oliver da Maria’nm bu tarafını çok severdi. Hizmetçi kadın, en ufak bir fırsattan faydalanarak insanı övmeye başlardı. Maria, «Yemekte bir konuşma yapacaksınız değil mi?» diye sordu.
«Konuşma yapmak mı?» Mrs. Oliver’in sesinde dehşet vardı. «Ne münasebet!
Sen benim konuşma yapmaktan hoşlanmadığımı bilirsin.» «Ben böyle yazarların katıldığı yemeklerde daima konuşmalar yapıldığını sanmıyordum.
Siz de öyle bir toplantıya gitmiyor musunuz? ‘1973’ün ünlü yazarları’… Hangi yıldayız onu da bilmiyorum ya.»
Mrs. Oliver, «Ben konuşma yapmak zorunda değilim,» dedi. «Böyle şeylerden hoşlanan bir kaç kişi muhakkak bu işi üzerlerine alırlar. Onların bu konuda benden çok daha başarılı olacakları da muhakkak.»
Maria, onu iknaya çalıştı. «Canım isterseniz siz de fevkalade bir konuşma yaparsınız…»
Mrs. Oliver, «Hayır, yapamam,»diye cevap verdi, «însan neler yapabileceğini ve neleri yapamayacağını bilir. Ben konuşma yapamam. Sinirlenirim. Kekeler ya da bir şeyi bir kaç defa tekrarlarım. Yalnız kendimi gülünç hissetmekle kalmam, hakikaten gülünç olurum. Kelimelere, sözlere bir itirazım yok. Bunları bir kağıda yazar, “bir makineye söyler veya birine dikte edersin. Konuşma yapmamak şartıyla
kelimelerle
rahatlıkla oynayabilirim.»
— «Ya? Neyse… Her şeyin yolunda gideceğini umarım. Bundan eminim zaten. Bu büyük bir ziyafet değil mi?»
Mrs. Oliver, gayet sıkıntılı bir sesle, «Evet,» dedi. «Büyük bir ziyafet.» Sonra da, «Oraya neden gidiyorum bilmem ki?» diye düşündü ama bu fikrini Maria’ya açıklamadı. Yazar, bir süre hislerini inceledi. Çünki hareketlerinin sebebini anlamak hoşuna giderdi. Bir işe girişmek ve sonra da, «Allah Allah, bunu neden yaptım bilmem ki?» demekten çok daha iyiydi bu. Nihayet Mrs. Oliver kararını verdi. «Bunun sebebi böyle toplantıların nasıl olduğunu merak etmem… Beni daima böyle yazarların toplantılarına, yemeklere çağırıyorlar ama gitmiyorum…»
Mrs.Oliver, tatlısının sonuncu lokmasını da yedikten sonra memnun memnun içini çekti. Bu ziyafet pek hoşuna gitmişti. Toplantıda bulunanlar da öyle. Aslında yemek
tanınmış kadın yazarlar için verilmişti ama davetliler arasında erkekler de vardı. Mrs. Oliver da şimdi iki nazik adamın arasında oturuyordu. Bunlardan biri tanınmış bir şairdi. Diğeri ise eleştirmeci.
İkiside Mrs. Oliver’a yazdığı kitaplar konusunda kadını sıkacak ve utandıracak
şeyler söylememişlerdi. Halbuki başkaları bunu kolaylıkla yapabiliyorlardı.