Gençlik Güzel Şey | Ekin Kadir Selçuk


“Güneşe kanan öğrenciler Kırmızı Kantin’in etrafındaki sandalyeleri yeşilliklere yaydılar, Hasan Efendi camdan gülümseyerek bakıyor onlara. ‘Gençlik güzel şey,’ diyor, ‘hayat, coşku, umut hep sizde.’ Sonra bana dönüyor gazoz kapağı gibi açılmış gözleri neşeyle parlarken. Raftaki kavanozu işaret ediyor: ‘Okulun çayı değil, kendi paramla aldım bunu. Arkadaşlarına söyler misin, sen de gel, yarın mesai bitiminde bana uğrayıp bir çayımı için, bütün sınıf.’”

Üniversite hayatı, kampüs dedikoduları, ilk aşkların tatlı telaşları… Kaçamak öpüşler, utangaç susuşlar… Burstu krediydi derken ay sonunun zor geldiği öğrenci evleri, yurtları… Gençliğin ateşi, dertleri, gelecek kaygıları, heyecanları, istekleri, isteksizlikleri…

Gençlik Güzel Şey, öğrencilere aynaya bakıyormuş gibi hissettirecek, yetişkinleri de öğrencilik yıllarına götürecek öykülerin kitabı. Günümüz Türkiyesi’nin gerçekçi bir fotoğrafı aynı zamanda…

Ekin Kadir Selçuk, farklı yaşamlara, insanlara, hayvanlara sevgiyle, içlerinde saklı ışıltıyı görme umuduyla bakan, öğrenciliği iyi bilen bir yazar.

O eski şarkı ne diyordu? Gençlik başımda duman..

İÇİNDEKİLER

Sadık Abi ve Rektörün Tüneli………………………………….7
Uçurumun Kıyısında……………………………………………………… 17
Herkesin Doğrusu Kendine………………………………………27
Ziyafet………………………………………………………………………………………………….37
Film Çekiyoruz………………………………………………………………………..47
Bu Defalık……………………………………………………………………………………….55
Bütün Sınıf……………………………………………………………………………………61
Korku…………………………………………………………………………………………………….67
Bizim Apartmanlar…………………………………………………………..73
Merak Etmeyin…………………………………………………………………………83
Sıradan Bir Gün……………………………………………………………………89
Bir Yıl Sonra……………………………………………………………………………….95
Londra……………………………………………………………………………………………..103
Boş Koltuk…………………………………………………………………………………….109
İftar Öncesi………………………………………………………………………………..115
Bu Gece Hiç Bitmesin……………………………………………………123

Sadık Abi ve Rektörün Tüneli 

Sadık Abi’nin bir illüzyonistinki kadar kıvrak olan parmakları ince ve kemikliydi. Onların bu kadar kolayca esneyebilmelerine, her birine karşılık gelen içerisi bilinmezlerle dolu delikleri muntazaman kapatabilmelerine şaşar kalırdım. Ağzından çıkan nefes o parmakların marifetiyle birleşir, en ciddi, en somurtkan insanı bile yerinden kaldıracak eğlenceli bir melodiye dönüşürdü. Kendimizi bu melodinin etkisine bırakıyorduk.

Sadık Abi yanaklardan ibaret tombul suratından damlayan terle sırılsıklam olmuş, nefessiz kalmışken, biz klarnetin ritmine ayak uydurmak için çabalar, gülünç hareketlerle vücudumuzun bir yerlerini oynatmaya çalışırdık. Okulda, kimselerin kalmadığı saatlerde gerçekleşen bu cümbüş aramızda bir sırdı. Derslere girmemeyi âdet edinen, tembel ve tembel olduğu için kendini asi sanan öğrenciler olarak hemen hemen bütün günümüzü sigara dumanı ve kahve kokusuyla yüklü kantinin rahatsız sandalyelerinde politikadan, sinemadan, erkeklerden, kadınlardan (nadiren edebiyattan) konuşarak geçirir, hava tamamen kararana ve servisi yakalamak için koşuşturan son memur da gözden kaybolana dek binayı terk etmezdik. Bizle birlikte okulda kalan biri daha olurdu genelde.

Sadık Abi… O hiçbir zaman servisle gitmezdi evine. Ve şimdi bunları yazarken hayretle fark ediyorum ki, bir kere bile ona niçin servisi kullanmadığını sormamıştık. Bazen kahkahaların, nadiren öfkeli seslerin yükseldiği muhabbetimize Şişman’da ya da Barikat’ta devam etmek için kapıya yönelirken o bizi durdurur, “Çocuklar, en iyisi biraz eğlendireyim sizi yahu, ne bu durgunluk?” diyerek masanın altından dünyanın en uyumlu renklerini, siyahla beyazı birleştiren klarnetini çıkarırdı.

Bir köşede, üzerinde emanet gibi duran lacivert ceketi, ceketinin üzerinde “görevli” yazan arması ve tozlu ayakkabılarıyla hayattaki varlığını bir mahcubiyet olarak yaşayan bu adamı gün içinde nadiren fark ederdik. Sabahları bazen unutkanlıktan bir günaydını esirgediğimiz olurdu. Sınav zamanları telaşla koştururken, sınavın yapılacağı sınıfı sorduğumuz kişinin o olduğunu idrak edemezdik. O bahsettiğim akşamlarsa her şey farklı gelişirdi. Sadık Abi ceketiyle birlikte mahcubiyetini de fırlatıp atar, biz de aniden kimlik değiştiren bu adamın (yoksa klarnetin mi) çekimine kendimizi kaptırırdık. Vücuduyla büyük bir tezat oluşturan ince parmakları işte o zaman hareket etmeye başlardı. Önce hafif bir girizgâh…

Ardından ağır bir peşrev… Ve biz ne olduğunu anlayamadan temponun aniden yükselişi… Etrafında kümelendiğimiz ve klarnetle yarenliğini imrenerek izlediğimiz adamın bizlere “haydi” diyen göz işaretiyle birlikte yerimizden kalkmamız… Açılan kollar, sağa-sola giden kalçalar, daire çizen beller, titreşen omuzlar… Bu anlar, çocukken geçirdiği bir hastalık sonucu sol ayağı sakat kalan, kısa boylu, koca göbekli, sol serçeparmağına eski moda bir yüzük takan Sadık Abi için akreple yelkovanın en hızlı koşturduğu anlar oluyordu.

Benzer İçerikler

Doğum Günüme Çağırmak İstediğim Tek Kişi | Ömer F. Oyal

yakutlu

Sanat Uzun Hayat Kısa – Zülfü Livaneli Online Kitap Oku

yakutlu

Peruk Gibi Hüzünlü

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy