Hayatı Yeniden Keşfedin | Jeffrey E. Young;Janet Klosko


Aşırı vicdan ve hayır diyememek yüzünden kendi ihtiyaçlarınıza sıra gelmiyor mu? Terk edilmekten korktuğunuz için ilişkilerde çok mu altta kalıyorsunuz? Sağlığınızı kaybetmek, aklınızı kaçırmak, parasız kalmak, uçağa binmek gibi korkularınız yaşama sevincinizi yok mu ediyor? Hayatınız işleri yetiştirmeye çalışmakla mı geçiyor? Tatmin etmeyen ilişkiler, evhamlarla dolu bir hayat, nedensiz yere diğerlerinden aşağı hissetmekBütün bunlar fark etmeden kabul ettiğimiz inanışlarımızı değiştirerek çözülebilir. Bu kendi kendine zarar verici düşünme ve hissetme kalıplarına şema adı verilmektedir. Hayatı Yeniden Keşfedin, mutluluğa ulaşmanızı engelleyen bu girdaplardan nasıl kurtulacağınızı gösteriyor. Kişiliğe işlemiş ve tedavisi zor sorunlar için geliştirilen ve etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmış Şema Terapinin yaratıcılarından Jeffrey E.Young ve Janet S.Klosko, ilaçların yardımı ve uzun süren geleneksel terapiler olmadan, şemalarınızı testler aracılığı ile fark edip,Bilişsel Terapinin devrim niteliğindeki ilkeleri ile değiştir.

Bir “Şemanın” İçinde mi Takılıp Kaldınız?

İlişkilerinizde Bencil ve Soğuk olan Kişilere mi Kapılıyorsunuz?

Sizi Reddedeceklerini Düşündüğünüz için İnsanlara Gerçekte Kim Olduğunuzu Göstermekten Korkuyor musunuz?

Çevrenizdeki İnsanlara Kıyasla Kendinizi Yetersiz mi Hissediyorsunuz?

En İyisini Yapmaya Çalıştığınız için Dinlenme ve Eğlenceden Fedakarlık mı Ediyorsunuz?

Amerika’nın önde gelen psikologlarından Jeffrey E. Young ve Janet S. Klosko, hayatınızı değiştirecek devrim niteliğindeki tekniklerle bu yıkıcı “şemalardan” kendinizi nasıl kurtaracağınızı gösteriyorlar.

JEFFREY E. YOUNG, Ph.D., New York ve Fairfield Country’deki (Connecticut) Bilişsel Terapi Merkezlerinin kurucusu ve yöneticisidir. Aynı zamanda Columbia Üniversitesinde Psikiyatri Departmanında öğretim üyesidir. Dr. Young bilişsel terapi üzerine uluslararası tanınan bir konuşmacıdır. Wilton, Connecticut’ta yaşamaktadır.

JANET S. KLOSKO, Ph.D., özel çalıştığı Kingston, New York ile müdür yardımcısı olduğu Long Island Bilişsel Terapi Merkezi’nin bulunduğu Great Neck, Ne w York arasında gidip gelmektedir.

Koşulsuz olarak beni seven ve destekleyen Manny,Ethel ve Hannes için. – JEFFREY YOUNG

Bu kitabı yazmak için bana alan sağlayan annem, babam, Michael ve Molly için. – JANET KLOSKO

İÇİNDEKİLER AARON BECK’ İN ÖNSÖZÜ

GİRİŞ

– ŞEMALAR
– SİZDE HANGİ ŞEMALAR VAR?
– ŞEMALARI ANLAMAK
– TESLİM, KAÇMA VE KARŞI SALDIRI
– ŞEMALAR NASIL DEĞİŞİR?
– “LÜTFEN BENİ TERK ETME!”, TERK EDİLME ŞEMASI
– “SANA GÜVENEMEM”, KUŞKUCULUK VE KÖTÜYE KULLANILMA ŞEMASI
– “HİÇBİR ZAMAN İHTİYACIM OLAN SEVGİYİ ALAMAYACAĞIM”, DUYGUSAL YOKSUNLUK ŞEMASI
– “UYUMSUZUM”, SOSYAL İZOLASYON ŞEMASI
– ‘TEK BAŞIMA YAPAMAM”, BAĞIMLILIK ŞEMASI
– “BİR FELAKET OLMAK ÜZERE”, DAYANIKSIZLIK ŞEMASI
– “DEĞERSİZİM”, KUSURLULUK ŞEMASI
– “KENDİMİ BAŞARISIZ HİSSEDİYORUM”, BAŞARISIZLIK ŞEMASI
– “SENİN DEDİĞİN GİBİ OLSUN!”, BOYUN EĞİCİLİK ŞEMASI
– “HİÇ BİR ZAMAN YETERİNCE İYİ OLMUYOR”, YÜKSEK STANDARTLAR ŞEMASI
– “İSTEDİĞİM HERŞEYE SAHİP OLABİLİRİM”, HAKLILIK ŞEMASI
– DEĞİŞİMİN FELSEFESİ

ÖNSÖZ AARON BECK, M.D.

Jeffrey Young ve Janet Klosko’nun, kişilik problemlerinin zor konulan ile, bilişsel terapinin ilkeleri ve tekniklerinden yararlanarak uğraşmalarından çok memnunum. Bu yazarlar, hem ilişkilerde hem iş hayatında anlamlı değişimler yapmak için gereken güçlü aletler geliştirip toplumun erişebileceği hale getirerek öncü bir iş yapmışlardır.

Kişilik bozuklukları, danışanlara aşın bir mutsuzluk getiren, kendi kendini yıkıcı hayat boyu süren örüntülerdir. Kişilik bozukluğu olan insanlann yaşamakla ilgili uzun vadeli sorunları vardır ve buna ek depresyon ve kaygı semptomları eklenir. Yakın ilişkilerinde genellikle mutsuzdurlar ve kronik olarak kariyerlerinde yapabileceklerinin altında bir başarı gösterirler. Hayatın genel niteliği, onlann arzuladığının altındadır.

Bilişsel terapi, bu zor ve kronik örüntülerin zorluğunun üstesinden gelebilmek için genişliyor. Kişilik sorunlarının tedavisinde, biz sadece semptom kümelerinde değil – depresyon, kaygı, panik atak, bağımlılık, yeme bozukluktan, cinsel problemler ve insomnia – ama ayrıca altta yatan şemalara ve kontrol edici inançlara da değiniyoruz. Danışanların çoğu terapiye bu temel şemaların semptom şeklinde yansıması ile gelir. Tedavide bu şemalara yönlenmenin, danışanın hayatındaki bir sürü alana yansıyacak yararlı etkileri olabilir.

Bilişsel terapistler, şema seviyesindeki olayların belirli işaretlerini bulmuşlardır. İlki danışanın bir problemden bahsedip şöyle demesidir: “ Her zaman böyleydim. Her zaman bu problemim vardı.” Problem, o kişiye “doğal” gelir. İkinci olarak, danışan seans içinde terapist ile kararlaştırdıktan ödevleri yapamaz. Bu “takılıp kalmış” olmanın getirdiği bir şeydir. Danışan hem değişmek ister, hem de değişime direnç gösterir. Üçüncü olarak, danışan kendisinin başka insanlar üzerinde olan etkisini göremez. Kendi kendine zarar verici davranışlarda iç görü eksikliği vardır.

Şemaların değiştirilmesi zordur. Şemalar bilişsel, duygusal ve davranışsal öğeler ile desteklenir ve terapide bütün bu öğeler ele alınmalıdır. Bir veya iki alandaki değişim işe yaramayacaktır.

Hayatı Yeniden Keşfedin, bu kronik ve kendi kendine zarar verici kişilik örüntülerinin on bir tanesini ele alıyor. Bu kitap çok karmaşık olan bir materyali alıp, basit ve anlaşılır bir hale getirmektedir. Okuyucular kolayca şema fikrini anlayacak ve kendilerinde olan şemalar ile özdeşleştirebilecektir.

Materyal olarak gerçek klinik deneyimlerden alınmış olguların kullanımı, okuyucuların kişisel bir şekilde o şema ile kendini ilişkilendirmesine yardımcı olacaktır. Yazarların bu kitapta bahsettiği teknikler değişim getirecek güçlü tekniklerdir. Yaklaşımları kapsayıcıdır. Bilişsel terapinin pratik ve problem çözme odağını koruyarak bilişsel, davranışçı, psikanalitik ve yaşantısal terapilerden yaralanmaktadırlar.

Hayatı Yeniden Keşfedin acı veren, hayat boyu süren problemlerimizin üstesinden gelmek için pratik teknikler sunmaktadır. Ve ayrıca, bu kitap yazarlarının hassasiyet, şefkat ve klinik görüşlerini yansıtıyor.

GİRİŞ

Neden bir tane daha kendine yardım kitabı?

Hayatı Yeniden Keşfedin’in kendilik gelişimi için şu anda mevcut olan kitaplar arasında önemli bir boşluğu kapadığına inanıyoruz. Bir sürü iyi kendine yardım kitabı vardır, tıpkı bir sürü iyi terapi yaklaşımları olduğu gibi. Fakat, bunlann bir çoğu kısıtlıdır. Bazı kitaplar bağımlılık, depresyon, atılgan olmama veya işlevsel olmayan eş seçimleri gibi sadece bir tane belirli problem ile uğraşır. Bazı kitaplar bir sürü problem ile uğraşır, ama değişim için içinizdeki çocuk çalışması, çift alıştırmaları veya bilişsel davranışçı teknikler gibi tek bir araç kullanır. Diğer kitaplar, kayıp gibi evrensel bir problemi tanımlamada çok iyi iş çıkarırlar ve ilham vericidirler; ama, değişim için sundukları çözümler o kadar belirsizdir ki, ilham alsak bile değişimi nasıl gerçekleştireceğimizi bilemeyiz.

Hayatı Yeniden Keşfedin’de Janet Klosko ve ben, temel hayat örüntülerini değiştirmek için yeni bir terapiyi sizinle paylaşıyoruz. Şema Terapi bizim pratiğimizde her gün karşılaştığımız on bir yıkıcı probleme yöneliktir. Bu şemaları değiştirmenize yardımcı olabilmek için birkaç farklı terapinin tekniklerini birleştirdik. Sonuç olarak, bu kitap, sizin hayat boyu süren çeşitli problemlere, okuduğunuz diğer kitaplara göre daha derinlemesine ve kapsamlı olarak yaklaşmanızı sağlayacaktır.

Bu kitap kişisel gelişim ve değişim hakkında olduğuna göre, beni Şema Terapiyi geliştirmeye yönlendiren yolu biraz anlatmak isterim. Benim terapist olarak gelişimim pek çok açıdan, bu kitapta anlattığımız kişisel keşfin yolculuğuna benzemektedir.

Bu yolculuk, ben 1975 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyken başladı. Philadelphia’da devlete ait bir ruh sağlığı merkezinde stajyer olarak terapi yaptığım ilk deneyimlerimi hatırlıyorum. Rogerian terapiyi öğreniyordum. Yönlendirici olmayan bir yaklaşım. Bir çok kere engellendiğimi hissettiğimi hatırlıyorum. Danışanlar ciddi hayat problemleri ile bana gelirlerdi. Çok güçlü duygular ifade ederlerdi ve bana dinlemem, danışanın söylediklerini aynalamam ve netleştirmem öğretilmişti. Bu şekilde danışanlar kendi çözümlerini bulabileceklerdi. Tabii ki, problem danışanların genellikle bu çözümleri bulamamasıydı veya kendi çözümlerini bulsalar bile terapi sonuçlandığı zaman dahi aşırı derecede hüsrana uğramış hissediyordum. Rogerian terapi benim mizacıma, ve doğa] eğilimlerime uymuyordu. Muhtemelen çok sabırsızdım, çünkü ilerlemeyi ve değişimi daha çabuk görmek istiyordum. Ciddi bir problemin olduğu durumlarda, çaresiz bir şekilde oturup bu durumu düzeltmeden izlemek zorunda kalırsam, kendimi engellenmiş hissediyordum.

Kısa bir zaman içinde, hızlı ve somut bir şekilde davranış değişimini vurgulayan davranışçı terapi hakkında okumaya başladım. Büyük bir rahatlama hissettim. Pasif olmak yerine danışanlarımla aktif olabilecek ve onlara tavsiyelerde bulunabilecektim. Davranışçı terapi neden danışanların belirli problemler yaşadıklarını ve tam olarak hangi tekniklerin kullanılabileceğini anlatan çok iyi bir taslak sunuyordu. Tıpkı bir yemek kitabı veya kullanım kılavuzu gibiydi. İlk başta öğrendiğim belirsiz yaklaşıma göre davranışçı model bana çok çekici gelmişti. Hızlı ve kısa süreli değişime yönelmişti.

Birkaç seneden sonra, davranışçı terapi ile de ilgili gözüm açıldı. Davranışçı terapinin çok dar bir şekilde insanlann sadece ne yaptıklarına odaklandığını ve düşünce ve duygularımızı yok saymada çok ileriye gittiğini hissetmeye başladım. Danışanların içsel dünyalarının zenginliğini özlemeye başlamıştım. O noktada, Dr. Aaron Beck’in kitabı Cognitive Therapy and the Emotional Disorders’ı (Bilişsel Terapi ve Duygudurum Bozuklukları) okumaya başladım ve yeniden heyecanlandım. Beck, davranışçı terapinin pratikliğini ve direkt olmasını, danışanların düşünce ve inançlarının zenginliği ile birleştiriyordu.

1979 yılında lisans üstü programdan mezun olduktan sonra, Dr. Beck ile bilişsel terapiyi çalışmaya başladım. Danışanlara düşüncelerinin nasıl çarpıtılmış olduğunu gösterip onlara daha işlevsel alternatifler sunmayı çok seviyordum. Aynca problemli davranışları gösterip günlük durumları ele almada yeni yollar anlatmaktan hoşlanıyordum. Danışanlar dramatik bir  şekilde değişmeye başladı. Depresyonlan kalktı ve anksiyete semptomları gitti. Ayrıca bilişsel terapinin tekniklerinin kendi kişisel hayatımda da aşırı değerli olduğunu hissettim. Bilişsel terapi kelimesini diğer profesyonellere Amerika ve Avrupa’daki konuşmalar ve seminerlerle yaymaya başladım.

Birkaç sene sonra Philadelphia’da kendi klinik çalışmalarıma başladım. Bir sürü danışan ile dramatik sonuçlar elde etmeye devam ettim. Özellikle de depresyon ve anksiyete gibi belirli semptomları olan kişilerle. Maalesef, zaman ilerledikçe bu terapiye cevap vermeyen ya da çok az bir ilerleme gösteren danışanların sayısı artmaya başladı. Bu danışanların ortak ne gibi özellikleri olduğunu oturup düşünmeye karar verdim. Ayrıca bilişsel terapist olan diğer meslektaşlarımdan da kendi dirençli danışanlarını anlatmalarını istedim. Onların terapideki başarısızlıkları da benimki benzer nedenlerden miydi, onu görmek istedim.

Zor danışanlar ile tedaviye çabuk cevap veren danışanları ayırmaya çalışırken bulduğum şey benim için bir aydınlanmaydı. En zor danışanların daha az şiddetli semptomları vardı; genel olarak onlar daha az depresif veya kaygılılardı. Problemlerinin çoğu yakınlık ile ilgiliydi. Bu danışanların yetersiz ilişki örüntüleri vardı. Bu dirençli danışanların birçoğunun hayatları boyunca bu problemleri vardı. Terapiye, boşanma veya bir ebeveynin ölümü gibi tek bir yaşam krizinden dolayı gelmiyorlardı. Bütün bu danışanların kendini yıkıcı hayat örüntüleri vardı.

Sonrasında, bu zor danışanlardaki ortak temaların veya örüntülerin listesini çıkarmaya karar verdim. Bu benim ilk şema listem oldu. Bu listede Hayatı Yeniden Keşfedin’de tanımlanan on bir örüntüden sadece bir kaçı vardı. Derin kusurluluk duygulan, içine işleyen izolasyon ve yalnızlık hisleri, başka insanlann ihtiyaçları için kendi ihtiyaçlarını feda etme eğilimi ve başkalanna olan sağlıksız bağımlılık veya başkalanna bel bağlama bu şemalara birkaç örnektir. Daha önceki tedavilere cevap vermeyen danışanlarla çalışırken bu şemalar benim için çok değerli olmuşlardır. Bu şemaların listesini geliştirirken, danışanların problemlerini bu şekilde daha idare edilebilir parçalara ayırabildiğimi gördüm. Ayrıca da her problem veya örüntüyü çözmek için farklı stratejiler geliştirebildim.

Geriye dönüp bakarsam, benim geniş tema ve örüntü arayışlarım kendi kişiliğimle hep tutarlı olmuştur. Her zaman hayatımın değişik taraflarını belirli bir sıra ve öngörülebilirlik hissi ile birlikte düzenli bir bütünün parçası olarak görmeyi istemişimdir. Bu genel tema veya örüntüleri seçip çıkararak kendi hayatımın üzerindeki kontrolümü sağlayabileceğimi her zaman hissetmişimdir. Üniversitede okurken arkadaşlıklarımı, onlara ne kadar güvenebileceğime göre kategorize ettiğimi hatırlıyorum.

Terapist olarak kendi gelişimimdeki bir diğer etken elemek veya eleştirmek yerine, birleştirme ve harmanlamaya karşı olan artan arzumdur. Bir sürü terapist bir yaklaşım seçip bütün sadakatleri ile onu uygulamak zorunda olduklarını hissederler. İşte bu yüzden katı Geştalt terapistleri, aile terapistleri, Freudiyen terapistler ve davranışçı terapistler vardır. Birkaç terapinin en iyi özelliklerini birleştirmenin, tek bir yaklaşım uygulamaktan çok daha etkili olduğuna inanmaya başladım.  Psikanalitik, deneysel, bilişsel, farmakolojik ve davranışçı yaklaşımlar çok değerlidir, ama her birinin tek başma uygulandığı zaman anlamlı derecede kısıtlı kaldıkları noktalar vardır.

Diğer bir yandan, bir sürü farklı tekniği gelişigüzel bir şekilde belirli bir çerçeve altına toplamadan birleştirmeye de karşıyım.On bir şemanın, birleştirici çerçeveyi sağladığına ve bu şemalarla savaşmak için bir cephanelik gibi birkaç yaklaşımdan farklı tekniklerin kullanılabileceğine inanıyorum. Daha ötesi, bundan sonraki bölümlerde anlatıldığı gibi bu şemalar hayatınızda bir tutarlılık hissi sağlar. Geçmiş ve şimdi tutarlı bir bütünün parçası gibi gözükebilir. Her şemanın çocukluktan gelen anlaşılabilir bir kökeni vardır ve sezgisel olarak bize doğru gelir. Mesela, kendi ebeveynlerimizin ne kadar cezalandırıcı ve talepkar olduğunu kavradıktan sonra kendimizin neden kritik olan eşlere doğru yöneldiğimizi, hata yaptığımızda kendimiz hakkında neden kötü düşündüğümüzü anlayabiliriz.

Umarım Hayatı Yeniden Keşfedin, hepimizin karşılaştığı geniş kapsamlı, derin olarak hissedilen hayat problemleri ile etraflıca uğraşan bir kitap ihtiyacını karşılar. Aynca umarım bu kitap size örüntülerin nasıl geliştiğini ve her bir şema için size yararlı olabilecek bir sürü farklı psikolojik yaklaşımdan alınmış güçlü çözümleri anlamanız için yararlı bir çerçeve sağlar.

JEFFREY YOUNG Eylül 1992

1- ŞEMALAR

Sürekli size soğuk davranan kişilerle mi ilişkiler yaşıyorsunuz? En yakın hissettiğiniz kişilerin bile sizi umursamadığını ya da yeterince anlamadığını mı düşünüyorsunuz?

Aslında bir şekilde kusurlu olduğunuzu ve sizi gerçekten tanıyan birinin sizi sevip kabullenmesinin olasılıklı olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Başkalarının ihtiyaçlarını kendinizinkilerden önde mi tutuyorsunuz? Böylece ihtiyaçlarınız hiç karşılanmıyor mu hatta ihtiyaçlarınızın neler olduğunu bile bilmiyor musunuz?

Başınıza korkunç bir şey geleceğinden -basit bir boğaz ağrısının bile ciddi bir hastalığın belirtisi olabileceğinden mi korkuyorsunuz?

Çevrenizden ne kadar takdir ve onay alırsanız alın, hala bunu aslında haketmediğinizi düşünüyor ve mutsuz mu hissediyorsunuz?

Biz bu kalıplara “şema” diyoruz. Bu kitapta, en yaygın on bir şemayı tanımlayıp, onları nasıl tanıyacağınızı, kökenlerini nasıl anlayacağınızı ve onları nasıl değiştireceğinizi göstereceğiz.

Şema, çocukluktan başlayan ve yaşam boyunca sürekli tekrar eden bir kalıptır. Bize ailemiz ya da diğer çocuklar tarafından yapılan bir şeyle başlamıştır. Terk edilmiş, eleştirilmiş, aşın korunmuş, istismar edilmiş, yok sayılmış ya da yoksun bırakılmışızdır – bir şekilde zarar görmüşüzdür. Sonunda şema hayatımızın bir parçası olur. Büyüdüğümüz evden ayrıldıktan yıllar sonra bile, bize kötü davranılan, ihmal edildiğimiz, aşağılandığımız ya da kontrol edildiğimiz ve istediğimiz hedeflere bir türlü ulaşamadığımız durumlar yaratmaya devam ederiz.

Şemalar düşünce, duygu, davranış ve ilişki kurma biçimlerimizi etkilerler. Öfke, üzüntü ve kaygı gibi bazı güçlü duyguları tetiklerler. Sosyal statü, ideal bir evlilik, yakınlarımızın takdiri, meslekte başarı dahil her şeye sahipmişiz gibi görünsek de, hayattan tat almayı ve başarılarımıza sevinmeyi beceremeyiz.

2 – Hayatı Yeniden Keşfedin

JED: 39 YAŞINDA ÇOK BAŞARILI BİR BORSACI. KADINLARIN^ GÖNÜLLERİNİ FETHEDİYOR, AMA GERÇEKTEN BAĞLANMIYOR. JED DUYGUSAL YOKSUNLUK ŞEMASINA SAHİP.

Şema kavramını geliştirmeye başladığımız zamanlarda, Jed adında ilginç bir danışanla çalışmaya başlamıştık. Jed’in sorunları şemaların kendini yıkıcı doğasını çok açıkça gösteriyor.

Jed, hiç birinin onu tatmin etmediğini söyleyerek bir kadından diğerine koşuyor. Sonunda hepsi onu hayal kırıklığına uğratıyor. Cinsellikle onun aklını başından alan kadınlarla yakınlaşır gibi olsa da, bu ilişkiler hiç bir zaman uzun sürmüyor.

Jed, kadınlara bağlanmıyor. Onları fethediyor. İlgisini kaybettiği kısım ise tam olarak “kazandığı” nokta. Kadınlar ona aşık olmaya başlıyor.

JED: Bir kadının bana yapışmaya başlamasından nefret ediyorum. Özellikle toplu yerlerde üstüme geldiğinde oradan kaçmak istiyorum.

Jed yalnızlıkla boğuşuyor. Boş ve bıkkın hissediyor. İçinde koca bir delik varmış gibi, sürekli onu doldurabilecek kadınları arıyor. Jed, bu kadını asla bulamayacağına inanıyor. Her zaman yalnız olduğunu ve olacağını hissediyor.

Bir çocuk olarak da Jed, bu acı verici yalnızlığı hissetmişti. Babasını hiç tanımıyordu. Annesi ise uzak ve soğuktu. Her ikisi de duygusal ihtiyaçlarını karşılamamışlardı. Duygusal olarak yoksun büyümüştü ve bir yetişkin olarak da bu kopukluk durumunu yaratmaya devam ediyordu.

Jed bu kalıbı yıllarca terapistlerle devam ettirdi. Birinden diğerine atlıyordu. Her terapist başta onun için umut kaynağı oluyor, ama sonunda hayal kırıklığına uğratıyordu. Terapistlerine de gerçekte hiç bağlanmadı. Her zaman terapiyi sonlandıracak affedilmez bir hata bulabiliyordu beyni. Her terapi deneyimi hayatının değişmediğini doğruluyor ve o daha da yalnız hissediyordu.

Jed’in terapistlerinin çoğu sıcak ve empatikti. Sorun burada değildi. Sorun, Jed’in ona çok uzak ve yabancı gelen yakınlıktan kaçmak için bahaneler bulmasındaydı. Terapistin duygusal desteği gerekliydi, ama yeterli değildi. Terapistler, onun kendini yıkıcı kalıplarını yeterince sık ya da bir şekilde yüzleştirmemişlerdi. Jed’in Duygusal Yoksunluk şemasından kurtulması, tanıştığı kadınlara kusur bulmaktan vazgeçmesi ve insanlara yakınlaşma konusundaki rahatsızlığı ile başa çıkması ile mümkün olacaktı Jed sonunda tedavi için bize geldi ve biz de kendini her gösterdiğinde şemasına meydan okuyarak saldırmaya başladık. Buz gibi soğuk ebeveynlerine bakıldığında, biriyle yakınlaşmasının ne kadar rahatsızlık verici olduğunu gerçekten anladığımızı ona gösterebilmek önemliydi. Wendy’nin güzel olmadığı, Isabel’in yeterince zeki olmadığı, Melissa’nın doğru kadın olmadığı konusunda ısrar ettiğinde, onun, şema yaşantısına girdiğini ve yakınlık duymaktan kaçınmak için kusurlar bulduğunu göstermeye çalıştık. Bu empatik yüzleştirmenin birinci yılında – duygusal destek ve yüzleştirmeyi dengeleyerek – oldukça ilerleme sağladık. Şimdi, sıcak ve sevgi dolu bir kadın olan Nicole ile nişanlı.

JED: Önceki terapistlerim gerçekten anlayışlıydılar. Çocukluğuma yönelik içgörüm çok arttı. Ama hiçbiri beni değişime yönlendirmedi. Eski, tanıdık kalıplarıma dönüveriyordum. Bu yaklaşım farklıydı.

Sonunda bir ilişkinin yürümesi için sorumluluk aldım. Nicole ile ilişkimin de başarısız olmasını istemiyordum, bunu kaldıramayacağımı hissettim. Nicole’un mükemmel olmadığını görmeme rağmen, ya biriyle bağlanacak ya da sonsuza kadar kendimi yalnızlığa mahkum edecektim.

Şema yaklaşımı, kendimizle sonsuza kadar yüzleşmeyi içerir. Size, hayatınız boyunca kendilerini her gösterdiğinde şemalarınızı yakalamayı ve üzerinizdeki etkilerini kaybedinceye kadar onları nasıl püskürteceğinizi göstereceğiz.

HEATHER: ONU FELÇ EDEN KORKULARI YÜZÜNDEN EVE KAPANIP KALMIŞ, ÇOK YÜKSEK POTANSİYELİ OLAN BİR KADIN. KAYGISININ TEDAVİSİ İÇİN ATİVAN ALIYOR OLSA DA, HALA DAYANIKSIZLIK ŞEMASI İLE BOĞUŞUYOR.

Bir açıdan, Heather’in hayatı yok; herhangi bir şey yapmaktan çok korkuyor. Hayat tehlikelerle dolu. Evde, “güvenli” yerde kalmayı tercih ediyor.

HEATHER: Biliyorum, şehirde yapılacak çok şey var. Sinemayı, güzel restoranları, arkadaşlarımı görmeyi seviyorum. Ama benim için çok fazla. Eğlenmiyorum. Her an korkunç bir şey olacakmış gibi endişeliyim.

Heather, araba kazalarından, köprülerin yıkılmasından, kapkaçtan, AIDS gibi bir hastalığa yakalanmaktan ve çok fazla para harcamaktan endişe ediyor. Şehre gitmenin onun için eğlenceli olmadığını öğrenmek hiç de şaşırtıcı olmadı.

Eşi Walt ona çok kızgın. Dışarıya çıkmak ve hayata katılmak istiyor. Walt haklı olarak, yoksun bırakılmaktan şikayetçi; dolayısıyla artık Heather olmadan bir şeyler yapıyor.

Heather’in ailesi fazlasıyla koruyucuydu. Anne babası Nazi soykırımından kurtulduktan sonra çocukluklarının çoğunu toplama kamplarında geçirmişlerdi. Daha sonraları Heather doğduğunda, kendi tanımlamasına göre ona bir porselen bebek gibi davranmışlardı. Sürekli onu gelebilecek (ancak pek de yüksek olasılıklı görünmeyen) tehlikelere karşı uyarmışlardı: zatürre olabilirdi, metroda mahsur kalabilirdi, boğulabilir ya da bir yangında ölebilirdi. Zamanının çoğunu, güvenliğini garantilemeye çalışan acı verici bir kaygıyla geçirmesi oldukça anlaşılırdı. Bu sırada, hayatında zevkli olabilecek her şey yok olup gidiyordu.

Bize gelmeden önceki üç yılda Heather, çeşitli kaygı giderici ilaçlar denemişti (İlaç, kaygı için kullanılan en yaygın tedavidir). En son gittiği psikiyatrist Ativan yazmıştı. Her gün ilacı alıyordu ve bu onu oldukça rahatlatmıştı. Daha iyi, daha az kaygılı hissediyordu. Hayat daha güzeldi. İlacın elinin altında olduğunu bilmek, onun durumla daha iyi başa çıkabilmesini sağlamıştı. Buna rağmen, evden çıkmaktan kaçınıyordu. Eşi, ilacın onu sadece evde daha mutlu yapmaya yaradığından şikayetçiydi.

Diğer bir önemli sorun, Heather’ in Ativan’a bağımlı olduğunu hissetmesiydi.

HEATHER: Hayatımın geri kalanında bu ilaca mahkum olacakmışım gibi hissediyorum. Bırakma fikri beni çıldırtıyor. Tekrar herşeyden korktuğum günlere dönmek istemiyorum.

Gerginlik verici durumlarla başarılı bir şekilde başa çıktığında bile bunu ilaca yoruyordu. Bir kontrol duygusu, kendi başa çıkabilme becerisinin olduğu inancını oluşturamıyordu (Bu nedenle, kaygı bozukluklarında, ilaç bırakıldığında hastalık nükseder).

Heather şemasının terapisinde hızlı bir gelişim gösterdi. Bir yıl içinde hayat kalitesi arttı. Yavaş yavaş daha fazla kaygı uyandırıcı ortamlara girmeye başladı. Seyahat edebiliyor, arkadaşlarını görebiliyor, sinemaya gidebiliyordu. Son olarak metro ile gidip geldiği yarım günlük bir işe girmişti.

Tedavisinin bir parçası olarak, Heather’a kötü şeylerin olma olasılığını değerlendirme becerisi kazandırdık. Zararsız durumlarda bile felaket olasılığını, kendi zayıflığını ve incinebilirliğini ne kadar abarttığını sürekli göstermeye çalıştık. Daha akla yatkın önlemler almaya başladı Eşinden ve arkadaşlarından sürekli güvence beklemeyi bıraktı. Evliliği düzeldi. Hayattan daha fazla keyif almaya başladı.

Benzer İçerikler

Zamanı Değerlendirme Sanatı – Dolu Dolu ve Mutlu Günler Geçirmenin Yolları | James Wallman

yakutlu

DUYARLI GENCİN BAŞARI REHBERİ-Sıtkı Aslanhan

yakutlu

Küçük Şeyler

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy