Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar Dünyanın Yedi Harikası karşınızda!
Arkeolog yazar Betül Avunç’un, Anadolu topraklarının zengin ve çok kültürlü tarihini sürükleyici serüvenlere dönüştürdüğü “İkiz Gezginler” serisi, İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası ile keşif rotasını bu kez çağlar öncesinin bereketli topraklarına çeviriyor.
Tarih ve mitoloji meraklısı ikiz kardeşler Peri ile Ege’yi, Antik Çağ’da yaratılmış en büyük, en görkemli yapıların izinde “harikalarla dolu” bir yolculuğa çıkaran kitap; sadece çocukların değil, yetişkinlerin de merak ve öğrenme isteğini canlı tutmayı başarıyor.
Kurgusunu çeşitli antik kaynaklardan ve arkeolojik buluntulardan süzülmüş bilgiler ışığında güçlendiren bu sürükleyici roman; “Dünyanın Yedi Harikası” olarak anılan eşsiz anıtların şimdiki yıkık dökük kalıntılarını değil de, geçmişte ayakta durdukları ihtişamlı dönemlerini tekrar canlandırarak anlatıyor.
Büyük Piramit’te düzenlenen gizemli tören, Firavun Keops’un ruhunu ölümsüzlüğe kavuşturacak mı?
Babil’in Asma Bahçeleri’nin üzerinde nasıl bir sevda masalı yükseliyor?
Çağlar boyu süren Olimpiyat Oyunları ilk nerede düzenlendi?
Efesos’taki Artemis Tapınağı’ndan geriye neden tek bir sütun kaldı?
Kral Mausolos’un Anıt Mezarı’nı yaptıran donanma komutanı kraliçe kimlerle savaştı?
Dev Rodos Heykeli günümüzün hangi ünlü heykeline esin kaynağı oldu?
İskenderiye Feneri’nin bulunduğu adanın efsanevi bekçisi kimdi?
İkiz Gezginler Peri ile Ege, Zeus’un kızı Esin Perisi’nin kanatlarının altında göz açıp kapayıncaya kadar geziyor Dünyanın Yedi Harikası’nı. Üstelik yolculukları boyunca sadece anıtları görmekle kalmıyor, efsaneleri bire bir yaşama ve o dönemlerin tarihe geçmiş kişileriyle tanışma fırsatını da yakalıyor.
Okurları tarihin derinliklerine, Dünyanın Yedi Harikası’nın tüm görkemleriyle gözümüzün önünde belirdiği fantastik bir serüvene davet eden Betül Avunç; günümüz çocuklarına mitoloji diliyle evrensel bir kültür dili aşılamayı arzuluyor.
25. yılını geride bırakan “İkiz Gezginler” serisi hem eğlendirici hem de bilgilendirici yapısıyla çocuk edebiyatımızın öncü yapıtlarından.
GİRİŞ
İKİZ GEZGİNLER PERİ İLE EGE
İstanbul’da bir yaz günüydü, günlerden pazardı. Öğleden sonra gökyüzü bulutlarla kaplanmış, güneş de bu fırsattan yararlanarak biraz kestirmek istemişti. Göklerin kralı uyuklarken gökyüzünü ele geçiren bulutlar şekilden şekile giriyor, kendi aralarında oyunlar oynayarak eğleniyorlardı. Bulutları gören yağmur ile rüzgâr da koşa koşa geldiler. Bu ikisi bulutlarla oynamaya bayılır zaten. Onların da oyuna katılmasıyla ortalık iyice şenlendi, gökyüzünde bir şamata koptu. Rüzgârın kovaladığı genç bulutlar neşeyle oraya buraya kaçışırken birbirlerine tosladıkça kafalarında şimşekler çakıyor, bu manzarayı pek komik bulan yaşlı bulutların kahkahaları gökleri gürletiyordu. Yağmurun ise gülmekten gözlerinden yaş gelmişti. Gökyüzünde bunlar olup biterken, yeryüzünde iki çocuk, bir evin penceresinden bu şamatayı ilgiyle seyrediyordu. Bunlar Peri ile Ege’ydi, gezmeyi çok sevdikleri için “İkiz Gezginler” adıyla tanınan tarih ve mitoloji meraklısı ikiz kardeşler. İkiz olmasına ikizdirler ama birbirlerine pek benzemedikleri için, insanlar çoğu kez ikiz olduklarına inanmaz. Peri beyaz tenli, gece saçlı, kahverengi gözlerinin derinliklerinde yıldızlar parlayan sevimli mi sevimli bir kız; Ege ise kumral perçemli, cin bakışlı, çevik bir oğlandır. İkiz deyince çoğu kişinin aklına tıpatıp benzeyen, ikisi de ya kız ya erkek olan kardeşler gelir ama böyle farklı ikizler de vardır işte. Bizimkiler yalnızca tip değil, karakter açısından da farklıdır.
O yaz günü, aniden bir ses ve ışık gösterisine dönüşen gökyüzü oyunlarına bayılmıştı İkiz Gezginler. Peri’nin odasında burunlarını cama dayamış seyrederlerken, gökyüzünde öyle bir kahkaha patladı ki yer gök inledi. Bu seferki gürleme öncekilerden güçlüydü. “Ayy, annem ne kadar korkmuştur şimdi!” dedi Peri. “Evet,” dedi Ege. “Annem gök gürültüsünden çok korkar. Bulutların kahkahası olduğunu bilmiyor ki…” “Gidip söyleyelim de korkmasın artık,” diyen Peri, koşarak odadan fırladı, Ege de peşinden gitti. Salona vardıklarında, annelerini bilgisayar başında buldular. Cam kenarındaki masasına oturmuş, bir şeyler yazıp duruyordu. Önündeki ekrana öyle dalmıştı ki, gökyüzünde olup bitenlerden haberi bile yoktu. Bambaşka bir dünyada yaşıyordu sanki. Yazı yazarken hep böyle olurdu İkiz Gezginler’in annesi, top patlasa duymazdı. Arkeolog ve yazar olduğundan, arkeoloji ve mitolojiyle ilgili kitaplar yazardı. O böyle dalmış çalışırken, İkiz Gezginler’in babası da balkonda elektronik postalarını okuyor, ara sıra başını kaldırıp gökyüzünü seyrediyordu. Bu sırada göklerin kralı güneş şekerlemesini bitirmiş, yaramaz bulutların arasında belirmişti. “Anneeee!” diye bağırdı Ege. Çocukların geldiğini fark etmeyen genç kadın, kulağının dibinde patlayan çığlıkla irkildi.
“Ay, ödümü patlattın Ege!” “Gök gürlemesinden korkmadın da Ege’den mi korktun anne?” diyerek kah kah güldü Peri. “Gök mü gürledi? Hiç duymadım valla, yazıya dalmışım.” “Ne yazıyorsun?” “Antik Çağ’da yaratılmış en büyük, en görkemli yapılar hakkında bir kitap yazıyorum Periciğim. Dünyanın Yedi Harikası diye bilinen anıtlar bunlar.” “Aa ne güzel, biz de okuyalım.” “Bu kitap büyüklere göre canım. Arkeologlar okuyacak bunu. Size fazla bilimsel gelir, sıkılırsınız.” “O zaman bize de yaz,” diye atıldı Ege. “Çocuklara göre bir Yedi Harika kitabı olamaz mı yani?” “Evet, yaz anne,” dedi Peri. “Yedi Harika’yla ilgili bilgiler vermiştin sen bize ama onları hiç görmedik. Gidip gezelim, sonra da kitabı yazarsın.”
“İkisini gezdik ya,” dedi anneleri. “Efes’teki Artemis Tapınağı’na gittik, Bodrum’da Kral Mausolos’un mezar anıtını ziyaret ettik. Unuttunuz mu?” “Aaa, evet evet, hatırladım! Ama kırık bir sütundan başka bir şey yoktu ki Artemis Tapınağı’nda. Mausolos’un mezarı da yıkılmıştı çoktan. Yabancı turistler kalıntıların arasında resmimizi çekmişti orada, değil mi Ege?”1 “Evet, mermer taşların üzerine oturup turistlere poz vermiştik.
Arkeologlar da kazı yapmaya devam ediyordu, belki toprağın altından yeni buluntular çıkar.” “İki harikayı gördük ama diğerlerini görmedik ki anne,” dedi Peri. “Daha beş harika var, oralara da gidelim. Babaaa, yarın geziye çıkalım mı?” Balkondan bu konuşmalara yarım yamalak kulak misafiri olan baba, başını cep telefonundan kaldırmadan dalgın dalgın içeri seslendi: “Çıkamayız kızım, işlerim çok yoğun bu ara. Görüyorsun, pazar günü bile çalışıyorum. Sadece elektronik postaları cevaplamak saatler alıyor, gerisini sen düşün.” “Ayrıca diğer harikaların bulunduğu yerler yurt dışında,” dedi anne. “İkisi Mısır’da, biri Irak’ta, biri Yunanistan’da, biri de Rodos Adası’nda. Böyle kapsamlı bir yurt dışı gezisine çıkamayız bu yaz. Hem zaman hem bütçe meselesi… Anlıyorsunuz değil mi çocuklarım? Belki gelecek yıl gideriz.”
İkizler anlamıştı anlamasına ama öfkelenmekten kendilerini alamadılar. “Off, o kadar bekleyecek miyiz yani? Biz şimdi görmek istiyorduk harikaları. Aşk olsun anne!” diyen Peri, kendini hırsla pembe kanepeye attı. O kadar hızlı atlamıştı ki kanepede uyuklayan kırmızı yastıklar korkuyla sıçradılar. Ege de hiç zaman yitirmeden kardeşinin yanına atlayıverdi. Ama bu sefer yastıklar hazırlıklıydı, şiddetle sarsılsalar da hiç korkmadılar. “O kadar üzülmeyin,” dedi İkiz Gezginler’in annesi. “Gitsek de harikaların hepsini göremeyeceksiniz zaten. Bir tek Mısır’daki piramitler kaldı günümüze. Diğerleri tıpkı bizim ülkemizdeki iki harika gibi çoktan yıkılıp toprağa karıştı. Bulundukları ülkelere gittiğimizde, sadece bir zamanlar durdukları yerleri gösterebilirim size.” Bu sözler çocukları yatıştıramadı. İki kardeş, kollarını göğüslerinde kavuşturup suratlarını asarak bir süre oturdular pembe kanepede. Küskün bakışlarını yere dikmişlerdi. Yerdeki halı, ikizlerin kendisine baktığını görünce rengârenk motiflerini dans ettirmeye başladı hemen. Ama motifleri her zaman neşeyle seyreden Peri ile Ege, bu sefer halıya yüz vermediler. Çocukların hâli annelerine dokunmuştu. Tam ikizleri avutacak bir şeyler söylemek üzereyken, bir başkası ondan önce davrandı:
“Üzülmeyin çocuklar, ben götürürüm sizi Yedi Harika’ya. Hem şimdiki yıkık dökük kalıntılarını değil, geçmişte ayakta durdukları görkemli dönemlerini gösteririm size.” Ses, pencere tarafından geliyordu. İkiz Gezginler heyecanla oraya baktıklarında, perdenin annelerine yakın olan kanadının kıpırdadığını gördüler. Perdenin arkasında biri vardı! Çok geçmeden ortaya çıktı gizemli sesin sahibi. Bulut rengi elbisesinin uzun eteğini toplayarak ikizlerin yanına oturdu. “Aaa, sen burada mıydın?” diye sevinçle bağırdı Peri, güzel yaratığa sarılarak. Az önceki küskün hâlinden eser kalmamıştı. “Anneniz kitap yazarken başka nerede olacağım ki?” diyerek küçük kızı öptü Esin Perisi. “Ona kitabı için esin vermekle meşguldüm her zamanki gibi. Kulağına bir şeyler fısıldarken, bir yandan da gökyüzündeki cümbüşü seyrediyordum perdenin arkasından.” Sonra uzanıp Ege’nin yanağına da bir öpücük kondurdu. “Esin Perisi, gerçekten götürür müsün bizi Yedi Harika’ya?” diye hevesle sordu Ege. “Niye götürmeyeyim? Sizi babam Zeus’un Olimpos’taki sarayına götüren de ben değil miydim? Düğüne gitmiştik hani…”
“Eveeet! Deniz Tanrıçası Tetis’le Peleus’un düğünüydü. Tanrılar kralı Zeus, mitolojinin bütün tanrı ve tanrıçalarını davet etmişti sarayındaki şölene. O gün ne kadar eğlenmiştik, değil mi Peri? Çok değişik yemekler yedirmişti Zeus bize.” “Çalıbülbülü kızartması, dut soslu yılan balığı, bal sirkeli lahana, daha neler neler…” diyerek kıkır kıkır güldü Peri. “Sizi gidi İkiz Gezginler, efsaneler dünyasında ne çok gezdiniz,” dedi Esin Perisi, gülerek. “Madem istiyorsunuz, şimdi de bir Yedi Harika turu attırayım size. Bu arada anneniz kitabını bitirsin. Zaten sonuna yaklaştı, artık bana ihtiyacı yok. Bundan sonrasını kendi başına halleder.” “İyi olur,” dedi İkiz Gezginler’in annesi. “Siz dönünceye kadar bitiririm kitabı. Gelince bana serüvenlerinizi anlatırsınız, o zaman da Yedi Harika’nın çocuk kitabını yazarım.” “Yaşasın!” diye bağırarak, annelerinin boynuna atladı ikizler. Kadıncağız neredeyse yere yuvarlanıyordu. Pembe kanepenin kırmızı yastıkları kıs kıs güldüler bu manzaraya. “Hadi, oyalamayın annenizi,” diye seslendi Esin Perisi, kanepeden kalkıp beyaz kanatlarını açarak. “Girin bakayım kanatlarımın altına. Göz açıp kapayıncaya kadar gezelim şu yedi harika anıtı.”
Böylece Peri ile Ege’yi kanatlarının altına aldı Esin Perisi. Onları tarihin derinliklerine, Dünyanın Yedi Harikası’nın yaşadığı Antik Çağ’a götürmeye hazırdı artık. İkiz Gezginler heyecanla birbirlerine baktılar. İkisinin de içi içine sığmıyordu. Acaba neler göreceklerdi?
…