İkiz Gezginler’le ver elini Bursa!
Arkeolog, yazar Betül Avunç’un, yeni nesil okurları Anadolu topraklarının zengin ve çok kültürlü tarihiyle buluşturduğu “İkiz Gezginler” serisi, keşif rotasını bu kez, kuruluşu Milattan Önce 2. yüzyıla dayanan bir kente, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti Bursa’ya çeviriyor.
İkiz Gezginler Yeşillikler Ülkesi’nde, yemyeşil doğasından ötürü ‘Yeşil Bursa’ nitelemesiyle anılan bu köklü kentimizi ve çevresini arkeolojik, mitolojik, tarihsel ve kültürel yönleriyle odağına alıyor; eski çağların büyüleyici öyküleriyle sarmalanmış rengârenk bir masal dünyası nakşediyor.
Şifalı kaplıcaları, ‘ulu’ dağı, dillere destan gölge oyunuyla her taşının altında bir efsanenin yattığı güzel Bursa’mızın gönüllü tanıtım elçiliğini üstlenen İkiz Gezginler Peri ve Ege, geçmişten günümüze dimdik ayakta kalmayı başarmış bir kentin belleğine dair değerli paylaşımlarda bulunuyor.
Çekirge semtinin adı nereden geliyor?
8500 yaşındaki bir iskelet nasıl hâlen konuşabiliyor?
Su perileri neden Hilas’ı özgür bırakmıyor?
Sadece çocukların girebildiği gizli hara nereye açılıyor?
İkiz Gezginler rehberliğinde hayal perdesi aralanıyor; Prusa’dan Bursa’ya uzanan yol boyunca, göklerin kralı Güneş’ten doğa tanrıçası Kibele’ye, Dev Adam Herakles’ten Karagöz ve Hacivat’a nice kahraman söylencelerde canlanıyor. Kentauroslardan pegasoslara ve hatta tekboynuzlara mitoloji dünyasının bütün atları engin göklerde şahlanırken, Kaplıcaların Prensesi hem ruhlarımıza hem de bedenlerimize şifa dağıtıyor. İskender kebabın tadı damaklarımızda yer ederken; Bursa’nın Olimpos’u yani Uludağ’ın sırları açıklığa kavuşuyor. Küçük dostlarımızla el ele verip, geçmişten günümüze, efsaneler dünyasında unutulmaz bir geziye çıkıyor ve türlü serüvenler yaşamanın keyfine varıyoruz…
Tarih, arkeoloji, mitoloji, gezi temalarını tek bir potada eritip sürükleyici kurgularla buluşturan İkiz Gezginler’in serüvenleri hem eğlendirici hem de bilgilendirici yapısıyla çocuk edebiyatımızın öncü yapıtları arasında yer almayı sürdürüyor.
Serinin önceki maceralarına göndermelerde bulunup okurların merak ve araştırma duygusunu tetiklemeyi ihmal etmeyen İkiz Gezginler Yeşillikler Ülkesi’nde’yi okurken kendinizi bir anda 700 yıllık bir Osmanlı köyünde, top kafalı ağaçlarla dolu bir terasta ya da tombul bir havuzun içinde yüzerken bulmanız işten bile değil!
O hâlde daha ne duruyorsunuz? Çekirge Sultan’ın söylediklerine kulak verin ve Bursa’ya bir de İkiz Gezginler’in gözünden bakmayı deneyin…
Bölümler
1. İkiz Gezginler Peri ile Ege………………………………………………..7
2. Kaplıcaların Prensesi……………………………………………………… 13
3. Osmanlı Köyü…………………………………………………………………… 16
4. İn misin, Cin misin? ……………………………………………………….. 23
5. Semizotu Sever misiniz? ………………………………………………..30
6. Çekirge mi?………………………………………………………………………..36
7. Top Kafalı Ağaçlar……………………………………………………………38
8. Çekirge Sultan…………………………………………………………………..42
9. Havuz Sefası ……………………………………………………………………. 52
10. Göklerin Kralı…………………………………………………………………. 59
11. Tombul Havuz………………………………………………………………….62
12. Çenesi Düşük İskelet ……………………………………………………. 67
13. Kibele………………………………………………………………………………… 74
14. Dev Adam Herakles………………………………………………………. 79
15. Yağmurun Coşkusu……………………………………………………….. 83
16. Karagöz ile Hacivat………………………………………………………..86
17. Hayal Perdesi……………………………………………………………………90
18. Gölge Oyunu ……………………………………………………………………96
19. Demir’in Öfkesi…………………………………………………………….104
20. Atların Dünyası…………………………………………………………….109
21. Kara Fırtına ve Küçük Seyis………………………………………113
22. Gizli Hara……………………………………………………………………….119
23. Ulu Bir Dağ, Uludağ……………………………………………………..124
24. Hilas, Hilas, Hilas! ………………………………………………………127
25. Su Kaynağının Sırrı……………………………………………………..132
26. Hilas Hiçbir Yere Gidemez!……………………………………….137
27. Dönüş ……………………………………………………………………………….141
28. Yeşillikler Ülkesi’ne Veda…………………………………………..148
1. İKİZ GEZGİNLER PERİ İLE EGE
Sabahın erken bir saatiydi, evlerin çoğu henüz uykudaydı. Ama semtin kargaları çoktan uyanmıştı. İşte bir tanesi, geceyi geçirdiği yaşlı sakız ağacından havalanıp tam karşıdaki evin balkonuna kondu bile. Bir apartmanın dördüncü katındaki sevimli bir ev burası. Balkonundan pembe sardunyalar sarkıyor. Karga, bu sardunyaların arasına akşamdan sakladığı cevizi almaya geldi. O cevizi sabah kahvaltısı için ayırmıştı. Ama hangi saksıya koyduğunu unuttu galiba. Balkon demirine asılmış dört saksı arasında mekik dokuyarak cevizini arıyor, çiçeklerin toprağını gagalayıp duruyor. Saksılardaki sardunyalar kargaya sinir oldu, cevizini alsa da bir an önce gitse şu kuş… Sabah sabah şapşal bir karga tarafından dürtüklenerek uyanmak hiç hoş değil. Sardunyalar böyle düşünerek esnerken evin içinden ayak sesleri duyuldu ve balkon kapısı aniden açılıverdi. Kapı açıldı açılmasına ama balkona çıkan olmadı. Ne var ki, kapının sesi bile kargayı ürkütmeye yetmişti. Kargacık cevizini alamadan uçup gitti, sardunyalar da arkasından bir oh çektiler. Sonra da evin içinden balkona taşan sesleri dinlemeye koyuldular. Birtakım mırıltılar ve tabak çanak şakırtılarının ardından şen şakrak bir kadın sesi duyuldu içeriden: “Periii, Egeee! Hadi uyanın artık, günaydıııın!” İkiz Gezginler Peri ile Ege’nin annesiydi bu sesin sahibi. Yatak odalarına açılan koridordan çocuklara sesleniyordu.
İlk tepki Peri’nin odasından geldi: “Mımmm…” “Kalk bakalım Peri kızı, sabah oldu.” “Anne, n’olur biraz daha uyuyayım.” “Periciğim, geç kalacağız ama… Yola çıkmamız gerekiyor artık.” “Aaa, unutmuştum ben! Yaşasın, geziye gidiyoruz! Hemen kalkıyorum anne.” “Biz babanla mutfaktayız. Sen kardeşini de uyandır, çabucak giyinip gelin kahvaltıya.” “Tamam anne.” Peri, heyecanla yatağından fırlayıp Ege’nin odasına koştu. Ege, annesinin seslenişini duymamıştı, hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Ama Peri kardeşini uyandırmasını bilirdi. Kıs kıs gülerek, mavi oyuncak ayısının kulaklarını Ege’nin yanağında gezdirmeye başladı. Gıdıklanan Ege çok geçmeden gözlerini açıverdi. İki kardeş, giyinip hazırlandıktan sonra mutfağa koştular. Kahvaltısını çabucak bitiren babaları valizleri arabaya taşımaya başlamıştı bile. İkizler ve anneleri de kahvaltılarını bitirince sofrayı elbirliğiyle toplayıp evden çıktılar.
Babaları, aşağıda onları bekliyordu. O arada karga yine İkiz Gezginler’in balkonuna gelmiş, bu kez sardunyaları fazla rahatsız etmeden cevizini bulmuştu. Şimdi de cevizi gagasının arasına kıstırıp balkon demirine tünemiş, aşağıdaki sokağı gözlemekteydi. Sabahın o erken saatinde sokak bomboştu, gelip geçen ne bir insan ne de araba vardı. Sokaktaki tek kişi, arabasının bagajına valiz yerleştirmekte olan kumral saçlı bir adamdı. Onu gören karga, heyecanla kanatlarını titreterek balkon demirinin en ucuna yürüdü ve dikkatle adamı izlemeye başladı. Pembe sardunyalar da gülüşerek kargayı izliyordu. Bu şapşal karga sert kabuklu cevizi nasıl kırıp yiyecekti acaba? Apartmanın tepesinden yere atsa bile hayatta kırılmazdı o taş gibi kabuk. Baştan bunu akıl edememiş miydi karga efendi? Şimdi gagasında cevizle öyle düşünüp dururdu işte arpacı kumrusu gibi. Kuş beyinli, ne olacak! Pembe sardunyalar yukarıda kargayla böyle alay edip gülüşedursun, aşağıda İkiz Gezginler neşeyle arabaya yerleşmekteydi. Çok güzel bir yaz sabahıydı. Direksiyon başındaki babaları herkese iyi yolculuklar diledi, anneleri de göz ucuyla emniyet kemeri kontrolü yaptı.
Aslında kontrole hiç gerek yoktu, Peri ile Ege her zamanki gibi kemerlerini çoktan bağlamışlardı. Balkondaki karganın gözü İkiz Gezginler’in arabasındaydı. Arabanın hareket ettiğini görür görmez gagasındaki cevizi aşağı bırakıverdi. Dört kat yukarıdan hızla yere inen ceviz, arabanın tam önüne düştü. Araba, cevizin üstünden geçerek sokağın sonuna doğru uzaklaşırken, karga da balkondan havalanıp yere kondu. Tekerleğin altında ezilen cevizin içini afiyetle yemeye başladı. Pembe sardunyalar şaşırıp kaldılar. Kırk yıl düşünseler böyle bir ceviz kırma yöntemi akıllarına gelmezdi. Karganın cevizi yiyişini izlerken balkondan o kadar sarktılar ki, neredeyse aşağı düşeceklerdi. Şaşırmakta haklılar, şapşal sandıkları karganın, kuşların en akıllısı olduğunu nereden bilsinler. Araba yola çıkar çıkmaz tekerleğin altından çatır çutur sesler gelmesi İkiz Gezginler’i şaşırtmıştı. “Yerde bir ceviz vardı, ezdik galiba,” dedi babaları. İkiz Gezginler gülüp geçtiler. Araba, yemyeşil ağaçlarla süslü sokağın köşesinden caddeye doğru kıvrıldı. Evleri geride kalmıştı. İki kardeş heyecanla birbirlerine baktılar.
İstanbul’da yaşayan bu sevimli ikizler ne zaman yolculuğa çıksalar, hep böyle heyecanlanırlar işte. Yurdumuzu gezerek eski efsanelerin izlerini aramayı çok severler. Tarih ve gezi merakı onlara anne ve babalarından geçti. Anneleriyle babaları arkeoloji eğitimi görmüşler. Anneleri, bebekliklerinden bu yana ikizlere masal olarak ilginç tarihsel öyküler ve efsaneler anlatır. Peri ile Ege bunları dinlerken heyecanlanır, düşlere dalarlar. İlkokul çağında anne ve babalarıyla birlikte güzel yurdumuzu dolaşmaya, eski efsanelerin geçtiği yerleri gezmeye başladılar. Bu konuda çok şanslılar, çünkü Türkiye öyle bir yer ki, neredeyse her taşının altında bir efsane yatıyor, ülkenin her köşesine dağılmış eski eserler bu efsanelerle canlanıyor. Tarih öncesinden bu yana sayısız uygarlığın gelip geçtiği bu topraklar bugünün çocukları için hem çok değerli bir kültür mirası, hem de eski çağların büyüleyici öyküleriyle dolu rengârenk bir masal dünyası.
Peri ile Ege, geçmişle günümüzü buluşturan bu renkli dünyada akıl almaz olaylarla karşılaşır, ilginç serüvenler yaşayarak gezerler. Bu yüzden herkes onlara “İkiz Gezginler” der. Birbirlerine pek benzemedikleri için insanlar çoğu kez ikiz olduklarına inanmazlar. Peri beyaz tenli, gece saçlı, kahverengi gözlerinin derinliklerinde yıldızlar parlayan sevimli mi sevimli bir kız; ikiz kardeşi Ege ise kumral perçemli, cin bakışlı, çevik bir oğlandır. İkiz Gezginler bu kez Yeşillikler Ülkesi’ne gidiyorlar. Yeşillikler Ülkesi neresidir, bilir misiniz? Yemyeşil doğasından ötürü “Yeşil Bursa” diye anılan güzel kentimiz ve çevresi. Ege ile Peri, daha önce bir yurt gezisi sırasında Bursa yakınlarından geçerken doğasına hayran oldukları bu yöreye “Yeşillikler Ülkesi” adını vermişlerdi. Ama o zaman başka bir yere gitmekte oldukları için orada konaklayıp gezmeye fırsatları olmadı. Şimdi birkaç günlüğüne özel olarak gidip gezecekler. Yeşillikler Ülkesi’ndeki serüvenlerini merak ediyorsanız hiç durmayın, haydi siz de düşün İkiz Gezginler’in peşine.
2. KAPLICALARIN PRENSESİ
İkiz Gezginler’in arabası artık Bursa’ya yaklaşıyordu. Arabanın sallantısı beşik gibi gelmiş, İstanbul’dan çıktıktan kısa bir süre sonra Peri ile Ege uykuya dalmışlardı. Çocuklar haklı, bir gece önce yolculuk heyecanından geç saatlere kadar uyuyamadılar, sabah da çok erken kalktılar. Uykularını alamadılar ki… “Heey, uykucular!” diye seslendi İkiz Gezginler’in babası. “Kaptanınız konuşuyor, Yeşillikler Ülkesi’nin sınırlarına girdik. Haydi, uyanın artık. Öğle yemeğinde Bursa’nın meşhur iskender kebabını yemek isteyen var mı?” “Var!” diye haykırdı, kebap lafını duyunca anında gözlerini açan Ege. “Yaşasın!” dedi Peri. “Sizi gidi oburlar, biraz sabredin,” diyerek güldü İkiz Gezginler’in annesi. “Kebapçıdan önce Uludağ’ın eteklerindeki bir köye uğrayacağız.
…