Öğrendim ki, İnsanın kendiyle yüzleşmesi bir başka insanla yüzleşmesinden çok daha güç
ama çok daha öğreticiymiş.
Öğrendim ki, Hiçbir acı sonsuza dek sürmüyormuş sadece bazılarıyla daha çok uğraşman gerekiyormuş.
Öğrendim ki, Para eksikliği mutsuzluğu etkileyebiliyormuş ama paranın artması senin mutluluğunu arttırmıyormuş daha iyi olaylar yaşayıp daha güzel görünüşe sahip olmakta olduğu gibi…
Ve öğrendim ki, Ustaların dediği gibi, ‘Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a katlanabilirmiş.’
***
BÖLÜM 15:
MUTSUZLUK HAPI
Ada
“Ofisin de evin kadar dağınıkmış…”
“Aslan yattığı yerden belli olur diye boşuna demiyorlar. Fakat aslında burası benim ofisim değil.”
Oldukça rahat olduğu belli olan kanepeye kendimi atıyorum. O ise sallanan sandalyesine yerleşiyor. Göz ucuyla odayı inceliyorum. Oldukça açık renklerin kullanıldığı odada, masanın ardından deniz görülüyor. Her yerde evdeki gibi tuğla kalınlığında kitaplar ve birbirinden ilginç resimler var. Fark ise daha az toz oluşu… Belli ki burası başkası tarafından temizleniyormuş. Bir zamana kadar…
“Kimindi?”
Can Tekin bir süre susuyor. Yanlış bir soru mu sordum diye düşünüyorum.
“Annemindi. Belli bir süre öncesine kadar… Melek Angela Tekin…”
Parmağıyla tam karşımdaki bir tabloyu gösteriyor. Beyaza yakın sarı saçlar, Can’ın Müşfik Kenter gözleri ve ince uzun bir boyun…
“Güzelmiş. Yabancı mıydı?”
“Dünyaya mı dersen evet… Fakat ailesi buralı mı dersen pek sayılmaz. Anneannem Amerikalıymış.”
“Gözleriniz benziyor.”
“Birçok özelliğimi ondan aldığımı söyleyebilirim. Bu arada buranın kurucusu da kendisidir. Kurucu dememden pek hoşlanmaz gerçi…”
“İyi olma harekâtını başlatan lider diyelim o zaman?”
“Eminim ki bunu duysa çok severdi.”
Resme bir kere daha bakıyorum. Altında küçük harflerle bir yazı yazıyor. Gözlerimi kısarak okumaya çalışıyorum.
” İnsan niçin denemekten korkar? Kaybetmekten korktuğu için! Çaresizliği öğrenmiş kişiler sürekli, bir daha başarısızlığa uğramamak için ne yapmalıyım? Sorusuna cevap ararlar güya. Buldukları cevap ilginçtir. Hiçbir şey yapmamak… Ama ironik şekilde hiçbir şey yapmamak uzun vadede en büyük başarısızlık sebebidir.”
“Annenin sözü müydü?”
“Yooo… Onun hayatına yön veren insanın… Martin Seligman.”
“İsim tanıdık geliyor. Mutlu olmak için mutlu olun diyenlerden mi?”
“Komiksin Ada. Hayır. Martin Seligman ünlü ve önemli bir psikolog. Sen… Mutluluk avcılarından çok çekmiş olmalısın. Onlara çok acımasız davranıyorsun.”
“Avcılardan değil ama mutluluğu markette satar gibi satan insanlara uyuz oluyorum. Mutluluk bir hapmış gibi avcumuza koyuyorlar. Sanki hap başka sorunları da beraberinde getirmiyormuş gibi… Karanlığa küfredeceğine güneşe merhaba de. Bu o kadar da kolaydı zaten. Sana bir sır vereyim mi Can Tekin? Ben olsam mutsuzluk hapı satardım. Çünkü yapımı oldukça basit… Bir tutam mutluluğun yokluğu… İşte mutsuzluk hapın hazır. Oysa mutluluk öyle mi? Ne kadar çok tarifi var. Yedi milyar adet birbirinden farklı tarif…”
“Ya öyle değilse?”
“Nasıl yani?”
“Yanisi şu ki biri mutluluğa giden bir yolu gerçekten biliyorsa? Markette satanlardan değil yaşayan, araştıran, deneyen birinden söz ediyorum.”
“Zengin olurdu.”
Karşılıklı gülümsüyoruz. Kendime inanamamakla birlikte Can Tekin’in insanları konuşturma yeteneği bir gerçek. İlk defa bu kadar anlatmak ve en çok da dinlemek istiyorum.
“Annem yıllar önce bu konuya takmış. Mutluluk… Gerçek mi yoksa bir hayal mi? Bir tümörü alır gibi mutsuzluğu da vücudumuzdan bilimle alabilir miyiz? Bilim, deneyler, anketler ve yaşantılar bizi mutluluğa götürebilir mi?”
“Çok saçma.”
“Neden? Mutluluğun soyut ve herkese göre değişen bir anlamı olduğu için mi?”
“Mutluluk hapı satıcıları gibi konuşuyorsun.”
“Belki de ben de onlardan biriyim ne dersin?”
Düşünüyorum. Gerçekten Can Tekin ve bu köşk bir kandırmaca mı? Hayır diyorum. Hayır. Can Tekin’de farklı bir açıklama var. Annesinin gözlerindeki ışık gibi…
“Lütfen devam et. Annen ne yapmış?”
“Yıllardır gitmediği annesinin memleketine, Pennsylvania’ya gitmiş.”
“Martin ile tanışmaya mı?”
“Aynen öyle… Üniversiteye yazılmış ve Martin’in verdiği derslere sonra da onun araştırmalarına katılmış ve onunla canlı canlı sohbet etme şansı bulmuş.”
“Sonuç?”
“Neden öğrendiklerimi uygulamaya dökmeyeyimmiş.”
“Böylece kendi iyi olma harekâtını kurmuş.”
Başımdan geçenleri Bayan Değerli ile konuşma fırsatı bulsaydım bana ne diyeceğini düşünüyorum. Onun-tarikat mı saadet zinciri mi yoksa bir fırsat mı-gözlükleriyle bakıp bir karar vereceğine adım gibi eminim. Fakat ben kararımı çoktan vermiş bulunuyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim ve zamandan çok hiçbir şeyim yok.
“Sana bir şey izletmeme izin ver. Bu annemin Amerika’dayken çektiği videolardan birisi… Anlamana yardımcı olacaktır.”
Can Tekin projeksiyonu çalıştırırken ben koltuğuma gömülüyor, Martin’ciğimin gülümseyişine ve maviş gözlerine kitleniyorum. Mutluluk ve ruh sağlığı çalışanları üzerine bu dünyada duymadığım kelime olduğuna inanmıyorum ama o ilk cümlesiyle beni şaşırtıyor.
“Bugün sizlere psikologlar, psikiyatristler, suç bilimciler, insan doğasını araştıran herkes adına söylüyorum ki yanıldık. İnsanların kendi özgür iradeleriyle seçimler yaptığı ve kararlar aldığını unuttuk.”
Ondan sonrasını ise o anlatmalı diye düşünüyorum.
BÖLÜM 16:
DAHA AZ MUTSUZ
“Bugün sizlere psikologlar, psikiyatristler, suç bilimciler, insan doğasını araştıran herkes adına söylüyorum ki yanıldık. İnsanların kendi özgür iradeleriyle seçimler yaptığı ve kararlar aldığını unuttuk.
Psikoloji; Altmış yıldan fazla bir zamandır hastalık modeli ile çalıştı. 10 yıl önce, bir uçaktayken, yanımda oturana kendimi tanıtırken ve işimi söylerken, benden uzaklaşırlardı. Ve çünkü haklı olarak, psikoloji bendeki sorunu görebilir diye düşünüyorlardı. Kaçığı göster, delilikleri, zayıflıkları, hastalıkları bul.
Bu altmış yıl boyunca depresyon, alkolizm gibi belirsiz kavramları alıp onları kesin bir şekilde ölçebileceğimizi gördük. Ruhla ilgili hastalıkları sınıflandırabileceğimizi ve nedenselliğini anlayabileceğimizi de. Artık bir süre boyunca aynı insanlara bakabilir – örneğin, genetik olarak şizofreniye yatkın insanlara ve anneliğin, genetiğin buna etkisi nedir diye sorabiliriz, akıl hastalıkları üzerinde deneyler yaparak ve üçüncü değişkenleri ayırabiliriz. İlaç ve psikolojik tedavilerle çalışmayan kısımları atıp çalışanları saklayabiliriz. Ve sonuç olarak psikoloji ve psikiyatrinin, son altmış yıldır, mutsuz insanları daha az mutsuz yaptığını iddia edebiliriz. Bence bu müthiş. Bununla gurur duyuyorum. Ancak iyi olmayan, bunun sonucunda, üç şey var.
İlki başlangıçta da bahsettiğim insanların özgür iradelere sahip insanlar olduğu…
İkincisi bizler normal hayatları iyileştirmenin ne demek olduğunu unuttuk. Nispeten sorunsuz insanları daha mutlu, daha üretken nasıl yapabilirize sıklıkla bakmadık.
Son problem ise, sorunu olan insanlarla ilgili bir şey yapma telaşı bize normal insanın normal hayatla ilgili sorularını unutturdu. Hiç aklımıza normal insanları varoluşuyla yüzleştirmek gelmiyor. 6 soru… Kendimize ve diğerlerine bu 6 soruyu sormak aklımıza gelmiyor.
1. Ben kimim ve bu hayattan ne istiyorum?
2. Beni bu hayatta güçlü kılan ne?
3. Özgür ve sosyal biri miyim?
4. Seviyor ve üretiyor muyum?
5. Hangi mutlu hayatı yaşıyorum? Keyifli, bağlı, anlamlı?
6. Daha iyi olmak için hangi yaşam becerilerini elde etmeliyim?
Hayatımı son derece mutsuz insanlarla çalışarak geçirdim ve hep merak ettim son derece mutsuz insanlarla mutlu insanlar arasındaki fark ne? Bu yüzden son yıllarımı mutluluğu ve mutlu insanları araştırarak geçirdim. Şunu gördüm. Mutlu insanlar daha çok dindar değiller, daha iyi görünmüyorlar, daha fazla paraları da yok, daha fazla iyi olay başlarına gelmiyor ya da kötü olaylar…
Bu altı sorunun cevabına bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ulaşmış insanlar… Ve buna göre yaşıyorlar.
Bu giriş dersimi sonlandırmadan önce mutlu hayat çeşitlerine değinip bitirmek istiyorum.
Tespit edebildiğim üç farklı mutlu hayat var.
İlki keyifli hayat. Bu sahip olabileceğin en çok pozitif duyguya sahip olduğun ve zevk üzerine kurulu hayat. Bunda genellikle Holywood starları ve pop yıldızlarını örnek veriyorum.
İkincisi bağlı hayat. İşine, ebeveynine, çocuğuna, sevgine veya zamana bağlı olarak yaşadığın bir hayat.
Üçüncüsü ise anlamlı hayat işte bu noktada bu altı soruya cevap vermiş insanları konuşabiliriz. Ki zamanımız kalsaydı.
Bir daha aynı sahnede, aynı alanda, aynı gökyüzü altında görüşene kadar iyi olun ve mutlu kalın. “