Hayat bazen bir uyku sersemliğiyle karşılar bizi. Üstümüze bir ağırlık basar, olmayacak yerde uyuyakalırız, tutulup kalır her yanımız. Hep özlemini çektiğimiz bir ses gelip uyandırır sonra, “Kalk, yerine yat” der ve insan bu sesin sıcaklığına tutunur. Ve evet, herkes günün birinde yerini bulur.
Şermin Yaşar’dan sağda solda uyuyakalmaktan tutulup kalmış, günün birinde uyanıp yerini bulmuş insanların sıradan ve bir o kadar da olağanüstü öyküleri…
İçindekiler
Şans Talih Kader Kısmet…………………………………………………….. 11
Nokta Nokta Gül…………………………………………………………………….23
Kalk Yerine Yat……………………………………………………………………….34
Değerli Emekliler Derneği …………………………………………………..47
Bordo Palto………………………………………………………………………………66
Tıkırtı………………………………………………………………………………………..74
Şimdi Rahatladık……………………………………………………………………84
Haliyle ………………………………………………………………………………………96
Çöp …………………………………………………………………………………………. 109
Amma Oldu Ha……………………………………………………………………. 124
Nuri Banyoda………………………………………………………………………. 139
Orta Refüj …………………………………………………………………………….. 152
Şans Talih Kader Kısmet
“Vay be” dedi Besim Usta. Nereden nereye? Dünya küçüktü. Bununla beraber insanlar da çift yaratılmıştı. Şayet bu adam Ender Başçavuş’un çifti değilse, dünya kesin çok küçüktü. Üstünden geçmiş otuz, otuz beş yıl… Bozuntuya vermedi Besim Usta, tam hesap yaptı. “Vay be” dedi, “33 yıl…” “Adınız neydi beyefendi, kusura bakmayın, söylediyseniz de unuttum” diye sordu, emin olmak için. “Ender, evladım” diye cevapladı Ender Başçavuş. Evladım mı dedi o? İşe bak, Ender Başçavuş, Besim’e evladım desin… Hiç renk vermeden, “Benimki de Ömer” dedi Besim Usta. Yalan mı? Değil. Ömer Besim Karaman kimlikteki ismi. Kimsenin Ömer dediği, diyeceği yoktu bunca senedir. Bari Ömer ismi bir kere de işe yarasın. Besim deyip de Ender Başçavuş’u kıllandırmasın durduk yere. “Ömer evladım, ben titiz insanımdır. Dostlarım bilir. Fehim Bey sizden bahsetti. Onların evini pek beğendim. Fehim Bey de masraftan kaçınmamış gerçi. Güzel olmuş evleri, güle güle otursunlar. Ben geçen yıl kalp krizi geçirdim, şimdi iyiyim.
Çocuklar, ‘Baba yaşantını değiştir, daha küçük bir yerde sakin, stressiz yaşa’ deyince aklımıza düştü taşınmak. Fehim Bey eski dostumdur. O da bizim sitede ev var deyince, burası nasip oldu, aldık. Benim tadilatla falan uğraşacak halim, mecalim yok. Böyle de girilirdi eve ama istedik ki sonradan başımıza iş çıkarmasın. Badanasını yapalım, kırık dökük yerlerini tamir edelim, çatısına falan da bakmak lazım. Kim uğraşır bunlarla derken Fehim Bey sizi söyledi. ‘Çok temiz çalışır’ dedi.” “Sağ olsun” dedi Besim Usta. “Biz siz gelmeden önce baktık Fehim Bey’le. Çok bir şey yok evde. Bu tadilat işlerinin ucu bucağı yoktur. Yaptırdıkça yaptırırsınız. Ben naçizane birkaç not aldım.
Benim fikrim, mutfak-banyo dolapları iyi, ama klozetleri yenileyelim. Mutfak tezgâhını değiştirirsek hanımefendinin daha içine siner. Parkeleri zaten cilalarız, kapılar iyi, değiştirmeyelim. Çatıya bakacağım. Henüz bakmadım. Elektrik prizlerinde birkaç kırık var. Böyle şeyler. Kırılacak, dökülecek bir şey yok gibi. Tabii sizin bir isteğiniz yoksa.” “Biz de kolay halledelim istiyoruz. Ne vaktimiz ne nakdimiz var açıkçası. Birlikte de gezip bakalım, konuşalım” dedi Ender Başçavuş. Birlikte girip evi gezdiler. Notlarını aldılar. Başçavuş tadilat için gelemeyeceğini, tadilatın başında duramayacağını, toruna baktıklarını, torunun okulu tatile girince ancak gelebileceğini anlattı. Zaten lüzumu yoktu, usta onları yormaz, hallederdi. Besim Usta’nın, işleri kalem kalem fiyatlandırarak bir teklif sunması üzerine anlaştılar. El sıkıştılar. Besim Usta, Ender Başçavuş’un kendisini tanımadığına emin oldu. “Temiz iş yapan birine benziyorsunuz Ömer Usta. İnşallah uygun bir fiyat verirsiniz de bizi yeni bir usta aramak zorunda bırakmazsınız” dedi Ender Başçavuş sevimsiz bir gülüşle.
“İnşallah” dedi Besim Usta. İşte o inşallahtan sonra Besim Usta’nın muhasebesi başladı. Hesap yapacaktı ama hesap öyle şu kadar fayans gider, bu kadar boya gider, şu kadar kiremit değişir, bu kadar tezgâh alınır hesabı değildi. Derin bir muhasebeye ihtiyaç vardı. Çocukluğunu, gençliğini, evliliğini, çocuklarını, yaptığı işi, her şeyi hesaba katarak bir hesap çıkarması gerekiyordu ki çok da kolay olmayacaktı. Önce “Bırak, teklif falan verme, gitsin başkasına yaptırsın” diye düşündü. Başka usta mı yok Fethiye’de sanki! Gitsin başkasıyla anlaşsın. Fehim Bey’e ayıp olurdu bu sefer de. Ayıp olursa olsun. Lanet gitsin Fehim’e de, Ender’e de… Herkese… En çok da babasına… Babasındaydı zaten asıl kabahat. Vereyim yüksek bir fiyat, nasıl olsa kabul etmez diye düşündü. İş yapmak istememenin en nazik yolu yüksek fiyat çekmekti. Ama bir yandan da kabul etsin istiyordu.
Kabul etsin ve Besim, Ender Başçavuş’u boş evin içine çekip bir akşam saati, kimse yokken, evire çevire, karnına tekmeyi basa basa, yaşlıymış, büyükmüş, başçavuşmuş demeden, ümüğünü sıka sıka, ağzından burnundan kan gele gele, bayıltana kadar dövsün. İçindeki nefreti derdest eden sabır ipi kopmuş, bir tespih gibi dağılmıştı. Her boncuk tanesinin üzerine basıp ezmek istedi Besim Usta. Sigara üstüne sigara yaktı. Elleri titriyor, karnına ağrılar giriyordu. Öfkesi kabarıp da kabına sığmaz olunca farkına vardı ki yıllardır aradığı o put Ender Başçavuş’muş. Yıkılmayı bekleyen bir duvar gibi duruyordu başçavuş karşısında.
Yıllardır sebebini bilmediği, kendi tabiatına aslında hiç de uymayan, onu bir kurt gibi içeriden kemirip duran, içini kurutan öfkenin kaynağını bulmuştu sonunda. O tek suçlunun babası olduğunu sanıyordu. Babasına bir şey diyemediği için öfkesini senelerdir bastırıyor, bastırdıkça dişlerini sıkıyor, öz babasına duyduğu nefreti omuzlarında korkunç bir ağırlık olarak taşıyordu. Kolay değildi babadan, anadan nefret etmek. Nefret ettiği halde yine de onlardan sevgi dilenen bir çocuk gibi, kırk beş yaşında, evet, kırk beş yaşında bir çocuk gibi yanlarında yörelerinde dolanmak, kendini beğendirmeye, sevdirmeye çalışmak, yaptığı her şeyi içindeki öfke ve nefret duygusuyla hep o küskün halle yapmak, büyüyememek, tam olamamak, kendini ait hissedememek, güvensiz ve tedirgin baba evi ziyaretlerinde susmak, susmak ve durmadan susmak kolay değildi. Bunların hepsini Besim Usta bilirdi. Sırtını dayayabileceği bir babaya öyle ihtiyacı vardı ki, yıllar boyu ördüğü bütün duvarları kendine baba diye ördü. Her ördüğü duvarın önüne çöküp yaslanır ve bir yorgunluk sigarası içerdi. Ben yaptım, elimin emeği, alnımın teri der ve yaslanır; sırtındaki o elin yokluğunu tuğlalarla, duvarlarla doldurmaya çalışırdı.
Ama ördüğü hiçbir duvarı yanında taşıyamazdı. Şimdi, yıllar sonra, otuz üç uzun yılın sonunda Ender Başçavuş’la yeniden karşılaştığında aslında öfkesinin muhatabının babası değil, Ender Başçavuş olduğunu fark etmişti. Haline şaşıyor, elinde hesap yapmak için tuttuğu promosyon ajandanın sayfalarına tükenmezkalemi bütün gücüyle bastırarak daireler çiziyordu. Sayfanın üzerine onlarca daire çizdi Besim Usta. Her bir daireyi karaladığını, hepsinin üzerini sanki kendi alınyazısını karalıyormuş gibi nefretle karaladığını da fark etmedi. Oysa her şey o küçük dairelerle başlamıştı.
On iki yaşındaydı Ömer Besim. Bir bayram, bayram harçlıklarıyla mahallenin bakkalından kader kısmet kutusu dedikleri bir şans oyunu satın almıştı. Kutunun üzerinde küçük yaldızlı daireler vardı. Parasını vererek bir daireyi kazıyabiliyorlardı çocuklar; şansları yaver giderse kazıdıkları dairelerden numaralar çıkıyordu. Her numaranın karşılığında bir çikolata alabiliyorlar, numarasız dairelerde ise boş bir gofrete talim ediyorlardı. Kader kısmet kutusu almak, belki de bütün bayram harçlığını bakkala bayılmak demekti. Küçük bir ticari girişimdi nihayetinde bu da, şimdi tek tek bütün daireleri kazıtarak verdiğinden daha fazla para kazanacaktı ve bir milli piyangocu edasıyla sokaklarda “şans, talih, kader, kısmeeeet” diye bağıracaktı. Besim sokaklarda “şans, talih, kader, kısmeeeet” diye bağıramıyor, tabiatı bağırmaya uygun olmadığından, ancak çocukların olduğu yerlere doğru elinde kutuyla giriyor, kendisinin bile zor duyacağı bir sesle çocukları elindeki kutunun dairelerini kazımaya davet ediyordu. Para kazanması lazımdı, çünkü liseye başlayacaktı Besim. Yatılı gidecekti, yanında daha çok para olursa, daha rahat edeceğini düşünüyordu. Kardeşlerinin ve kendisinin bayram harçlığını birleştirerek bir kader kısmet kutusu alabilmişti. Kumardan, iddiadan, gereksiz yeminden, haksız kazançtan nefret eden babası duysa kemiklerini kırardı. Ama babasına gerek kalmayacaktı, zira Besim Ender Başçavuş’un elinde kalacaktı.
…