Kayıp Yakut Taşı | Semra Atasoy


Uzmanlık alanı arkeolog olan yazar; yurdumuzdaki  tarihi eserleri incelerken karşılaştığı macera dolu bir olayları  okuyucularıyla paylaşmaktadır.

Halası ona bir görev vermişti. Tılsımlı yakut taşının izini bulacaktı. Hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamalıydı. Birden dikkatini Yannis çekti. O da bir şeyler arar gibi gezinip duruyordu….Çalışanların tepesine dikiliyor, birkaç dakika durup onları seyrediyordu…

Kazı alanında bulduğum parça beni oraya yönlendiriyor. Hemen gidip aradığımı bulmalıyım. Bulduğumda arkeoloji dünyasında birçok şey değişecek….

Yakut taşını onlardan önce bulmaları gerekiyordu…

***

Deniz, bu sabah oldukça heyecanlıydı. Halası gelmek üzereydi. Birkaç gün önce aramış ve geleceğini söylemişti. Yerinde duramıyordu. İçi kıpır kıpırdı. Bir yandan da odada kalan eşyalarını topluyordu. Ağzı açık valizine aklına geldikçe bir şeyler bulup tıkıştırıyordu. Yatmaya yakın, valizini kapatacaktı ki aklına kitapları geldi. Onları da valizin önündeki boş cebe doldurdu. Canı sıkıldığında açar okurdu birkaç sayfa. Kitapların dünyasında yaşamak çok iyi geliyordu kendisine.

İki yıl önce, geçirdikleri bir trafik kazasında anne ve babasını kaybetmişti. O günden sonra Deniz’e dedesi ve babaannesi bakmıştı. İkisi de artık iyice yaşlandıkları için yeterince ilgilenemiyorlardı Deniz’le. Onun da canı sıkılıyordu evde. Okuldan gelince ödevlerini tek başına yapıyordu. Akşam yemeğinden sonra dedesi ve babaannesi erkenden yatınca yalnız kalıyordu. Geceler geçmek bilmiyordu bir başına. İyice içine kapanmıştı. Onun bu halini gören babaannesi hemen Ankara’da yaşayan kızını aramış, yaz tatili için Deniz’i yanına almasını istemişti.

O günden sonra Deniz için günler geçmek bilmemişti. Takvimde her geçen günün üstünü hevesle karalıyor ve Leyla halasının gelmesine kaç gün kaldığını sayıyordu.

Bir gün okuldan döndüğünde, babaannesinin halasıyla yaptığı telefon konuşmasını duydu. İçini bir hüzün kapladı. Leyla, yaz tatilinde küçük yeğeniyle ilgilenemeyeceğini söylüyor babaannesi ise ısrar ediyordu.

Çok kırılmıştı. Halası kendisini istemiyordu demek ki. Annesi ve babası öldükten sonra yalnız kalmıştı. Kimse istemiyordu onu. Derslerini de bırakmıştı. Ödevleriyle de ilgilenmiyordu.

Dedesi ve babaannesi Deniz’in bu halini gördükçe daha bir ilgilenmeye başladılar. Her akşam erkenden yatmıyorlardı. Dedesi masallar anlatıyor, babaannesi mısır patlatıyordu, Saatlerce birlikte vakit geçiriyorlardı ama nafile. Deniz sessizce oturuyordu. Her şeye karşı ilgisizdi. Halası onu yanına istemiyordu. Bu çok dokunmuştu minicik yaralı yüreğine.

Dedesiyle babaannesinin, onun bu durumunu aralarında konuştuklarını duyuyor, çok üzüldüklerini anlıyordu.

Günler geçti ve sonunda yaz tatili geldi. Tatil bile Deniz’i heyecanlandırmadı. Bütün yaz evde kalacaktı. Her günü aynı geçecekti. Yine canı çok sıkılacaktı.

Okuldan arkadaşları Eskişehir’e kampa gideceklerdi ama kendisi gitmek istememişti. Sıra arkadaşı Gökhan çok ısrar etmişti. Altı arkadaş erkek erkeğe katılacaklardı Eskişehir’deki yaz kampına. Gökhan, Serhat, Egemen, Burak, Canberk ve Tunç çılgın planlar yapmışlardı birlikte eğlenmek için. Ama bir türlü Deniz’i ikna edememişlerdi. İnatla bütün cazip teklifleri reddetmişti. Halasının kendisini yanına istemeyişi çok üzmüştü Deniz’i. Sanki herkes onu istemiyormuş gibi geliyordu.

Kırgındı.

Karnesini alıp eve geldiği gün, babaannesi kapıda sevinçle karşıladı. Karnesine baktıktan sonra Deniz’i kucakladı ve müjdeli haberi verdi.

– Yavrucuğum, iki gün sonra Leyla halan geliyor seni almaya. Bu yaz tatilini onunla geçireceksin.

Deniz, kulaklarına inanamadı. Halası geliyordu. Yaz tatili sıkıcı geçmeyecekti. Sevinçten babaannesine sarıldı. Mutlulukla odasına çıktı valizini hazırlamaya.

O iki gün geçmek bilmedi.  Odasında yanına alacağı eşyaları hazırlamaya başladı. Ağzı açık valizine, aklına geldikçe bir şeyler dolduruyordu. Özellikle tarih kitaplarını son anda hatırladı da yanına aldı.

Leyla, Ankara’da büyük bir üniversitede öğretim görevlisiydi. Klasik Arkeoloji okuduktan sonra, yüksek lisansını yapmaya başlamış ve üniversitede kalmıştı. Deniz, halasını çok az görebilmişti. Yazları kazı yapıyor, kışları ise okulda ders veriyordu. O yüzden sık görüşemiyorlardı.

Halası hiç evlenmemişti. Evli olsa, kazılara bu kadar zaman ayıramazdı. Tüm vakti çok sevdiği mesleğini yapmakla geçiyordu.  Deniz çok istiyordu Halası ile araştırma yapmayı ama Leyla küçük bir çocuğun sorumluluğunu almak istememişti. Bu yaz artık Deniz de büyümüş, yedinci sınıfa geçmişti.  Halasının ayağına bağ olmazdı, hatta yardım bile edebilirdi.

Deniz, boş vakitlerinde Leyla’nın yaptığı kazılarla ilgili yayınladığı araştırma yazılarını okuyordu. Halası, Truva ile ilgileniyordu. Doçentlik tezini Truva kazıları ile ilgili hazırlıyordu. Her yaz Çanakkale’ye gidiyor ve yurt dışından gelen diğer yabancı arkeologlarla birlikte kazı yapıyorlardı.

Deniz’in tek hayali orada bulunmak, bir şeyler araştırmaktı. Belki bir yerlerde saklı kalmış, arkeologların gözünden kaçmış bir hazine bulabilirdi.

Halasının gelmesini heyecanla beklemeye başladı.

Nasıl geçecekti koskoca iki gün.

***

– Deniz! Deniz!

Halası, gelmişti sonunda. Kendisini çağırıyordu. Yataktan fırladı, halası mutfak kapısının yanında durmuş gülerek bekliyordu.

Deniz sevinçle sarıldı.

– Ne kadar büyümüşsün sen böyle. Benim boyuma yetişmişsin. Canım benim, çok özlemişim seni.

Deniz heyecandan bir şey diyemedi. Bir süre sonra kahvaltı için masaya oturdular. Leyla, yaz tatilinde Çanakkale’ye gideceklerini, orada kazı yapacaklarını anlatmaya başlayınca macera hayalleri kurarak dinledi.

Ertesi sabah erkenden yola çıktılar. İstanbul’dan Çanakkale’ye giden otobüse bindiler. Leyla, yapacağı araştırmanın bilgilerini çıkarttı ve incelemeye başladı. Deniz kenardan başını uzatarak okumaya çalışıyordu. Halasının ne aradığını çok merak ediyordu.

Leyla, Deniz’in ilgisini görünce anlatmaya başladı.

– Denizciğim, bu yaz Truva’dayız. Uzun zamandır orada kazı yapılıyor. Ben de birkaç yıldır katılıyorum. Aslında benim bu kazıya katılmamın sebebi var ve bunu yalnızca sana söyleyebilirim. Çünkü herkes duyarsa aradığım şeyin peşine düşer ve benden önce bulabilirler. Bu yüzden gizliyorum. Doçentlik tezim için oradaki kazıya katıldığımı söylüyorum.

Deniz, hazine peşinde olmanın heyecanıyla daha da dikkatli dinlemeye başladı. İçi kıpır kıpırdı. Leyla anlatmaya devam etti:

– Truva’nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor ama biz arkeologlar milattan önce 3000’lerde kurulduğunu düşünüyoruz. O tarihlerde kurulmuş olan en büyük yerleşim yeri burası. Sağlam duvarlarla çevrilmiş, kulelerle desteklenmiş büyük bir ticaret….

Benzer İçerikler

Gılgamış (Hepsi Sana Miras Serisi – 2)

yakutlu

Ağaç Okul; Çocuklara Afganistan Şiirleri | Cahit Zarifoğlu

yakutlu

Ece ile Yüce – 1 | Gülten Dayıoğlu

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy