Mağaranın Kızı

Yazar bu çalışmasında;
Babaannesinden dinlediği bir ayı masalının temel yapısını bozmadan
Masal-roman temeline dayalı fantastik bir çalışmayı sunmaktadır.
Ayının kaçırdığı kızın!
Ormanda geçirdiği on yıllık orman yaşamı,
Köyüne dönüşü ve tekrar mağaraya dönüş gibi serüvenler….
Folklorik öğelerin yanında zengin doğa betimler ile,
Hayvanların gizli dünyası…

***

Kitabı, Ayşıncza (Ayşencik ya da Küçük Ayşen) adlı anonim olan masalı kerelerce dinlediğim babannem Güllhanım GÜLERYÜZ’ün anısına saygıyla sunuyorum.

MAĞARANIN KIZI

Bölüm 1

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken suları şarıl şarıl çağlayarak akan bir yer varmış. Bu yerin iri, kokulu elmaları, ballı armutları, alı al kirazları, moru mor üzümleri varmış. Burası aynı zamanda çiçekler, bitkiler ve hayvanlar diyarıymış. Ülkenin bütün çiçeklerinin benzerleri burada varmış. Her mevsim çiçek açan bitkileri, etrafı çiçek kokusuna boğarmış. Dünyanın en güzel, en kokulu ve en tatlı, dertlere ilaç ballarını arılar burada yaparmış. Bu yerin insanları da oldukça çalışkanmış ve mutlu bir hayat sürerlermiş.

Bu diyarın kızları uzun boylu, ay yüzlü, tatlı dilli, pek de becerikliymiş. Herkesin hayalinde buradaki kızlarla arkadaşlık yapmak, sonra da evlenmek varmış. Başka yerlerin kızları da buraya gelin olarak gitmek istermiş. Bu güzel kızlar diyarında birbirinden güzel Aykız ve Ayşen adında iki kardeş yaşarmış. Bu iki kardeşin güzellikleri dillere destanmış. Bu iki kardeş o kadar güzelmiş o kadar güzelmiş ki, geceleri yıldızlar, gündüzleri güneş durur onları izlermiş. Ay, bu iki kardeşi güneşten ve yıldızlardan kıskanırmış. Bazen güneşin önünü keser, kızların görünmelerini engellermiş. Bu iki kardeş bir birlerinden de hiç mi hiç ayrılmazmış. Çeşmeye, ormana, bağa, bahçeye, ev gezmelerine birlikte giderlermiş.

Bolluk ve bereket diyarına her ilkbahar mevsiminde kırmızı gagalı, uzun boyunlu, kırmızı mavi kanatlı göçmen kuşlar gelirmiş. Sabahın erken saatlerinde ve günbatımında kuşlar beslenme çalışmasında en güzel sesleriyle ötüşürlermiş. Kuşların ötüşmelerine horozlar, köpekler ve eşekler eşlik edermiş. Bu seslere akşam üzeri esen rüzgâr, yakından çağlayarak akan derenin sesi katılır, büyük bir orkestra oluştururmuş. Burada yaşayan insanlar da yumuşak mı yumuşak, neşeli mi neşeli insanlarmış. Hile, kötülük nedir bilmezlermiş. İnsana, doğaya ve hayvanlara dair çok şey bilirlermiş. Hayvanlarla dostluk kurarlar, hatta onlarla konuşurlarmış. Düğünlerde, bağ bozumunda günlerce yemekler yer, yaptıkları içkileri içer, kadınlı erkekli çalgılar eşliğinde şarkılar söyler, şiirler okur, masallar anlatır, oyunlar oynarlarmış.

Beldenin büyük ormanları ve ormanlarda geniş yapraklı, iğne yapraklı, yaz kış yapraklarını dökmeyen çok zengin bir bitki örtüsü varmış. Ormanlarda çakallar, geyikler, karacalar, tavşanlar, tilkiler, sansarlar, porsuklar, sincaplar, ayı ve kurtlar yaşarmış. İnsanlara saldırmaz, kendi içlerinde oluşturdukları kurallara uygun olarak barış içinde yaşarlarmış. Hayvanlar içinde mavi bir ayı varmış. Ayı çok bilgeymiş. Hiçbir insana zarar vermez; insanlar, onun ormandaki hayvanları yönettiğini sanırmış. İnsanlar hiçbir hayvandan zarar görmediği için de bu ayıyı severler ve korurlarmış. Ayı, birliğin ve bereketin sembolü sayılırmış. İnsanlar maviye çalan renginden dolayı bu ayıya Mavi Ayı derlermiş. Zamanla mavinin “i”si, ayının “ı” sı düşerek “mav” ve “ay” birleşerek halk arasında Mavay şeklinde söylenir olmuş.

Mavay uzun zamandan beri bir birinden güzel  kardeşleri izler dururmuş. Ayşen’e gönlünü kaptırmış olduğu söylenirmiş. Mavay, derdini kimseye söyleyemez, ormanlarda kara sevdalı olarak Ayşen’i hayal eder, gezermiş. Ayşen ve Aykız ormana, çayıra gitmeye görsün yemeden içmeden onları saatlerce izlermiş. Onların yanına inip onlarla konuşmayı çok istermiş. İnsanlar bunu yanlış anlar diye, kızlar ürker, kaçar ve başlarına olmadık işler gelir diye yanlarına yanaşmazmış.

Bir gün Ayşen ile kardeşi bol çiçekli, bol sütlü otları olan ormana ot biçmeye gitmişler. Oraklarını, iplerini bir ağacın altına koyup çilek toplayıp yerken bir yandan da türkü söylüyorlarmış.

“Kaynar kazan taşmaz mı?   
Yol kırandan aşmaz mı?
Dünyada kavuşmayan,    
Ahrette kavuşmaz mı?”

Dağları aşan bilir,
Aşan dolaşan bilir,
Sevdalığın halini
Ancak bulaşan bilir.”

Mavay bir ağaca çıkıp kızları izlemeye başlamış. Ne olurdu, dediklerini anlayaydı da, o da Ayşen’e yanık bir türküyle karşılık vereydi. Mavay, Ayşen’in sesini hem tanıyor, hem de bu sesi ormanda yüksek dallarda tüneyen adını bilmediği bir kuşun sesine  benzetiyordu. Bir yolunu bulup Ayşen’le konuşmak istiyordu. Bunu nasıl yapacaktı? Ne söylese olmayacak, nasıl anlatsa anlaşılmayacak, eve git dese, yanlış anlaşılacaktı. Ayı, annesinden, babasından öğrenmiş olduğu “Ayıca”yı konuşuyordu.

Kızlar türkü söylerken o da kendini tutamayıp kendi şarkısını ayıca söylemeye başlamıştı. Mavay açıldıkça söylüyor, söyledikçe açılıyor, kendince en güzel melodilerini sıralıyordu.

“Ouu ouu ooouo ouu / Ben nazik bir oğlanım,
uuo uuuo ouou oou / Ormanlarda dolanırım,
ouuo ooou uuuo ouo / Güzel güzel kızlara,
oouo ouuu ooou ooo. / Yanarım, bayılırım.”

Ayının şarkısını, bir diğer deyişle aşkının ilanını böğürtü şeklinde duyan kızlar telaşlanmış ve  korkudan ne yapacaklarını şaşırmışlar. “Evet, bu bizim bildiğimiz Mavay’ın sesiydi. Kim bilir, belki de canı sıkılmıştır,” diye düşündüler. İplerini, oraklarını aldılar ve ormandan uzaklaşmaya başladılar. Kızlar şarkıların Ayşen için söylendiğini nasıl bilebilirlerdik ki?

Söylediği şarkıları birkaç kez tekrar ettikten sonra, etrafı dinledi; hiçbir ses, hiçbir karşılık yoktu. Kızlar gitmişti. Ağaca çıkıp baktığında kızlar ormandan çıkmış telaşlı bir şekilde çayırlıktan köylerine doğru gidiyordu.

Bu iki kardeş, gel zaman git zaman Mavay’dan korktukları için ormana, çayıra bayıra gidememişler. Uzun süre kızları göremeyen Mavay’ı bir telaş bastırmıştı. Ayşen’i görebilir miyim diye, köye yaklaşmış.  Bu sefer de ayının kokusunu alan köpekler havlıyor, köylüleri haberdar ediyordu. Köylüler de endişeleniyor, ne oluyor diye birbirlerine sorup akıl yürütüyorlar, ormanı gözlemeye başlıyorlardı. Köpekler habire havlıyordu. Mavay köye rahatsızlık vermemek için ormanına dönüyordu….

Benzer İçerikler

İstanbul Portresi | Kayahan Demir

yakutlu

İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası | Betül Avunç

yakutlu

Gökten Not Yağıyor! – Rosie ve Musa’nın Maceraları

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy