Mesnevi’den Seçmeler

Mevlana’nın Anadolu’da yakyığı ateş, bugün de etkisinden hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdürüyor.
Bir şaheser olan Mesnevi ise bu ateşin harmanlandığı bahçe…
Mesnevi bahçesinden derlenen en güzel hikayelerle sevgiyi, hikmeti, adaleti, iradeyi, inancı, gerçeği ve doğruyu anlatan Mevlana, gönüllerimize farklı pencereden aralıyor.
Bu eser, Mevlana’nın Mesnevi bahçesine götürüyor sizleri…

İÇİNDEKİLER

Hamdım, piştim

Mevlâna’nın Rübaileri’nden seçmeler..

Mesnevi’den hikâyeler

Kaynaklar

Hamdım, piştim…

Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında “Bilginlerin Sultanı” unvanını almış olan Hüseyin Hatibi oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası sebebiyle BeIh’t en ayrılmak zorunda kalmıştır. Bahaeddin Veled, 1212 veya 1213 yıllarında aile fert-leri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ten ayrıldı; ilk durağı Nişâbur oldu. Nişâbur şehrinde tanınmış alim Ferîdüddin Attar ile de karşılaştı.

Mevlâna, burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü’l-Ulemâ, Nişâbur’dan Bağdat’a ve daha sonra Küfe yolu ile Kabe’ye hareket etti. Hac görevini yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Karaman’a geldi. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.

1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna. 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında İki oğlu oldu.

Yıllar sonra eşi Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya da bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taşmıştı. Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile birlikte Konya’ya geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (ipIikçi) Medresesi’ni tahsis etti.

Bahaeddin Veled, 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’na yani bugünkü yerine defnedildi. Vefat edince öğrencileri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna, 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaştı. Mevlâna, Şems’te “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Allah nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden Öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubî ve Hüsameddin Çelebi. Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna, 17 Aralık 1273 pazar günü vefat etti. Mevlâna’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun İçin Mevlâna ölüm gününe “düğün günü” veya “gelin gecesi” anlamına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına Ölümünün ardından ağlamamalarını vasiyet ediyordu ve şöyle diyordu:

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…”

Benzer İçerikler

Cankız’ın Kuzuları | Şevki Atik

yakutlu

Bir Deney Faresinin Sırları – Anne, Beeson Gölü’nde Bir Dinozor Gördüm

yakutlu

İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası | Betül Avunç

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy