Rudyard Kipling, bir ormanın derinliklerindeki hayvanlar ile insanların kimi zaman tehlikeli, kimi zaman mutluluk dolu yaşamını anlatıyor Orman Kitabı’nda.
Kurtların büyütüp eğittiği ve vahşi ormanda nasıl hayatta kalabileceğini öğrenmeye çalışan insan yavrusu Mowgli’den acımasızlığıyla ün salan kaplan Shere Khan’a, Mowgli’ye bildikleri her şeyi öğreten ayı Baloo ve panter Bagheera’dan maymun halkı Bandar-log’a… Ormanda yaşayan varlıkların, labirente dönüşen ağaçların arasında kurdukları ilişki bazen dostluğa, bazen düşmanlığa dönüşüyor ve bu sırada, yaşanacaklara dair merakımız bir an olsun azalmıyor.
Orman Kanunları’nın altında, siz de Mowgli’yle birlikte maceralara atılmaya, hayatın zorluklarını ve güzelliklerini keşfetmeye ne dersiniz?
ÖNSÖZ
19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısına tanıklık ederken pek çok eser üreten Rudyard Kipling, çağının ve coğrafyanın ötesine geçen masalsı anlatılarıyla dünya edebiyatına önemli izler bıraktı. Orman Kitabı’ndaki büyüleyici hikâyelere dalmadan önce kitabın yaratıcısı Kipling’in tarzını ve eserlerini etkileyen deneyimleri anlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Kipling, 1865’te Hindistan’ın o zamanlar Bombay adıyla bilinen Mumbai şehrinde doğdu ve ilk çocukluk yıllarını burada geçirdi. Ardından kolonilerde yaşayan İngiliz vatandaşları arasında âdet olduğu üzere erken yaşta ailesinin yanından ayrılarak eğitim amacıyla Londra’ya gitti ve eğitimini tamamladıktan sonra 1882’de Hindistan’a geri döndü. Hindistan’a özgü yaşam tarzları, egzotik baharat kokuları, tarihöncesi efsaneler ve insan çeşitliliği, doğar doğmaz Hint alt kıtasının kültürüyle tanışan genç yazarın hayal gücü üzerinde fark edilir etkiler bıraktı ve Kipling’in insan doğasındaki çeşitliliği görmesini sağladı. Kipling’in Hindistan’da geçen çocukluğu ile karşılaştığı farklı dil ve geleneklerle zengin Hint tarihinin, Orman Kitabı’ndaki çeşitlilik gösteren ortamların ve zengin kültürel tasvirlerin temelini attığı şüphesizdir. Kipling, kolonide yaşayan batılı bir ailenin çocuğu olarak doğu ile batı arasındaki her türlü çatışma ve benzerliği birinci elden deneyimledi. Bu iki kültürün birlikteliği de benzersiz bir tarz kazanmasında etkili oldu.
Sık ormanlardan iğne atsan yere düşmeyecek sokak pazarlarına kadar Hindistan’a özgü manzaralar yazara kalem oynatabileceği uçsuz bucaksız alanların kapılarını araladı. Kipling bu sayede insan ilişkilerinin inceliklerini, geleneksellik ile modernlik arasındaki uyumu ve geniş bir inanç yelpazesinde farklı görüşlere sahip insanların nasıl bir arada yaşayabildiğini gözlemledi. Hindistan’da geçen çocukluğu Kipling’in eserlerinde görülen temaları şekillendirmekle kalmayıp, yazarın farklı dillerdeki yetkinliğinin de temelini attı.
Kulağına çalınan farklı dillerin ritmini ve ahengini yazarın çalışmalarında sıkça rastlanan şiirlerde görmek mümkündür ve bunlar Hint alt kıtasının sözlü geleneklerini yansıtır. Etrafını çepeçevre saran bu kültür mozaiğini dikkatle inceleyen yazarın çocukluk deneyimlerinin Orman Kitabı ve diğer edebi eserlerin tohumunu attığını söylemek yanlış olmaz. Bu sebeple Hindistan’ın zenginliğini ve renklerini yansıtan anlatılarındaki bilmecelerin çözülmesinde Kipling’in çocukluk yılları en önemli rolü oynar. Hayat daha sonrasında Kipling’i İngiltere’ye ve Amerika’ya götürdü, bu da onun dünya görüşünü daha da zenginleştirdi. Gazeteci ve kıtalararası bir gezgin olarak yaşadığı deneyimler, medeniyet ile vahşi doğa arasındaki etkileşimi gözlemleme olanağı sağlayan bir bakış açısı kazandırdı ona.
Kipling’in seyahatlerle geçen hayatı, ona yalnızca belirli bir zaman veya millete ait olmayan, evrensel bir anlatım gücü armağan etti. Onun zengin anlatımlarını, kurduğu sahneleri ve karakterlerinin incelikli yanlarını yakalamak ve bunları dilimize aktarmak çeviri sürecindeki en zorlu görev oldu. Bu kapsamda canlı orman manzaralarından Baloo, Bagheera ve Shere Khan’ın eşlik ettiği maceralara kadar Kipling’in kendine has büyüsünü ve dil yoğunluğunu korumak üzere Türkçenin zenginliğinden yararlanmaya çalıştım. Yaklaşık bir yıl süren çeviri esnasında karaktere özgü seslere ek olarak hem nazım hem de nesir biçiminde yazılan bölümlerdeki ritim üzerine de uzunca kafa yormak gerekti. Buradaki amaç edebi anlamla birlikte Kipling’in tarzını koruyarak kitabın Türkçesini okuyanlarda da aynı etkileri yaratacak bir eser ortaya koymaktı. Evrensel kimlik ve aidiyet temalarının yanı sıra medeni ile yabani arasındaki narin dengeyi anlatan Orman Kitabı sınırların, zamanın ötesine geçerek edebiyat dünyasındaki yerini korumaya devam etmektedir. Bu bağlamda, okuyucuların da kitabı her okuduğunda Mowgli’yle yeni bağlar kuracağını ve kendi deneyimleri ile orman çocuğunun yaşadıkları arasında büyük benzerlikler bulacağını düşünüyorum.
CELÂL DEMİREL