Romantik, özgürleştirici ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı… Bu roman dengenizi «artacak, sizi ala geçirecek va ebediyen sizinle kalacak
Anastasia Steele’in ne istediğini bilen, göz alıcı iş adamı Christian Grey’le tanışması, her ikiainin de hayatlannı geri dönülmez biçimde değiştiren şehvetli bir ilişkinin kıvılcımını çakmıştır. Christian’ın sıra dışı zevkleri karşısında şoka uğrayan, ondan hem hoşlanan hem de korkan Ana. daha derin bir bağlılık istiyordur. Onu yanında tutmaya kararlı olan Christian, bunu kabul eder.
Şimdi her şeye sahiptirler, aşk, tutku, yakınlık, servet ve sonsuz olasılıklarla dolu bir dünya. Ana, Grey’i sevmenin kolay olmayacağını ve beraberliklerinin her ikisinin de tahmin edemeyeceği zorluklar getireceğinin her zaman farkında olmuştur. Anastasia’nın kendi benliğinden ve bağımsızlığından ödün vermeden Grey’in yaşam stiline uyum sağlamayı öğrenmesi. Grey’inse kontrol dürtüsünü •aması ve kendisini altüst eden fırtınaları arkasında bırakması
mişle hesaplan henüz kapanmamıştır. Tam her şeye sahip ndükleri bir anda, talihsizlik ve kader bir araya gelip Ana’nın nç kâbuslarını gerçeğe dönüştürür—
Anne! Anne! Annem yerde uyuyordu. Uzun zamandır uykudaydı. Saçlarını fırçaladım; çünkü bunu severdi. Uyanmadı. Sarstım. Anne! Kamım ağnyordu. Açlık yüzündendi. Adam yoktu. Susamıştım. Mutfakta, lavaboya bir sandalye çekip su aldım. Su, mavi kazağıma sıçradı. Annem hâlâ uyuyordu. Anne uyan! Hareketsiz yatıyordu. Soğuktu. Battaniyemi getirip annemin üstünü örttüm ve yanına, yapış yapış yeşil halıya uzandım. Annem hâlâ uyuyordu. İki oyuncak arabam vardı. Annem uyurken onları yerde yarıştırdım. Annemin hasta olduğunu düşündüm. Yiyecek bir şey aradım. Buzlukta bezelye buldum. Soğuktular. Yavaş yavaş yedim. Kamımı acıttılar. Annemin yanına uzandım. Bezelyeler bitti. Buzlukta bir şey vardı. Acayip kokuyordu. Yaladım, dilim yapıştı. Yavaş yavaş yedim. Pis bir tadı vardı. Biraz su içtim. Arabalarımla oynadım ve annemin yanında uyudum. Annem çok soğuktu ve uyanmıyordu. Kapı hızla açıldı. Annemi battaniyeyle örttüm. O gelmişti. Siktir. Burada ne oldu böyle? Ah, rezil kaltak. Kahretsin. Siktir. Yolumdan çekil seni küçük pislik. Beni tekmeleyince başımı yere vurdum. Başım acıdı. Adam birini aradı ve gitti. Kapıyı kilitledi. Annemin yanına uzandım. Başım acıyordu. Polis memuresi geldi. Hayır. Hayır. Hayır. Bana dokunma. Bana dokunma. Annemin yanında kaldım. Hayır. Benden uzak durun. Polis memuresi battaniyemi aldı ve beni kucakladı. Çığlık attım. Anne! Anne! Annemi istiyorum. Kelimeler gitti. Kelimeleri söyleyemiyordum. Annem beni duyamıyordu. Hiç kelimem kalmamıştı.
“Christian! Christian!” Onu kâbusunun ve çaresizliğinin derinliklerinden çekip çıkaran sesi telaşlıydı. “Buradayım. Yanındayım.” Uyandığında üzerine eğilmişti. Onu omuzlarından tutup sarsarken yüzü endişe doluydu; mavi gözleri gözyaşlanyla parlıyordu.
“Ana.” Adamın sesi nefes nefese bir fısıltıyı andırıyordu. Korku ağzında metal tadı bırakmıştı. “Buradasın.”
“Elbette, buradayım.”
“Bir rüya gördüm.”
“Biliyorum. Buradayım. Yanındayım.”
“Ana.” Adını soludu. O ad vücudunu kuşatan siyah, boğucu paniğe karşı bir tılsımdan farksızdı.
“Şişşt. Buradayım.” Kadın ona arkadan sarıldı ve uzuvlarıyla onu bir koza gibi sanp gölgeleri ve korkuyu savuşturarak, sıcaklığını bedenine akıttı. O güneş ışığıydı, ışıktı. Onundu.
‘Tıütfen kavga etmeyelim.” Kollarını ona dolarken, adamın sesi boğuktu.
Tamam.”
“Evlenelim. İtaat yok. Bunu yapabilirim. Bir yolunu buluruz.” Ve kelimeler ağzından bir duygu, karmaşa ve kaygı yumağı halinde dökülüvermişti.
“Evet. Buluruz. Her zaman bir yolunu bulacağız,” diye fısıldadı kadın ve dudaklan Christian’m dudaklannın üstüne kapanıp onu susturdu ve şimdiki zamana döndürdü.
BÖLÜM BİR
Saz şemsiyenin aralıklarından göklerin en mavisine, yaz mavisine, Akdeniz mavisine hoşnut bir şekilde iç geçirerek baktım. Christian yanımdaki bir şezlonga uzanmıştı. Kocam -tişörtsüz ve paçaları kesik kot pantolonu içinde seksi, güzel kocam- Batılı bankacılık sisteminin çöküşünü öngören bir kitap okuyordu. Kitabın sürükleyici olduğuna hiç şüphe yoktu. Christian’ı hiç bu kadar hareketsiz otururken görmemiştim. Amerika’nın önde gelen özel şirketlerinden birinin seksi CEO’sundan çok bir öğrenciye benziyordu.
Balayımızm son ayağında, orada kalmasak da, Monaco’daki Beach Plaza Monte Carlo Oteli’nin kumsalında öğleden sonra tembelliği yapıyorduk. Gözlerimi açtım ve koya demir atmış durumdaki Fair Lady’ye baktım. Elbette lüks bir yatta kalıyorduk. 1928’de inşa edilen ve limandaki bütün yatlann kraliçesi olan Fair Lady, suda bütün heybetiyle süzülüyordu. Bir çocuğun kumandayla çalışan oyuncağına benziyordu. Christian yata âşık olmuştu ve satın almak için can attığından emindim. Bu erkekler ve oyuncakları yok mu?
Arkama yaslanmış, yeni iPod’umdan Christian Grey’in hazırladığı listeyi dinleyerek öğleden sonra güneşinde şekerleme yaparken, evlenme teklifini hatırladım. Ah, kayıkhanedeki rüya gibi teklifini… Çayır çiçeklerinin kokusunu yeniden duyar gibiydim.
Christian kulağıma usulca, “Yarın evlenebilir miyiz?” diye fısıldadı. Kayıkhanenin çiçekli çardağında, tutkulu sevişmemizle doyuma ulaşmış halde, göğsünde yatıyordum.
“Hımm.”
“Bu bir evet mi?” Umut dolu şaşkınlığını duydum.
“Hımm.”
“Hayır mı?”
“Hımm.”
Sırıttığını hissettim. “Bayan Steele, yoksa siz tutarsız bir insan mısınız?”
Sırıttım. “Hımm.”
Güldü ve bana sıkıca sanlıp kafamı öptü.
“O zaman yarın, Vegas’ta.”
Uyku mahmuru, başımı kaldırdım. “Annemle babamm çok mutlu olacaklarını sanmam.”
Parmak uçlanm sırtımda bir aşağı bir yukan dolaştırarak beni usul usul okşadı.
“Ne istersin, Ana? Vegas mı? Bütün ıvır zıvmyla büyük bir düğün mü? Söyle bana.”
“Büyük olmasın. Sadece dostlar ve aile.” Kafamı kaldınnca parlayan gri gözlerindeki sessiz yakanşla karşılaştım. O ne istiyordu? Tamam.” Başıyla onayladı. “Nerede?”
Omuz silktim.
Çekinerek, “Burada yapabilir miyiz?” diye sordu.
“Annenlerin evinde mi? Onlar için bir sakıncası olmaz mı?”
Bir homurtu çıkardı. “Annem havalara uçar.”
Tamam, o zaman burada olsun. Annem ve babamın da bunu tercih edeceklerinden eminim.”
Saçlarımı okşadı. Daha mutlu olabilir miydim?
“0 zaman nerede olacağına karar verdik. Sadece ne zaman olacağına karar vermek kaldı.”
“Herhalde annene sorsan daha iyi olur.”
“Hımm.” Christian’m dudaklan sarktı. “En çok bir ay verebilirim. O kadar. Seni daha fazla bekleyemeyecek kadar çok istiyorum.” “Christian, zaten şeninim. Bir süredir şeninim. Ama tamam, bir ay olabilir.” Göğsüne, yumuşacık, masum bir öpücük kondurdum ve ona gülümsedim.
Christian kulağıma, “Yanacaksın,” diye mırıldanarak beni şekerlememden sıçrattı.
“Sadece senin için yananm ben.” Ona en tatlı gülümsememle baktım. Akşamüstü güneşi yer değiştirmişti; tam üzerimde dikiliyordu. Sırıttı ve şezlongumu tek bir hamleyle şemsiyenin gölgesine çekti. “Sizi Akdeniz güneşinden çıkaralım, Bayan Grey.” “iyilikseverliğiniz için teşekkürler, Bay Grey.”
“Benim için zevk, Bayan Grey ve iyilik ettiğim falan yok. Yanarsan sana dokunamam.” Tek kaşım kaldırdı; gözleri neşeyle parlarken yüreğim şişip kocaman oldu. “Ama senin bunu zaten bildiğinden ve benimle dalga geçtiğinden şüpheleniyorum.”
Masum rolü yaparak, “Yapar mıyım hiç?” dedim.
“Evet, yaparsın ve yapıyorsun da. Sık sık. Sende sevdiğim pek çok şeyden biri de bu.” Eğildi ve beni alt dudağımı ısırarak öptü.
Dudaklarımı dudaklarından uzaklaştırmadan, “Bana biraz güneş kremi sürersin diye umuyordum,” dedim.
“Bayan Grey, bu pis bir iş ama reddedemeyeceğim bir teklif. Dik otur,” diye emrederken, sesi boğuktu. İsteğini yerine getirdim.
Güçlü fakat esnek parmaklarının ağır ve titiz darbeleriyle, beni güneş kremiyle kapladı.
Parmaklan losyonu yayarak göğüslerimi sıymp geçtiğinde, “Gerçekten çok güzelsin. Ben şanslı bir adamım,” diye mırıldandı.
“Evet, öylesiniz, Bay Grey.” Kirpiklerimin arasından ona nazlı nazlı baktım.
“Mütevazılık size çok yakışıyor, Bayan Grey. Yüz üstü dön. Arkana da sürmek istiyorum.”
Ben gülümseyerek dönünce, acayip pahalı bikini üstümün arkasını açtı.
“Kumsaldaki diğer kadınlar gibi üstsüz güneşlensem ne hissederdin?” diye sordum.
“Hoşuma gitmezdi,” dedi tereddütsüz. “Zaten şu anda üstünde bu kadar az şey olması konusunda da pek mutlu olduğum söylenemez.” Eğildi ve kulağıma fısıldadı. “Şansını zorlama.”
“Bu bir meydan okuma mı, Bay Grey?”
“Hayır, bu gerçeğin ortaya konulması, Bayan Grey.”
İç geçirerek kafamı salladım. Ah, Christian… Benim sahiplenici, kıskanç, kontrol manyağı Christianım.
İşi bitince popoma bir şaplak indirdi.
Tamamsın, eksik etek.”
Yanından hiç ayırmadığı ve hiç susmayan BlackBerry’si çaldı. Ben kaşlanmı çatınca, Cnristian sınttı.
“Gözüm üzerinizde Bayan Grey.” Şakadan bir uyanyla popoma bir kez daha vurdu ve telefonu açmak için şezlongunda arkasına yaslandı.
İçimdeki tannça mırladı. Belki bu akşam, Bay Grey’in gözlerine özel bir gösteri sunabilirdik. İçimdeki tannça tek kaşını kaldırarak, bilmiş bilmiş sınttı. Bu düşünceyle sınttım ve siesta’ma geri döndüm.
“Mam’selle? Un Perrkrpour moi, un Coca Cola lightpour ma femme, s’il voutplait. Et quelque chose â manger… laissez mois voir la carte.
Hımm. Uykumdan su gibi Fransızca konuşan bir ChristianTa uyandım. Kirpiklerimi güneşin göz alıcı parlaklığında kırpıştırarak açmca, Christian’ı beni izlerken buldum. Üniformalı genç bir kadın, elinde tuttuğu tepsisi ve kışkırtıcı bir şekilde salınan atkuyruğuyla uzaklaşıyordu.
“Susadın mı?” diye sordu Christian.
Uykulu bir sesle, “Evet,” diye mırıldandım.
“Seni gün boyu seyredebilirim. Yorgun musun?”
Kızardım. “Dün gece çok fazla uyuyamadım.”
“Ben de öyle.” Sırıttı, BlackBerry’sini bırakıp ayağa kalktı. Kalçasından düşecek gibi duran şortu, içindeki mayosunu gösterecek şekilde aşağı sarkıyordu. Şortunu çıkarıp terliklerinden kurtuldu. Düşüncelerim bir anda allak bulak oldu.
“Benimle yüzmeye gel.” Ben büyülenmiş gözlerle ona bakarken, elini uzattı. Başmı yana yatırarak, keyifli bir ifadeyle bir kez daha, “Yüzelim,” dedi. Ben karşılık vermeyince kafasını salladı.
“Bence senin uyandırılmaya ihtiyacın var.” Birden üzerime atıldı ve ben telaştan çok şaşkınlık çığlıkları atarken beni kucaklayıp kaldırdı.
“Christian! Beni yere bırak!” diye haykırdım.
Kıkırdadı. “Denize atacağım, bebeğim.”
Christian beni kahkahalar atarak denize taşırken ve bütün enerjisiyle suya girerken, kumsalda güneş banyosu yapan pek çok kişi, artık Fransızlara has olduğunu bildiğim şaşkın bir kayıtsızlıkla bizi izliyordu.
Kollarımı boynuna doladım. Nefes nefese, “Bunu yapamazsın,” derken
kıkırtımı bastırmaya çalışıyordum.
1 (Fr.) Hanımefendi? Benim için bir Perrier, eşim için de bir Coca Cola light, lütfen. Ve yiyecek bir şeyler istiyoruz. Mönüye bir bakayım, (ç. n.)
Sırıttı. “Ah, Ana, birbirimizi tanıdığımız şu kısacık zamanda hiç mi bir şey öğrenmedin?’ Beni öptü ve ben de fırsattan istifade, parmaklarımı arasından geçirip saçlarını sıkıca kavradım ve onu, dilimle ağzını istila ederek öptüm. Derin bir nefes ahp geri çekildiğinde gözleri dumanlı ama temkinliydi.
“Ne yapmaya çalıştığını biliyorum,” diye fısıldadı ve dudaklan dudaklanmı bir kez daha bulurken, beni de yamnda götürerek ağır ağır serin, berrak suya girdi. Akdeniz’in serinliğine, vücudumu kocama sımsıkı sardığım için kısa sürede alışmıştım.
Ağzımı ağzmdan ayırmadan, “Yüzmek istediğini sanıyordum,” diye mırıldandım.
“Çok dikkat dağıtıcısın.” Christian dişlerini alt dudağıma sürttü. “Ama Monte Carlo’nun iyi insanlarının kanmı tutkudan kıvranırken görmelerini istemem.”
Monte Carlo’nun iyi insanlanna zerre aldırmadan, dişlerimi çenesine sürterken, sakallarının dilimi gıdıkladığım hissettim.
“Ana,” diye inledi. Atkuyruğumu bileğine dolayıp yavaşça çekerek başımı arkaya yatırdı. Kulağımdan boynuma bir dizi öpücük kondurdu.
“Denizde sevişelim mi?’ diye soludu.
“Evet,” diye fısıldadım.
Christian geri çekildi ve bana arzu ve keyifle aydınlanmış gözlerle baktı. “Bayan Grey, doymak nedir bilmiyorsunuz ve arsızsınız. Ben nasıl bir canavar yarattım?’
“Sana uygun bir canavar. Başka türlü olmamı ister miydin?’
“Seni mümkün olan her şekilde isteyeceğimi biliyorsun. Ama şu anda olmaz, izleyicilerimiz var.” Başıyla sahih işaret etti.
Ne?
Gerçekten de kumsalda güneş banyosu yapan pek çok kişi kayıtsızlıklarından sıyrılmış, ilgiyle bizi izliyordu. Christian beni bileğimden yakalayıp havaya fırlattı ve dalgalarm altındaki yumuşacık kuma
çarpmama neden oldu. Öksürerek, su püskürterek ve kıkırdayarak geri çıktım.