Çok geçmeden anneanne kapıda göründü. Artık iyice kırışmış olan yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Koşarak kucağına atladılar. Sevinçten gözlerinden yaşlar aktı. Torunlarına kavuşmanın mutluluğu tüm bedenini sarmıştı. Tir tir titriyordu. Sıcak kucaklaşmalardan sonra ortalık biraz sakinleşti.
Bahçe kapısından içeri girdiler. Mis gibi çiçek kokusu bahçeyi sarmıştı…
Salıncağı önce kim kapacak yarışı yaparken Sudenaz’ın ayağı, ağacın toprak yüzeyine çıkan köküne takıldı, yere düştü. Gökçem yere düşen Sudenaz’ın yanına koşarken, onun da ayağı küçük bir sandığa takıldı…
***
ÖNSÖZ
Kitabımı, kendileri büyürken beni de büyüten, kendileri yeni bir şeyler öğrenirken bana da öğreten, yaşamıma gökkuşağının tüm renklerini katan, hayatımdaki dört küçük kahramana armağan ediyorum.
İyi ki hayatımda varsınız. İyi ki hayatımızda tüm çocuklar var. Yoksa büyüdüğümüzde çocuk kalmayı nasıl öğrenecektik.
Tüm çocuklara sevgilerimle…
SANDIKTAKİ SIR
“Bugün önemli bir gün, karne alıyoruz. Yaşasın tatil! Tatilde anneanneme gidiyoruz, Canberk seviniyor musun?” diye seslendi Sudenaz.
Onlar için önemli bir gündü. Çok yoğun geçen bir eğitim dönemi sonuna gelinmişti.
Büyük tatil başlıyordu.
Canberk ve Sudenaz kardeşlerin arasında dört yaş fark vardı. Canberk, on dört yaşında uzun boylu, atletik yapılı ve sarı saçlıydı. Sudenaz ise tam aksine narin ve ince yapılıydı.
Aralarında yaş farkı olmasına rağmen arkadaş gibiydiler. Canberk, Sudenaz’a bir türlü ağabey dedirtememişti. Sudenaz, zor durumda kaldığında ya da yardıma ihtiyacı olduğunda, Canberk’e ağabey diyordu. Bunun dışında hep “Canberk,” diye sesleniyordu. Birbirleri ile çoğu zaman iyi geçiniyorlardı. Arada bir de evi savaş alanına çevirdikleri oluyordu.
Sudenaz, boyu ağabeyinin yarısı kadar olmasına aldırmadan kafa tutabiliyordu. Bazen Canberk’in yaptığı sinir bozucu davranışlar karşısında ağladığı oluyordu. Bu durumdan ise en çok anneleri rahatsızdı. Onların tartışma ve çekişmeleri esnasında birbirlerine zarar verecekler diye çok korkuyordu. Çekiştiklerinde hangisini savunacağını bilemiyordu. Birine haklı dese diğeri ortalığı yıkıyordu. Canberk’in ben büyüğüm söylediklerim geçerlidir, bana karşı gelemezsin anlayışına kızan Sudenaz’dan yana olduğunda bu sefer de Canberk kızarak:
“Hep o haklı zaten. Boyuna bakmadan bana vurmaya çalışıyor. Ben yalnızca kendimi koruyorum. Yine de ben hatalı oluyorum. O, benim ağabeyi olduğumu unutuyor…”
Anneleri Meyra üzüntüden ne yapacağını bilemiyordu. Yaz tatilinde iki kardeş daha çok bir arada olacak ve tüm tatil hır gürle geçecek kaygısını taşıyordu.
Her yaz tatilinde onları anneannelerine götürüyordu. Anneannelerinin bahçesindeki; süs bitkileri, küçük havuzun etrafında rengârenk açan çiçekler, meyve ağaçları ve kümes hayvanları onları çok eğlendiriyordu. Bahçede oynaşmaktan birbirleriyle kavga etmeye daha az zaman kalıyordu. Günleri daha huzurlu ve mutlu geçiyordu.
Bu yaz tatil zor geçecek gibi görünüyordu. Küçük teyzenin oğlu Boran her geçen gün biraz daha büyüyordu. Onların arasına o da katılacaktı.
Ankara’da yaşayan ve Sudenaz ile aynı yaşta olan teyze kızı Gökçem de tatil için anneanneye gelecekti.
Büyükler, yaz tatili için böyle bir plan yapmıştı. Anneanne de tüm torunlarını bir arada görmekten çok mutlu oluyordu. Bir araya geldiklerinde kopacak gümbürtüyü sorun etmiyordu.
Önceleri, çocukların bir arada geçinmelerinin zor olacağını düşünen büyükler, anneanneye sırayla gidiyordu. Canberk, Sudenaz ve anneleri Meyra, anneanneye gidip bir süre kalıyorlar, onlar İstanbul’a dönünce Gökçem ve annesi Hülya gidiyordu. Boran ve annesi Süreyya ise anneanneyle aynı şehirde yaşadığından, istediği zaman gidebiliyorlardı.
Boran, bebek iken her şey daha kolaydı. Çoğu kez uyuyordu. Şimdi büyümüş üç yaşına gelmiş ve öğrenme isteğiyle her tarafı karıştırıyordu. Daha çok oyun oynamak istiyordu. Gökçem, Sudenaz ve Canberk, Boran’ın oyunlarını bozmasından ve her tarafı karıştırmasından hoşlanmıyordu. Süreyya ise bu duruma çok üzülüyor, Boran’ı ikide bir kucağına alıp durdurmaya çalışıyordu. Bazen de çocuklar rahatsız olmasın diye evlerine dönüyordu. Onlar gidince de çocuklar, teyzelerini özlüyordu. Kısaca içinden çıkılamaz bir durum oluşuyordu.
Bu yaz bir arada tatilin nasıl geçeceğini herkes merak ediyordu. Zaman bir çağlayanın dağlardan hızla akması, kelebeğin kanat çırpması gibi hızla geçti.
***
Büyük gün gelip çattı.
O gün bütün evlerde bir telaş, heyecan, sevinç sormayın gitsin.
Tatil için hazırlıklar başladı.
Canberk Meyra’ya valizini kendi hazırlamak istediğini söyledi. Artık büyümüştü. Neye ihtiyacı olacağına kendisi karar vermek istiyordu. Canberk’in kendi valizini hazırladığını gören Sudenaz da odasına koştu. Valizini hazırlamaya başladı. Çocukların telaşlı hazırlığını gören Meyra çok mutluydu. Aklından, ‘Büyümüşler, artık sorumluluk alabiliyorlar. Ne güzel yalnızca kendi valizimi hazırlayacağım…’diye geçirdi.
Çocuklara seslendi:
“Çocuklar! Bir şey unutmayın sakın. Sonra bana şu nerede? Bu nerede? Diye sormayın.”
Valizler hazırlandı. Eksik var mı, kontrol edildi. Yolda yemek için yanlarına alınacak yiyecek ve içecekler arabaya yerleştirildi.
Her şey tamamdı. Artık yola çıkılabilirdi.
Canberk ve Sudenaz çok heyecanlıydı. Otomobillerine bindiler. Yola çıktıklarında güneş yeryüzüne yeni yeni gülümsüyordu. Meyra direksiyonda, Canberk önde, Sudenaz arkada yola çıktılar. Sudenaz bir ara önde oturmak istedi. Meyra trafik kurallarını hatırlattı. Yılan gibi kıvrılan kahverengi yollar uzayıp gidiyordu. Gökyüzünün mavisiyle doğanın yeşilliği sarmaş dolaştı. Yeşil, turuncu, mor yapraklı ağaçların arasından süzülüp geçtiler. Uzun bir yolculuktan sonra anneannenin kapısının önüne geldiler.
Çocuklar sevinçle:
“Anneanne! Anneanne!..” diye seslendiler.
Çok geçmeden anneanne kapıda göründü. Artık iyice kırışmış olan yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Koşarak anneannenin kucağına atladılar. Sevinçten anneannenin gözlerinden yaşlar aktı. Torunlarına kavuşmanın mutluluğu tüm bedenini sarmıştı. Tir tir titriyordu. Sıcak kucaklaşmalardan sonra ortalık biraz sakinleşti. Bahçe kapısından içeri girdiler. Mis gibi çiçek kokusu bahçeyi sarmıştı. Meraklı bakışlarla dört bir yana baktılar. Birbirlerine nasıl olduklarını, yolculuğun nasıl geçtiğini, neler yaptıklarını anlattılar. Bu arada karnelerden de bahsedildi.
*
Çocuklar yerlerinde duramıyordu. Çok geçmeden koşarak bahçeye daldılar. Canberk bahçedeki kocaman ağaçta kurulan salıncağı gördü. Salıncakta…