“Bağırmayan Anneler” kitabının yazarından bir içe dönüş daveti!
“Annemle çok da iyi anılarım yok!”
“Keşke şefkatli ve sevgi dolu bir annem olsaydı…”
“Anneme en son ne zaman sarıldığımı hatırlayamıyorum.”
“Annem gibi annelik yapmayacağım!”
“Annemle ilişkimi düzeltmeyi çok isterdim…”
Bu cümleler sizin için anlamlıysa hazırlanın!
Anne yaralarımızı onarıp, kendi anneliğimizi bugüne doğurma yolculuğuna çıkıyoruz!
Kitapları milyonlarca okuru sevgiyle kucaklayan Uzman Psikolog Hatice Kübra Tongar, yüreğimizin uf olan yerlerine bir anne öpücüğü vadediyor ve bu kitapta kulağımıza şöyle fısıldıyor: Çocukken ne yaşadıysan yaşamış ol… Ne kadar çok yaran olursa olsun ve ne denli canın acımışsa acısın…
Tüm bu yaraları ve acıları yüreğinin ortasına saplanmış kırık bir broş gibi taşımaya ve bir miras gibi çocuğuna aktarmaya mahkûm değilsin.
İyileşebilir ve değişebilirsin. Çünkü unutma ki Sen Annen Değilsin!
İÇİNDEKİLER
NEDEN HEP ANNE?………………………………………………………………… 15
Birinci Bölüm
DOĞRU ANNELİK GÖRMEK YA DA GÖRMEMEK…
İŞTE BÜTÜN MESELE BU!
21
BANA NASIL BİR ANNELİK GÖRDÜĞÜNÜ SÖYLE,
SANA NASIL BİR ANNE OLACAĞINI ANLATAYIM …………………………. 23
DOĞRU ANNELİK NASIL OLUR?……………………………………………….. 34
Ben sevilmeye layık biri miyim?……………………………………………. 35
Çocukluğumda sevildim mi? …………………………………………… 35
Ben ilgilenilmeye layık biri miyim? ……………………………………….. 35
Çocukluğumda ilgi gördüm mü?………………………………………. 36
Güvende miyim? ……………………………………………………………….. 37
Çocukluğumda güvende hissettim mi?……………………………… 37
Olduğum hâlimle kabul görüyor muyum?………………………………. 38
Çocukluğumda kendim olabildim mi?……………………………….. 38
Annemin parçası mıyım? …………………………………………………….. 38
Çocukluğumda kendimi ait hissedebildim mi?……………………. 39
Annemle bağım var mı?………………………………………………………. 39
Çocukluğumda güvenli bağlanabildim mi?………………………… 40
Annem beni kurtaracak mı? ………………………………………………… 40
Çocukluğumda yeterince kurtarıldım mı?………………………….. 41
Annem beni sakinleştirecek mi?…………………………………………… 41
Çocukluğumda sakinleştirildim mi? …………………………………. 43
Annem beni doyuracak mı? …………………………………………………. 43
Çocukluğumda yeterince doydum mu?……………………………… 44
Annem beni bana gösterecek mi?…………………………………………. 44
Çocukluğumda yeterince aynalandım mı?…………………………. 46
Annem bana destek olacak mı?……………………………………………. 46
Çocukluğumda yeterince desteklendim mi?………………………. 47
Annem bana yol gösterecek mi?…………………………………………… 47
Çocukluğumda yeterince rehberlik aldım mı? ……………………. 48
Anneme sığınabilir miyim?………………………………………………….. 48
Çocukluğumda yeterince kurtarıldım mı?………………………….. 49
Annem benim yanımda mı? …………………………………………………. 49
Çocukluğumda annemi kendi yanımda hissettim mi? ………….. 50
İkinci Bölüm
ANNE, SANA NE OLDU BÖYLE?
51
ANNE OLUNCA ANLADIM………………………………………………………… 53
PATOLOJİK ANNELİK………………………………………………………………. 56
Depresif Anneler……………………………………………………………….. 56
Depresif anne çocuklarının iç sesleri: ……………………………….. 58
Narsist Anneler ………………………………………………………………… 59
Narsist anne çocuklarının iç sesleri: …………………………………. 61
Bağımlı Anneler…………………………………………………………………. 61
Bağımlı anne çocuklarının iç sesleri:…………………………………. 64
Mükemmeliyetçi Anneler…………………………………………………….. 64
Mükemmeliyetçi anne çocuklarının iç sesleri:…………………….. 66
İşkolik Anneler ………………………………………………………………….. 66
İşkolik anne çocuklarının iç sesleri: ………………………………….. 68
YETERSİZ ANNELİK………………………………………………………………… 69
Yorgun Anneler …………………………………………………………………. 69
Yorgun anne çocuklarının iç sesleri: …………………………………. 70
Yalnız Anneler…………………………………………………………………… 71
Yalnız anne çocuklarının iç sesleri: …………………………………… 72
Yas Tutan Anneler………………………………………………………………. 73
Yas tutan anne çocuklarının iç sesleri: ………………………………. 74
Hasta Bakıcı Anneler………………………………………………………….. 75
Hasta bakıcı anne çocuklarının iç sesleri: ………………………….. 76
BİLGİSİZ ANNELİK………………………………………………………………….. 77
Öfkeli Anneler …………………………………………………………………… 77
Öfkeli anne çocuklarının iç sesleri: …………………………………… 78
Katı Kurallı Anneler……………………………………………………………. 79
Katı kurallı anne çocuklarının iç sesleri: ……………………………. 81
Sınırsız Anneler…………………………………………………………………. 81
Sınırsız anne çocuklarının iç sesleri:…………………………………. 83
Kurban Anneler…………………………………………………………………. 84
Kurban anne çocuklarının iç sesleri:…………………………………. 86
Zorba Anneler …………………………………………………………………… 86
Zorba anne çocuklarının iç sesleri: …………………………………… 87
İÇ SESİM OLDUN ANNE…………………………………………………………… 89
Değersiz hissettiren iç sesler: ……………………………………………… 90
Dışlanmış hissettiren iç sesler:…………………………………………….. 90
Zarar gördüğünü hissettiren iç sesler:…………………………………… 90
Yetersiz hissettiren iç sesler:……………………………………………….. 90
Suçlanmış hissettiren iç sesler:……………………………………………. 91
Ezip geçen iç sesler:…………………………………………………………… 91
Eksik hissettiren iç sesler:…………………………………………………… 91
Çaresiz hissettiren iç sesler: ……………………………………………….. 91
KENDİ KENDİNE İÇ SES OLMAK… …………………………………………….. 92
– Uygulama: Yeni Bir İç Ses İnşası…………………………………….. 92
Değersiz hissettiren iç sesler: ……………………………………………… 93
Dışlanmış hissettiren iç sesler:…………………………………………….. 94
Zarar gördüğünü hissettiren iç sesler:…………………………………… 95
Yetersiz hissettiren iç sesler:……………………………………………….. 96
Suçlanmış hissettiren iç sesler:……………………………………………. 97
Ezip geçen iç sesler:…………………………………………………………… 97
Eksik hissettiren iç sesler:…………………………………………………… 98
Çaresiz hissettiren iç sesler: ……………………………………………….. 98
Üçüncü Bölüm
ÇOCUKKEN ACI ÇEKMİŞ KÜÇÜK KIZ…
BURADA MISIN?
101
TÜM YAŞAMIM BOYUNCA YANIMDA OLAN KÜÇÜK KIZ…
BURADA MISIN? ………………………………………………………………….. 103
Annesiyle bağ kuramamış küçük kız… Burada mısın?…………….. 107
Çocuk olmasına izin verilmemiş küçük kız… Burada mısın?…….. 110
Doğumu istenmemiş küçük kız… Burada mısın?……………………. 112
Annesinden çok dayak yemiş küçük kız… Burada mısın? ………… 114
Hakaret edilmiş, bağırılmış, aşağılanmış küçük kız…Burada mısın?.118
Annesi tarafından fark edilmemiş küçük kız… Burada mısın? ….. 120
Annesine anne olmuş küçük kız… Burada mısın?…………………… 122
Dördüncü Bölüm
İÇİMDEKİ KÜÇÜK KIZI İYİLEŞTİRİYORUM
125
AFFETMEK ………………………………………………………………………….. 127
Affetmemek beni güçlü mü kılıyor? …………………………………….. 127
Affedersem zarar mı görürüm?………………………………………….. 128
Affedersem kendime ihanet etmiş mi olurum? ……………………… 128
Af dileyen kimse var mı?……………………………………………………. 128
İNCİNMİŞLİK……………………………………………………………………….. 130
1. Adım: Seni kimler incitti küçük kız?………………………………….. 130
2. Adım: Yaraların kanıyor mu küçük kız?……………………………… 131
3. Adım: Bu duygular senin mi küçük kız? …………………………….. 132
ANNEMİZİ AFFETMEK …………………………………………………………… 133
Artık çocuk değilim!………………………………………………………….. 136
Duygusal mesafemi koruyabilirim!……………………………………… 136
Ben, annem değilim! ………………………………………………………… 138
– Uygulama: Annemi Affetmeyi Seçiyorum ………………………. 138
KENDİMİZİ AFFETMEK ………………………………………………………….. 141
Suçluluk duygusundan kurtulmak: Senin suçun değil küçük kız!…… 143
Utanç duygusundan kurtulmak: Ayıp bir şey yapmadın küçük kız!… 145
– Uygulama: Kendimi Affediyorum …………………………………. 147
KADERİMİZİ SEVMEK ……………………………………………………………. 149
– Uygulama: Kaderime Şükrediyorum …………………………….. 150
İÇİMİZDEKİ KÜÇÜK KIZI FARK ETMEK ……………………………………… 151
– Uygulama: Sen Hangisisin Küçük Kız? ………………………….. 151
1. Yaslı İç Çocuk……………………………………………………………………. 152
2. Güvensiz İç Çocuk……………………………………………………………… 154
3. Felçli İç Çocuk…………………………………………………………………… 155
4. Yaralı İç Çocuk ………………………………………………………………….. 157
– Uygulama: İyileşme Pratikleri……………………………………… 158
“Ben değerli bir insanım…”……………………………………………. 158
“Ben yeterli bir insanım…”…………………………………………….. 159
“Ben güçlü bir insanım…” ……………………………………………… 161
“Ben özgür bir insanım…”……………………………………………… 162
İÇİMİZDEKİ KÜÇÜK KIZI YENİDEN İNŞA ETMEK…………………………. 164
Haydi, yeniden başlayalım……………………………………………………… 164
– Uygulama: Hayata Tutunuyorum………………………………….. 164
– Uygulama: Ait Hissediyorum……………………………………….. 165
– Uygulama: İç Çocuğumla Tamamlanıyorum …………………… 165
– Uygulama: Hayatımı Yeniden Yazıyorum ……………………….. 166
Geçmişimi yeniden yazıyorum………………………………………………… 167
Anı yaşamayı seçiyorum ………………………………………………………… 168
– Uygulama: Seslere Kulak Kesiliyorum…………………………… 171
– Uygulama: Renkleri Görüyorum…………………………………… 171
– Uygulama: Her Şeyi Hissediyorum ……………………………….. 171
– Uygulama: Hayatın Lezzetini Alıyorum………………………….. 172
– Uygulama: Çocukluğumu Kokluyorum ………………………….. 173
SON SÖZ/LEŞME………………………………………………………………….. 174
ANNEME… ………………………………………………………………………….. 176
BU KİTAPTA GEÇEN BAZI
KELİMELERİN ANLAMLARINI
MERAK EDİYORSAN…
178
KAYNAKLARI
MERAK EDİYORSAN…
186
Çocukken ne yaşadıysan yaşamış ol…
Ne kadar çok yaran olursa olsun ve
ne denli canın acımışsa acısın…
Tüm bu yaraları ve acıları yüreğinin ortasına saplanmış
kırık bir broş gibi taşımaya ve bir miras gibi çocuğuna aktarmaya mahkûm değilsin.
İyileşebilir ve değişebilirsin.
Çünkü unutma ki
SEN ANNEN DEĞİLSİN
NEDEN HEP ANNE?
“Burada suçlama yok, kötü adamlar ve kötü kadınlar yok;
sadece yaralı ruhlar ve kırık kalpler var.”
– Robert Burney
Hepimiz doğduğumuz aile sistemi içinde hayatın ilk deneyimlerini ve ilk öğrenmelerini yaşıyoruz. Gülmeyi biliyoruz ama nelere gülünüp gülünmeyeceğini ailemizde öğreniyoruz. Öfke, bir duygu durumu olarak içimizde kendini belli ediyor ama öfkelendiğimizde hangi davranışları gösterebileceğimizi ebeveynlerimizden modelliyoruz. Her duygu ve davranış için süreç böyle işliyor. Bu öğrenmelerin başöğretmeni ise elbette annemiz oluyor. Eğer annemizle güvenli bir bağ kurabilmişsek, ihtiyacımız olduğunda onu yanımızda bulabilmişsek, annemizin yanında sahte kimliklere ihtiyaç duymadan kendimiz olabilmişsek sağlıklı bir gelişim sergileme ihtimalimiz, bunu yaşayamayanlara göre katbekat fazladır. “Baba bu işin neresinde? Anneye fazla sorumluluk yüklemiyor muyuz?” diye soran sesinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Babaların ve hayatımıza etki eden diğer kişilerin; hatta fıtri özelliklerimizin, doğum sıramızın, sosyoekonomik şartların ve çok daha fazlasının bugün olduğumuz kişi üzerinde büyük etkileri ve izleri vardır. Lakin tüm diğer şartların olumsuz olduğu hikâyelerde dahi, tek bir kucaklayıcı anne figürü işin rengini siyahtan beyaza çevirebilecek güçtedir. Bu nedenle anne-çocuk ilişkisi, hayattaki diğer bütün ilişkilerden çok farklı bir noktada, çok daha farklı bir etkide olmaktadır. Anne, hayatımızdaki yeri ve etkisi yadsınamayacak önemde bir meseledir.
Anne-çocuk ilişkisi, salt olumlu ya da olumsuz olmanın çok ötesinde; nefretle sevginin, öfkeyle şefkatin, yakınlıkla uzaklığın iç içe geçtiği karmaşık bir ilişkidir. Belki şu an, “Her ilişki böyledir. Hiçbir ilişkide mutlak iyi ya da kötü yoktur. İnişli çıkışlı, hatta birbirine zıt pek çok duygu yaşanır” diyeceksiniz. Muhtemelen haklısınız da. Lakin diğer bütün ilişkilerimizden farklı olarak, annemizle kurduğumuz ilişkide, hissettiğimiz olumsuz duyguları görmezden gelmeye meyilliyizdir. Bir arkadaşımızın olumsuz bir yönünü görmek ve bundan bahsetmek bizi çok da tedirgin etmezken, annemizle ilgili olumsuz bir şey söylediğimizde ya da söylemenin çok daha ötesinde, bunu sadece hissettiğimizde bile kendimizi suçlamaya başlarız. Annesinden kötü ebeveynlik görmüş olanlarımız dahi, annelerini eleştirmek istemezler. Bu hâl, anneler ve çocuklar arasında yapılmış ve kimsenin dillendirmeye cesaret edemediği sessiz bir sözleşme gibidir. “Anne”ye yüklediğimiz kutsal ve yüce mana herkes tarafından korunmalıdır; özellikle de annenin kendi çocukları tarafından! Tabii bu davranışa meyyal olmamızın pek çok psikolojik sebebi var. Annemizi eleştirmek istemeyiz çünkü her şeyden önce onun parçasıyızdır. Annemizi kutsallaştırma ihtiyacımız, o kutsallıktan pay almaya ihtiyaç duyan içsel parçamızla oldukça yakından ilişkilidir. Annemize atfettiğimiz bu yücelik, onun bir parçası olan bizi de daha temiz, hatasız ve yüce hissettirecektir. Oysa bir insan anne de olsa, baba da olsa, dede ya da nine de olsa; hayattaki deneyimi, mevkisi, rolü ve rütbesi fark etmeksizin, sadece insandır. Yani kusurlu ve eksiktir. Yüce ya da ulu değildir. Bugünün pedagojik farkındalığı yüksek olan gayretli ebeveynlerinde dahi –ne kadar sevgi ve şefkat dolu olmaya çalışsalar da– muhakkak eksik ve hatalı tutumlar mevcuttur. Zaten bunun aksi de düşünülemez, nitekim hatasızlık ve mükemmellik insana has sıfatlar değildir. Bu gerçekten hareketle, annemizin eksiklerini görmek onu ya da bizi suçlu yapmaz; her ikimizi de “insan” yapar. Ne bir ebeveyn olarak annemiz ne de bir evlat olarak bizler kusursuz olabiliriz. Ama ortak “insan” paydasında buluşarak, birbirimizin hatalı yanlarını görmeye ve hatalarımızdan büyümeyi öğrendiğimiz bir hayat yolu seçmeye niyet edebiliriz.
Bununla birlikte, annemizin hatalarını görmenin bizlere sorumluluk yükleyen bir tarafı da vardır. Eğer annemin hatalarını görür, onların birer “hata” olduğunu fark edip kabul edersem, bu hataların sonucunda ortaya çıkmış yaralarımla da yüzleşmem gerekir. İşte bu, cesaret isteyen bir iştir. Atalarımızın, “Her kişinin değil, er kişinin işi” dediği boyutta güç ve irade gerektiren zorlu bir süreçtir. Oysa “Aman, çok da kurcalamamak gerek. Sonuçta geçmiş gitmiş. Kim bilir onlar da neler yaşadı da böyle oldular. Biz bugüne bakalım” deyip geçiştirmek, geçmiş acıların üzerini örtmek ya da yok saymak, yer yer acı verici olsa da kesinlikle daha konforludur. Böylece bir dolu yüzleşme ve iyileşme için emek vermemiz gerekmez. Lakin günün sonunda kendimizi tanıyamadan yaşayıp gitmiş oluruz. Annelerle bir araya gelip kendi gördükleri annelikle ilgili konuştuğumuzda hep aynı soruyu duyuyorum: “Neden annemizle ilişkimize bakıyoruz ki? Buna gerçekten gerek var mı?” Bu sorunun cevabı şu: Annemizle ilişkimize bakıyoruz çünkü bu bizim kendi tarihimizin başlangıcı. Bu dünyada can buluşumuz, annemizin bedeninde oldu. Ona tutunduk. Rahminde hayat bulduk. Onun hissettiklerini hissettik, yediği içtiğiyle beslendik, organlarının sesini ninni belledik. Bu denli iç içe geçmiş bir ilişki, başka kimsenin arasında mevcut değil. Kendimizi tanımak istiyorsak annemizin yolculuğunu da görmek, tanımak, bilmek ve bizim yolculuğumuzla kesişen motiflerini öğrenmek zorundayız. Annemizi anlamadan, kendimizi anlayamayız. Annemizin anneliğiyle barışmadan, kendi anneliğimize çiçek açtıramayız.
Bu bağlamda annemizin tarihini öğrenmenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Zira onun da bugün olduğu kişi, kendi annesiyle kurduğu ilişkiyle ilgili. Annemiz, kendi annesinden ne gördüyse muhtemelen bize öyle annelik yaptı. Bir çocuk için annesinin de bir zamanlar çocuk olduğunu düşünmek zor olsa da işin gerçeği bu. O da annesine muhtaç doğdu. O da ağlayarak, agulayarak, bazen hırçınlaşarak sevgi talep etti. Onun da kucağa, şefkate, sakinleştirilmeye ve anlaşılmaya ihtiyacı vardı. Peki, tüm bunların ne kadarını annesinden alabildi? Hangi kapları çocukken doldu, hangileri boş kaldı? Annemizin kişisel tarihini anlamak için belki bu sorulara ek olarak şunlar da bize yol gösterebilir: Anneannem ve dedeme, bir dış göz olarak bakmış olsam, onların nasıl birer ebeveyn olduklarını düşünürüm? Sevgi dolular mı? İlgililer mi? Yakın ilişki kurma becerileri var mı? Kriz yönetme stratejileri neler? Bunu başarıyla yapabiliyorlar mı? Bu sorulara bir yabancı gözüyle ve çocuklarına yönelttikleri ilişkiyi baz alarak cevap vermek önemlidir. Zira soruların cevabını onların torunu olarak verirsek, bu bizi yanıltabilir. Nitekim kendi çocuklarıyla ilişki kuramamış pek çok yetişkin, torunlarıyla gayet yakın ilişkiler geliştirebilmektedir. Soru sormaya şuradan devam edebiliriz: Annemin hayatına bir dış göz olarak baksam neler söylerim? Mutlu bir hayatı oldu mu? Hayalleri var mıydı? Varsa, bu hayalleri gerçekleştirebildi mi? İstediği kişiyle mi evlendi? Nasıl bir evliliği oldu? Mutlu bir yuva kurabildi mi? Annelik rolü dışında rolleri var mıydı? Dengeli bir hayat yaşayabildi mi? Yapmaktan keyif aldığı şeyler var mıydı?
Tüm bu sorular, annemizi sadece “anne” olarak görmekten bizi bir nebze de olsa uzaklaştırıp, onu hayalleri, acıları, yaraları, sevinçleri ve hüzünleri olan bir “insan” olarak görmemize yardımcı olabilir. Çünkü işin aslı zaten budur. Pek tabii, annemizin hikâyesini bilmek ve bu hikâyeye empati geliştirmek demek, oturup annemiz için üzülelim, kötü davranışlarına hak verelim, hatalarını hoş görelim demek değildir. Nitekim her birimiz, birer ebeveyn olarak, dünyaya gelmesine vesile olduğumuz çocukların sağlıklı gelişimine destek olmakla mükellefiz. Yaşadığımız hiçbir zor durum, bu sorumluluğu üstümüzden düşürmez. Annemiz de bize, doğru ebeveynlik yapmakla mükellefti. Muhtemelen elinden gelenin en iyisini yaptı da. Lakin geçmişe dönüp –onun da hata yapan bir insan olduğu gerçeğini zihnimizde tutarak– var olan boşlukları görmek, kabul etmek ve iyileştirmeye gayret etmek, artık bizim yolculuğumuz, bizim sorumluluğumuz, bizim kendi hayat yolumuzdur. Ve bu yola girmek, bir insanın kendi iyiliği için verebileceği en güçlü ve şefkat dolu karar olacaktır. İyileşen Çocukluğum İyileşen Anneliğim kitabımı 2020 yılında yazdım. Kitabımız, 2020 yılından, bu kitabı yazdığım 2024 yılına kadar yüz binin üzerinde anneyle buluştu. Muhteşem iyileşme hikâyelerine vesile olan bir yara bandı oldu. Bunun için, çocukluklarına dönüp oradaki ağır travmaları görme ve iyileştirme cesareti gösteren okurlarıma büyük bir şükran duyuyorum. Şimdi, bu kitapla birlikte biraz daha kılcal yollara giriyoruz ve manşetimize spesifik olarak anne-kız ilişkimizi çekiyoruz. Biliyorum, bu konu yüzleşmesi daha zor, daha ağır ve acılı bir yolculuk vadediyor hepimiz için. Ama bence şunu da gayet iyi biliyoruz ki, kaslarımızın güçlenmesi için bolca ağırlık kaldırmamız ve o kaslarda oluşan ağrıya razı olmamız gerek. Nitekim en başta bir kadın, sonrasında çocuğuna doğru ebeveynlik yapmak isteyen birer anne olarak, bizlerin kasları da bu yolculukla güçlenecek.
Dilerim yürüdüğümüz iyileşme yolunda çektiğimiz tüm sancıların sonu muhteşem bir doğumla taçlansın. İşin sonunda kendi kadınlığımızı, anneliğimizi doğuralım. İyi ki doğdun güzel kadın, iyi ki doğdun güzel anne…
Hatice Kübra Tongar
İstanbul, 2024
BİRİNCİ BÖLÜM
DOĞRU ANNELİK
GÖRMEK YA DA GÖRMEMEK…
İŞTE BÜTÜN MESELE BU!
Bu bölümde doğru anneliğin ne olduğunu fark edip,
çocukluğumuzda annemizden gördüğümüz ebeveynliğin
kalbimizde yara açan kısımlarını keşfedeceğiz.
Çünkü yarayı görmezsek, merhemi süremeyiz…
BANA NASIL BİR ANNELİK
GÖRDÜĞÜNÜ SÖYLE,
SANA NASIL BİR ANNE OLACAĞINI
ANLATAYIM
“Koruyan ve empatiyle yakınlık kurabilen bir anneden
yoksun büyümüş insanlar birbirlerine ne çok benzer.”
– Tuba Karacan
Yıllar boyu anne-baba seminerleri verdim ve –özellikle ilk bakım veren kişi olarak– annelere çocuklarına nasıl sevgi gösterebileceklerini anlattım. Sevginin tek yolunun “Seni seviyorum” demek olmadığını, bu cümlenin yaşantıyla ispat edilmesi gereken bir kavram olduğunu göstermeye çalıştım. “‘Seni seviyorum’ cümlesi bir iddiadır, ispat ister” dedim. “Nasıl ispatlayacağız?” diye sordu anneler. “Mesela oyun oynayarak ispat edin” diye yanıt verdim. “Ama bir sorumluluk gibi değil keyif alarak, eğlenerek, kendinizi çocuğunuza bırakarak oynayın.” Pek çok kuramcının hemfikir olduğu üzere, oyun çocuğun anahtarıdır. Hem çocuğun duygu dünyası hem de çocuk için hayatın kapısı o anahtarla açılır. Çocuk hayatı oyunla deneyimler. Hayatta karşısına çıkan/çıkacak her durumun, duygunun, deneyimin provasını yapar. Yeni tanıştığı duygu durumlarının kabulünü oyunla sağlar. Duygu dünyasında dalgalanmalar yaşadığında ya da keder ve yas gibi taşıması zor duygu durumlarıyla karşılaştığında homeostaz sürecini oyunla gerçekleştirir. Nitekim oyun terapötik bir eylemdir. Yeni kardeşi olan çocuğun küçük bebek oyunları oynaması, 2020 yılında yaşadığımız Covid-19 pandemisinde hepimizin çocuklarında gözlemlediği “virüs” ve “ölüm” temalı oyunlar, çocukların hayatta baş edemedikleri durumlar olduğunda “öfke” temalı savaş oyunları ve daha niceleri bize çocuk için oyunun hayati önemde olduğunu gösterir.
Lakin benim annelere sevgi dili olarak oyunu önermemin tek sebebi çocuklarını tanımaları ya da onlarla bağ kurmaları değildir. Biz yetişkin insanların da gerek çocukluk yıllarımızda gerekse hayatımızın diğer yıllarında deneyimlediğimiz travmatik yaşantılarla baş edebilmemizin en etkili yollarından biri, yine oyundur. Çünkü oyun içimizdeki çocuğa ulaşır. Ve bizler içimizdeki çocuğun yaralarını öpüp iyi etmedikçe, içimizdeki acıları dindirmedikçe, içimizde var olan boşlukları onarıp doldurmadıkça bütün bu eylemleri çocuğumuz için yapabilmemiz de zorlaşır. Nitekim insan sadece kendinde olandan verebilir. Bu nedenle atölyelerimde annelerle sıklıkla filial terapi1 çalışmaları yaptım. Bu çalışmalar sırasında benimle birlikte katılımcı anneler de gördüler ki çocuklarıyla oyun oynamak istemelerine rağmen bunu yapamayabiliyorlardı. Bazıları çocuğunun oyun içinde girdiği rolden hoşnut olmayarak kendini onu düzeltirken buluyordu: “İnek hiç o şekilde ses çıkarır mı kızım? ‘Mööö!’ diye söylemen gerekiyor!” Kimi anneler çocuğun oyunu deneyimlemesine tahammül gösteremiyor, sabırsızca müdahale ediyordu: “O küpleri o şekilde koyarsan yıkılır. Ver bakayım, ben koyayım da nasıl yapılır gör!”
Kimi anneler görünmez bir el misali kendilerini geri tutan duygusal blokajlarla çevriliydiler. Oyunun içinde bir “anne” gibi değil de bir “robot” gibi var oluyorlardı. Çocuğun gülüşüne eşlik edemiyor, yerlerde onunla yuvarlanamıyor, kendilerini oyunun (duygularının) akışına bırakamıyorlardı. Bu duygusal blokaj, çocuğun duygularını akıtmasına da engel oluyordu. “Şşşttt biraz yavaş gül, insanlar rahatsız olacak!” “Yeter ama! Ağlanacak ne var şimdi burada!” “Şımarma, yılışma, saçmalama…” Ve bunlar gibi onlarca farklı yargılayıcı ebeveyn sözü, annede var olan duygu tıkanıklığının göstergesi gibiydi. Kendi yapamadığı için, çocuğunun yapmasına da yabancı kalıyordu. Atölyelerimden birinde bir anneyle deneyimsel oyun tekniği üzerine rol çalışması yapıyorduk. Oyunda ben çocuk oldum, anne kendini oynadı. “Çocuk ben” elimi oyuncak silah gibi yapıp anneye doğrulttum ve mahsusçuktan “Çihuv çihuv!” sesiyle ateş ettim. Anne karşımda öylece duruyordu. Bir çocuk gibi coşkuyla, “Anne öl! Anne öl!” dedim. Karşımda ne diyeceğini, ne yapacağını kestiremeyen ve bir uzmanın karşısında hata yapmaktan endişe eden, sol beyninin blokajında kararsız hareketler sergileyen bir anne vardı. Gözlerinin içine baktım ve “Düşünmeyin, yapın” dedim. Anne “Ne yapayım ki?” diye sordu. “Çocuğunuzun dediğini yapın, ölün!” dedim. Anne, karşısındaki uzmanın yönergesine uymaya mecbur bir sahtelik içinde “Ah öldüm!” deyip, kendini hafifçe geriye doğru eğdi. “Ölmedin anne, hâlâ ayaktasın! Çihuv çihuv, sana ateş ediyorum, öl hadi!” diye ısrar ettim. Anne hâlâ ayaktaydı. Kendince oynadığımız oyuna eşlik etmeye çalışıyordu ama sol beyni kontrolü o kadar elde tutuyordu ki anı hissetmek ve deneyimlemek yerine o
….